Translate

PATİKA DERGİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PATİKA DERGİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KALBUR SAMAN İÇİNDE

 KALBUR SAMAN İÇİNDE

Zaman saydam, insan kırılgan dünyasında,
Ama geçirgen de insan zamanının ortasında.
İnsanın geçirgenliğinin kanıtıdır ışıkları,
Asırlardır anlatılan masal sanılan aşkları.

Akan zaman içinde, duran zaman içinde,
Kalbur saman içindeyken salınmıyor mu mavallar?
Vurdukça dökülmüyor mu kapçıklı kavuzla taşlar,
Kalburun üstünde ise kalmıyor mu kahramanlar?

Zamana kalmanın yolu bir masala kapılanmak,
Aşıp gelmek asırlardan, resmedilmek kitaplara.
Bir çocuğun düş dünyası yıkılmasın diye zordan,
Kaçabilmek hep okunan, yaşatılan zamanlara.

Saydamlığı apaçıkken, her dilde, benzeşen tipler,
Yazılırken sayfalara, ne kaynar kara kazanda?
Cenneti bulan da olur, cehenneme yaraşan da,
Ezberleriz kaynağından, iyi kötü namlarıyla.

Kırmadan kül kedisini, kazları ve tavşanları,
Sallayıvermeli bir gün kalburu dünya diliyle.
Her çocuk mutlu olmalı düşerken kalbur altına,
Cadılar, kötü krallar, üveyden üvey anneler.

Anneler ağıt yerine mutlu ninniler ırlayıp,
Sarılmalı gülüşüne, çocuğunun her yaşında.
Yoksulluklar tükenmeli, eşitlik olmalı varda,
Süzgecinden geçilmeli, iyiliğin, tüm çağlarda.

Gebze, 16.5.2023, Ünsal Çankaya.
Patika Dergi, Nisan, Mayıs, Haziran 2024, Sayı:125


GÜVERCİN TEDİRGİNLİĞİ

GÜVERCİN TEDİRGİNLİĞİ

1980 öncesini Ankara'da yaşayan varsa anımsayacaktır...
Her sabah bir ölüme uyanırdık biz. Sağ'dan, sol'dan.
Yanardık içimizden, ürperirdik,
Korkardık ama korkmaz gibi yaşardık.

Bir küçük, bir büyük jetonumuz olurdu.
Radyo ya da TV. haberlerinden önce yetişmeye ailemize.
Sağız biz demek için. Ölen değiliz. Öldüren değil.
Karışmıyoruz olaylara, endişe etme.
Küçük jeton komşuya acele bir merhaba ile evdeyse annemi telefona çağırın demek için...
Onun gelmesini bekleyip, aradığımız ikincide kullanırdık büyük jetonu.

1980 öncesini Ankara'da yaşayan varsa anımsayacaktır.
Her sokakta güvercin ölüleri.
Çöpçüler en çok o yıllarda toplamıştır ölü güvercinleri.
Yanardık içimizden, ürperirdik. Nasıl da nefesi kesiliyordu kuşların.
Kuşlar kadar çaresiz hissederdik çoğunluk.

Nasıl olur da aynı ülkede kardeş olmazdı insan diğer bir kentin ana kuzusu genciyle.
Keskin bakışlar verirdi yanıtı, omuz atıp geçişler.
Bir gün nefessiz kalıvereceğimizi bilirdik bu ülkede.
Kuşlar gibi özgür olmak isterken bilirdik ki avlanır kuşlar, hoyratça avlanır sapan ile, ökse ile.
Bilirdik her şeyin üzerimize geleceğini, yaşam hakkınınsa "suç işlemez" olanlara tanındığını.
"Ya sev ya terket!" lerle ötelendi yarımız, acıyan yanımız, kanayan yaramız.

Tedirginlik ardına vurulmamayı umut silahımızdı ama.
"Güvercine dokunmazlar" güveninde o silahı boş olduğunu bilerek taşımaktı.
Oysa... Vururlar güvercinleri, ürkek ürkek uçuşları bu yüzdendir.
Nefessiz kalıp ölüşleri bu yüzden.
Yüzlerindeki bu vurguna inanamayan şaşkınlık artırır acımızı.
Ankara'nın her yerinde, her semtte, her sokakta, istisnasız.

Biz Ankara'da yaşadık diye yaşadığımızı biliriz elbet.
Öldüğümüz kadar ama, sonra da duyduğumuzu, gördüğümüzü biliriz.
Zaten yurdun her yerinde göz önünde yaşandı halen içimizi yakan yüzlerce acı.
İstanbul, Çorum, Kahraman Maraş...
Vuruldu birer birer tedirgin güvercinler,
Vurulduk kanadımızdan eşliğindeysek eğer.
Sonrası… Yurdumun her evinde bir 'Karanfil Yanığı!'*

Gebze, 14.1.2013, Ünsal Çankaya

* Ekin Sanat 49. sayısı ve Kadı Burhaneddin'den Günümüze Hukukçu Şairler Antolojisi (3.4.5.Baskı ve Afyon Denge Gazetesi (2014) içinde yayımlanan Karanfil Yanığı şiirimin başlığı.

Patika, Ekim-Kasım-Aralık 2023, Sayı:123

GÖZ İZİ

GÖZ İZİ 

Şarkıya dönen bir türkü. Karacaoğlan’dan. Muhlis Sabahattin Ezgi bestelemiş.
Curcuna usulü ile kürdili hicazkâr makamından.

"Ey benim bahtı yârim, gönlümün tahtı yârim
Yüzünde göz izi var, sana kim baktı yârim
Kalbinde aşk izi var, seni kim yaktı yârim
Yüzünde göz izi var, sana kim baktı yârim" der...

Yüzümde Nâzım İzi adlı kitaba başladığımda birden fark ettim ki kitap Nâzım hakkında değil, Nâzım'ın gözlerinin değdiği yüzler hakkında. Onlarda yaşayan Nâzım hakkında. Onlardan bize kalan Nâzım ise bambaşka... Ama şiiri kadar bizden bir parça, yanımızda, yakınımızda ve onların baktığı yere biz de bakıyoruz, işte bu nedenle Nâzım bizim de karşımızda. Güney Özkılınç yazmış kitabı. Evrensel Basım Yayın’dan. 2012 basımı. Anı ve fotoğraflarla katkı verenler saymakla bitmiyor. Yazarın teşekkür ettiği insanlara biz de okurken teşekkür borçlanıyoruz galiba ve bu yüzden hemen teşekkür edenler arasına ilk sıraya yazıyorum adımı. 

Nâzım Bursa'da. "Yatar Bursa Kalesinde" diyordu ya başka bir kitap. Hapistedir Nâzım, hem de iki ayrı kez, toplam 11 yıl yatar Bursa mahpushanesinde. “Memleketimden İnsan Manzaraları, Piraye İçin Yazılmış: Saat 21- 22 Şiirleri başta olmak üzere en beğenilen eserlerini Uludağ’ın yanı başındaki bu kentte kaleme almıştır. Bursa’da yüzlerce mekânda yüzlerce tanıkla görüşülerek yapılan bu çalışmada görüldü ki Nâzım Hikmet, İkinci Dünya Savaşı’nın hüküm sürdüğü yıllarda, ülkemizde tek parti yönetiminin iktidar olduğu dönemde, cezaevine değişik nedenlerden girmiş insanların düşünce dünyasını değiştirmiştir. O, Bursa Cezaevini bir enstitüye çevirmiş, insanlara yaşama bir başka pencereden bakmayı öğretmiştir. Bursa’nın kaplıcalarında, hanlarında, sokaklarında, evlerinde, Nâzım Hikmet’in ve onu ziyarete gelenlerin ayak izlerini görmeniz mümkündür. Bursa’da daha kaç evde Nâzım’ın izleri var bilinmez ama onun izlerini koruma ve kayıp eserlerini, dünyamıza kazandırmada yetkililere büyük görev düşmektedir...” diyor yazarı.

Ziyaretçilere izin çıkar, kolaylık sağlayan dostları olur çoğu zaman. Onu ziyarete gidenler ise bütçelerine göre bir yerlerde kalır. Peride Celal, Ayşe Mocan ve birçok Nâzım dostunun Bursa’ya geldiklerinde Çelik Palas Otelinde kaldığı yazısı öncesindeki sayfada fotoğrafını gördüm otelin.
O yıllardaki Çekirge semti ne kadar tenha... Ama bina aynı, hemen tanıdım onu, ilk baktığımda. 

2013 yılında biz hâkim ve Cumhuriyet Savcıları ve avukatlar, ‘adalet org’ dostları olarak aynı tarihi binasında buluştuk otelin. O yıl sadece o oteldeki amcamın düğününü anımsamıştım, onun üzerinden bile kırk yılı aşkın zaman geçti şimdi. O yıl da sadece düğün için gittiğimiz o birkaç günde amcamın Fomora Caddesi üzerindeki evinde kalıp, düğün saatinde yürüyerek gittiğimiz otelden düğünden sonra ayrıldığımızda yapılışı, kalan ünlüler ve benzeri bilgiler içeren tarihini öğrenmek gelmemişti aklıma.

Oysa yapılış kararı bile tarih imiş otelin...  "Çelik Palas Bursa’nın ilk termal otelidir. Mustafa Kemal’in isteği üzerine onun gösterdiği yere 1935 yılında inşa edilmiştir. Çelik Palas Otelinin projesini, Beyoğlu’ndaki St. Antuan Kilisesi’nin ve Karaköy’deki Yapı Kredi Bankası’nın da mimarı olan İtalyan asıllı Giulip Mongeri ile yardımcısı Hüsnü Tümer çizmiştir. Otel, 26 Temmuz 1935’te işletmeye açılmıştır." diyor kitap. O oteldeki kaldığım oda kartımı ise anı olarak saklıyorum hâlâ. 
Ve "Piraye'ye Mektuplar-2-" kitabında gördüğümüz gibi Nâzım Piraye'den gönderdiği paraları alınca Bursa'ya gelmesini ve orada kalmasını ister, "Başka yerlerde kalıp sefalet çekme!" diye. 

Cezaevi ranzaları da, duvarları da… Haftada bir gitmesine izin verilen kaplıca hamamlar da ip ve başka malzemeler aldığı sokaklar da anımsar mı Nâzım'ı bilinmez, ama cezaevinden sorumlu Cumhuriyet Savcısı, müdürü, doktoru, gardiyanı ve değişen koğuş arkadaşları, onların eşleri, çocukları da görmüştür Nâzım'ı ve her biri o yılların fotoğrafları ile "İşte, Nâzım bizi bu halimizle, yaşımızla, yüzümüzle, işte tam şurada gördü" derler ve pekiştirirler anılarındaki Nazım'ı anlatışlarıyla.

O yüzlerde bir kez daha yaşar Nâzım ve yıllar sonra, o fotoğraflardan, onların gözünden bakar bize bir anlamda...  Buna bir ad verilmiş kitapta zaten, Yüzümde Nâzım İzi Var diyor kitap ama, biz o kitabı okur, o fotoğraflara bakarken bizim tanımlamamız gerektiğinde yaşadığımız şeyi şöyle bir şey geliyor aklıma ve hâlimizi anlatır kanımca, "Biz de şimdi göz gözeyiz Nâzım'la."
 
Madem ki Nazım'ın gözü var o fotoğraftaki insanlarda, biz bakarken o oradan bize bakmıyor mu diyeceğiz, aksine biz de "Yıllar sonra Nâzım'la göz göze geldik!" diyebiliriz yaşadığımız ana. 

Sonrası... Şiir olur. O yazar biz okuruz. O okurken dalarız mavi gözlerinde şavkıyan aya. 

Gebze, 8.4.2023, Ünsal Çankaya
Patika Dergi, Temmuz, Ağustos, Eylül 2023, Sayı:122


SESSİZCE

SESSİZCE

Göçmen kuşların
Uçtukları ilkbahar
İçleri gurbet.

Turna katarı
Yarılar Ağustos'u
Sıla özlemdir.

Katarda selam
Şeker, kaymak, bal yüklü
Posta gecikmez.

Kırık kanatla
Uçamayan turnalar
Yuvada bekçi.

Aykız'ım durma
Bulursan yerlerini
Sakla koynuna.

Bahara ermek
Sevinçleri olurdu
Saklayabilsen.
 
Yuvalar ıssız
Havalar ayaz
İnsanlar gamsız işte.

Umut sendeyse
Bulmalısın hepsini
Yattığı yerde.

Bekledikleri
Kar üstlerine yağıp
Ölüm gelmeden!

Gebze, 23.08.2014, Ünsal Çankaya.
Patika, Ocak, Şubat, Mart 2023, Sayı:120

AYNADAN BAKAN KİM?

AYNADAN BAKAN KİM?

Aynaya baktığımızda bakan yabancımızsa,
Aynadan bakıp da kalbimizi gören kim,
Kanayan bir gül atan aynada ağlayana?

Niçin saklanır güller kitap sayfalarına,
Dökülen gözyaşları yıpratmaz mı onları?
Yel alıp gider gibi gitmez mi kokuları,
Gülün canı daralır mı anı dağarcığında?

Gamzeler gül açmıyor, gözler parlamıyorsa,
Sevgiye doymak için doğmuyorsa güneşler,
Kime gece oluruz tenhalaşan avluda?

Bizi yaşatan kalpler anımsamaz olunca
Aynamızı kırmışlar gibi ölürsek Aykız,
Kim bulur izimizi dağılan parçalarda,
Kalbimiz yalnızlığı kime kalıt bırakır?

Gebze, 15.8.2017. Ünsal Çankaya.
Patika Dergi, Ekim Kasım Aralık 2022, Sayı:119

PAY

PAY

Varım yoğum hepsi budur.
Bir kırlangıç ömür aldım,
Ömrüme kırlangıç sevda.

Gel inanma her duaya.
Yoksa yaşanmaz bu rüya,
Böyle derin uykularla!

Sevda uzun, zaman kısa.
Dedem korkutur masalda,
Payımıza düşmez payda!

Kırılsa da kanadımız,
Uçmağa varılmadıysa,
Uçmak unutulmaz uçmak!

Ah Aykız'ım sakın korkma.
Yenilmek yenmeye kadar
Sürecek bir direniştir.

Kararsa gün kalmaz öyle,
Nakışlarız ay ve günü,
Aşk oluruz gökkuşağına!

Gebze, 6.6.2010, Ünsal Çankaya
Patika Dergi, Temmuz, Ağustos, Eylül 2022, Sayı:118




UYUDUN MU OĞUL?

UYUDUN MU OĞUL?

Usulca soruyorum uyudun mu ah oğul
Uyudun mu ilk gecede bıraktığım evinde?
Ay ışığım sızsın diye yarılanmış perdeden
Bir gariplik sızarak sıkmadan yüreğini.

Annen uyumadı yine, bekliyor geceleri,
Biliyorsun son yıllarda yitti uyku perisi,
Nefesler arasına saklarken dizeleri.

Özleminden değil desem katkısı eksik olur,
Canımla özlüyorum mesafe arttığında,
Yanımdayken azalır sanışım da hikâye!

Her anıyı sakladım doğduğun günden beri,
Gözlerim ve kalbimle nakşettim belleğime,
Sensizken o anlarla geçerim günden güne.

Özleme benim gibi sakın üzme gönlünü.
Bilirim kalbini oğul sevgin gibi derindir.
Usulcadır bakışın, özlemin dilsizse de.

Sen de artık rüyana sakla hayalimizi,
Hayra yor göreceğin tüm güzel düşlerini.
Rüya çünkü kavuşmaktır görmesini bilene,
Anlatmaksa mutluluk, yormasını bilene!

Gebze, 18 eylül 2017, Ünsal Çankaya.
Patika Dergi, Nisan Mayıs Haziran 2022, Sayı:117

AY SIZIM

AY SIZIM

Ay bir yara oldu geceye
Değmeyince güne
Gülüşün.

Tahtadan atlarımızla gidilen yollar
Fethedilen ülkeler, yenilen düşmanlar
Kurtarılan prensesler, prensler
Masallarda kaldı küçüğüm.
Kral babalar tuzsuz
Padişahlar mülksüz kaldı, saraysız.

Ay bir yara oldu geceye
Doğmayınca güne
Gülüşün.

Ah sızım sızım sızlıyor kalbim
Dinlediğin her masalda periydim
Elimdeydi o sihirli değneğim
Her birine mutlu son eklediğim
Üzülmeyesin için.

Gittin, ay oğul, gitti gülüşün.
Bu yara kanar durur
Ay yükselince!

Gebze, 18.2.2013, Ünsal Çankaya
Patika Dergi, Ocak- Şubat- Mart 2022, Sayı.116

GECESİZ

 GECESİZ

Bir umutmuş varlığı var olan gamsızlığa,
Geleceğe bir sevdaymış, bir rüya,
Ay denirse gündüzden, şavkı vururmuş suya!

Yankısıyla parlıyormuş yıldızlar,
Hızla yanıyormuş gök o doğduğunda.
Bulmayı umuyormuş gecenin sonsuzunu,
Yüreğinin puslu sokaklarında!

Duydunuz mu gecesini yitirmiş ay?
Divane olmuş diyorlar dünya karanlığında,
Ellerini sımsıkı bağlamış kollarına!

Deliler gibi kararan bulutları itiyormuş sabaha,
Yürüyerek yayan, sürünerek yapıldak, koşarak hızla,
Yakalasa yıkanacakmış yağmurlarıyla!
Umuyormuş ki bitecek hasret,
Geceyi bağlayacakmış gök kuşağıyla!

Hem ondan başka ışık düşmeyecekmiş
Döktükçe yapraklarını sonbaharınız,
Üşüyen dallarınızdaki kırağılara!

Gebze, 13.09.2008, Ünsal Çankaya.
Patika Dergi, Ekim, Kasım, Aralık 2021, Sayı: 115

SABAHLAR OLMAZ

SABAHLAR OLMAZ

Geceler niçin uzundur görecelikte
Tüm hastalar bilir, bir de aşıklar.
Hastalar ben gibi özler uykuyu,
Aşıklarsa isteyerek kovarlar.

Benim uykum sakar, bilmez yolumu,
Bulup gelemiyor gecelerime.
Gözlerimse onu bekler yollarda,
Dönüp yerleşmiyor bebeklerine.

Ah Aykız'ım ay dolunca yükselip
Dolaşırsın göğü tükenesiye.
Aradığın nedir bulsan ne olur,
Uykuysa bir avuç alsan ne olur!

Alıp kapatırdım göz kapağımı,
Uyurdum uykunun en koyusunu.
Sabahlar olmasın der ya ironi
Uyunmadan başlamıyor sabahlar.

Gebze. 25.2.2020. Ünsal Çankaya.
Patika Dergi, Ekim-Kasım-Aralık 2021, Sayı:115

GÜNEŞSİZ

GÜNEŞSİZ

İnsan yaşadığı kadar candır
Öldüğünde kara toprak.

Zamanın işi de zaten,
İnsanı toprağa karmak.

Toprağın varlık nedeni
Yokken var olanla doymak.

Ne yalan ölüm korkusu
Ne sevinçtir toprak olmak.

Ah Aykız'ım, ömrün belli
Yaşıyorken güneşe bak.

Yağmura yaşa aldanma
Onlar bitip gün kalacak.

Ardına bir isim bırak
Sonsuza dek anılacak.

Günsüz güneşsiz kalmanın
Tarihini yazmaya bak.

Yaz ki okunsun Aykız'ım!
Gün yazdığınla doğacak!

Gebze, 27.6.2020, Ünsal Çankaya
Patika Dergi, Nisan, Mayıs, Haziran 2021, Sayı:113

GÜNSÜZ

GÜNSÜZ 

Güneşin çekildiği
Belliydi ürperişinden.
Üşüdüğü titrek ışıklarından.

Işıklar bulutların aklındaydı,
Çarpıştığında,
Alev almadan ağdılar.

O an korkunçtu. 
Korktu gerçekten gerçek.
Çığlık çığlıkla yarıştı.

Ah işte!
Ay da kayboldu!
Ay da!
Ay!

Gel de üzülme Aykız!
Gel de ağlama şimdi! 

Aysız kalmanın tarihi
Güneşsiz solmaya eş!

Gebze,7.12.2009, Ünsal Çankaya.
Patika Dergi, Ocak Şubat Mart 2021, Sayı:112