Translate

GELECEĞE BİR BİLET; ÖN SIRADAN OLMASIN LÜTFEN

GELECEĞE BİR BİLET; ÖN SIRADAN OLMASIN LÜTFEN

Yaşadığının adını koyamıyordu bir türlü...Tam anlamıyla bir boşluğa düşmüş olma hissi.. Ne hissettiği konusunda değil, nasıl hissettiği hakkında değil, niye böyle bir boşluğa düştüğü konusunda bile düşünecek durumda değildi... Zihni niye bu kadar dağılmıştı, niçin hislerine anlam bulamaz olmuştu ?

Durup dururken de olmamıştı gerçi ... Ama bunu haketmiştim ben diyecek hiç gücü kalmamıştı...

Bir bardak su almıştı .. . Yudum yudum içerken eve kapanışının üzerinden bugüne değin ne kadar zaman geçtiğini anımsamaya çalışmış, ama kaç gün geçtiğini çıkartamamıştı...

Yatağının kıyısına oturmuştu... Uzun süredir perdelerini açmadığını düşündü sonra... Aralarından sızan ışığa bakılırsa henüz gece olmamıştı besbelli. Odadaki loşluk ile bedenindeki uyuşukluk ve ruhundaki boşluk hissi büyük bir uyum sağlamıştı...

Mutfak, banyo ve yatak arasındaki üçgeni kaçıncı kez bu ıssızlıkta gidip geldiğini anımsamaya çalıştı ... Kaç gündür kimseleri görmediğini, kapısını çalanın olmadığını, telefonun fişini eve ilk girdiğinde hemen çekmiş olduğunu düşünüp; zamanı ölçmeye çalıştı...

İki, ya da üç gün mü geçmişti, yoksa daha da fazla gün mü uyuşup kalmıştı böyle?

Odada çevreye göz gezdirdi ... Zaman konusunda kendisine ipucu verecek bir şeyler aradı... Bulamamıştı. Kolundaki saate bakmayı akıl etti... Saati gösteriyordu, işi buydu zaten... Günler uzamaya başlayalı epey olmuştu, bakınca saatin on dokuz otuza geldiğini gördü, ama gün bölmesi yoktu ki zaten... Gülümsemişti sarsak bir acılıkla.

" Saati bilmek ne işime yaradı şimdi ? " demişti...

" Günü bilemedikten sonra saati bilmek ne işime yarar ki şimdi ? "

Bardaktaki suyun son yudumunu içip, terliklerini giyip, mutfağa yönelirken duvardaki aynada gözüne ilişen görüntüye tanımıyormuş gibi, hattâ ilk kez gördüğü biriymiş gibi bakmıştı... Aynadaki görüntü de aynı tanımazlıkla bakmıştı ona...

Sahi, kimdi bu? Üzerinde iki beden büyük eşofmanlarla, saçları darmadağın, gözlerinin altında mor halkalar, uzamış, incelmiş bir yüz ve kızarmış gözlerle kendisine bakan bu yabancı kim ?

Düşüne düşüne varmıştı mutfağa... Tezgahın üstü bulaşık kaplarla dolmuştu.., Masanın üstü kırıntılarla... Buzdolabında buruşmuş bir kaç sebze dışında bir şey kalmamıştı... Ekmek dolabında artık küfleri her yanı sarmış iki küçük parça... Çaydanlıkta dökülmeyen çayların bile üzeri küflenmeye başlamıştı...

Ağır kokuyu burnunun algılamasına şaştı önce, sonra yeniden düşünmeye başladı...

Bu çürümüşlük kokusu yüzünden zaman tahmini yapabileceğini fark etmişti... " En azından beş gün geçmiş olmalı " demişti...

" Demek ki tam beş gündür böyleydim... Belki de altı gündür... Her neyse... Bu sürede neler yapmıştım acaba ? " demişti duraksayarak...

Hayır, içki içmemişti... Bırakalı çok olmuştu... Sadece özel günlerde bir kadeh... O da içmek sayılmazdı ki!

Sigara? "En fazla dört paket kalmıştı son aldığımda; onun da hepsi burada işte! "demişti ; " demek sigara içmeyi bile düşünememişim..."

Görmüşken bir sigara koymuştu hemen dudaklarının arasına... Çakmak ya da kibrit aramış, raflara , dağınık masaya, çekmecelere bakmıştı... Oralarda değildi... Ya da o dağınıklıkta gözüne ilişmemişti... Bir bardak daha su doldurup musluktan;" iyi ki sular akıyor, nasıl olduysa kesilmemiş! " demişti.

Yatağının yanına adımlarını sürüklenircesine atarak geri yürümüştü... Yine aynaya bakmıştı tam önünden geçerken. Bu kez; " sen de kimsin ? " dememişti aynadan bakanın bakışları. Onun yerine bilmiş bilmiş ve suçlayan bakışlarla bakmış; " Sen nasıl böyle olabildin? " demişti. " Nasıl böyle yıkılabildin!", "Nasıl bu kadar dikkatsiz davrandın, nasıl da kandırıldın!"

Saçlarının içinden geçirmişti parmaklarını, aynaya iyice yaklaşıp yüzüne yakından bakmıştı daha da kararan odada... Neredeyse sarılık olmuş birinin en sarı - kara göründüğü zamana ait bitkin bir ten ilişmişti gözüne.

" Hayır! "demişti." Hayır, ışığı açmayacağım, açamam henüz, bu hayaletle tam da şimdi yüzleşmeye hazır değilim!"

Suyu komodinin üstündeki örtüyü tam da ortalayacak şekilde koymuştu.., Midesindeki kazıntıya ise aldırmamıştı...

" Evet! " demişti. " Açlık hissetmeye de başlamışım, öyleyse yaşama geri dönmeye de hazırım... Ama şimdi değil! Hemen değil! "

Çakmak ilişmişti tam o sırada gözüne... Sonra ağzının kıyısında duran sigarayı anımsamıştı... Onu da alıp çakmağın yanına dikkatlice koymuştu.

" Aç karnına hiç sigara içmemiştim ki! " demişti.. " Şimdi durup dururken anlamsız ve saçma bir olay yüzünden niçin değişsin alışkanlıklarım? Uyur, uyanır ve yaşama dönme kararımdan vazgeçmemiş olursam o zaman bakarım çaresine! "

Yatağına uzanmıştı yeniden; içindeki boşluk duygusunu düşünüp.

Kendisiydi sebebi...

Durup dururken; " Bir şeyler değişmeli artık bu sıradanlıkta! "demişti...

Bitirip tüketen, durmadan öğüten bir değirmenin çarkı gibiydi zaman. Kocaman ve üst üste duran değirmen taşlarının arasına düşmek gibiydi yıllardır yaşadığı sıkışmışlık, ezilmişlik, un ufak oluyormuş gibi parçalanmışlığı.

Bu amaçsızca sürüklenmişliğini görmek duygusu artık taşınamayacak kadar ağır gelmeye başlamıştı .

Yaşamına anlam katacak hiç bir değişiklik yapmamış, hiç önemli bir karar vermemişti o ana dek... Günü gününe yaşamıştı... Ucu ucuna değilse bile... Çok ferah kazançlarla değil ama yetecek kadarını kazanacak işlerde çalışmış, kazanmış ve yaşamıştı... Hırs yapmamıştı daha fazlası için...

Çok sevmişti kendince, çok da sevilmişti... Sevgi diye adlandıramadığı yakınlıkların ise sayısını bile bilmiyordu... On, on beş... Belki o kadar, belki de daha fazla olmuştu... Önemli değildi sayı, çünkü bir amacı yoktu, anlam yüklenmemişti hiç biri... Ne başlarken çok şey beklenmiş, ne ayrılırken çok umurunda olmuştu.

Yıllardır kaç sevgilinin kendisini terk ettiğini, kendisinin de bırakırken kaçını üzdüğünü düşünmüş, sonra:" Yeni bir yaşama başlamalı, bir dünya kurmalı ve o dünyada iki kişi barış içinde yaşayabiliyorlarsa, ben de denemeliyim artık! " demişti...

Bir kaç yıldır buluşarak birlikte güzel anlar geçirdiği sevgilisine nihayet kendi içindeki kararını oluşturmanın verdiği huzur ve kararlılıkla ; " Haydi evlenelim! "diyecekti...

" Haydi..! Gülüp geçtiğimiz o imzayı biz de atalım! "

Hazırlanmıştı kendince; her zaman aldığı çiçek demeti yerine bu kez daha da anlamlı olsun diye taptaze görünen güller ve karanfillerden de ekleterek kocaman bir demet yaptırmıştı.

Birlikte birer kadeh de içeriz diye bir şişe şarap almıştı yanına . Biraz da çerez ...

Sevgilisinin evine onun olmayacağını bildiği bir saatte, ileride bir gün sürpriz yaparım diye çantasından habersizce aldığı, onunsa kaybettiğini sandığı, ama kaybolmadığını öğrendiğinde bile geri almayıp, kesinlikle izinsiz kullanmamasını istediği anahtarlarla girip, masayı da hazırlarım diye ilk kez ve erkenden gitmişti... O güne dek her zaman buluşmaları sonrası sokağın başında ' Eski Türk Filmleri' ndeki ' o meşhur repliğe gönderme yaparak ; "Yeter artık , muhitimize geldim , bundan sonrasını kendim giderim! " dediği için hiç bir zaman kapısına kadar gelemediği bu evde, sevgilisinin on bir numarada oturduğunu bildiğinden doğrudan o kata çıkmış, kapıyı anahtarla açmaya çalışmış, ama içinde anahtar olduğundan bir türlü açamamıştı...

Kendisi kapıyla uğraştığı sırada, kapının zinciri çekilip, içeriden çevrilen anahtarın sesinin sonrasında kapı aralanmıştı..

Muzip bakışlarla, habersiz gelişini bağışlatmak istercesine başını yukarıya kaldırmıştı.

Bakakalmıştı birden kapıyı açan kişiye...

" Buyurun!, Kimi aramıştınız ? " demişti kapıyı açan... İçeriden sevgilisinin" Hayatım kapıcıysa gazeteler ve ekmekten başka bugün dergilerim gelecekti , onları da getirsin! " diyen sesini duyunca yüreğine bir ok saplanmıştı!

Ne söyleyeceğini bilememişti, elindeki anahtara bakmıştı telaşla, sonra çiçek demetine...

Kıpkırmızı olmuştu yüzü, bir kaçamakta yakalanmış gibi.

Oysa kandırılan kendisiydi, kaçamak için kullanılan kendisi. Ne düşüneceğini bilememişti.

Büyük bir hızla geçmişti içinden yaralayan ok... Kendi aldatılışını daha sonra hazmetmeye karar verip, kanayan yüreğine bastırarak elini ve kekeleyerek sıralamıştı ilk aklına gelen sözcükleri.

Ne söylese yalan olacaktı zaten;" Ben!" demişti, " Bu binaya yeni taşındım da... Henüz bu ikinci günüm..., On ... on yedi numaraya! " .Kapı numarasını göstererek:" Yanlışlıkla bir alt katta inmişim sanırım, fark etmemişim, kusura bakmayın! "

Kapıyı açan; " Önemli değil! " demişti.

" Madem komşumuz oldunuz; eşimle ben ilk fırsatta size hoş geldiniz demeye gelir ve bu dalgınlığınıza beraber gülebiliriz, uygun olduğunuzda haberleşiriz değil mi ? " .

Gebze, 2.4.2009, Ünsal Çankaya.

HUKAB 
Hukuk Kültür Sanat Edebiyat Dergisi Nisan- Haziran. 2015 Sayı :13.