Translate

KIRGIN DÜŞLER ve OLMAYACAK İŞLER

KIRGIN DÜŞLER ve OLMAYACAK İŞLER!

Kadın olarak bu ülkede eşit yurttaşlık ölçeğinde yerimiz nerededir ve emeğimizin yeri emek skalasının neresindedir acaba? İçim acıyor yanıtlarını düşündükçe.

O yanıtlara içtenlik girse ve siyasi yalanlar dışlanabilse biliyorum ki yerimiz Nazım Hikmet’in “ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen “şiiri gibidir hâlâ.

Emeğimizin değeri bilinse ve yaşam hakkımıza saygı duyulsa yeter. Bunlar bile kalmadı ki son yıllar.
Hâlâ da yetmez ama evet diyen zalimler var, kavgaları, hırsları bitmediği, doymadıkları için kana. Analar sokağa, okula, askere, gezmeye saldığı çocuğu eve dönmeden rahat uyuyamıyor.
Özgürce, güven içinde yaşamak istiyor hepsi. Kendi ve ailesi.
Baş tacı filan olmak istemiyor kadınlar.
Bu dünyada görülmeyen günler ile dolmuşken ömürleri ayaklarının altında cennet olacak diye oyalanıyor saf olanlar. Olmayanlara ise bu dünyayı dar ediyor softalar.

Evlatları, kocaları, sevdaları, akrabaları sağ dönsün eve. Evlerinde güven içinde yaşasın istiyorlar sadece. Bundan daha insanca anlatılabilir mi istekleri.
Yaşamak istiyorlar. Yaşamak!
Bu istekleri ise ütopya.

Çünkü hukuk devletinde, hukuk insanları bile yaptıkları işe, özüne, önem vermiyor ve saygı duymuyor, göz göre göre yaptıkları haksızlıklardan pişmanlık duymuyorlar. Bu nedenle hukuk dünyası dışındaki aç kurtlara diyeceğim kalmıyor. Baştan hukuksuzluğa cevaz veren, kendi dalını kesen “ne yazık, sapı benden!” diyeceğimiz şekilde ‘hukuk dünyası içindeki baltalar’. Çünkü kendi niteliğine saygı duymayan hukukçular siyaset ve tarikatlar emrine girip adalet, hak ve nefasetten ayrılıyorlar.

Sekiz yıla döndü yargı içindeki kişisel emeğim hiç edileli.
Ahım da vebalim de üzerlerinde. O zaman susanlar şimdi de konuşmasın! “O zamanı geç!” diyenlerse önce işinden, sonra yüzüne bakacağı çocuklarından utansın. Otuz yıllık emeğimi yalan ile harcayanlara bir tek dur diyen çıkmadı aralarından.
Çünkü yetmez ama evet diye diye gelen 2010 Anayasasında sürgünümü geri almayan o HSYK kararlarına karşı yargı yolu kapalı. Yargının kendi çalışanı yargıdan tamamen mahrum kaldı.

Bu yüzden hukuk dünyası içinde ve onun dışındaki dünya içinde emeğiyle yaşayan kadınlarımız başka nedenlerle ve özellikle de ayrımcılıkla vuruluyor, her zaman. Oysa her biri canından, kanından, eşinden, çocuğundan, ailesinden çaldığı zamanı, emeğini sakınmadan harcıyor iş yaşamına.

Kadınlar ayrıcalık filan istemiyor, eş ve eşit olmak istiyor, hepsi bu.
Çağdaş dünya kadınları ile eşit kalmak istiyorlar elbette.
Özü bu 8 Mart'ın.

O yüzden, “emeğim!” diyorum tam bu sırada. En sakınmasız harcadığım yetim, seni, değerine paraya hiç tahvil etmedim. Parayla ölçülemezdi adaletim. Maktu bir maaştı karşılığın, karnımı doyurmaya, üstümü giyinmeye. O maaşla yetindim, ’helâl’ olan için canımla çalıştım ve ‘haram” girmedi kursağımıza. İşimi özgürce yapabilmekti tüm isteğim. Bunun içindi “mücadele etmeliyiz!” deyişim. Baktığımız dosya başına para olsun mücadelesi değildi yaptığım ‘mürit yavrular’ gibi. Şeyh emrine parça başı taşeronluk hiç değil! Vicdanımdı her karara imza olan tek izim. Sekiz yıl oldun iç edileli devlet katında. Hiç edildin! Hiç! Emeğini verdiğin, adaletini bekleyen insanları düşünmediler. Emek, deneyim, adalet değildi dertleri, susmanı istediler, işleyen demirin parlayan aydınlığını değil. Üzüldüğüm halen de budur elbet. Gönül koyduğum, çokça.

Dünya Emekçi Kadınlar için o mücadelenin öncülerini anıyor yıllardır, bizde ise kadın ve emeği evine, örtülerin, perdelerin, duvarların ardına kapansın diye cin fikirler çıkıyor elma şekeri gibi.

Üzerindeki şeker bitecek bir gün, bilmiyorlar, içindeki elma çürüyecek bilmiyorlar, ellerinde bir kazıkla kalakalacak hepsi, bilmiyorlar alkışlayan kadınlar.

Emek mücadelesinde değil kadınların emekçi ve demokrat erkeklerin bile sesine tahammülü olmayan iktidarların varlığı sürebiliyorsa işte o alkışlayan kadınlar yüzündendir. Emeğin değerini bilmeyenler emeğine değer biçemez zaten. Harcanıp duruşumuz ondan. Yok sayılışımız ondan.

Kadını eş, emeğini erkekle eşit bilmeyenlerin azalacağı ve belki de yok olacağı günlere özlem ile.

Gebze, 1.2.2021 Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 5.3.2022