OY MADIMAK OY!
Zamanın durduğu yer oy!
Ölümün vurduğu yer oy!
Cehennemdi bu,
Bu dünyadaydı oy!
Oy Madımak oy!
Sözümüzü ağlattın oy!
Gözümüzü ağlattın,
Kalbimizi kanattın oy!
Oy Madımak oy!
Unutulmazsın!
1-
Bir Sivas şiiri daha yazarız
O yangını söndüren iklim olursa
O ellerde çalınırken saz
Söz ağlatmayan.
2-
Kapsama alanımdasın diyor devlet
Kapsasın elbet, yurttaşıyım ben,
İsteğim adalet.
3-
Bir sürgünün tam ortasındayız
Yeşerecek dalımız olsa
Yaprağımız yok.
4-
Öznesi olduğumuz ol düşmanlığı
İştahla duyanların yüreklerinden
Silmeli tanrı.
5-
İlk göçün yarasını sarmadan daha
Düzülmez yola kervan
Köy göçürmeden.
6-
Zamanımı kaybettim, hükümsüzdür
Eskiler bu ilânı kimlik için verirdi.
Kimliğimiz kaldı mı?
Doğduğum yer uzakta, doyduğumsa unuttu.
Kaydım Sivas’a gitti, sevdiklerim yanımda.
Birlikte üşüyoruz, temmuzla, Madımak’ ta.
Gebze, 26.4.2013, 2023, Ünsal Çankaya
Üvercinka Temmuz- Ağustos -2023, Sayı:105-106
GEÇMEMİŞ ZAMAN*
Gelmişi geçmişiyle. Olmuşu olacağıyla.
Dönüp bakıyorum. Geçmemiş sanki.
Geçseydi böyle olmazdı diyorum.
Ne yaşanmışı ne yaşanacağı ne de şu anı.
Dönüp bakıyorum, özlemiş gibi.
Oradaki insanların hepsi (mi) iyiydi.
Orada yaşanan günler (mi) iyi.
Ama artık oralar çok değişti,
Orası bile orada değil belki.
'Geçmemiş Zaman' diyor İsa, son kitabında.
Ah arkadaşım, durgun göl mü bu,
Orada takılıp kalan zaman mı söyle?
Bellediğimiz gibi mi ezgi,
Belleğimizde gibi mi yaşananların hepsi?
Ne bir roman bu kurguladığın,
Ne öykü, abartısı yalanı olan.
Şiirdi yazdığın, gelip buldum dünlerimizi.
Yaşandı bunlar, yaşandı diyor, her dizesi.
Orası gerçekti, oralarda insan her şeydi.
Sözler duruyordu, aşklar da, taşlar da,
Verildiği gibi, yaşandığı gibi, atıldığı gibi.
Hiçbir şey değişmiyordu, durulmuş gibi.
Bu çağın acıları o zaman vurdu bizi.
Şimdiyse didikliyor yüreğimizi.
Ne çözebildik gönlümüzce,
Ne çözüldüler dünler bittikçe.
Çıktık, geldik bugüne, unutalım diyebilsek,
Çıkıp gelmiyor kalbimizde olanlar.
O günler ve insanlar o zaman çok gerçekti.
Yaşananlar, yaşanmayanlar gerçek.
Bakıyorum, içindeyim. Bakıyorum içimde.
Zaman diyorum, durup durup akıyor belki,
Belki hiçbir şey geçmiyor geldiği gibi!
Gebze, 4.6.2023, Ünsal Çankaya.
Çağdaş Türk Dili, Eylül 2023, Sayı:427
*İsa Küçük kitabı.
BAHAR DALI
Ay ışığı, gece, yorgunluk diyor.
Güneyin bademi çıtırdamışken,
Kuzeye çiçeği yeni düşüyor.
Nağmelerden sese, sesten nefese,
Beklediği değse altın kafese,
Değil kapanmayı ölmeyi bile,
İsteyince bülbül, gülü açıyor.
Değmiyorsa kar yağıyor ömrüne,
Vurgun yemiş bahar dalı oluyor.
Gülü dökülüyor, dalı kuruyor,
Dikeni batmadan candan geçiyor.
Toprağın bağrına yağmur inince,
Doğa uyanıyor, yeşilleniyor.
Aykız'ım ömrünü güle sayarken,
Gülün dikenleri törpüleşiyor.
Kimi gül seviyor kimi de bülbül.
Gülde diken huydur, üzülme diyor.
Çünkü gül olmazsa bülbül ötmüyor.
Gül ki incinme Aykız'ım!
Gül ki üzülme!
Gebze, 02.04.2013, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 8.9.2023
UNUTTUM MU?
Unutmak yalnızca sana mı özgü,
Önce belleğindi giden, sonra sen gittin,
Bir hoşça kal kızım bile demeden!
Ne çok şey unutuyorum bilsen ne çok şey,
Sözcükler çıkmıyor koyduğum yerden,
Belki de aklımdır peşinden yiten.
Baba sana hoşça kal demiş miydim ben?
Ağıt mı? Bir kez yaptım, üstelik yoktun evde,
Sensizlik gecesinde uykusuzluk yapışıp kaldıydı gözlerime.
Çok ağladım sonra çok, ağıtsız ve sessizce!
Biliyor musun unutuyorum bu aralar, günleri bile.
Daha dündü diyorum, eminim, babamla görüştüydük,
Anılar boyu dolaşıp, avuçlar dolusu güldüydük kendimize.
Ağlamak gelip giderken kalbimize, ağrıdı karnımız gülmekten, yeter,
Yeter kandırdığımız kendimizi, bak, çürüdü dizlerimiz dövünmekten,
Kırıldı düşlerimiz, sensiz kaldıklarını öğrenemeden.
Baba sana hoşça kal demiş miydim ben ?
Gebze, 1.9.2007, 2023, Ünsal Çankaya
23.8.2023, Gerçek Edebiyat com.
BİR KENTİ ÖZLEMEK
Bir kent düşer aklına insanın. Gençliğimdi diyerek.
Aşı boyalı evler. Komşu eve ara kapı açılı evler.
Her pişenden bir tabak diğer komşuya o kapılardan geçer.
Parke taşı döşeli dar sokaklar. Kediler, köpekler ve çocuklar.
O sokaklarda hepsi kaygısız yaşar, sevgiyle taşar.
O sokakta duyulur eve dönen babanın ayak sesleri.
O sokakta unutulur annenin eve çağıran sesi.
Sokakları insan kokan, yaşamak kokan, sokağında anılarım yoğrulan kent.
Öyle bir kent ki; insanca yaşanır, insanca ölünür faytonların şıkırtısında.
İlle de kalesi... İlle de...
Kalesinde insana dilek tut diye çağıran kulesi, kulede hıdrellezi.
Kalenin eteğinde çiçeğe duran ağaçları.
Ağaçların Mayıs'a zor yetişen çağla bademi...
Özlenmez mi?
Özlüyorum kentimi, gençliğimi, sevdiklerimi.
Kentimin ezgilerini, çocuk sesimizdeki sevinci, türkülerini.
‘Karahisar kalesi yıkılır gelir’ der demez ilkinin ilk dizesi...
‘Ver elini karlı dağlar aşalım, bayramlaşalım!’ derken nakaratı,
(Anlamlıydı eskiden, bayramlaşmaya değecek insanlarım hep sağdı)
Yüreğimde ılgıt ılgıt dağ seli...
Sonra girerim evlere bir başka türkü ile, efelerim hüzünlerle çakılır!
'Hezin hezin gir kapıdan!' der demez söyleyeni,
Efelenen yüreğimle ırgalanır, dalgalanır, davranıp duruşları.
‘Emirdağı birbirine ulalı’ dediğinde çağıldayan son türkü…
Yaylalara çıkan çocukluğum şaşar kalır ezgiyle.
Tanırdı türkü yakanı, gardiyan Kâmil'di adı ve babamın dayısıydı.
Ah çocukluğum ah şaşma!
Dönülmüyor gerçeğine sen anılarından kaçma!
Dönülebilseydi bir kez, buluşsaydım o yaşımla,
Avunur muydu gönlüm atalarım yok olsa da...
Olmaz mı? Olurdu belki, bak türküye, nakarata...
Çağırıyor sevdalıyı, umutsuzluk yasak diye.
'Yayladan gel mühür gözlüm, yayladan' der demez,
Kesme diyor umudunu, kesme sakın sevdadan,
Kavuşturur elbet bir gün,
'Kesme umudunu kadir mevlâdan!'.
Gebze, 2.1.2014, Ünsal Çankaya.
18.7.2023, Gerçek Edebiyat com.
KİMSENİN GİTMEDİĞİ
O gün, hepimizin yüreğindeki yangın, ki sönmüyor.
Tek sözcük veriyor tarihini, olmasın için,
Kimsenin gitmediği o yerin, unutmadığı saatin,
Kimsenin çare olmadığı yangının,
Kimsenin durdurmadığı kıyımın.
Bir ot değil artık, bir otel değil, kuşatılmışlık,
Kuşatılmışlık, karanlıklarla.
MADIMAK, unutmadım, aklımda.
Kör inanca hükmedenlerin, biat edenlerin,
Farz olduğu için kılmadıkları namaz,
Sevap olsun için etmedikleri dua,
İyilik için haykırmadıkları yerdir tanrı adını.
Şeytana atmadıkları taşın adresi,
Isınmak için yakmadıkları ateşin adı,
Gaz döküp, kibrit çakıp, şehvetle kan içenlerin,
Seyirle kalmayıp odun ekledikleri yangın.
MADIMAK, unutmadım, aklımda.
Önceden, kalubeladan beri oradaymış o şair,
Yoluna, yolculuğuna onunla gidenlerle gitmiş,
Yolumuz hep iyiliğe, doğruluğa meselini bellemiş.
Orada yakılanlarla yakılmaktan tesadüfen kurtulmuş,
Sağ kalmaya inanmayışı ayrı, fazlasıyla utanmış.
İnsanın insanı yaktığı bir dünyada,
Yakanlar arasında olmamak bir onurken,
Kalbine oturmuş acı, dilini dağlamış zulüm,
Söndürmeye, dur demeye yetmediğinden gücü,
İnsanlığından utanmış.
Yine de anımsatırken Madımak acısını,
Sen de "Gelseydin o gün" diyor, ölseydik hep birlikte.
Utanmasaydık böyle her gününde şu ömrün,
Yakanlarla aynı yurtta yaşayarak kalmaktan.
Gebze, 5.2.2023, Ünsal Çankaya.
Artemis Dergi, Temmuz, Ağustos, Eylül 2023, Sayı:21
(* Gelseydin O Gün, Haydar Ünal.)
ŞİİR OKU VURMASIN!
Yakınlaşıyorsan artıyor hayret,
Dili zehir akıyor cehaletin.
Okurlukta kalmıyorsa göz,
Dedikodu bulup alıyorsa haz,
Devasız gıybetle kokuyor o tuz.
Fındığa sığmalı tüm gamlarımız,
Bir cevizden büyük değil dünyamız
Sevinçle, umutla yaşadığımız.
Şiirin közü az, gülü naz olsa
Kurdu döneniyor içerimizde
Çürüdükçe kav atıyor koz.
Okumak ve anlamaktır töz.
Belki biraz kendi içini bulmak,
Ateşi diri tutup insan olmaktır.
Çünkü yazılanlar kendi öykümüz!
Gebze, 29.9.2016. Ünsal Çankaya
Maraşantiya Dergi, Mart- Nisan 2023, Sayı:8
MAZDAYASNA
Pervanelikten
Usanmayan böcekler
Dönüp dursa da
Ateş altında.
Yanmasın diye
Buzdan hırkalar örsek
Derviş olana.
Buz dağlarının
Volkan olup alevi
Çabalayıp aksa da
Yaksa bakanı.
İnsan yakanı yaksa,
Seyre duranı yaksa,
Dokunmasa ateşin
İçine atılana.
Yetinmese akmakla,
Emri vereni yaksa.
İyilere kan zulüm
Olmasın diyen dua
Kazandığında.
Cehennem köprüsünde
Kanat takmasa
Kötü olana
Ahuramazda.
Korurdu tanrı
İnsanını insandan
İnsanın şiddetinden
Mazlum olanı.
Gebze, 8.3.2012, 2023, Ünsal Çankaya
(İnsanlık ateşi bulduğunda medeniyete doğru yol almaya başladı.
Yazı ile yaklaştı ve sözünün, şiirinin, resim ve müziğinin en bilinen örnekleriyle insan insanlaştı.
Ama tarihte bir gün, rantın, egonun ve gücün bencilliği ve saldırganlığı buluştu ve Amerika'da direnen 117 kadınla başlayan insan yakma dünyanın çok yerinde devam etti, ediyor.
Bizdeki en acı örnek Madımak, otuzuncu yılında ve hâlâ yanıyor içinde semah dönen gencecik canlarıyla.
İnsanlar artık yanmasın, yakılamasın diye... Ateş eskisi gibi insanı medeniyete ulaştırsa yeniden.
Ve insan insanlığından -artık- utanmasın diyedir dua.)
Gerçek Edebiyat com, 1.7.2023
DAYANAKSIZ
Sonra:
"Bu fotoğrafı gördüğümde sızladı içim.
Şiirini yazdım ben o geyiklerin, rengarenk ilmeklerin.
Kendi masalımı anlatmıştım canım oğula...
Sorduğumda anne geyiği de gösteriyordu, Alicanı seveni de, kaybolan bir yavruyu da o yarım cümlelerle. ("Kabolduuu!" deyişin iyi ki kayıtlara alınmış oğul.)
(O halı masaldan anlamayan birinin elindeymiş meğer... Ziyan olup gitmiştir çoktan... ( 2023 Nisan ayında Ali kardeşimle Afyonkarahisar'a gittiğimizde oraya götürüp bıraktığını gördüm o birinin, alıp geldim, yıkadım ve oğul odasına sakladım onun için.) Masal dinlemek ney ki sadece onu dünya kadar sevecek ağabeyimin çocuğu olmak isteyecek bir çocuk olmalıydı o evde. Olamadı.) Oğul bir buçuk yaşında o halı onundeki bu fotografta... Cincan sağdı... Canımın içi ağabeyim sağdı...
(Cincan oğulun Yaşar dayısının sevgili köpeğiydi.) 10 mart 2023)


DAYANAKSIZ
Suya inerlerdi duvarımızda, ipekti, incecikti rüyalarımız,
Çocuk hülyalarımızla dağlara çekerdi sanki tabloda dostlarımız.
Elimizden yaprak yerdi, ne verirsek yerdi her biri geyiklerin.
Dokunurduk ayaklarına, sırtlarına, dudaklarına,
Sular bulanmaz, ama artardı maviliği o minik derelerin,
Gökyüzüne yol yapardık avcumuz yanana dek,
Yollar bizi döndürürdü oyundaki ovaya.
(Ne annem ne babam kaldı bir kerevette yaşlanıp,
Kemikleri yoruldukça oturup da sırt dayayan.
Ne de ağabeyim var artık -Ev böyle duracak!- diyen,
Gidip, görüp, durduğuna gözüyle görüp inanan.
En son onunla gezdiydim ıssız, sessiz odaları,
İlk gençlik yıllarımızla eşleşip adımlıyorken,
Kimse uzanıp bakmadı ne yataktan ne mutfaktan.
Ağabeyim de anladı yıllanmış tüm mobilyalar,
Böyle susacaklar artık, bizsiz ölecek anılar.)
(Sindirmeye çalışsam da sinmiyorlar yüreğime,
Başıma yıkıldı çünkü kurduğum kâğıttan kule.
Bu dünyada sevgisizler doyuyorlar mala mülke.
Meğer zaten bekliyormuş bu son dokunuşu dünyam,
Dayanaksız kalmak yetti, yıktım eski duvarları.)
Halımız aynı duvara kaç kez yıkanıp asılmış,
Ne ağaçlar azalmıştı, ne gök, ne su, ne geyikler,
Ama onlar da daraldı akıp duran zaman ile,
Üstlerine yağan tozu silkeleyense kalmadı.
Evimiz yapyalnız şimdi, halıda havlar azaldı,
Yaşlandıkça ölüp gitti bizi tanıyan komşular.
Dayanaksız kaldı duvar, dedim orda ne işim var,
Varsın ağlasın anılar, ben bile duramam artık,
Zaten can yok ki özümde akıp bitsin son damlalar.
Dokundum da hayalimde, uçuştular gökyüzüne,
Anılar siyah beyazken renkler biraz havalandı.
Yine çağırdılar beni o bir avuç maviliğe,
Özgür yaşama düşünü bizde unuttuydun diye.
Şaştım biraz, hiçbirisi yaşlanmamış, yavru geyik hâlâ yavru,
Annesi su içiyor, içtiği su yine temiz, hem de asla bitmiyor,
Geyik baba çok boynuzlu, o azametli duruşla yine ovayı kolluyor.
Anne geyik annemizdi, baba olanı babamız, yavru geyikler hepimiz.
Toplanır gelirdi hepsi umduğumca yaşansaydı bize verilen ömürler,
Geyikli halımız gibi solmazdık ki dayanaksız!
Gönlümüzce yürümedi hayal edilen dünyamız.
Fena avcılar dadandı, ablam yaralandı önce, ağabeyimse gurbette!
Kardeşlerim uzaklara dağılmasaydı öylece,
O dereden masal akar, tutar anlatırdım Aykız!
Annemin aynalı sandığı naftalin kokuyor hâlâ, içinde yünlü giysiler.
Çeyizinden bir o kaldı bir de dokuma kilimler.
(O kilimler bende şimdi.)
Aslında Kabe dokulu halılar da vardı bizde,
Dürüp büküp camileri, o sandığa katladıydık.
Ölüm çok uzaktı ama gün olur gelirse olsun sanduka örtüsü diye.
(Ne anneme örtebildik ne babama daha sonra, çünkü evimizden uzak ölüverdi ikisi de.)
Rüyalarımıza bile giremedi o halılar uçuşan yıllar içinde, zaten onları seyredip düş kurulmaz ülke ülke.
Geyiklerse hepimize yüzlerce dağ gezdiriyor, bugün bile, haritanın üzerinde.
Böyle şeyler sanıyorum hacdan gelirdi herkese, yakınlığına bakarak dağılırdı hanelere.
Biz çocuklar masal gibi olanları çok severdik, kahveci güzeli misal bize de uzatır kahve, uzanırdık fincanlara, ya kahve yoksa içinde ya içmeden dökülürse...
Özgün tasarımcıydı annem, aklından örgüler örer, ilk kez çizdiği modeller giysi olur makinede.
Sanatçı ruhluydu çünkü, öyle anlardı güzelden. Geyikli halıda sanat baskındı diğerlerine. İmrenirdi ilmeklere, renge denk düşmüş biçime, nasıl benzemiş gerçeğe anlardı ve anlatırdı sorduğumda masal gibi. Yatağa uzanır sonra doya doya seyrederdim halıdaki o renkleri.
Sanki onlar öğretmendi, çağırırlardı annemi; "Gel dağlara, çiçeklere, ahenkle dök nakışları.
Otur üreten elinle, tasarla biçimlerini, bu tezgâh da senin olsun, vur kirkiti düğümlere!"
Oysa Kâbe dokulu halılar üretmeye çağırmaz da "Dünyadan el etek çek ve bilme yaşamayı!" derdi. Yaşama sevdalı annem bu çağrıyı beğenmezdi. O kadar beğenmezdi ki göz önünde durmasını bile istemezdi onların;
"Yere sermek günah!" derdi gülümseyip inceden. "Duvara asmak ayıp!"
Çünkü "İbadet de kabahat de gizli!" diyen nesildendi, ömrümüzü yaşanası eylerken.
Onları duvarımıza asmadık ve kullanmadık bizler de.
Ölümü çağrıştırıp korkutamasın diye.)
Gebze, 24.10.2022, Ünsal Çankaya.
Şiiri Özlüyorum Dergi, Mart Nisan 2023, Sayı:112
OĞUL
Damla
Yağmur değildir elbet,
Habercisi de.
Yağmuru
Yüzündeki bulutlar
Göz bebeğine toplanınca bilirim.
Dilerim ki dağılır esen yel ile,
Dilerim gülüş konar göz bebeğine.
Yaz, kış, bahar, güz...
Ömrünün her deminde
Güllerin neşeye açılsın derim.
Bir sevdiğin olsun, sevgisiyle yaşatan
Ömrünün hiçbir günü ram olmasın kedere
Ağmasın bulutların, sakın dönmesin sele!
Gebze, 20.7.2017. Ünsal Çankaya.
Edebiyat Nöbeti, Mayıs Haziran 2023, Sayı: 46
ÖZLEMİN KALDI
Iraksadıkça kalbin özlemin dağ oluyor,
Niye ıraksadığın çözümsüz tek sorunum.
Ağlamadan da olur, haydi dene diyorum,
Deniyorum, olmuyor, figana başlıyorum.
“Yine mi sen!” vurgulu o ıraksı duvarı,
Neden yükselttiğini inan anlamıyorum.
Deneyip yenildikçe doymuyorum acına,
Belki yenilmem deyip bir daha arıyorum,
Şimşeğinle çarpılıp, çakılıp kalıyorum.
Bitmeyen umuduma şaşıyorum yeniden,
"İyiyim" den sonranda sel olup taşıyorum.
Selim dağ aşırıyor, ben orda kalmıyorum,
Akıp gittiğim yere kalbimi taşıyorum.
Bu yüzden duymuyorum eklediğin sözleri,
Bu yüzden kızma canım, anlamıyorum sanıp.
Bil bunu,
Kalbine yaz,
Bana yaşattığını tarihe kazıyorum.
"Ne Kaldı?" sorusunu alıyorum şiirin,
Gidenler gitti kardeşim, inadını kırmaya,
Özlemin kaldı diyen şiiri yazıyorum.
Yaz bunu da kalbine,
Yaz ki unutma beni,
Unuttuğunda eski şarkımla ağlıyorum.
Gebze, 21. 3.2023, Ünsal Çankaya.
Çağdaş Türk Dili, Haziran 2023, Sayı:424
Ömrümün hem kardeş hem de üniversite yillarımda arkadaş olanı, annemin sarı kuzusu. Annemin sarı kuzusuna diye ithaf ettiğim şiirim Ankara, şiirin yüzleri albümünde fotoğrafımla yer aldı.
Telefonla arası yok, kimseyi aramaz. Cep telefonu bile yok hâlâ. Arayanla uzun konuşmayı sevmez, benim her şeyi yazmamı sevmez. Onun hakkında yazmamı hiç sevmez.
E.. o sevmiyor diye vaz mi geçeyim onu özlemekten, aramaktan, yazmaktan... sevmekten... geçemiyorum. Beni sevdiğini biliyorum. Bu da yetiyor artık.
HAZİRAN SICAK DEĞİL
15-16 Haziran direniş demekti,
Sıcaktı, emeğin teri akıyordu asfalta.
Emek ekmeğini yiyormuş gibi mi yapalım şimdi,
Başını dik tutana iniyorken sopalar.
Yaz gelmeden gelmiş gibi mi yapalım yani,
Henüz bahar bile olmadı bu yıl,
Yağmurlar, seller yüzünden ürün mü var tarlada?
Haziran babam demekti, gülen yüzü, bakışlarıyla.
Babamız sağmış gibi mi yapalım yani,
Babalar gününü kutluyorken babası sağ olanlar,
Ama üç gün sonraya en uzun gün diyeceğiz elbette.
Doğduğum için değil, doğa öyle kurdu diye çarkını.
Günler kısalmaya başlayacak ve her gece,
Kavuşmak istiyor mu diyelim gündüzle eşitliğe,
Uzayıp gidiyorken bir aralık gecesi yenilmeye.
Gebze, 18.6.2023, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 18.6.2023
DOĞA YASASI
Doğa dört mevsim
Bağrındaki canlılar
Yaşasın ister.
Irmakları gür
Ormanı bin bir çiçek
Tutuşu ondan.
Havayı temiz
Toprağıysa verimli
Kılışı ondan.
Tamahımız olmasa
Bozulmazdı dengesi
İnsan eliyle.
Güzellik üretirdik
Kurşunlar değil.
Bir tutam otla doyup
Kıymazdık diğerine.
Ne av ne avlak
Gerekmezdi az ile
Yetinebilsek.
Ceylanlar değil.
Suya inen maralın
Aynasıdır yarası.
Gebze, 15.3.2017. Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 10.6.2023
AĞIR ÇEKİM
Hiçbir şey geçmedi senin benden geçtiğin kadar,
Yaka yıka geçtin, hepsinde viran oldum.
Bakıp bakıp saydığımız yıldızlar kadar
Uzaklaşabildik mi birbirimizden sence,
Güneşin çevresinde dönerken dünya
Sevinçler mi yakaladık ki aydan?
Dünya dursa, ay şavkısa, dönsek dursak ne olur,
Hiç durmayan bir halayda elimiz tutuşmuş gibi!
Hiçbir şey kalmadı senin bende kaldığın kadar,
Kimselerde kalmadım sende kaldığım kadar.
Fidan fidan yeşertmeye çalıştığım sevdalar
Tutmazsa toprağında, kök salmazsa içine,
Ölürüm, biliyorsun, umutlarımdır beni yaşatan.
Öyleyse söyle artık, beklediğim tek yalan,
İnanırım, inanırım ömrümce duymuş gibi!
Hiçbir şeyden geçmedim senden geçtiğim kadar,
Kaçtım, kaçabildiğim en uzak mevsim çocukluğumdu,
Bahçelerde erik toplayan.
Düştüm her ağacın dalından, tut, tut beni,
Nazlanmak istiyorum yaramazlık saymadan.
Bir kez öp avucumdan, yaralara tuz basan
Yaşımız toprağa karışmış gibi!
Gebze, 25.9.2008, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Haziran 2023, Sayı:292
YURTSAMA
Yurt bir gün dönülüp gelinecek yer,
Çocukluğun saflığı, umutlarıyla.
Yaşam…
Ölümü de imleyen doğuş bilinci.
Kederin sonsuz ırmağı
Gözyaşlarımız.
Gurbet...
Başka kent, başka ülke.
Sıla özleminin hiç dinmediği.
Ömür fillerin ezdiği bir avuç çimen,
Ekmeğimiz, aşımız, yalnızlığımız!
Gebze, 13.7.2017. Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 15.5.2023
KÖPRÜ YA DA SALINCAK
Yettiği yere dek uzanan ipin
Ucu bağlanır mı dala ağaca?
Gerektiği kadar uzun olmalı,
Uzun olmak işe yarar olmalı,
Güvenle inmeye dipsiz kuyuya.
Cambazın ipiyle inilmez elbet,
Kim bilir ne ile kirlidir suyu,
Arsızın hırsızın bitmez oyunu.
Oysa abdal kendi örer ipini,
Dünyalıkla alamazsın bu huyu.
İp dediğin nice derde dermandır,
Çul olur dokunur altına belki,
Üstünden geçmeye klaptan köprü,
Çocukça uçmaya kurma salıncak,
Köprüden geçerken kopsa olur mu?
Salım salım sallanırsa dünyamız,
İçmeden serhoşluk olmaz mı adı?
Döndüğü bir yana öldürüyorsa,
Düşmeden yerlere aysın başımız,
Enkazında kalmasın enkazımız!
Gebze, 12.2.2021, Ünsal Çankaya.
Çağdaş Türk Dili, Nisan 2023, Sayı:422
(Yalnız şiir var dergide, yazı ise bu blogda eklendi altına.)
İki yıl önce...
Herkesin ipiyle inilmez kuyulardan söz ederken, ip işe yarar olmalı demişim minicik şiirimde.
Sanki dünyanın başımıza bir kez daha yıkılacağını öngörmüş şiir.
İnsanlarımızı göz göre göre ölüme terk edenlerin ülkesindeyiz biz, Tezer Özlü'nün "bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi" tanımı gerçekleşiyor.
İlk gün bu kadar insan ve alet ile girişilseydi göçüklere... en az yüz bin kişi olacaktı kurtulan... Ölen değil.
Şimdi ise gizliyorlar ölümleri bile ve denetimle veriyorlar rakamları yine, her konudaki istatistik yalanlarını burada da geçerli kılıyorlar.
Üzgünüm, ülkemin yüzde doksanı üzgün, ama son yılların yüzde onu olan yönetim kademesinde beslediklerimiz ne üzgün ne becerikli işlerinde...
Ölsünler, ölsünler de kurtulalım diye bakıyorlar belki diye düşünüyorum, kurtarma çalışmalarına bile bu kadar geç başlayıp, çabalayanları engelledikçe.
Afad başkanı olarak görevlendirdikleri insan ilahiyatçı...
Dünyasıyla ilgilenmiyor insanın, ahiretine ahkam kesiyor eğitimiyle.
Sonraki düşüncem belki kısmını yazmasan da olurdu dedirtiyor önceki düşüncemde.
Bu yüzden onların ne yaptık dediğine inanıyoruz ne de yapacağız dediklerine.
Onların ipiyle ne salıncak kuracağız artık ne köprü.
Ne kuyuya ineceğiz güvenle.
Sevgiye, iyiliğe, güzelliğe değil yolları.
Üzülürken yalnız olmadığımızı biliyorum yine de... Az değiliz. İnsan kalan biziz...
Acılarımızı çeke çeke kuracağız aydınlığa köprüyü. İpi yeterli olan, sağlam olan biziz çünkü ülkemde.
ÖLÜM ÖLÇER
Saatim durdu dün, sanki zaman da birden,
İşletmedi akışını dünyamızın dilinden.
Yenilenince pili bugün koşuyor akrep,
Yelkovansa uçuyor o bilindik zeminden.
Anladım ki zaman değil öldüren, saat değil.
Kadran zorunlulukla imliyorken doğumu,
Doktorun kalemiyle, durgunlaşan sesinden,
Kayda girecek o son, kapanacak parantez.
Anladığım şu ki yine sayılıymış nefesler,
Gün olup sonuncusunu alıp verdiğimiz an,
Bitecekmişiz birden, ölüm nedir bilmeden.
Öyleyse bana saat değil nefes ölçer gerekli,
Bilmesem de toplamı, aldığımı sayarım.
Verdiğimin hesabını kimse sormayacaksa,
Bozulsa bile sayaç yaşıyorum sanmam ki.
Gebze, 7.7.2022, Ünsal Çankaya
Edebiyat Nöbeti, Mart-Nisan 2023, Sayı:45
EN İYİSİ
"İnsan bazen ağlamaz mı bakıp bakıp kendine." Edip
Cansever
EN İYİSİ
İnsan bu, dipsiz kuyu, insanlıksa umduğu,
Bazen yüzüne bakar ağlar, bazen içine.
Bir ağlatanı varsa hele, değme,
Durmaksızın ağlar nice ağlama dense.
Bir dokunmaya bakar taşması, söz, göz, saz ile,
Bir türkünün nakaratı neşeyle yükselince,
Hoyratların aştığı dağlar delindiğinde,
Anımsattığı anlar her nereye çekerse.
Sevdiğini görse ağlar, görmeyince de,
Özleyince ağlar, yanındayken de.
Kavuşur ağlar, küser ağlar, barışır ağlar,
Acıya sevince karışır ağlar,
Su olmak isteğiyle!
İçindeki insanı susuz kalmasın diye,
Kovası da kendi olur, bardağı, çıkrığı da,
Irmağı da kendi olur, kaynayan pınarı da.
En iyisi çağladıkça içine akmasıdır,
İçindeki kuyusu doyana kadar.
İnsan bu, dipsiz kuyu, insanlıksa bulduğu,
Ağlar durur dolmak için, dolup bir gün taşmaya.
Gebze, 15.5.2012, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat, 3.5.2023
İSMİM EV HÂLİ
Kararlar veriyorum
Güzel Türkçeme kıyıyor hatalar,
Biri binin üstüne 'daktilo'dan meçhule!
Kararlar veriliyor
"Yazım hatası açık, mahallinde düzeltmek mümkün!" diye,
"Yer olmadığına kararın çizilmesine!
Gerçi tağyir, tağşiş edilmiş Türkçe, ama anladık işte!"
Ancak, bak bu kararda akıl almaz nedenlerim uymamış
Yasa hükmüne, işin özüne, öyleyse,
"Bu sebepten bozulup, çözülmesine!"
İtirazım yok, kime kimseye ısrarım!
Yok değil de, yok derdime çare,
Henüz bir 'ilâm' yok gerekçesiyle,
Niye doğdum, okudum, evlendim, çalışıyorum ölesiye!
Niye bir de şiir çocuk, yaşamak, yaşatmak üstüne!
Hâkimmişim! Peh! Bilirmişim özgürlüğü,
İnsanlığın temelinden üstüne!
Neyleyim yaşamadıktan gayri gönül telimce!
Bildiğim, bu ülkede işten eve, evden işe,
Kırılmayan çizgimin kısır döneltisinde,
Var olmadığı, kendi yazgıma bile,
Hâkim olduğum evre!
Özgürlük hikâyem ne? İsmim ne? Ya cirmim!
Kadınım işte! Hüküm verilmiş, kesinlikle!
İn kürsüden işini bitirince, istikamet evine!
İsmin hâllerini boşuna öğrenmişim ilk öğretimde,
Yaşadığım ev hâli, biteviye.
Sorun yaşamayı düşlediğim ilk düşlerimde!
(Bu şiire dip not diye eklendi son dizeler;
Nisan 2023' te, hâl nedir sualinde,
Merak edene yanıttır, etmeyene hikâye.
Oğlu doktora bitirdi, eş devam hekimliğe,
Emeklidir on yıldır, astımlıdır üstüne,
Cumhuriyet yüz yaşında, ülke yeni seçimde,
Bu kadının yer seçimi olmayacak ölse de,
O yüzden edinmiyor toprağı tapu ile.)
Gebze, 21.8.2006 - 16.4.2023, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 16.4.2023
T-ARAFSIZ
Bağımsız, bağlantısız olmalı ülke gibi,
Ülküsü olmalı insanın kendi içinde.
Tarafsız kalmalı yine de aydınlık olsun diye
Aklıyla koymalı yüreğini karanlığın üstüne!
Tarafsız olmalı doğruluktan yana sınır koyarken,
Düşüncelerinde netlik çarpılmalı bilimle.
Hem arafsız olmalı hem kesinlik silmeli ikircikleri,
Hakkıyla koymalı yüreğini karanlığın üstüne!
Rezil rüsva eylemeden kendini,
“Dayanmalı kitap ile, iş ile, tırnak ile, diş ile,
Dayanmalı umut ile, sevda ile, düş ile!"
Yürü ha yürümeli, yürü ha yürümeli,
Dizlerinde derman gözlerinde fer tükenesiye
Işık ışık bir yürekle yürümeli karanlığın üstüne!
Gebze, 26.8.2008, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 1.4.2023
GÖÇ
Kavimlerin dünyayı gezmesidir göç, açlığın aşma.
Kuşların yaşam belleğidir, insanın yitme.
Suların koşma biçimidir göç, dağların düşme.
Yaprağın uçma biçimidir, toprağın çökme.
Dünya ve ayın kaçma isteğidir göç,
Geceyle gündüzün nöbet tutması,
Takvim yılı tükenmeden bölüşerek her günü.
Güneş ve yıldızlar bilmez göçmeyi,
Ağaçlar, çiçekler bilmez göçmeyi,
Tohumlanıp dönüşürler meyveye.
Işıklar ve arılar taşır özlemlerini,
Birinden diğerine, çoğaltsın diye.
Dağlar düşmesin, toprak çökmesin, günümüz güneşimiz,
Şaşmasın artık, insan bir ağaç gibi yaşasın yer yüzünde,
Yitip gitmesin Aykız'ım, kendinden bile.
Sonra bir orman olsun kardeşleriyle, çiçekler kadar renkli,
Arılar kadar hür, üretken ve yerleşik, medeniyetle.
Gebze, 13.10.2022, Ünsal Çankaya
Artemis Dergi, Nisan, Mayıs, Haziran 2023, Sayı:20
GİZ DEDİĞİN GİZLİ DEĞİL!
"Gizli sevda" dilimizde nice yıl ezber olandı,
Platonik o sevdanın bin bir romanı yazıldı.
O sevdalar gözden göze sevgi sözleri taşırken
Gerçek yaşamlarımızda asla aşikar olmadı.
Yıllar sonrasında bile bilinirdi iç yüzleri,
Kim aşıktı kime ama mutlu sona varılmadı.
Öyle uzak öyle büyük hayaldi ki bu sevdalar,
Ya hiç karşılık almadı ya dengini bulamadı.
Yine de bir anlayana rastlanınca eski sızı,
Sor nasıl olduğunu der öğren sensiz yaşamayı,
Öğren ki unutmadıysa küller uçsun korlarından,
Unuttuysa sen de unut yakmasın kalbini acı.
Zaman geçti, çağ değişti, sevdalar dillere düştü.
Aşklar artık gözle değil, sözle değil dokunarak.
Fikrin fikre uyumunu, tenin cana uyumunu,
Kalp kalbe yaraşanını bulduğunda yaşanıyor.
Kimse kimseye sormuyor şimdi nasıl, nerde diye,
Sanal dünya gösteriyor nice ırakta olsa da.
Herkes buldu ilk aşkını, sonrasını, can yakanı,
Bildi herkes evvel neydi yahut ahirlik olanı.
Çarpıyorken kalpler aşkla, hayal ya da düş olsa da
Gerçeğiyle yalanıyla şiir oluyor yazınca.
Gizlemenin saklamanın yükü aşkı göçürüyor,
Kavuşulduğunda ise o sevdada giz kalmıyor.
Gebze, 15.3.2022, Ünsal Çankaya.
Geçek Edebiyat com, 17.3.2023.
Gizli Sevda: Behçet Necatigil şiiri.
ÇOCUKLAR ÇİÇEK OLSUN
Şuraya şiir koyalım evi bahçeli olsun,
Panjurları kuş gözü uykusu serçe.
Çatısı yağmur yüklü örtüsü bulut,
Gölgeler yalnız girsin iç içe odalara,
Anahtarlar uymasın açık kapılarına,
Kilit vurmaya.
Şiirli bahçeye kuyu, çektikçe taşarken suyu,
Deresine asma köprü, başına bir Deli Dumrul.
Günışığı geçmez desin güneşi alsın,
Geçer desin dolunaylı geceyi.
Masal dinlesin çocuklar, masallarla gelsin uyku,
Huzur bulmaya.
Saksıya çiçek dikelim, gümüş değsin yaprağına,
Suyunu çocuklar versin korkusuz avuçlarıyla.
Pembeyi unutsun kızlar kanmasın toz hayallere,
Eğer özgürlükse mavi ayırmasın çocukları,
Gülüşler eklesin ressam hepsinin gül yanağına,
Gamze gamze dağılmaya.
Ne savaşlar sürsün ne aymazlıklar;
"İnsanın insana bitsin kulluğu."
Yaşanası olsun artık yıkım olmasın,
Ölmesin çocuklar, ölmesin artık,
Oyunlu bahçeler çocukla dolsun,
Durmasın dünya!
Gebze, 19.12. 2017, Ünsal Çankaya.
Eliz Edebiyat, Mart 2023, Sayı:171
MOLA VER
Durulmalı, dinlenmeli bir zaman, yaşamak yorduğunda.
Yaşamaya mola her nasıl olacaksa.
Bittiğine inandığın hiçbir şey bitmiyor ki aslında.
Yağ tenekesinden her zaman son bir yemeklik yağ daha çıkar,
Sıktığın limondan fazladan birkaç damla.
Diş macunu mercimek boyutuyla çıkar son bir sıkmada.
Bereket mi diyelim şimdi buna, tasarruf mu, tamah mı?
Alışmak diyorum ben ve sonu geciktirmek o son yaklaştığında.
Tadı aynı çünkü yapılan son yemeğin, limonlu çayın.
Dişler yine temiz oluyor fırçalanınca.
İnsan bir gün daha yaşamış oluyor şu dünyada.
Mola vermeli, inandığın şeyler ömre zarar kalbe yük olduğunda.
Durulmalı, dinlenmeli bir zaman, direnmek için güç kazanmaya.
Bitti diye ömrümüz her gece ölüvermiyoruz uyku kazandığında.
Mola ver. Geri sar. Yeniden başla.
“Geri sar, geri sar, geri sar!”
Yaşamaya.
Savaşa.
Aşka.
Gebze, 20.1.2023, Ünsal Çankaya
Ant Sanat, Bahar 2023, Sayı:6
BANA ANLATMA ACIYI BİLDİĞİM SEVGİ DİLİ
Bana anlatma denizi, içindeyim, derinliği içimde,
Bilirim çağlayanları, erinmeden sürünürüm peşinde.
Dağları anlatma bana, anlatma, dağdağası dağılmıyor,
Birikiyor içime!
Nasıl çocuk kalınır anlat, öğrenmeliyim,
Nasıl çoğalır sevgi alınıp vermeyince?
Biliyorsan söyle, üretmek, bölüşmek bunca güzelken,
Kin niyedir, ekeni biçeni kim, geliri kazancı ne?
Sevdaları anlatma, en iyi bildiğim sevgi dilidir.
Ama anlat nasıl sığar yüreğine insanın,
Kan dökerek sevinme, yok ederek mutluluk,
Hiç mi üretmiyor onlar doğa bereketiyle?
Bana çiçekleri anlat, nasıl böyle renk ahenk,
Dünyanın her yerinde, apayrı türleriyle açıyorlar öylece?
Her mevsime bin çiçek açıyor da durmadan,
Kokuları mutluluk salıyor yüreğime?
Barışı anlat, ama barış dediğimizde ne gelmeli aklıma,
Niçin buluşmuyor ki arzusu yüreklerde?
Niçin büyüyor acılar barışsız ülkelerde,
Ölüm, ölüm haykıranlar niye bitmiyor söyle?
Niye vuruluyor yurdum, yarası savaştan değil,
Niye kalbimiz hep kırık, kırığı aşklardan değil,
Niye böyle acılıyız, elimiz kolumuz bağlı,
Öldük mü sanıyorlar ki kalkamaz mıyız ayağa?
Çok yanıp, çok yıkılsak da umutsuz muyuz ki anlat,
Çünkü iş yıkmakta değil, yapmak olmalı yurdumda.
Attilâ İlhan şiiri kalk ve diren demiyor mu,
Bu yurdu kuran Ata’mız rehber değil mi daima?
O barışı kurduğunda saray yapıp, keyif mi çattı,
Buğday konuştu her akşam yurttaşıyla, sofrasında.
Gebze, 26.12.2006, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 17.2.2023
NEYE BENZER
Yaşamak dediğin kış mevsimine!
Elma şekeridir diyor bilge insanlar,
En çok benzediği yaşamak denen şeyin.
Yanıltıyor insanları bu benzetmeli tanım,
Şekeri ve elmayı hem bulsa hem bitirse,
Şu dünyaya kazık çakmak mesele!
Kış dediğin çok üşütür insanı,
Yaz dediğin özlemindir denize.
Mevsimleri karıştırıp uçmazsan,
Ne tat kalır ağızda ne de tuz değer tene!
Kimi zaman aldırmazsın elmaya ve şekere,
Kimi zaman kıyamazsın yemeye.
Kimi zaman bulamazsın aradığın meyveyi,
Kimi zaman kurtlar gezer elmaların içinde.
Şeker biter, elma biter, uçar gider yılların,
Kuşlar gibi geri dönmez ömürler.
Göçeniyle kalanıyla son mevsimin topraktır,
Çubuk geçmez kazma kürek yerine.
Gebze, 10.7.2021, Ünsal Çankaya.
Eliz Edebiyat, Ocak 2023, Sayı:169
YAŞARKEN
Sevincini al
Uçan kelebeklerin
Kanatlarından
Kalma geriye!
Bulutlarla bir
Uçabildiğince uç
Maviliklerde
Dönme geriye!
Güneşe dokun
Kederlerinden uzak
Gökyüzün olsun
Bakma geriye!
Ölüm kaygısı
Çırpınırsa aklında
Ömre ne gerek
Zamandan başka?
Sevincini al,
Bulutlarla bir olup
Güneşe dokun.
Ölüm kaygısı dediğin
Ölüme kadar, ölümden önce!
Gebze, 26.3.2012, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 2.2.2023
SESSİZCE
Göçmen kuşların
Uçtukları ilkbahar
İçleri gurbet.
Turna katarı
Yarılar Ağustos'u
Sıla özlemdir.
Katarda selam
Şeker, kaymak, bal yüklü
Posta gecikmez.
Kırık kanatla
Uçamayan turnalar
Yuvada bekçi.
Aykız'ım durma
Bulursan yerlerini
Sakla koynuna.
Bahara ermek
Sevinçleri olurdu
Saklayabilsen.
Yuvalar ıssız
Havalar ayaz
İnsanlar gamsız işte.
Umut sendeyse
Bulmalısın hepsini
Yattığı yerde.
Bekledikleri
Kar üstlerine yağıp
Ölüm gelmeden!
Gebze, 23.08.2014, Ünsal Çankaya.
Patika, Ocak, Şubat, Mart 2023, Sayı:120
VEREVİNE
Dizelerim tuğla değil, örülünce duvar olmaz,
Bir boy ve ende değiller özleri biçime uymaz.
Pıtır çıtır adımları duyulmaz yaklaştığında,
Çarpışır dururlar çünkü salınıyorken ortada.
Film icabı olsa bile dublörü yok, suflörü yok,
Kavrulur dururlar öyle batıp kendi yağlarına.
Tığ oyası örtülerin boncuğu da sayılmazlar,
Rengarenk ip üstüne örülmezler bin şekille.
Lego oyunu değil ya sözcüklerimi eklerken,
Eşsiz yapılar oluşsun istiyorum her birinde.
Parçalarım yetmiyor ki şiirimi bitirmeye,
Hiçten yana kaçışıyor dizideki harfler bile!
Bombeler oluşuyor söz söze eklenince,
Pililere benziyor eğilip bükülünce.
Verevine iğne gibi sözcükler saplıyorum,
Kaçıyor şirazesi, tutmuyor terazisi.
Ne inşaat ustasını izlemem, ne usta bir terziyi
Dört göz olup gözlemem yetmiyor!
Elimde bir kesik kumaş, provaları eksik,
Terzi ilham randevuya gelmiyor!
Dilim şekil bilmiyor, ben biçmeyi, dikmeyi,
Bekliyorum vursun diye oku teğet geçiyor.
Bu yüzden yazdıklarım yarım ve de yamalak,
Bu yüzden diyorum ki hiçbiri şiir değil.
Kalbimin bildiğini okuyan mı bilmesin!
Çağdaş Türk Dili Dergi, Ocak 2023, Sayı:419
GÜLÜN GÖLGESİ
"Dostun bahçesine bir hoyrat girmiş..." Karacaoğlan*
Yakıp küllediler derdi içime, kervanıma gam yükleyip geçtiler,
Dökülmedik yaşım kalmadığında hesabını düne yazıp geçtiler.
Yüreğim hep yanar, dermansız yanar, yıllar ile artar sana özlemim.
Dost sesin ulaşmaz, selâmın gelmez, beni yangınından çıkartmaz elin,
Gülün gölgesine dökülsem gülce ömrümü versem de batar dikenin.
Sana bir ulaşsa haykırışlarım, olmazlarla yorulmazdım yokuşta,
Çıkmaz yollarıma ışık gözlerin gülümsese gül olurdum bakışta,
Yabanlığın bitse, yansan benimle, yediveren açılırdım son kışta.
Gül olmayı bile denemiyorsun bülbül olduğuna kanar mıyım hiç!
Gebze, 14.10.2007, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 17.1.2023
Nedendir de suna boylum nedendir,
Bu geceki benim uyumadığım uyumadığım
Yaman derler ayrılığın derdine
Ayrılık derdine doyamadığım doyamadığım.
Dostun bahçasına bir hoyrat girmiş
Gülünü dererken dalını kırmış
Şurda bir kötünün koluna girmiş
Şu benim öpmeye kıyamadığım
Kömür gözlüm der ki sevdim sakındım
İndim has bahçeye güller sokundum
Bilmiyorum nerelerine dokundum
Belli bir haberin alamadığım
Karacaoğlan der ki yandım ben öldüm
Her deliliği ben kendimde buldum
Dolanıp da kavil yerine geldim
Kavil yerlerinde bulamadığım https://youtu.be/T6Jeyl0s0Oo
AF
Ya güz?
Deli rüzgârlar kuruyor kuru dallara, kar tuzağına...
Kış ise bağışlanır, çünkü bahar doğuruyor yarınlarına.
Gebze, 8.10.2016, Ünsal Çankaya
Tmolos Dergi, Mart Nisan 2020, Sayı:83
(Kısa Kısalar adıyla yayınlansın diye gönderdiğim gruptan bu şiire uzun bir dip not:
Tmolos Dergi editörü Ömer Akşahan 10 Mart 2020 günü facebuktaki sayfasında kucağında baskıdan çıkmış 83. sayı olan ( Sonra bunun bir veda fotoğrafı olduğunu anladık) fotoğrafını paylaşmış ve "Tmolos Edebiyat 83. sayısı elimde... Tmolos sizlerin güzel ve anlamlı dileklerinizle çoban ateşi olarak yanıyor. Ne mutlu bugünü gördüğüme. ÖA" notunu düşmüştü fotoğrafı altına.
Postaya veremedi o sayıyı... Aboneler beklemeyi unuttu onun ölüm haberini duyunca... 20 Mart 2020 günü canımın içi ağabeyimi kansere kaptırdığımda taziye dilemişti. Kendisi de hastanede ve çoğu geceyi uykusuz geçiyordu aynı dertten... Ağabeyimden sadece İki gün sonra o da çekip gitti bu dünyadan...
Ben dergiye ancak bir Sahaf'tan -oğlum internetten sipariş verince- erişebildim bu yıl. İçinde Selden Sonra vardı, biliyordum, ama AF da varmış meğer... Basılı dergiye erişemesem bilemeyecektim bu minik şiirin de girdiğini yayına. 8.1.2023)
KOZASI KELEBEĞİN ACILI ŞİMDİ!
Şimdilerde koza deyince koza, ipek deyince ipek,
Geliyor da insanların aklına.
Kelebek ve tırtıllara çağrışım yok Bergama'da,
Adı her an değişiyor, eskidendi Normandiya,
Çıkar şimdi, çıkartma ne, akıl yiter, dolar USA.
Altın ara, altın ara, çevre bitmiş ne umruna,
Gülen leşker aç iştahla, dolar-akar Kanada'ya!
Aşk denince dağlara da çıkardı ya sevdalılar,
Haykırdığı tek sevdayı dere tepe yankılardı.
Şimdilerde sevda deyince sevda, tepe deyince tepe,
Geliyor da insanların aklına.
Ama artık aşıklarla anılmıyor Boğaziçi'm,
Aç imara, aç imara, çevre yitmiş ne umruna,
Altın Boynuz peşkeş olsun riyal ya da dolarlara!
Tarih deyince tarih, kültür deyince kültür,
Geliyor gelmesine insanların aklına.
Ama gelmiyor belki de HES dedikçe olacaklar,
Pes demenin bin türünün sergilendiği yıllarda,
Hasankeyf'in keyfi kaçtı, Allianoi tuzaklarda.
Yap barajı, yap barajı, kültür batsın çamurlara,
Tarih ne ki ders alınsın, bırak gömülsün batağa!
Dut yemiş bülbüle dönmez susmayanlar sus deyince,
Ağla ülkem kaderine, kuranlar ölüp gidince,
Mirasyedilere kaldı bir bir yaptıkları her şey.
Sat de satsın, ye de yesin, doyar sanarak aldanma,
Bir kez yeter demediysen durmayacak savuranlar.
Ne sanına güven artık ne umdukça yanılmana,
Durma ağla, durma ağla, kalp çatlatan nobranlığa.
Kelebekler kozasında acı örüyor yurduma!
Gebze, 12.8.2006, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 1.1.2023
YORGUN
Bu aralar hücrelerim Oblomov'luk derdinde,
Çaresiz katlanıyorum hastalık hallerine,
İstekle susuyorum naz ve cilvelerine.
Genlerime işlemişler tembelliğin kodunu,
Üşeniyorum çıkış butonuna dokunmaya,
Çıkarsam belki de dönmek gerekir diye.
Giriş şifresini unuttuğum ayrı hikâye,
Bayılıyorum bu yeni halime!
Uzun bir tatildeyim, gözlerim bulutlu gökyüzünde.
Uçmak istemiyorum, yağmalı, derelere, denizlere,
Karışmalıyım hemen damlalarıyla yağmurların.
Boğulmadan yosunların kavrayan yeşilinde,
Denizimden incileriyle çıkmalıyım istiridyelerin.
Hoyrat açan bıçaklar arasından dökülüp,
Saçılmalıyım orta yere, ama üşeniyorum,
Gitmeye üşendiğim sahilleri düşleyişim hikâye.
Kıpırtısız izliyorum halimi, kendimi anlıyorum,
Gitmeyiş bahanemle barıştığım da kesin,
Yine de hayalime yetişmiyor tembelliğimin gücü.
Düşüncelerim gemlerken düşlerim şahlanıyor,
Gitmediğim denizlerden, uçmadığım gökyüzünden,
Yıldızlar düşürüyorlar yorulan yüreğime!
Gebze, 11.8.2006, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 16.12.2022
YENİLMESİN BELLEĞİMİZ
Her sabaha doğması, yükselerek gitmesi,
Onun emri sanılıp gece bekletilmesin.
Gecenin karanlığı koyulurken dünyaya,
Yıldızların peşinde koşturup gitmiyorsa,
Aykız'ın ay ışığı dolmuştur dolunaya.
Gün yirmi dört saatten fazlası olduğunda,
Sanki direnmiyoruz doğrumuz aksın diye,
Zamanın kursağına ömrümüz yem olunca.
Yine de yenilmeyelim, yenemesin zamane,
Karartıp günümüzü hükmetmesin geceye,
Belleğimiz ayırt etsin kurgu ve gerçeği de.
Gökyüzünü tutan biziz ilk dördün sevinciyle,
Ay biziz, güneş biziz, biziz aydınlık olan,
Bu dünyayı insanca yaşanır bir yer kılan.
Yağmur olduğumuzda arınmıyor mu insan?
Gebze, 30.11.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 1.12.2022.
GİDERAYAK
Masmavi olsun dilerim en son kalanı için,
Yüzümü gülümseten.
Üç beş pamuk bulut uçsun, gölgeleri gerekmez,
Bakıp da benzeteyim giden sevdiklerime,
Hayali gerçek eden.
Ürperten fırtınalar kalmasın sonbahardan,
Azıcık essin meltem vereyim saçlarımı,
Dalgasıyla dökerken.
Bu huzur duygusunu sonsuza taşımanın
Gülümsemesi kalsın renkli fotoğraflarda,
Çerçevesi gümüşten.
Gebze, 9.10.2017. Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 17.11.2022
ŞAİR ÖLÜMÜ
Yaşamak dediğin ne ki ?
Ne çok ölüyor bu şairler;
Bir bir dökülüyorlar yere,
Özledikleri bir şey gibi,
Beklendikleri tek yer gibi,
Acele ile yetiştikleri,
Toprak değilmiş gibi.
Yaprak yaprak,
Sevinçleri koynunda,
Koynunda tüm renkleri,
Alıp götürdükleri.
Ne yeşil ne kırmızı,
Yalnız en solgunları,
Mevsim kalmamış gibi,
Sanki sonbahar hepsi.
Özledikleri tek şey gibi,
Bir bir dökülüyorlar yere,
Ne çok ölüyor bu şairler
Ölüm yazılacak son şiir mi ki ?
Gebze, 22.12.2011, Ünsal Çankaya
(Öldüğü gün facebuk sayfasına bir ağıt olarak)
FOTOĞRAFLARDA
Her soruşta yanıtsız bırakılan.
O sevgiyle dolu fotoğraflar
Elimizdedir şimdi.
Zaman…
Akıyor.
Zaman kazanıyor biz kaybederken
Doluyor yaşlarımızla kum saatleri
Durmuyor baharlar kışa dönüyor
Ağaçların dallarında yemişler…
Tam olgunluk diyorum
Yapraklar, ah o yapraklar
Uçup kanatlanıyor
Ömrümüz gibi.
Umutlarımız
Düşlerimiz
Gülüşlerimiz gibi.
Öksüz kalıyor
Yuvada kırlangıçlar…
Son sorudur o fotoğraftaki belki
Sararmasından belli
Kırılmasından belli
Sevinçleri
Kırlangıç yavrularının uçuş sevincine takılı kalmış
Hüzünleri bin parçaya bölünmüş
Eskiyen albümlerden
Bir sorudur kimliği.
O bakışın sorusunu çözebilen oldu mu?
Gebze, 4.5.2012, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 11.8.2019
SÖZCÜKLER
Ay ışığı yüzlerine çarpıyor süzülüp üzülerek.
Mahcubiyet yerlerde, mahrumiyet her yerde kol geziyor.
Ay aldanıyor, gün aldanıyor büyüyen gölgelere
Çarpıyor hüznüm.
Sözcükler kıkır da kıkır gülüşüyor bir yandan,
Bir cilve, bir naz, her biri dilbaz, her biri işvebaz,
Sevişiyor kendince diğeriyle, buluşuyor en işveli dizede.
Geziniyor ay, saklanıyor gün, aldanarak öpüşen gölgelere
Dalıyor gözüm.
Bir mutluluk anlatımı, inceliği sayıklayan sözcükler,
Kapılıyor çılgınlığın peşine, koşmaktan yorulmuyor,
Bir o sevgiye, bir şu gülüşe, bir bu neşeye.
Yakışıyor her harfi bulutlar üzerinde uçuşan yüreklere,
Kayboluyor ay, yükselirken gün üşüyen gölgelere
Benziyor yüzüm.
Zamanla sözcükler çıkmaz oluyor sözlüklerinden,
Aşk yanıyor, tutuşuyor kendince, küle dönüyor.
Küsüyor sevgililer, yetmiyor ki dilleri sevgiyi bölüşsünler,
Kahrediyor ay, kahrediyor gün, ayrılığı buluyorlar öylece.
Umutları kurtarmayı denerken kapılıp gölgelere
Yetmiyor gücüm!
Gebze, 6.10.2006, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 1.11.2022
YAN NARINA İNSAN
Biz yaşamaya devam ediyoruz ve tanıdık tanımadık nice başka insan ise ölmeye, kimisi hastalıktan kimisi kaza kimi cinayet… Doğduk, yol aldığımız son ölüm… Ancak doğalı da var bu dünyada…
İnsanın eceli kaza ile bela ile değil yaşlanınca gelmeli, sayılı nefesi yaşlanıncaya dek kazasız belasız alınabilmeli.
Oysa madencilerimiz topluca ölmeye devam ediyor ve ne hastalık ne de kader açıklıyor ölümlerini.
Çünkü yalnız bizim ülkemiz lider iş kazalarında, maden kazalarında… Çünkü önlemler yalnız kâğıt üzerinde kalmak üzere giriyor yasalara yönetmeliklere… Teftişler haberlidir, göstermeliktir.
Gerçek iş ortamında önlem almak insan canından pahalıdır çünkü, hem de kazanılacak kâr düşer birazı insan canını korumak için harcandığında…
Allaha emanet yaşanır bu ülkede. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir der çünkü rant kapılarına kapılananlar. İnsan yerine konması için paran kadar konuş denir emeğini koyana.
Ne zaman gerçekleşir diye soruyoruz emeğin insanı yok etmeden değerini bulması?
Ne zaman yönetenlerle, paradan para kazananlarla eşit can ve insan sayılacak her kademede çalışan?
Ne zaman üç kuruş para ile ödenir ve kapanır sayılacak bu ‘Kader plânı” kapsamında öldükleri için artlarında yana yana kalanların acısı?
Sorularımız çok, ama bilmiyoruz yanıtlarını…
Uyan dedikçe kan uykusuna yatıyor o insanların çoğu…
O zaman diyorum ki yan narına insan… Yan!)
YAN NARINA İNSAN
Bu kaçıncı mevsim diğerini öteleyip yer bulan?
Narlar yine çatladı sonbahar dallarında,
Toprağına yine sızdı kan.
Sunağına döktüğümüz gözyaşları
Göl oluyor, ırmak olup çağlıyor denizlere,
Damlayı taşırmadan.
Sandığımızca eğleşmiyor doğa dengesi ile,
Yaratılan kaosun zindanında çözümleri aranan,
Kaçışlar büyütüyor, çıkışları olmayan.
Varsayılanlar gerçekleşiyor, sırasını şaşmadan,
İçimizde, dışımızda bizim için bilinçle kurgulanan,
Kapanlara kısılıyoruz, peynirini tatmadan.
Bildiğimiz unuttuğumuzu da kapsar elbette,
Unutmayız demek yalan tabi, belleğe alınanı,
Unutuşla eşliyor durmadan akan zaman!
Zaman dediğim de boş, çoktan yarılandı, azaldı narı,
Yaraların dağlandığı dünyanın çemberiyle çevrilmiyorsan,
Kalmadıysa ateşin, yan narına insan, yan, yanılmış dünyan!
Gebze, 17.10.2021-2022, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 17.10.2022
AYNADAN BAKAN KİM?
Aynadan bakıp da kalbimizi gören kim,
Kanayan bir gül atan aynada ağlayana?
Niçin saklanır güller kitap sayfalarına,
Dökülen gözyaşları yıpratmaz mı onları?
Yel alıp gider gibi gitmez mi kokuları,
Gülün canı daralır mı anı dağarcığında?
Gamzeler gül açmıyor, gözler parlamıyorsa,
Sevgiye doymak için doğmuyorsa güneşler,
Kime gece oluruz tenhalaşan avluda?
Bizi yaşatan kalpler anımsamaz olunca
Aynamızı kırmışlar gibi ölürsek Aykız,
Kim bulur izimizi dağılan parçalarda,
Kalbimiz yalnızlığı kime kalıt bırakır?
Gebze, 15.8.2017. Ünsal Çankaya.
Patika Dergi, Ekim Kasım Aralık 2022, Sayı:119
İNSAN DOYMUYOR
Yok ediyor avlağını kökünü kazıyan hırsla,
Bölüşen değildir çünkü özgürlüğün duygusunu.
Yavrulu ceylanlar, suya inen geyikler, üveyikler,
Uçarak, kaçarak kurtulmayı umamıyorlar ondan,
Saldığı ölüm korkusu akıyor damarlarında.
Silah icat eden insan öldürdü doyumluk üstü,
Giyindi hayvancıkların kürkünü ve derisini,
Boynuzuyla boru çalıp saldırdı çağlar boyunca.
Gireceği bir avuç yer yetmedi göz doyurmaya,
Mülkiyeti icat ile kapattı kara toprağı,
Üstünde var olanlara.
Oysa ölüm var dünyada, ne güç ne de hırs dinliyor,
Doymuyorum diyenlere zerrece torpil geçmezken,
Kazılan çukuru örten toprak yorganındır diyor.
Gebze, 8.6.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 1.10.2022
GÜZEL KEDİLİ ŞİİR
Kuyruğundan havalı bıyıkları neşeli.
Pek bir zarif gülüşü, pozlarıysa sahici
Martının gagasına deniz takılmış mavi.
Güneşi bekliyorken dalga kırmış yüreği
Bulmuş gözyaşlarını ağlamış sarı kedi.
Solmuş lacivert teni yosun kesmiş elleri
Denizin balığı yok, balıkçı çoktan gitti.
Tezgahta dizi dizi yeşim taşı biblolar
Yerde bulup gökte say yedi fil yedi kedi.
Satan al bunları der, alanın oldu evi
Gülümser bıyık altı, gülümser kedileri.
Alalım der görenler sar alalım hepsini
Uzun tüylü kediyle gözleri som maviyi.
Martının kanadına bağlanınca mor kedi
Sanırsın belleği fil, hiç unutmaz denizi.
Ortaköy'le müsemma, Ortaköy Kedileri
Unutulursa küser martıyla ağlar hepsi.
O kadar emek verip severek yazdım ya ben
Korkarım beğenmezler kendi şiirlerini.
Gebze, 26.11.2009, Ünsal Çankaya.
Eliz Edebiyat, Ekim 2022, Sayı:166
DİLEK KULESİ
Ha düştü ha düşecek diye duran kayalar,
Altında yılların yokuş yorgunu Yedi Uyurlar'a nazire,
Yarenleri saklayan o en eski mahallem.
Tahtaboşu eski, merdiveni ak!
(Ah, ovmaktan ellerim kızarır soğuklarda!)
Yaşadığım her köşesi türkülü ahşap evde,
Oyun değil en sevdiğim şey,
Kitaplarımla kaçtığım bir gizli bahçe.
Gözlerimi dikip ümitle gökyüzüne,
Kaderi yeneceğime ahdettiğim çocukluğum.
Badem ağaçları, yağmaladığımız her hıdrellezde...
Evliliği baht sanan, iyisinden taht sanan,
Tüm kurutulmuş kızlara inat tazeliğimle
Geldi okumak vakti dileğim tiz sesimde.
İnanarak haykırdım efsane kulesinde.
Seninle çok güzel yaşadım çocukluk yıllarımı,
İnatla direndim tüm kara, karanlık çehrelere.
Özlediğim, yeşil mercimekli bükmelerindir,
Şekerli, kaymaklı, inceliklerle,
"Haydi çocuğunu sevindir, çıtır dilimli!" simitleri,
Susam ezmeli hani, kandillerinde.
Karahisarlı kalem, Afyon’un nerde?
Gebze, 7.9.2006, Ünsal Çankaya
Edebiyat Nöbeti, Temmuz-Ağustos 2022, Sayı:41
ÇIKMAZ
Doğa parmağını sallar aşılmayan dağlarıyla.
Dertli insan gece üşür gün uzasa yaz ortası,
Er uyanan güneş toplar şafakla kuşluk arası.
Ama şiire durmazlar yorulmuştur sözcükleri,
Kaldırımsız sokaklarda aramaktan şairini.
Kısacık cümleler akar ahlayan nidalarıyla,
Muhtaçlık ve yaşlılıktan kırıldıysa umutları.
Çıkmaz deme çıkar elbet huy da canın arkasına,
Biliriz ki can değildir huydur aç gözün yongası.
Ama dertten ölmez insan kalıma inanıyorsa,
Üstüne toprak örtülse tohumlanır sıcağına!
Gebze, 16.11.2021, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 11.9.2022
BÖYLE KALSIN!
Her yer, her şey uzağımda nicedir.
Yayınevi sahip çıkıyor olmalı yazarına,
Okurları, sanatçılar, mekan bile uzakta,
Yazarıysa habersiz bu sergiden.
Tanıyor muydun derseniz yalnız adı aklımda,
Bir sepya fotoğraftır anılarımda yüzü,
Ölümünün üstünden elli yıl geçmiş bile...
'Gaste'lerin romanları tefrika zamanlarıydı,
Yaşım yeterdi yetmeye ama tanışmadım zaten,
Kitap kapağında addı, komşu kızı değil ki?
Yazdığının yarısıdır okuduğum kitapları,
'Fosforlu Cevriye'sinin hep kalbimizdeydi yeri.
Hem okudum hem izledim hem dinledim,
Filmdi, tiyatroydu, plaktı, yerimize çivilerdi.
Hepsi ayrı güzeldi, hepsinden iz var saklımda,
"Moriye de fosforlum..." der durur sesimdeki.
Beyoğlu'nda bir sergide Suat Derviş anacaklar,
Eylül boyunca der çağrı, çok da sınırlı saati.
Ama gidip görmek değil içimde esip savrulan,
Gidebilsem de gitmem ki orda değil benim olan.
Hiçbir anı benden değil, ne yazım var ne görselim,
Olsaydı heyecan mı duyar, yerimde mi duramazdım,
Hiçbir şey bilmiyorum ki, davet bana değil sanki.
Her şey uzağımda ama sesim henüz tükenmedi,
Buradan uçarsa türküm duyar sergiyi gezenler.
Dönüp dururken Cevriye yanar pervasız pervane,
Güzel görsün istediğim aynalarsa çok eskidi,
Karakollar o türküye aşina bile değil ki.
Anılar yetiyor artık başa sarıp izleyince,
Hepsi güzel, hepsi benim, böyle kalsın!
Gebze, 31.8.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 1.9.2022
ÜÇÜNCÜ HAMUR
İçerim dağlanıp da gözyaşım aktığında,
Saklamıyorlar emip eskisi gibi!
Hem çok keskin o türleri, bilenmiş bıçaklar gibi,
Kanatıyor gözlerimi, yaralıyor sözlerimi,
Daha dokunmadan ona kendini savunur gibi!
İstediğim doğallık, başka nasıl söylenebilir?
Saman kâğıt, sarı defter, not için teksir destesi,
Yırtılıp atılan eskizle dolmalı kâğıt sepeti.
İş görürdü hepsi evvel, karalamaya uygundu,
Her sözcüğü sarmalayıp taşırken şiir olmaya,
Kaydırmazlardı harfleri buz kesmiş kuşeler gibi.
Hem de mutlak yaprak gibi kokmalı kâğıt dediğin,
Aşkı anımsatan bahar, çiçekli ağaç dalları,
Kanaviçe bohçalara sarılan mektuplar gibi.
Uzanıp dokunduğumuzda onlar yaksın içimizi!
Gebze, 19.8.2006, Ünsal Çankaya
21.8.2022, Gerçek Edebiyat com.
MERCAN KIRMIZI
Götürse, uzaklara ağsa, ağlamasam bir daha,
Benzemesem yağmura.
Oysa gözlerim buğusunda camın, eşlikçi karanlığa,
Yıldızlar ışıksız dağılmış, gökyüzüm paramparça,
Aysa suskun gecelerdir dünyamızdan uzakta.
Yağmur bile yağmur değil, şimşekler bebeğinde,
Çaktıkça sağanağım, çavlan savım ırmakta,
Dökülüp çarpıyorum kayalara, taşlara.
Çanağında kan, aç-kapa yaptığım kapaklarıyla,
Kuşatıldı retinam, kirpiklerim son çırpınışta.
Gözlerimi alıştırdım kırmızı mercanlığa.
Acı bir azalıp bir artıp kaplarken ömrümüzü,
Abat olmayın deyip mülk edindiği kalbe,
Gidip gelişi bundan, kalıp yakışı bundan.
Kuşatmasında daraldıkça daraldı içim,
Acının baskısına isyan yoksa ucumda,
Ağlasam ne faydadır, ölsem ne fayda!
Gebze, 3.10.2006, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 5.8.2022
ÇİÇEKLER ANIMSAMAZ!
Bakın olana, hemen unutuyorlar gülerek yaşamayı.
Kadınlarsa kaldırmıyor kahkahasız kalmayı.
Unutuyorlar hâl hatır sorarak bakan tüm insanları.
Onların çiçekli şiirlerde ölümsüzlük sunarken,
Çiçekler gibi solup kaldığını, kalacağını.
Çiçekler çok unutkan inanın, her sabah tanışmak gerekiyor,
Her akşam bizi sulayan, besleyen oydu diye olmuyor rüyaları,
Severken uzandıkça uzanan kulakları duymuyor olanları.
Didem gideli kaç yıl oldu diye sorsam hazırdır yanıtları,
Yaşasa öğretirdi belki nereden bilelim biz sayıları,
Hem yıl nedir, nedir ömrümüzde yılın anlamı?
Kaç kök saldık bilmiyoruz, onsuz da yaşadık çünkü,
Saksımızda dallanırken aşk ikonuydu papatya,
Anımsamıyoruz ama sevginizde nedir payı.
Oysa adımız gibiymiş Didem'in fotoğrafları.
Gebze, 24.7.2022, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 25.7.2022
ÇARPAN ETKİSİ -2-
Yetmiyor hesaplara ondan kalbim aritmik.
Ölmesin sevdiklerim diye dilerim arştan
Tam olsun sağlıkları, yeter gelmesin kemlik.
Bir tek sağlamasını yaparım her sonucun
Konumuz eğer sevmek, değginse sevilmeye.
Bu yüzden işlemleri bin kez yineliyorum
Belki yenilmem deyip yenmeyi umuyorum.
Bende artan oranla büyüyor sevgi denen
Yeter ki sevilmeye değer görmüş olayım.
Çıkartmayı unutsam her kusurunu böler
Gözyaşımı toplarım çarpan kalbim içine.
Çok anılar birikir böylece çemberimde
Gün olur gülümserim acılardan geçsem de.
Güzeldir anımsamak yaşandıysa evvelde,
Sınırsız çarpanıyla az gelir ömrümüze.
Gebze, 15.1.2009. Ünsal Çankaya
19.6.2022, Gerçek Edebiyat com
BEN YARGI
Kaç kez öldüm öncesinde ölümün,
Hiçlendikçe siyasetin dilinde,
Keyfiliğe teslim olan kürsümle!
Soylarınca soysuzluğu biriktirirken güne,
Sevmeleri hastalık, her durumda vazife ihdas edip,
Zavallılık ekseninde destan uman divane,
Meczupları saldılar üzerime!
Kaç kez sözleştin ey halkım, kaç kez oyladın o Anayasayı,
Birlik olsun, dirlik olsun, gönensin ülkem diye?
Kaç kez delindi kuralı en yeminli en yetkili eller ile dillerde,
Kaç kez sustun ey halkım, yılan değmesin diye?
17 Mayıs kurşunu vursa da aydınlık yüreğimi,
Kine yer yok içinde, savaşım karanlık cehaletle.
Aslım bağımsızlık derim, halkım için, her güne,
Adalet terazimiz eksik tartmasın diye,
Yılmadım hiç tekinsiz karanlıktan, yılmayacağım yine!
Gebze, 23.5.2006, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat, 12.7.2022
PAY
Bir kırlangıç ömür aldım,
Ömrüme kırlangıç sevda.
Gel inanma her duaya.
Yoksa yaşanmaz bu rüya,
Böyle derin uykularla!
Sevda uzun, zaman kısa.
Dedem korkutur masalda,
Payımıza düşmez payda!
Kırılsa da kanadımız,
Uçmağa varılmadıysa,
Uçmak unutulmaz uçmak!
Ah Aykız'ım sakın korkma.
Yenilmek yenmeye kadar
Sürecek bir direniştir.
Kararsa gün kalmaz öyle,
Nakışlarız ay ve günü,
Aşk oluruz gökkuşağına!
Gebze, 6.6.2010, Ünsal Çankaya
Patika Dergi, Temmuz, Ağustos, Eylül 2022, Sayı:118
ANNEM BENİ BAĞIŞLAR MISIN ?
Gizlediğim suçlar için beni bağışlar mısın?
Güya gizlice yaptım, ruhunuz duymaz sanıp,
On sekiz olduydu yaşım sigaraya başladım.
Budur ilk itirafım!
Otuzumu geçtiğimde dudağımı boyadım,
Âdettendir dediler, gelinliğim üstümde.
Boyasız güzelinin basireti bağlandı,
O gün bugün gerçeğimi aynalara sakladım!
Senden gizli çok ağladım ah annem!
Üçüncü suç gözyaşlarım, yaş hesabı tutmadım.
Sevinçlerde çoğalıp kayıplarla eksilirken ağladım.
Çocuktum aşık oldum, bitti diye ağladım,
Aslında sevmek varmış öğrenince ağladım!
Senden sonra hiç yaşanmaz sanmıştım,
Yaşadım canım annem, yaşamama ağladım!
Düş gördüm, hayal kurdum, yıkılınca ağladım,
Yeniden doğdum sonra, yeniden sevdim sonra,
Gönlümce olmayana kıyasıya ağladım!
Bak o ilk sigarayı severek içmemiştim,
Her sabah bıraktığımı gecesine yakmıştım.
Çok bilen çok yanılır, çok sevense aldanır
Derler de inanmazdım.
Seversem sevilirim, dilersem bırakırım
Sandığım her şey için kendimi kandırmışım!
Umudumsa sürüyor söz verdim can oğluma,
Bu kez başaracağım, ağlasam kurur yaşım,
Unuttum sigarayı, güzel yaşlanacağım!
Gebze, 26.6.2008, Ünsal Çankaya.
Üvercinka, Temmuz 2022, Sayı:93
TEMMUZ AŞAR
Alışamadan. Hız formülü sorunlu.
Yasalar ölüme zaman biçmese,
Öldüren zamanı bağışlatıyor.
Alışkanlık denen zalimdir zaten,
Tüketir enerjimizi ölüm gelmeden.
Bitmiyor ki ağıtlara konu zulümler,
Ağıtlarla çürüyor kimi ezgin gönüller.
Çağ bu! Karanlığın koyusu,
İnsanları yakmışlardı, ötünce,
Yobazlığın, alçaklığın borusu.
Müzik kutumuzun yayı kırıldı,
Sazımızın teli, yazımızın kalemi.
Türkülerse yakmıyor yakanları!
Ne sazın teline ne halayın güzellerine,
Acımadı Madımak otuz yedi can aldı.
Zaman aştı dediler, ölen öldüğüyle,
Yananlar savrulan külüyle kaldı.
İnsanları öldürmeyen yer bulup,
Davranıp çıkmalı Temmuz aşınca!
Gebze, 26.6.2022, Ünsal Çankaya
28.6.2022, Gerçek Edebiyat com
AYNALARDA KALMAYAN
Yitmemişti ki yüzün yüreğimdeydi sözün.
Gözlerinin sevinci yansırdı gözlerime,
Sımsıcaktı ellerin, üşümezdi ellerim.
Yalnızlığı, yabanlığı arıyorsan şurada,
Tıpkı karanlığın gibi zincirli ellerine!
Doğruluğun doğumunu, iyiliğin varlığını
Niye unuttuğunu sen bile bilmiyorsun!
Dibindeyken bataklığın kendini kandırışının
Yarattığı dehşet hissim yükseliyor bilincime.
Kesinlikle dağlı dilin inceliğe kara çalı,
Anlamıyorum sandığın yanılgınsa büyümekte!
Aynalara bak ve kahrol sır değilsin sırtlarında.
Anımsamıyorlar seni, saklamaya ar etmişler!
İçlerinde tek ben varım varlığıma gülümseyen.
Sanılmasın sanki birden uzaklara kayıp gittin,
Yoktu aslın, yoktu ismin, yokluğa karıştı cismin,
Suretini gösteremez dünyadaki tüm aynalar!
Gebze, 23.8.2008, Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Haziran 2022, Sayı:171
ŞAHİT
Ağlıyoruz gözyaşımız bulut oluyor, bulutlar yağmur,
Yağmurlardan sel oluyor inanmazsınız!
İşimiz ki gökyüzüymüş, onu mavi boyamışız,
Kendimizi yok sayarken ak bulutlara sarmışız,
Unutmaktan gayrısı boş umutları çok saymışız!
An gelip devran devrilmiş, toprakta harman hasatsız,
Devranda teker çomaksız, gökyüzü bulutsuz kalmış.
Darmadağın olmuş her şey, ne güneş ne umut kalmış,
Bir bakmışız, arpa boyu yol almışız!
Arpalar ki hep şırasız, şıralarsa çok bozasız,
İşsiz kalmış yalancılar, yabancılar aşa dalmış,
Yerliye yer bulunmamış!
Gelen atmış giden satmış, yüzümüz dayanmamış ki,
Ömür deyip katlanmışız, ömür deyip aldanmışız!
El elde başta kalmışız, işsiz, güçsüz ve parasız!
Madem ki gökyüzümüz yok, madem yenmeye gücümüz,
Elden gelen dilden gelen bu yokluğa derman olur,
Gönlümüzle, yazımızla çağa şahitlik yaparız!
Gebze, 14.2.2010, Ünsal Çankaya
Eliz Edebiyat, Haziran 2022, Sayı:162
YARALIM
Yalan karanfillerin suya eğilimleri!
O sana eğimliyken sen kaçmaya meyletsen
Bağlanmıştır köklerin sökülüp gidemezsin,
Canından can alınır, dalın çiçeksiz kalır!
Daha görmeden sevme, söyleme gördüğünde
Yalan canım demesi sevgilim diyemezken!
Aşılmaz engelleri yığsan da yüreğine,
Çöktüğünü gördükçe ah edip çırpınırsın,
Canından can alınır, kolun kanatsız kalır!
Neydi geçen içinden ne geçecek bilirsin
Saklayıp yüreğine ne hissedecek sonra!
Sarılıp kalmak varken sımsıkı ve coşkulu
Kaç yumru boğazında, kaç boğumdur sustuğun,
Canından can alınır, hayalin onsuz kalır!
Bakamazsın gözüne bir yangın olur için
Kollarını bağlarsın, koşup sarılamazsın!
Bir yudum içemezsin o sessizce çağlarken
Beklersin yatağından yalnızca sana dolsun
Canından can alınır, gönlün hep susuz kalır!
Görmediğinde görüp bakmadığında bakıp
Sayfa sayfa içine nakşedersin resmini!
O kar beyazı tenin saydamlığından sızan
Kokusunu bir nefes saklamayı istersin,
Canından can alınır, gülün kokusuz kalır!
Çarpışır gözleriniz, özlemin alev alev
Yandığını görürsün aynı seninki gibi!
Ah o gözlerle sever koymak istersin cana
Koyamazsın ar eder, kül çekersin üstüne,
Canından can alınır, yüreğin özsüz kalır!
Hiç söylemeden sevip yüreğine gizlersin
Okşarsın yumuşacık sarıp hiç dokunmadan!
Ah o saçlar, o eller, o gözler deli rüzgâr
Gelip gelip estikçe gözlerinin önünden,
Canından can alınır, dillerin sessiz kalır!
Ölmeyen bu sevdayı ne sen yaşayabilir
Ne o dağları aşıp onunla kavuşursun!
Ufkun kızıllığına dalıp gidersin bir gün
Vaktimiz var sanırsın aniden gelir ölüm
Canından can alınır, umut yarınsız kalır!
Gebze, 24.4.2008, Ünsal Çankaya.
TUNA Dergi, Nisan, Mayıs, Haziran 2022, Sayı:14
TAÇSIZ İNSAN
Harcıyor peş peşine bela kurşunlarını.
Kurtlar, kuşlar, böcekler,
Çiçekler ve ağaçlar alıyor paylarını.
Ölüm hissi parça parça yayılıyor dünyaya.
Zulüm oluyor yaşamak taçsız yaşayanlara.
İstenen, beklenense bu değil ki zamanda.
Taç çocuğa yaraşır bir masalı oynarken.
Bir de narın ucundan gülümser bakanlara.
Kimi narlar çatlar dalda kurtulur taht iminden.
Kimi kurur, döker onu özenmesin insanlar.
Ölünce nar ağacından korkuluk yapıyorlar.
Sökmüyorlar kökünden, yakmıyorlar ocakta.
Nar ağacı her masalda yer bulan bir güzeldir.
Yaşıyorken günaydındır çiçeği ve dalıyla.
Acısıyla gülümsüyor korkuluk çatılınca,
Omuzunda besleniyor kötülüğün kılavuzu kargalar.
İnsan taçsızdı doğarken, insanlığıyla duru,
Kalbine taç değildi zulüm hükümranlığı.
Söküp atsa kalbini döner mi insanlığa,
Güler mi nar ağacı çatlayan narlarıyla?
Gebze, 25.7.2020, Ünsal Çankaya.
Üvercinka, Haziran 2022, Sayı:92
DENGE
Yaşamı kolaylamak yerine,
Yüküne yük ekleyen,
Herkese.
Adam bu dünyaya geldiğine,
Gelişine vesile o bireye.
Küsmüştü çünkü evvelce,
Silsile halinde taşıdığı,
Öfkenin genlerine,
Köklerine,
Dününe
Güne.
Yetinmedi.
Küstüğüme küs dedi sevdiğine.
Bozuşurum yoksa gün indiğinde
Seninle bile!
Dünyayı seviyordu sevdiği.
Seviyordu onu, o da yaşamla
Barışır bir gün diye bekledi
Gülümseyince.
Öyle bir an oldu ki tıp oynar gibi,
Nefesini tuttu birden, ölüm oldu nerdeyse.
Bilmiyordu yaşamı zehrettiğini,
Kendine, çevresine.
Bitti yaşamak isteği.
Küstü yarattığı inceliklere
Değer verilmeyince.
Konuşmaz oldu kimse kimseyle.
Bakışa kalan gezegenler bile
Küstü güneşe.
Ah Aykız'ım bayılırdı geceye,
Yıldızlarla yarışıp dans etmeye.
Şiirini dağıtırdı şavkıyla,
Sözler şifadır diye.
Alışamadı sesini yitirmeye,
Gölgesinden edilişine.
Güldü güneşe!
Gebze, 21.5.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 25.5.2022
SU DEĞİRMENİ
“döküldük yaprak olduk/ geldik bugüne” H.Hüseyin
Rüzgârgülü öncesi telâş arkadaşımdı.
Geçtim ebemkuşağından bir koşu,
Ömrümü sabrımla kardeş eyledim.
Ah demeyen vah demeyen başımdı.
Önümde, yanımda, ardımdaydı su,
Sabrımı döngümle kardeş eyledim.
Ezilerek un ettiğim yine kendi taşımdı.
Kırılmadan çarkım söylerken türkü,
Döngümü suyumla yoldaş eyledim.
Koştuğum çocukluk, coştuğum gençlik,
Yetmedi ömrümü bahar saymaya,
Suyumu denizle tuzladım sonra.
Geldim bugüne!
Gebze, 2.12.2005, Ünsal Çankaya
1.5.2022, Gerçek Edebiyat com
UYUDUN MU OĞUL?
Uyudun mu ilk gecede bıraktığım evinde?
Ay ışığım sızsın diye yarılanmış perdeden
Bir gariplik sızarak sıkmadan yüreğini.
Annen uyumadı yine, bekliyor geceleri,
Biliyorsun son yıllarda yitti uyku perisi,
Nefesler arasına saklarken dizeleri.
Özleminden değil desem katkısı eksik olur,
Canımla özlüyorum mesafe arttığında,
Yanımdayken azalır sanışım da hikâye!
Her anıyı sakladım doğduğun günden beri,
Gözlerim ve kalbimle nakşettim belleğime,
Sensizken o anlarla geçerim günden güne.
Özleme benim gibi sakın üzme gönlünü.
Bilirim kalbini oğul sevgin gibi derindir.
Usulcadır bakışın, özlemin dilsizse de.
Sen de artık rüyana sakla hayalimizi,
Hayra yor göreceğin tüm güzel düşlerini.
Rüya çünkü kavuşmaktır görmesini bilene,
Anlatmaksa mutluluk, yormasını bilene!
Gebze, 18 eylül 2017, Ünsal Çankaya.
Patika Dergi, Nisan Mayıs Haziran 2022, Sayı:117
DEVRİ DAİM
Ağır geçer kimi yıl
Uyur otları.
Ölüm uykusu
Değil elbet yatılan
Gerekmez korku.
Kurusa otlar
Yamaçtaki köklerden
Uyanır bahar.
Çayır çimene
Rengarenk çiçekleri
Nakışlayarak!
Gebze, 16.10.2018, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 14.4.2022
KAPANMA, KEMİĞE DAYANANI YAZ!
Dergiler kapanıyor, gerekçe kâğıt zammı.
Kapanıyor matbaa, mürekkep çok pahalı.
Dijital de olsa baskı buluşmalı harfler kâğıt ve mürekkeple,
Ama suyla çalışmıyor rotatif, suyun ucuzluğu eski masaldı.
Elektrik el çarpıyor, ayak zaten basılmıyor pedallı makineye,
Kurşun harfler tükendi, dizecek kalıbı yok, basacak ustası yok,
Yaşar’dı can ağabeyim, varıp toprağa uzandı.
Buluşmuyor yazı artık, kâğıda dizeniyle, dergiye düzeniyle,
Hepsi tamam olsa dahi varamıyor kitapçıya, güç yetmiyor ki kargoya.
Çünkü benzin çok pahalı, mazot zamlı, kamyon kalkmıyor arsadan
Tüm köprüler çok paralı, yollar, tüneller işleten pay alıyor o parsadan.
Asıl neden çağ atlayan dünyadaki son yerimiz, biz artık üreten ülke değiliz,
Fabrikası müze oldu, bir top değil yaprak için ele güne muhtaç kaldık,
Yakıldı ormanlarımız, yok kâğıda hamurumuz, oyun parkıdır SEKA'mız.
Yemek içmek duradursun diyemiyor ki insanlar, aç mı ölsün çocukları?
Yani basılabilse ve dağıtılsa büfelere, okurlar artık almıyor, okumaktan kısıyorlar.
Dergiler yaşayamıyor sırtlanmadıysa sermaye,
Direnen birkaç dergiyi yaşatır mı bir abone?
Olur belki, mum titrerken deler derler koyulaşan karanlığı,
Dayansa da o kör bıçak eti geçip kemiklere,
Öykü ve şiirler yaşar, yaz yazdıkça, alışı destan dillere.
Gebze, 2.2.2022, Ünsal Çankaya.
Edebiyat Nöbeti, Mart Nisan 2022, Sayı:39
KAPALI
Odamızı yel, ormanımızı el.
Çatımızda gül, bacamızda kül,
Pencerelerimizde tül yok.
Var yılından yok yılına uzandık,
Kendimizden bıktık diye içimize kapandık,
Kimseler habersiz gelmesin artık!
Gökyüzünün altında olmayan şeyler oldu,
İnsan doğduğuna pişman, doyana düşman oldu.
Elimizde ısırılmış bir çürük elma, karnımızda açlık,
Kalbimizde öldürmeyi öğrenmenin şaşkını,
Cennet kaçkını zehirlenmiş bir yılan.
Yok mevsimden her bahara yaprağını şeytan almış,
Götürmüş de satamadan getirmiş bir incir ağacıyla,
Gölgemizle sevişen o toprakta Ademle Havva kaldık!
Kimseler habersiz gelmesin artık,
Soyunalım insanlığımızı, soyunalım,
Giyinince kendimizden utandık!
Gebze, 19.8.2010, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 30.3.2022
AYIŞIĞINDAN MARTI AĞIDI
Günü orda kaybetti zavallı ay ışığı.
Lodosla ağlıyorken çırpınıyor yüreği,
Usul usul yükseliyor acılı çığlıkları.
Yüreğinde bin ezgi dönüyor ağıtlara,
Ölen martılar için çıldıran dalgalara.
Dayanamaz ki insan varsa böyle acısı.
Şimşek olur yıldızlar çarpar hecelerine.
Gökyüzüne yükselir akamaz gözyaşları
Kanı toprakla karar özünü vuran avcı.
Esmesin, istemiyor ne fırtına ne imbat.
Hangi rüzgâr koşmadan yetişir düşlerine?
Sevgisiz zamanlara uçup giden bulutun
Beklediği yağmurlar inmiyor mevsimine.
Ay ışığı ağlıyor denizin üzerine,
Kırık kanatlarıyla düşüyorken martılar!
Gebze, 1.11.2008, Ünsal Çankaya
Sunak Dergi, Aralık 2021, Sayı:51
ACININ BAYRAĞI YARIYA İNER
Diyeni kim dinliyor ölüm acısı varsa.
Yaklaştığında şiir yazılmasın diyenler
Acıları çekilmez, acınası bulanlar
Dize dize dövünüp ağıtlar kuruyorsa
Yaşanılan ölüm değil acıdır, acıda
İner bayrak yarıya.
Ölümü kanıksayan ya da uzak sananlar,
Acısıyla canı tenden uçmaya kalkmayanlar
Ozanlığın yöresinde yaylaya konmayanlar
İnanmazsa ölümün canları yaktığına
Yaşanılan ölüm kalım düşer masal faslına
Bayrak dikilir mi hiç inatçılık burcuna.
Ölüm var insan için, şiiri var dünyada.
Yanarken yazar insan, yaşarken, acısıyla.
‘Ölüm ve hayat yan yanadır‘ diyorsak kavgamızda
Yan yana sıralanmalıdır dizeler ve dilekler.
İnsan nefes aldıkça, soluğu hızlandıkça
Yaşanılan ölüm dirim süregider uzamda
Dalgalanır bayrakla.
Yazarken de ölür insan, yaşarken ölüyor madem
Derlenip dürülemez bayraklar sandıklara
Kalıt olur acılar şiir tamamlıyorsa.
Gebze, 11.4.2020, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 18.3.2022
OKUMAK VE UNUTMAK
Kimi zaman izleyen kiminde kurgulayan,
Kahramanın zihnini çelmeye çabalayan,
Kötüleri masaldan çıkartmayı başaran
Gizli kahramanlardık.
İçine girdiğimiz şiirler okuduk biz.
Her dizede şairle el ele tutuşarak,
İmgelerde ürperip, sevinip, şaşırarak.
Şiirdeki anlamı yıllarca aradık biz,
Duygusuna su olup çölünde kavrularak.
İçine girdiğimiz evler, odalar vardı.
İçine daldığımız sevgiler, pişmanlıklar.
İçimizde yaşardı mutluluk ve acılar,
Kalbimize sızı kalan ayrılıklar uzarken
Evler, odalar bilirdi gülmeyi ve susmayı.
Anladım ki herkesin aradığı benziyor.
İnsan kendini buluyor okuduğunda.
İnsan kendini biliyor yaşadığında.
Anlamlar üst üste çarpar insanı
Yazan kalbini koyduysa yazdıklarına.
Ve sonra unutuyor aradığını,
Dalgınlıkla, hastalıkla, yaşlandığında.
Henüz bunama yoklamamışken beyni,
Dağılıyor zihni bunların kuytularında,
Kuytuların karmaşık uzamlarında.
Üşenmeyip bu yüzden yazmalıyız olanı,
Yarattığı etkiyi saklama duygusuyla.
Kimi zaman okunsun diye başkalarınca,
Ya da yaşanmışlığı bulup anımsamaya,
Kilitlenen defterler çeyizlik bohçalarda.
Yaşa ve unut gitsin, kalan büyütür seni,
Sevenlerin kalbinde bir avuç yerin varsa.
Üşenirsek gam değil, tasa etmek boşuna!
Kim anımsar masalı, masalından kaçanı?
Ya da almaz mı toprak anları unutanı?
Gebze, 21.2.2021, Ünsal Çankaya.
Üvercinka, Mart 2022, Sayı:89
SONSUZ DÖNGÜ
Yaşayıp ölmeye değil
Ölüp de yaşamaya.
Şu hayatın bize bağışladığı
Sonsuzluk değilmiş zaten.
Çiçekler sustuğunda
Baharın küstüğü değil.
Dağın zirvesi karıyla
Hep duruyorken.
Ses veriyor ağaçlar dallarıyla
Konuşan rüzgârlara.
Çiçek çiçek gülümseyip
Irgalanıp, esneyip, doğrularak
Umutlu şarkılarda.
Bir çubuğu ıslık olur söğüdün
Çocuk parmaklarında.
Bir dalı dayanak, yaşlılıklara.
Ölüm dediğin nedir ki söyle?
Ağacı kuruyan bir yaşlı için
Baston kalıp, ruhu uçmak değil mi
Uçurtma kuyruğunda!
Çocuk küser mi ağaca
Ev yok diye dalları arasında
Manda yavrularına.
Çakısıyla yontar durur zamanı
Yazılmıştır başarısı son için
Çığlıklanır sura üflemiş gibi
O düdük çınlayınca.
Ömür dediğin zaten
Bir çocuk sevincidir,
Alkışlar arasında
Devri daim olmaya.
Gebze, 10.4.2020, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 22.02.2022
Gün Salı, haftanın ikinci günü, tarihse 22.02.2022. Bu gün sayıların sıralanışı yüzünden palindrom olarak tanımlanıyor. Çünkü düz veya tersten okunuşu aynı. Tersine çevirilince de sayı dizisi okunabildiği için ambigram olarak da tanımlanıyor.
ÖMRÜ ÖMRÜNLE OLSUN
İnandığın yarımlar tamlaşsın dolunayla.
Bulutların üstünde yaşanıyorsa rüya
Kalmaz ki eksikliği, ürkekliği düşlerin.
Yaşanıyor sayılmaz sevgisiz geçen yıllar,
Burulup kalır insan solar karanfil gibi.
Ömrü ömrüne değmez, katılmazsa canına,
Ölüm diye bildiğimiz vazgeçtiğin tek andır.
İnsan ömrü hayaliyle sınırlıysa inanma,
Ne kırılan düşler kırar yaşamak inadını
Ne yıkılan hayallere bel bağla şu dünyada
Ömür dediğimiz şey çalıntı bir zamandır.
Isıtıyorsa kalbi sıcak gülücükleri,
Son çalıntı zamanda yaşanıyorsa sevgi
Ömrü ömrünle olup can kattıysa canına,
Yaşam diye bildiğimiz yaşadığın o andır!
Gebze, 18.3.2006, Ünsal Çankaya
Afyon Kültür Sanat com, 19.2.2022
DALGINLIĞIMIZ
İçeride kaldığımız gerçeği elde bir sevgili, elde bir!
Varsın çarpılsın öyleyse yetersiz dünyaların kapıları dışarımıza.
Kalan olmasak da kalanımızla düşlerimizi yaşamak olanaklıyken
Haydi yüreğimizde uyutalım ninnileri, masallardan sevgiler yaşayalım!
Yaşamıştık zaten, gel, anımsayalım.
İkisi de kanasın yeniden üşüyen ellerimizde Menekşe' lerin.
Karanfil' in üzgünlüğü içimizdeyken,
Unutamadığımız Rüzgârlı sımsıcak esintiler yalazlasın,
Işıklı gençliğimizle yürüsün adım adım!
Sümerlerden kalma mimozalı sokaklarında aydınlansın yüzümüz,
Nergisleri gülümseyelim o görkemli tarihin tablet şiirlerinde.
Bulduk ya şiirleri, coşkulu bir koroyla ses verelim
Seğmenler' den sislenirken Ankara!
Ah sevgili ah, ellerime anları topluyor gözyaşlarım.
Dışarıya kapandığımız gerçekliği gözümden kaçtığında
Dört işlemden ibaret aritmetiğim başlıyor anılar çıkartmaya!
Yine bir 'Karanfil Yanığı' dökülüyor avuçlarıma,
Algın bir nehir gibi akıyorum eskimeyen sokaklarıma!
Algın cılız, hastalıklı, zayıf anlamına geldiğiyle kalmıyor,
Gönül vermiş, tutkun, vurgun anlamını taşıyor bir yanında.
Dalgın ne demektir bilir herkes çok dalgın değilse elbet,
Sözcükler yaşatır algınlıkları, gelmesin dalgınlığa!
Gebze, 31.8.2008, Ünsal Çankaya
Tuna Dergi, Ocak Şubat Mart 2022, Sayı:13
AY SIZIM
Değmeyince güne
Gülüşün.
Tahtadan atlarımızla gidilen yollar
Fethedilen ülkeler, yenilen düşmanlar
Kurtarılan prensesler, prensler
Masallarda kaldı küçüğüm.
Kral babalar tuzsuz
Padişahlar mülksüz kaldı, saraysız.
Ay bir yara oldu geceye
Doğmayınca güne
Gülüşün.
Ah sızım sızım sızlıyor kalbim
Dinlediğin her masalda periydim
Elimdeydi o sihirli değneğim
Her birine mutlu son eklediğim
Üzülmeyesin için.
Gittin, ay oğul, gitti gülüşün.
Bu yara kanar durur
Ay yükselince!
Gebze, 18.2.2013, Ünsal Çankaya
Patika Dergi, Ocak- Şubat- Mart 2022, Sayı.116
SIRLAR DÖKÜLÜR
Anneme döndü her bahar beklediğim rengiyle.
O öğretti bir kokuyu saklamanın sırrını belleğime.
Sığdırmaya çalıştım düşlerimi güllerin gölgesine,
Ah düşlerim, bulut ağdı güneş battı sığmadı içlerine!
Uçup uçup gidiyorlar kimse bilmez nereye!
Şiir olsam okunmazdım belki de dedim yazabilirim,
Sıraladım sözcükleri, yakalayıp, peş peşe...
Kimi dümdüz yazı bile olmadı, kimine el durur berceste dize!
Böyle böyle geçti ömür, ümitlerle oyalarken günleri,
Aynalara sakladıydım yüzümü, aradım, aradım da delice,
Sırlarımı dökmüş, belli, benzemiyor gördüğüm suretime!
Gebze, 26.9.2019, Ünsal Çankaya.
Eliz Edebiyat, Şubat 2022, Sayı:158
DEĞİL Mİ?
Öter gider bir gözleri sürmeli" Karacaoğlan
DEĞİL Mİ ?
İçimdeki yangın sarmazsan bitmez,
Yangını söndüren suya vuslattır.
Yalan olsun varsın seviyorum de,
Koca dünya bile yalan değil mi?
Bir insan sevilmek istemez mi hiç,
Gülüver sevdiğim gülmek murattır!
Neden sevilmekten kaçtın bu kadar,
Sevgiyi almayan pişman değil mi ?
Kim yüreğin kırdı, yıkıldın böyle,
Sevdiğim ayrılık ölümden zordur.
Kapatma kapını örme duvarlar,
Sevgisiz bir ömür talan değil mi?
Bir yudum suyumsun bir lokma aşım,
Bir nefes havamsın, sana muhtacım.
Nasıl saklanır ki duysun dünyalar,
Gizlemek sevgiye bühtan değil mi?
Gebze, 28.1.2008, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 21.1.2022
SOSYOLOJİK YALAN
Bu yüzden kaçıyorlar ateş ve dumanından!
Gönüllü göç deniyor ölümden kaçmak değil,
Utanmadan, yaraları kanayan çocuklardan!
Tamam, el de bey de bitmiyor, ağa da yaman,
Ama kendi yurdunda niye göçer ki insan?
Güneş doğmadan yükselsin acıya bulanmadan,
Çünkü doğu hep kahır, çoğu kez karabasan!
Gebze, 13.11.2015, Ünsal Çankaya.
Süje E Dergi, Ocak 2022, Sayı:50
YETMİYOR!
Aynı duyarlığı duyumsatırsa,
İnsan yalnızlığı biliyordur mutlaka.
Anlamsız sözcüklerin sakar adımlarıyla,
Buluyordur sözlükte yalnızı yabanı da.
Anlamı sorgularken sorular artıyorsa,
Sorgulanmalı dünler varsa yalan, kurmaca.
Yarın bekleten umutlar şekere bulandıysa,
Birdenbire bir kuyu olacaksa ortada,
Düşmek korkusu olur, yitirmek kaygısı da.
Kaybolup bulunduğu zamanı tanımlarken,
Mutlulukla çoğalan şiirler yazıyorsa,
Okunsunlar isteği çok görülmez insana.
Yazılanlar bir pınarsa içilmektir okumak,
Aydınlığa köz üreten ateşi tamlamaya.
Tanımlarsa sözcükler anlamsızlık burcunu,
Yumruklar saklanmalı duyarlığın ardına,
Tüm bunlar yol olmalı anlam dağarlarına.
Saflığın son kertesinde gönüllerin çabası,
Yetmeli anlamları şiirle çoğaltmaya.
Ama yetmiyor!
Gebze, 22.6.2018, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat, com, 7.1.2022
NEFERGE
Kendini bekleyeni, besleyeni, seveni.
Ölmesin diye ecelsiz doğadaki tüm canlar,
Kara kış görünmeden, örtmeden üstlerini,
Bilir ki düşünürse, unutmazsa onları
Sonbaharında bile onlar korur dengeyi.
Çatlar ya nar ağaçta saçılır bin bir tane,
Ya kırmızı, ya pembe.
Görevdir bu çatlayış döngü bitmesin diye,
Dalında bırakılmış nefergedir her meyve!
Açar bağrını narlar, sunar tanelerini,
Can verirler kalana ölümün öncesinde.
İşte durup dururken kabuğunun içinde
Nar dalında bundan çatlar aniden,
Sonra güler kahkahayla, yaşatma sevinciyle!
Gebze, 24.11.2019, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat, 23.12.2021
KÜSMEDEN
Bakmasan da solgun resimlerle dolu albüme.
Unutmazsın sanırdım gözlerimi, sesimi,
Bir türküyü şakımazsam gönlünce.
Yittim işte ölmeden!
Hay siya! Hay siya! Hay!
Yittim gelip giden belleğinde.
Unutuldum bu deli fırtınanın med cezirinde.
Dönemem ki artık denizlerime,
Kumsallarda çırpınırım sessizce.
Hay siya hay! Hay siya hay!
Yaşanmışlık izlerini resmettiğim mağaraları,
Kimseler gelmeden keşfe yanımdaydın hep.
Artık tutmuyorsun ellerimden diye,
Kayboldum bak dehlizlerinde!
Hay siya! Hay! Hay belleğine!
Ben yüzmeyi hiç tam öğrenemedim!
Açıklara başımı alıp da gidesim geldiğinde,
Sen dur demeyi unutuverirsin belki diye,
Yalnızca ayaklarımı ıslattım,
Yalnız kabuk topladım tüm sahillerde.
Bir boy verin hele göreyim dediğim seyirlerimle,
Elini tutana dek yürüyerek içinde,
Döndüğüm denizimsin babam,
Boğma sensizliğinle!
Hay siya! Hay siya! Hay!
Beynin duymuyor mu babacığım şu yüreğimi,
Bakışlarında yittiğimi görüp kahroluyorum!
Kim bu dediklerinde uzunca bakıyorsun yüzüme
"Kızım benim!" dediğin gururun sesindeyken,
"Evet!" dediğim saniyeyle öpüşürken sevincim,
Gitme babam, bana küsmeden gitme!
Hay siya hay! Hay güzel günlerime!
Dön diyor denizciler korosu denizlerde,
Özleyince evini, seveni, sevdiğini.
Kürekleri çekerek, heybetli sesleriyle.
Hay siya! Hay siya! Hay, evimize!
Dön babam belleğine, çekelim kürekleri,
Beni hep kolladığın çocukluk günlerime.
Dön babam dön, derinler tehlikeli,
Boy verenler kalmadı denizimde!
Hay siya! Hay siya! Hay babam!
Unutuşu yenelim gözlerinde!
Gebze, 6.8.2006, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat, 16.12.2021
EKONOMİYE ESKİZ
Dünyaya onla bakalım!
Doğayı korumuyorsak
Doğanları koruyalım!
Üzgün yaprak, kara toprak,
Alı aldırmadıysak da,
Moru köşeye koyalım,
Tohumları zıplatalım!
Su ağlarsa biteviye,
Bitmez belki bitesiye.
Bitse bile ad verelim,
Akarsuyu bulsun diye!
Hesap ince kitap kara,
Kat edilen yollar kısa!
Katledilen dağlar, sular
Gözden ırağa gitmeli!
Korumazsak ağaçları,
Kalamata zeytinleri,
Onları yok edenleri,
Soğuk sıkmada ezmeli!
Ekonomi ölmez deme,
Can verirken o rakamlar.
Niçin düştü grafikler,
Yükseldikçe yükselmeli!
Batarsa da batsın deme
İçindesin benim gibi!
Doğru yönetilsin ülkem,
Eskiz olmaz ekonomi!
Gebze, 13.11.2014, Ünsal Çankaya.
Üvercinka, Aralık 2021, Sayı:86
ÇOKTAN GEÇTİK ORADAN
Geçtik işte yabanından, yazısından, yazından,
Sarıkız'ın kazlarından, Hasan boğan suyundan.
Karabiber ağacının kızaran tohumundan,
Sabahların çıldırtan yasemin kokusundan.
Saklanacak yer kalmadı rüzgâr uğuldayınca,
Kış oturdu kalbimize, oysa hazır değildik,
Güzelim gönlümüzü yıktı savrulan boran.
Atılırsa köprüler, yakılırsa gemiler,
Ölmediyse de ölür gördük güzel duygular.
Sözleri sakınmayıp kurşunlar gibi atan,
Bencilliği hak sayıp surlara saklandıysa
Uçmadan sönmez imiş yalan yüklü rüzgârlar.
Yağan yağmurlar silse, karlar örtse kirleri
Yaşanmamışa dönüp unutulmazmış olan.
Olmuyor, biliyoruz, bilmeli tüm insanlar,
Sözleri, sanrıları, öfkeyle saldığında
Yıkılmakla yetinmez kopar kurulan bağlar.
Çünkü biz çok yaşadık ve duyduk kalbimizde,
Tanığıydık, bilinmeli, böyle oldu olanlar.
Bu yüzden geçip gittiydik saatinden, kumundan,
Unutursak yağmur olsun buharlaşıp ağanlar!
Gebze, 4.12.2017, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 5.12.2021
ÖYLESİNE
Kimdi bizi gecelerce kahreden?
Ya şimdiki sensin ya dündeki sen!
Sesinin ayazıyla savrulduğum gecede
Üşüdü içim, saçıldı incilerim.
Saçılsın!
Toplar, yine dizerim, düzelse içim.
Giden gitsin, dönen dönsün kime ne!
Kime ne ki depreşen acımızdan!
Aynı karın, aynı süt, aynı acı mı büyüttü bizi!
Gurbet dili, hasret dili ezberime girmişken,
Bilinsin ki yok edildi bildiğim hukuk dilim.
O yüzden öğrendiğim o dili unuttum ben,
Hukuk dense, nerde diyor, panikliyor yüreğim.
Hak diyorken biliyordum özünü
Hukuk derken sakınmazdım sözümü.
Şimdilerde kaktüse döndü dilim.
Ölsem üzülürsün diyorum duymuyor musun?
Ölsen üzülürüm, kıyamete dek!
Isıt şu sözlerini yağmura döneceğim!
Yaşananları silip, çözemiyorsa yağmur,
Sarılmıyorsa yaram, yoksa dünyada yerim,
Yine de sesimi ayaza döndürenlere kahrım
Sesini ayaza bulayana.
Sana değil! Sana değil a canım!
Kahrım kendime benim!
Gebze, 24.11.2017. Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 24.11.2021
BEYAZ, SOĞUK VE KİRLİ
Dünya buza keserken uçuşarak yağsa da
İnsafsızdır keskide, vurur evsiz olanı.
Güzelliği tez geçer, çünkü kısadır ömrü.
Asaf demişti hani 'birincilik beyazın!!
Kirle kapar zirveyi tüm renklerin içinde!
Kar beyaz kalacak kadar güçlü değildir.
Basıldıkça çıkar karanlıkları,
Basan ayak donar yoksa botları.
Evi barkı olmayan yoksullar çaresizdir,
Gönülleri yalnızdır, sevgisiz şu dünyada,
Sıcak çorbayı geçin su bile bulamazlar.
Onlar donar yalnızca uzayan zemheride,
Terk edilen canlarla, saçakların altında,
Evliya Çelebi der ki buzken uçar kediler.
Üşümez markaya, kürke bürünen sırtlar,
Üşümez fıçıya dönen yağlı suratlar.
Zemheri üşütmez evi olanı!
Üşüyen sokaktır kar altındaki
Üşüyen yürektir kar altındaki.
Beyaz, soğuk ve kirli!
Gebze, 11.12.2013, Ünsal Çankaya.
Eliz Edebiyat, Aralık 2021, Sayı:156
GİTTİN
Yazılan biyografilerinde;
Gitti o şair
Dört ağustos iki bin on üçte öldü diye.
Kalsan çiçek götürürdün kendi mezarına bir demet
Üniversite yıllarımdan kalan ses
Ahmet Bozkurt
Erhanların Ahmet'i şiirlerinde.
İlk kitabın hepimizde ezberde.
Karanlığı delmek istiyoruz
Seninle.
Şiirinle.
Yıllar sonra yeniden bulduğumda sesini
Yitirmiştin gerçekte.
Ama şiirin duruyordu yerinde.
Her güne günaydın çaktın
Her geceye hoşça kal
"Evimizin kızı" dedin içtenliğinle.
Güzel insan, iyi dost, yürekli şair.
Rahat uyu.
Çektiklerinle.
Kahrettiklerinle.
Dinlenmeyi hak ettin Silivri'de.
Özlenecek duruşun, sesin, ölesiye.
Özlenecek insanlığın, sevgiyle.
Gebze, 4.8.2013
(Silivri'ye adı park oldu sonra, ama son ikameti Ankara, Karşıyaka...)
Pelerin Fanzin, Aralık 2021, Sayı:5.
AĞUSTOS GÜNDEMİ
İyi ki görmedi dünü şair adıyla Ahmet Erhan.
(Kayden Erhan Bozkurt'tu ki unutulmasın)
O Ankara'daki "kenar mahallede bir pazar günü" nü bırakıp, İstanbul’a yerleşmişti.
Hani şu hepimizi beş yıldır kahreden Silivri'ye...
Bir zamanlar sap ve samanı ayırabilen insanlar vardı yargıda, siyasette, ekonomide, dinde.
Bir zamanlar umutla aydınlığı beklerdik biz her gece; doğardı gün, ısıtırdı güneş bedenimizi ve yüreğimizi.
Şimdi yaşadığımız hiçbir şeye anlam veremez oldum artık.
Silivri bir hukuk çıkmazı oldu.
Ağustos'un beşinde tescilledi bunu bir mahkeme ilamı ile.
Hem Ahmet Erhan'da Ankara'ya döndü yeniden, uzanıp yattı ölümüne.
Üzgünüm, ikisine de.
Ve bugün Hiroşima'yı unutmayın diyeceğiz yine de.
Nükleere kucak açan siyasilerin fink attığını bilerek.
Belediye meclis kararı ile "fay hattının yeri birkaç metre kaydırılarak!" yapılaşma planları yapılan deprem kuşağındaki ülkemizde.
Tesadüfen yaşadığımızı bile bile...
Tesadüfen ölmeyeceğimden ise emin olarak.
Gebze, 06.08.2013, Ünsal Çankaya
Pelerin Fanzin, Aralık 2021, Sayı:5.
YAZILDIYSA DA
Sakladığı sevdalar
Dile gelemez.
Bellek kamaşır
Ulaşılmazlık miti
Yaralayınca.
Kanar anılar
Gülümseyebildikçe
Otanır gönül.
Pembe kurdele
Bağlıdır destesine
Çocuk aşkların.
Anımsadıkça
Çözülür düğümleri
Eski yaşların!
Gebze, 20,8.2014, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 16.11.2021