Translate

FOTOĞRAF ALTI YAZILARI -1- son bölüm.

 FOTOĞRAF ALTI YAZILARI -1- son bölüm.


(İlk kısmı Üvercinka Haziran 2022, 92.sayısında)

“Kalp kırmak ne kolay iş. Gönül almak ne zorlu..." demişim geçen yıl...
Kırılmışım. Üzerine yazdığım şiir de yayınlandı bir yerde. Kıran kırdığını bilse de bilmese de insanları kendi kaprisleri, bencillikleri, övündükleri cehaletleri yüzünden kırmak onlar için asla fark etmiyorsa değmezmiş diyoruz en sonunda. Tabi ancak üzerinden akan o zaman ile. Hem... Her yerde aynı şey. Her evde aynı şey. Her ülkede. Her dilde, cinste, ırkta ve yaşta. Kalp kırmak çok kolay. Hele de sonra asla üzüntü duymuyorsan... Oysa onarmak yürek ister emek ister insanlık ister. Egosundan sıyrılmış ve bencilliği unutan bir kimlik, kişilik ister. Bunu yapmayan, yapamayan ve ne sevmeyi ne de sevilmeyi beceremeyenlerle dolu bir dünya. İnsan insanı sadece insan olduğu için sevmeli. Kendisine sevgili olacağını sandığı için değil, kul köle olacağını umduğu için değil. İnsanlığı unutana ne eylesen kâr etmiyor, kiminde hemen fark edilen insanlık o türlere yarenlik bile etmiyor demek ki.
Bu akşam çoğu süresi sadece iki kişi arasında geçen dört kişilik bir oyun izledim... Semaver Kumpanya, Mağrur Fil Ölüleri. Sevginin hesaplar üzerine kurulmayacağı, sui zan ve yanlış sanıların, çaresizliklerin sapasağlam bir temelde kurulu bir sevgi dünyasını yıkmayacağıydı anlatılan... Ama çok şeyin de pamuk ipliğine bağlı hali. Eh! O zaman, kimine sen sağ ben selamet demek hak oluyor. Ölüm bu kadar yakınken umursamıyorsa kırdığı kalbi!” (Gebze, 10.4.2018)

90.YIL.

İstanbul'dayım
Işık gösterisiyle
Kutlamaktayım

Kutlu olsun bayramım
Yaşasın cumhuriyet! (Üsküdar, 29.10.2013)

Cumhuriyet Bayramı'nı bir çocuk neşesi ile yaşamak ve coşku ile kutlamak çok güzeldi. Mekân İstanbul- Ayasofya-Sultanahmet arasındaki bir sokak. O dar sokaktaki bir vitrinden İstanbul anıları. Rengarenkti o gün. Gecesi de aynı renklilikle ışıklanmıştı. Yorgun ama mutlu dönmüştüm eve. (2013)

“Ne yaparsanız yapın ‘O’ hep içimizde! O bizde oldukça siz de hiç olmaya devam edeceksiniz kibriniz, hırsınız, kininizle!” Bu ülkede O derken, içimizde derken hep yaşayacak derken kast edilen kişi bu yurdu kuran ve bize emanet edenin ölüm günü ama biz onu hep özlem, sevgi ve minnet ile yaşatıyoruz. (Gebze, 10.11.2016)
“Her artan yılda değerini daha çok bildiğimiz ve değerini hiçlemeye çalışanlarca yönetilmenin kahrını yaşadığımız bir ülkede… Biliyordu onu unutturmak isteyenler olacağını. Ama o çabaların boşa çıkacağını da. Çünkü "ilelebet payidar kalacaktır!" dediği Cumhuriyet onun kurduğu temel üzerinde durdukça hiçbir birey onu unutmaz, kul değil birey olmak Cumhuriyet ile başladı.” (Gebze, 10.11.2017)

“Güne Atatürk'üm, izindeyiz diyen gencecik çocuklarından sağlık ve duygulu anma haberleri ile uyanmak vardı. Şemdinli'de derhal yayın yasağı eklenen şehit haberiyle uyanacak anneler... Önlem, kontrol, hareket... Sanıyorum bu aşamaları bilen rütbeli kalmadı... Ülkenin her kurumunda sadece ülkeyi düşünen insan olurdu... Kalmadı! Törenlerden kaçmak için hasta oldular, arka bahçelerde kuruluş ilkelerini yıkma amaçlı eğitimler yaptılar. Beraberce yol yürümelerle gerçekten ülkeyi düşünen insanları kurumlardan uzaklaştırıp ' ele geçirme' amaçlarına ulaştılar. Yol ayrımına gerçekten ülkenin bekası için girmiş olsalar temennimiz bile sadece temennide kalmadı!
Tanrım! Yas üstüne yas dolu günler ne zaman bitecek ne zaman gülecek çocuklar ne zaman barışa erecek memleket?” (Gebze, 10.11.2018)

“6-7 Ekim 2011, Medeni Hukuk Semineri. Onca yılın hukuk birikimini sıfırlayan temel yasalardan biri yine değişti. İki gün toplam on iki saatte koca temel yasanın başlıklarını okuyacaklar, öğrendik sayılacağız! Daha öncekiler iki bin beş yılında temel ceza ve usul yasaları hakkında olmuştu. Bizler emekliliğe o tarihlerde zorlanmaya başladık. Bildiğimiz her şeyi unutuyor, adaylığa yeni başlayan hukuk fakültesi mezunundan az hallice, ama okulu da dersi dinlemeden tesadüfen geçmiş öğrenciler gibi yeniden, yeniden öğreniyorduk bildiğimiz o temel kavramları. Bu inatçı keçiler o öğrenme hallerinde inadımızı, emekliliğe direnişimizi simgeliyordu bana... Güral-Sapanca- Otel bahçesindeler. Bize kalan azıcık nefes aldığımız akşam sonrası saatlerden iz. Bir de ay ışığı işte! Gecenin karanlığına küçük bahçe aydınlatmaları değse de sessiz ve ürkütücüdür koruluğun tamamı.” (Gebze, 11.10.2016)

“Hukuk ve bilenleri yok etme planı iyi işledi. Plâncıların çoğu artık hukukçu değil, bir suç örgütünün üyesi olmak şüphelisi. Yargılanırlar ve kesinleşirse tabi. Olan ülkenin hukuk belleğine oldu. Gencecik, deneyimsiz insanlar iş yükü altında adalet beklerken adalet dağıtma zorunda. İnatçı keçiler bize bir kez daha hukuk diyor devletin temeli...
Unutmayın, unutturmayın, yok etmeyin sakın!” (Gebze, 11.10.2018)

“İşte öyle... Olan oldu zaman içinde...
Hukuk belleğim gece gibi... Bildiklerim yetmeyecek aydınlatmaya.” (Gebze, 11.10.2019)

“16 Ekim 2013-Eskişehir-Şelale Park Üstü Sokağı. Sonbaharın kırmızı sarı yaprakları yan yana, duvarlar boyunca yayılmış sokaktaki her evin kapısı, penceresi, duvarlarına. Masal evleri sanki. Ama diyorum ki ardına. Ömre güz gelir! Sonrasında kuş misali, uçmuş eve dönmüşüz yine. Şiiri içimde kalmasın demişim eve girince...

Ömre güz kimi zaman artan sevgiyle gelir.
Kimi kez gelişi armağandır doğadan.
Değerini bilmek gerek ey sevgili, sararıp solmadan önce, kuruyup düşmeden önce.
Toprağa dönüşmeden hem, toz olup savrulmadan.
Kaymadan avucumuzdan, rüzgâra kapılmadan...
Bulmak gerek sevgiyi.
Almak gerek sevgiyi.
Bölmek gerek sevgiyi.
Doğaya ve insana.” (Gebze, 17.10.2013)

“Eskişehir, Sarıcakaya, 23 Nisan 1991- Sibel ve babam. Orada dört yıl oturup kışında her hafta tıkanan o daracık bacasını temizlediğimiz evin ilçenin tek caddesi sayılan kavşak noktasına bakan balkonda... (Birkaç okul var, çocuklar 23 Nisan yürüyüşü yapıyorlar cadde boyunca.) Sibel eşimin yeğeni, iki buçuk yaşında, elinde bayrak. Trampetlere tempo tutuyorlar babamla ikisi. Onların bayram sevinciyle sevinci kanatlanan ben. Kutlu olsun 23 Nisan! Çocuk olup o sevinci yeniden yaşamak değil isteğim; çocuklarımız, çocukları ve çocuklarının da bizler gibi değerini bilerek yaşatması” (Gebze, 22. 4.2014)

“Herkesin bir Kız Kulesi vardır. Kuleli düşleri, öyküleri, masalları. Bu Kız kulesi benim bakışımla.
Hatta bakışımda gözlüğümün uzak-yakın ikisi bir arada camlarından birini ayırabilmiş ve fotoğraf karesine bir çift özel yapım sis gibi dağıtmış oluşuyla. Uzaktan bakıp-yakın edişimle. Yanına hiç gidemeyişimle. ( 28 Mayıs 2013.)
Denizin ortası, denizin ortası, denizin ortası! Ayağımı bir boy mesafesinden öteye götürmek istiyor deniz. Benim yüzme deneyimim o kadarını göze aldıramıyor. En iyisi, uzağında durup, kedilerin uzanamadığı ciğer gibi kötülemek yerine, objektifi yakınlayıp bakmak, ama yerinde, içinde kurulan düşleriyle bir çocuk masal olarak kalmasını da içten arzulamak.
Bana uyan bu. Yoksa korkmuyorum hani! Kim gidecek yahu üzerine, minicik bir kaya o, ada bile değil!
Ya tam ben gittiğimde tutar hinliği ve batarsa? Batar mı batar!” (Gebze, 12.7.2014)

“Hasankeyf Kalesi, 1989...
Ben bir zamanlar orada da Cumhuriyet Savcısı idim. Hasankeyf ise savcısı olduğum Gercüş'e bağlı bir belde. Şimdi gidilen Hasankeyf gezilerinde bu çocukların çocukları rehberlik yapıyordur mutlaka.
Torunları demeye dilim varmadı, ki on beşinde evlenir kızlar orada, kırkına gelince çoktan kocamış olur. İnanamaz insan ifade alırken (kuradan gidilen ya da en fazla ikinci görev yeri olan o bölgede) neredeyse kendi yaşında birinin birden bire ihtiyarlamış olmasına... O çocuklar oraları gezenlere eşlik ederken biraz merak, biraz imrenme ama daha çok konuşurken hissettikleri içtenliğin verdiği sıcaklıktan duyulan sevinçten gülen gözleriyle kalır akılda.” (Gebze, 6.6.2014)
(Not: Benim 1989 yılından kalan fotoğraf tarih ve antika oldu, sonra oraya baraj yaptılar ve su tutmaya başlamadan o fotoğraf karesindeki birçok yapıyı başka yere taşıdılar. Taşımak da bir şey, su altında yok edebilirlerdi diye avunuyoruz şimdi.)

“Gercüş, 15 Nisan 1988. İlk kez karşılaştığımız gün dün gibi. Yirmi beş yılı bitirirken de yüreğimizde diğerimize bir şey olmasın endişesi, titreyişi, özeni. Küçücük gölgelerden bile güç alan bir sevgi. Yola beraber çıkmanın sevinci, yolu beraber bitirebilme özlemi ve iyi günü, kötü günü birlikte yaşayabilme enerjisi tükenmesin. Tek dileğim yaşamak istediklerimizi gerçekleştirecek kadar zaman ve enerji. Bunları aşacağımız, gönlümüzce yaşayacağımız her an değerli, her ana değecek olan da aynı sevginin eli. Dünya sevgi gününe yazılıp sunulacak bu öykü; Yağmurlu ve soğuk bir bahar günü, K... Köy sağlık ocağının doktoru maaşını alıp, alışveriş yapıp dönmeye iner ilçeye. Adliyeden yola çıkan hâkim ve Cumhuriyet savcıları da tek bankaya doğru aynı amaçla yürümektedir. Orda daha kıdemli olan meslektaşları tanıştırırlar, "Doktorum merhaba, bak bu kız ilçemizin yeni Cumhuriyet Savcısı!" Bakışır ve memnun oluruz. Sonsuza kadar sürecek gibi. Sürsün dileğim o günkü gibi.” (Göztepe, 8.1.2013)

“Eskişehir, 13.9.1990. Nikahtaki evetlerimizi tamam için defterde adımızın yanına imza atarken...
Bir imza değildi salt, sözdü o. Sözün değerini en iyi bilenden. Yirmi dört yıl biter... İlk bakıştaki sevgi hiç bitmez. Umut belki bir 24 yıl daha! Ömür dilerken sağlık diliyorum. Kendime ve sana. İyi ve kötü günde. İyi ve kötü gününde. İyi ve kötü günümde. Bıkmadan, yorulmadan. Yanımdalığın için. Can'ımdalığın için.” (Gebze, 13.9.2014)

Kimi zaman birbiriyle ilgisiz ne çok an yaşanmış oluyor insan ömründe... Anlar birikimiyiz aslında.
Aynı yazı altında toplansa da bağı bostanı yok işte ama duyguları ortak, aynı yürekten. Devam edecektir başka şekilde. Şimdilik yeter!
Bu yazı için yeter deyişim fotoğraflar ya da notlar bittiği için değil, yoruldum galiba. Okuyacaklar da yorulacaktır öyleyse.
Günlük tutmayanlar için bir öneri içeriyor bu paylaşım. Ben anlık diyorum adına... Fotoğraflarda sabitlenmiş anlar hakkındaki notlarla kayıtlı kalsın istedim belleğimin dışında. O an ne hissettiysem onu ve yaşadığım o anın sonrasında her baktığımda da yeniden yazdım.

Sizler de yapın, yazın demek istedim galiba. Olduysa. Yaşayın. Fotoğraflayın. O an yazılsın. Kalsın!
Anlık işte! Ömür de öyle! Gebze, 3.11.2019. Ünsal Çankaya.

(Not 1- Bundan sonra aynı başlıkla ikinci bölümüne de başladım fotoğraf altlarından duygularımı toplamanın.
Bu yazıdan bir ay sonra ağabeyimin tümöründen haberdar olduk, ameliyat, hastane, daha dördüncü ay dolmadan gelen ölüm... O tarihle biraz daha azaldık! Zaten o yıla dek de sadece üç fotoğrafta bir araya gelebilmişti ailem. Sonrası da Kovit-19 adlı sürekli başkalaşan öldürücü virüsün yayıldığı ve insanları yalnızlaştıran süreç. Kimse kimseyi yakından göremedi bir daha. Bugün yine büyük Atatürk tarafından bize emanet Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için kalbimizle kararlı ve coşkulu olacağız, önümüzdeki ay kalbimizde yaşadığını haykıracağız. 28.10.2021)

(Not 2- O kovit denen virüs dünyada, ülkemizde binlerle, toplamda milyonla ifade edilen ölümlere neden oldu. Ailemizde de yakaladığı insanlar oldu, çok yakın olmayan akrabalarda alıp götürdüğü de oldu da asıl canımı yakan küçük kardeşime vurduğu darbe oldu. Tam bir yıl sürdü iyileşebilme aşamasına gelişi. Tam iyilik için de çabası sürüyor hâlâ. Bu yüzden biz maske ve mesafeye devam ediyoruz, buluşmalarımız yüz yüzeyse zamanı kısa tutuyor ve korumaya-korunmaya devam ediyoruz. Ekonominin dibe inişi de etkiledi hepimizi, geçinmek zor, ekmek aslanın midesinde artık, dünya da aynı durumda deyip geçilmeyecek kadar kusuru var yönetenlerin ama insanımızın da kusuru az değil…
Nâzım boşuna mı dedi “kusurun çoğu sende!” diye… Tam da öyle… Gebze, 16.5.2022)

Üvercinka, Şubat 2023, Sayı:100