Aramızda deniz yok artık oğulla... Şöyle karadan karadan
gidip görüyorum özlediğimde. Ah
Kandilli... Oğlumu sar sarmala tüm sevginle... 26.9.2019.
Tam beş yıl bu yandaki kıyıdan Ortaköy'e baktım özlemle.
İşte tam orada, Ortaköy Camisi'nin hemen üç sokak üzerinde... Üşümesin,
üzülmesin, sağ ve sağlıklı olsun dilediğim oğul orada bir yurdun bir odasında
kaldı... Önceki gün Kuzguncuk Sahili'nde günübirlik gezideyken de baktım,
bilinçli bir istekle... Oğul şimdi evde,
yüksek lisansın tez evresinde... Gözümün önünde, gönlümün içinde... Martıya
dedim ki... "Var selam eyle karşı köye. Sevgiyle..." 26.9. 2016.
ACININ TUZU
Gebze- Üsküdar, Üsküdar- Gebze,
Bu yıl Salacak seferi eksilmek üzerine.
Başlarken bildiğimiz, hüzünlü bir hikâye
Bölüyor üçümüzü üç ayrı sessizliğe.
Oğul orada kalıyor karşıya geçmek için,
Arkaya bakmıyoruz hangi motorda diye.
Öylece çöküyoruz suskunun eşiğine.
Her Pazartesi böyle!
Son seferinde değişti, renk geldi o dönüşe.
Ayasofya yeni bir ay yakaladı minare âlemine,
Bütün katları boşalmış vapurların önünde.
Büyüdü gözlerimiz büyülü güzelliğe,
Durduk, çakıldık sahile!
Bulutlar karanlıktı, gölgeleri üşüyordu denizde.
Yıldızlar… Yıldızlar…
Birden bire!
Gözlerine ışık tutulmuş tavşan gibi durakladı dalgalar,
Serildiler peş peşe boğaz serinliğine.
Hayaller geldi dile, dilime bir hikâye.
Cinayet saatiydi, ustadan şiir gibi, önümüzde o kör balıkçı öldü!
Sandalı parçalandı, yırtıldı tüm ağları, yelkeni, feneriyle,
Battığından eminim Marmara’nın dibine.
Yakamozca işlendi balıkların puluna, ama okunmaz yine!
Çünkü balıklar dilsiz, anlatamaz kimseye,
Gecenin belleği yok, su verildi tarihe!
Kimse görmedi bu kez, biz de görmezden geldik.
Acımızın tuzunu döktük orda denize!
Gebze, 18.11.2015
Akatalpa Dergi, Nisan 2016, Sayı: 196 içinde yayımlandı bu
şiir. Daha da nice özlem şiiri yazdım oğula, bu şiir sadece bir örnek olarak
eklendiydi fotoğrafın altına.
Oğula özlem bitti mi dersek… Yedi yıl olmuş yazalı şu cümlemi.” Bu yıl yine
özlem yılı... Doktora başladı... Ama denize bakıp dalmayacağım artık...
Evinde... Rahat uykusunda diyeceğim İstanbul'un yedi tepesinden birine bakıp da
iç geçirdikçe...” Beş yıl önce yazdığımsa şu:” Nasıl da geçti iki yıl... Yılları artık çok
uzun yılların sonunda "Tüfe kaç?" diye geçirmeye başladım ve sonra
"Emekliye ne zam veriyor acaba bu devlet?" diye. Sonra… “O da geçer
yahu!” diyorum hep. Hayırlısıyla… Sağlıkla... Güzel sonuçlar ile. Bundan dört
yıl önceki cümlem:” Bugün yine oğula gitme günüydü.” Demişim. “Özlem giderdik
birlikte yapılan kahvaltı sofrasında... Ona gidip gelecek sağlıkta olmak şiir
bugünlerde...” Yaşlandıkça yorgunluğunu anlayan bir annenin cümleleri artık
çoğu kez sağlık üzerine… Üç yıl önce “Bugün de görüp dönmüş bir anne huzuru.”
Diye yazmışım… Tek cümle. Bir yıl öncesinde gidememişim de… “Görüntülü
görmek" deyimi çıktı ortaya telefonlar ses dışında görüntü de aktarabilir
olunca. 23 Eylül 2023 günü Darıca sahilindeydik ve "Gördüm oğlumun
görüntüsünü." Neye yetiyor derseniz, yetmiyor hiçbir şeye... Benzemiyor
gerçeğe, dokunmadan, sarmadan, koklamadan benzemiyor hiç; "Bugün
oğlumu gördüm" cümlemdeki sahiciliğe.
İşte bu yıl, gecenin yarısında anılar arasından başını uzattı yazdıklarım… Oğul
iki yıl oldu doktorayı bitireli. Ona kadro açan bir akademik üretkenlik yok
ülkemde… O boş geçtiğini sandığımız iki yılda “Hobi olarak doktora!” diye
tanımlıyor kimya bölümündeki arkadaşıyla Yalova Üniversitesi Laboratuvarına
gide gele yaptıkları bilimsel çalışma ve sonuç makalesini kotarmalarını…
Bu arada ülke ekonomisi dipte… Oturduğu ev için kira-mahkeme-işlerini düşünmek
benim üstümde…
Beş yıl doldu kiracı olarak… Tespit talepli bir dava açılabilir tabi de süresi
ve koşulları var bu davanın… Hukuk ülkesi olsak daha ilk yanıt dilekçesiyle
dava ret ile sonuçlanmalıydı… Usul esasın öncesidir der yargılama hukuku… Bir
davayı görebilmek için açılabilir, görülebilir olması gerek. Dava ve ihtar
süresi geçerek açılan davada “iş işten geçmiş, dava hakkınız yasal olarak
kalmadı” denmeliydi ama yargılamayı yürüten hâkim benimle burada çalıştığı
dönemden vesayet makamı olarak yanlış kararlarını kaldırdığım için beslediği
husumetle davalı olarak dosyaya sunduğumuz yanıtları hiç okumadı, kanıtlarımızı
toplamadı, parmak hesabı ile bir çocuğun vereceği kararı vermedi ve emekliliğim
sonrası kurulan istinaf yargısına taşıdık sorunu. Belki orada usul esastan önce
gelir diyen gerçek hâkimlere düşer dosya… Bu arada bu yıl TÜFE nedir sorusunu
daha özenli takip edip, kira için kuruşuna kadar artırış yaptım… Ne eksik ne
fazla… Hukuk ülkesi olma idealimden kimse için vazgeçmeyeceğim. Yönetenler ülke
ekonomisini bunca inişli çıkışlı hale getirip birilerini kayırıp kolluyorsa da
bize verdikleri zam ortada, verecekleri de TÜİK sepetinin hayal verilerinde.
Oğul iş için Amerika’da gelecek arayacak arkadaşlarıyla orada buluşmayı hayal
ediyor… Onlar gidecek, iş bulacak ve bir yıl sonra da benim oğul gidecek…
Umarım gönlünce olur diyorum hep…
Bu gitme hayali gerçekleşir de “gelir sizi görürüm her yıl” sözünü tutamazsa,
ömrüm vefa etmezse ya da diye içimi yiyen kurdun düşündürdükleri de ayrı bir
başlıkla yazıldı yine. İçindeki şarkının ve yazarının özleminin kalbime verdiği
keder de o yazının içinde. Gebze, 26.9.2024
*
Geldik geçtik yeni bir yıla diyeceğimiz son gün…
İnşallah yeni yıl hepimiz için sağlıkla, gönlümüzce geçecek günler getirir. Oğul
bugün evde. Kaç yıldır ilk kez. Anne mutlu, zar zor demeden sarma filan yapıp
bir sofra hazırladı... Mutlu mutlu yer, huzurla otururuz diyordum. Gidecek yıl
son gününde Muzaffer'e salgın bulaştırıp yolladı eve. Günde yüzden fazla
hastanın nefesi... Maskeyle çalışsa da... Kaptı şifayı.
O önce yemeğe kadar uyudu. Sonra biraz oturdu ve yine yattı. Biz ana oğul TV
karşısında... Doğru dürüst bir şey de yok ya... “Uyusak mı?” dedi... “Dur!”
dedim, “Yılın son günü karelerini saklayalım bari...” Kareye tavandaki ampul
girince... “Ortalayalım bari” dedim, “Kurtuluş yoksa!” diye bastım kahkahayı. Uyuyarak
girersem yeni yılda uyku düzenim düzelir mi acaba? Yeni yıla hepimiz için
sağlıkla girmekti dileğim... O da daha baştan uçup gitti madem... Yine de
inşallah iyi olur... ülke, dünya, biz...
Sevgiyle. Gebze, 31.12.2024
Oğul gidiyor bugün. (Gitti bile.) Anne birkaç gün oğul görmenin mutluluğu
içindeydi... Gidişin hüznü yavaş yavaş koyacak... Dün kalbimizin yarısı İstanbul’daydı.
Kardeşimin yerini çiçek kızları aldı, Songül'ü babaları kadar sevseler dediğim
kızları... Birlikte nice sağlıklı, huzurlu, mutlu yıllar geçirsinler diledim onlar
için. Kızlar bu dileğim için gayret edecektir eminim. Bu dilek o kadar içten ki
her şeyden çok gerçekleşsin isterim. Muzaffer bugüne biraz daha iyi uyandı.
Umarım geçicidir, büyük salgın değildir dedik... umutla... Oğulu bırakıp
dönecek şimdi. Yol açık olsa bari. (Yol açıkmış, gitti döndü hemen, “Dönüş
yolunda trafik başlamıştı, iyi ki erken gittik” dedi eve girince.)
“Fotoğraf Altı anılar, duygular yazılarım bu gidişle yazılabildiği kadar
yazılacak… İçine sevinç eklenecek yazılarım da olsun dileğimi ekliyorum bu
yazımın dibine.” diye bağlamıştım yazıyı yılın ilk gününde. Sonra siyasi
gündemin sinir bozuculuğunu artıran ekonomik çöküntünün simgeleri geldi aklıma.
Siyasetin göz göre göre yapılan aymazlığı-açılımları filan insanın ağırına
gidiyor neredeyse her mahallede bir “şehit” okulu, sokağı filan varken ülkemde…
‘İçine sinen’ zamlar yapıyor iktidar kendilerine ve asgari ücretlilere… İlkine
kepçe, ikinciye delikli süzgeç ile. Aylardır yoksulluk sınırının epey altında
emekli maaşım, bugün yüzde on bir artış açıkladılar TÜİK yalan
istatistikleriyle memur ve memur emeklisi maaşlarına zam olsun diye ve ben daha
ilk aydan yoksulun da yoksulu olacak sınırla başladım yeni yıla… Oğul da hâlâ
işsiz… Muzaffer “İki maaş olmasak geçinemeyiz!” diyor… Hani derler ya “Allah
kimseyi gördüğünden geri koymasın!” diye… Belli bir yaşam standardını sürdürtemiyorsa
bu ülkede otuz yıldan fazla yargıya emek veren bir insanın, yazıklar olsun o
iktidara… “Doymadılar!” diyorum sülalelerini kayırmaktan, “Vazgeçmediler!”
diyorum geleceğimizi bile ipotekleyen garantili yollar, köprüler
müteahhitlerine ayrıcalıklar üretmekten…
Gebze, 3.1.2025, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 6.1.2025