Translate

DAYANAKSIZ

Sevdiğin bir masal içinde değilsen kendi masalını yaratmayı unutma canım oğul.Hem kendi mutluluğun hem senden masal umacak çocuklarını hayal ve gerçekleştirmek ve geleceği yaratmak ve yaşatmak için. "Dayanaksız şiirim içine... " dedim facebuk albümüne yüklediğimde.
Sonra:
"Bu fotoğrafı gördüğümde sızladı içim.
Şiirini yazdım ben o geyiklerin, rengarenk ilmeklerin.
Kendi masalımı anlatmıştım canım oğula...
Sorduğumda anne geyiği de gösteriyordu, Alicanı seveni de, kaybolan bir yavruyu da o yarım cümlelerle. ("Kabolduuu!" deyişin iyi ki kayıtlara alınmış oğul.)
(O halı masaldan anlamayan birinin elindeymiş meğer... Ziyan olup gitmiştir çoktan...
Masal dinlemek ney ki sadece onu dünya kadar sevecek ağabeyimin çocuğu olmak isteyecek bir çocuk olmalıydı o evde. Olamadı.)
Oğul bir buçuk yaşında... Cincan sağ... Canımın içi ağabeyim sağ...
(Cincan oğulun Yaşar dayısının sevgili köpeğiydi.) 10 mart 2023)















DAYANAKSIZ

Suya inerlerdi duvarımızda, ipekti, incecikti rüyalarımız,
Çocuk hülyalarımızla dağlara çekerdi sanki tabloda dostlarımız.
Elimizden yaprak yerdi, ne verirsek yerdi her biri geyiklerin.
Dokunurduk ayaklarına, sırtlarına, dudaklarına,
Sular bulanmaz, ama artardı maviliği o minik derelerin,
Gökyüzüne yol yapardık avcumuz yanana dek,
Yollar bizi döndürürdü oyundaki ovaya.

(Ne annem ne babam kaldı bir kerevette yaşlanıp,
Kemikleri yoruldukça oturup da sırt dayayan.
Ne de ağabeyim var artık -Ev böyle duracak!- diyen,
Gidip, görüp, durduğuna gözüyle görüp inanan.
En son onunla gezdiydim ıssız, sessiz odaları,
İlk gençlik yıllarımızla eşleşip adımlıyorken,
Kimse uzanıp bakmadı ne yataktan ne mutfaktan.
Ağabeyim de anladı yıllanmış tüm mobilyalar,
Böyle susacaklar artık, bizsiz ölecek anılar.)

(Sindirmeye çalışsam da sinmiyorlar yüreğime,
Başıma yıkıldı çünkü kurduğum kâğıttan kule.
Bu dünyada sevgisizler doyuyorlar mala mülke.
Meğer zaten bekliyormuş bu son dokunuşu dünyam,
Dayanaksız kalmak yetti, yıktım eski duvarları.)

Halımız aynı duvara kaç kez yıkanıp asılmış,
Ne ağaçlar azalmıştı, ne gök, ne su, ne geyikler,
Ama onlar da daraldı akıp duran zaman ile,
Üstlerine yağan tozu silkeleyense kalmadı.
Evimiz yapyalnız şimdi, halıda havlar azaldı,
Yaşlandıkça ölüp gitti bizi tanıyan komşular.
Dayanaksız kaldı duvar, dedim orda ne işim var,
Varsın ağlasın anılar, ben bile duramam artık,
Zaten can yok ki özümde akıp bitsin son damlalar.

Dokundum da hayalimde, uçuştular gökyüzüne,
Anılar siyah beyazken renkler biraz havalandı.
Yine çağırdılar beni o bir avuç maviliğe,
Özgür yaşama düşünü bizde unuttuydun diye.
Şaştım biraz, hiçbirisi yaşlanmamış, yavru geyik hâlâ yavru,
Annesi su içiyor, içtiği su yine temiz, hem de asla bitmiyor,
Geyik baba çok boynuzlu, o azametli duruşla yine ovayı kolluyor.

Anne geyik annemizdi, baba olanı babamız, yavru geyikler hepimiz.
Toplanır gelirdi hepsi umduğumca yaşansaydı bize verilen ömürler,
Geyikli halımız gibi solmazdık ki dayanaksız!
Gönlümüzce yürümedi hayal edilen dünyamız.
Fena avcılar dadandı, ablam yaralandı önce, ağabeyimse gurbette!
Kardeşlerim uzaklara dağılmasaydı öylece,
O dereden masal akar, tutar anlatırdım Aykız!

Annemin aynalı sandığı naftalin kokuyor hâlâ, içinde yünlü giysiler.
Çeyizinden bir o kaldı bir de dokuma kilimler.
(O kilimler bende şimdi.)
Aslında Kabe dokulu halılar da vardı bizde,
Dürüp büküp camileri, o sandığa katladıydık.
Ölüm çok uzaktı ama gün olur gelirse olsun sanduka örtüsü diye.
(Ne anneme örtebildik ne babama daha sonra, çünkü evimizden uzak ölüverdi ikisi de.)

Rüyalarımıza bile giremedi o halılar uçuşan yıllar içinde, zaten onları seyredip düş kurulmaz ülke ülke.
Geyiklerse hepimize yüzlerce dağ gezdiriyor, bugün bile, haritanın üzerinde.
Böyle şeyler sanıyorum hacdan gelirdi herkese, yakınlığına bakarak dağılırdı hanelere.
Biz çocuklar masal gibi olanları çok severdik, kahveci güzeli misal bize de uzatır kahve, uzanırdık fincanlara, ya kahve yoksa içinde ya içmeden dökülürse...

Özgün tasarımcıydı annem, aklından örgüler örer, ilk kez çizdiği modeller giysi olur makinede.
Sanatçı ruhluydu çünkü, öyle anlardı güzelden. Geyikli halıda sanat baskındı diğerlerine. İmrenirdi ilmeklere, renge denk düşmüş biçime, nasıl benzemiş gerçeğe anlardı ve anlatırdı sorduğumda masal gibi. Yatağa uzanır sonra doya doya seyrederdim halıdaki o renkleri.
Sanki onlar öğretmendi, çağırırlardı annemi; "Gel dağlara, çiçeklere, ahenkle dök nakışları.
Otur üreten elinle, tasarla biçimlerini, bu tezgâh da senin olsun, vur kirkiti düğümlere!"

Oysa Kâbe dokulu halılar üretmeye çağırmaz da "Dünyadan el etek çek ve bilme yaşamayı!" derdi. Yaşama sevdalı annem bu çağrıyı beğenmezdi. O kadar beğenmezdi ki göz önünde durmasını bile istemezdi onların;
"Yere sermek günah!" derdi gülümseyip inceden. "Duvara asmak ayıp!"
Çünkü "İbadet de kabahat de gizli!" diyen nesildendi, ömrümüzü yaşanası eylerken.

Onları duvarımıza asmadık ve kullanmadık bizler de.
Ölümü çağrıştırıp korkutamasın diye.)

Gebze, 24.10.2022, Ünsal Çankaya.
Şiiri Özlüyorum Dergi, Mart Nisan 2023, Sayı:112







Rahmi Emeç objektifiyle Eskişehir Çatacık Ormanlarında geyik ailesi.