Translate

"SUSMAK NASIL DA YORUYOR İNSANI"

"SUSMAK NASIL DA YORUYOR İNSANI" Necati Tosuner.


Kitap çıkıp, tanıtımını tesadüfen okuduğumda almak üzere not edilmişti.
Nihayet alındı, sırası geldi okumanın, sonra sözünü etmenin dedim.
Okudum.
(İlk bölüm kitaptan bire-bir yazım ve imlâsı ile kopyalanmıştır. Üç nokta yerine iki nokta özel tercihi.)

Bölüm :1
****
İnsanın insana ettikleridir ortak insanlık tarihi.
"Sözde" demeye çekinilir oldu ama sözde kardeşlik tarihi. Şunu hiç kimse bilemez: Nedir işkenceyi yapanın mutluluğu?.. Görev. Buyruk. Tamam, senin işin de bu-mu?.. Bu iş mi?.. Vicdan olsa... Görev gereği. Kendine biçilen görev gereği. Sen yapmazsan kime yapar onlar diye... Islata ıslata ya da- o kadar hiç de sakınmadan- kuru kuruya. Sen bunu görmedin. Ölsen iyi.

Ölsen iyi.
Mayın patlağı kollar.. yüzler.. ayaklar.. bacaklar..
Dere kıyıları.
Yüceltilmiş tabutlar.

Hâlâ kuş uçmuyor yakılmış köylerin oradan.
Sürgünler.
Çaresizlik.
Ağıtlar.
Yürek yangınları.
Yanmış lastik kokusunu güzel bulan bir çocukluk.

Dağların dili olsa da sorsa.
Bu, kimin işine yaradı bu?..

***
Karışmadan duramıyor!
….
Hep karışıyor.
Yahu, bir sus!
Bir gün de rahat ver...

Usanmıyor.
Utanmıyor.
Ne utanacak!

***
Hiç yaşanılmadan sanki geçmiş bayramlar.
O eski bayram coşkuları... Özlemek yasak çünkü korkuluyor anımsanmasından. Bir de şöyle bir soru kalmış: Var mıydı öyle bayramlar?..

"Sen bu sıcağa bakma, yaz çoktan bitti gidiyor..."

Akşam beklenilmeden dönülüyor eve. Sığınmalık bir serinlik işte evin dinginliğinde. Şuna bir bak, nedir gizlenen?..
Söylenmeyen bir ağıt olarak sona bırakılan...

"Kurtulmayı artık hepten unutmak gerek!.."

****

122 sayfa bir kitap. İş Bankası Kültür Yayını. 2013. Birinci Baskı.

Bölüm 2.

Yazarı ilk gençlik anılarımda, evinde, sırtını dönmüş, çalışıyor masasında. 
Giriş katın altında, ev karanlık, odalara ışık kaldırımın yarısını görmeyen demirli pencerelerden sızan loşluktan ibaret. Kapısı tesadüfen açık, yoksa hep kapalı. Biz arada bir çay içmeye uğruyoruz evinin diğer odalarını paylaştığı sınıf arkadaşlarıma.
Gitsem şimdi, elimle koymuş gibi bulacağım sanki masasında çalıştığı notları, yazdığı kitapları. 
O görüntü çakılı kalmış aklımda.

Daktilo... 
Tıkırdıyor hâlâ, biz yarım saat kadar sonra, çayımızı içmiş, üniversite notlarını değişmiş, ertesi günkü sınav için başarı dileyerek ayrıldığımızda.

Öykülerini okudum, severek, daha o yıllarda, dergilerden takip ile.
Birkaç da kitabını.
Bu kitap ikinci romanı. Susmanın şiiri bence. Susmanın şahikası.

Bir gecede okudum. 
Bir gecede okursunuz eminim.
Gündeme uyacak iki ayrı bölümden hissemi aldım.
Aldıklarımı yazdım harfi harfine, yukarıya, yıldızlar arasına.

Deli gibi susmak geliyor içimden şimdi. 
Çünkü susmak isyanın konuşan bir parçası. 
İçinden.
Bu kadar güzel susulması ve susarken de söylenmesi her şeyin, mümkünmüş madem.

Ölümler, kayıtsızlıklar sürerken... 
Öldürmeler ve aymazlıklar yükselirken...

Okuyun. Mutlaka. 
Bu diyeceksiniz, benim de sustuğum bu. 
Sizinle beraber susanın yüreğinden akanlarla akın yarına.

Gebze, 14. 3. 2016. Ünsal Çankaya
TMOLOS Edebiyat Haziran 2017. Sayı:63