Translate

KALE GÖLGESİNDE SAKLI ANILAR - BEN DÜŞLERİME GİTTİM

KALE GÖLGESİNDE SAKLI ANILAR

Boşuna değildi bulamayışım. İşte şurada olmalı dedikçe kayboluyorduk yüksek binalar arasında.
Orada yapılan bir hukukçular gecesi için gittiğimde, bir de evimizi görelim dışından olsa bile demiştim de...Arabayı kullanan, orayı bilmeyen bir hakim arkadaşımın arabasında yola düşmüştük Ömer Kaplıcaları'ndaki otelden kente. Sırtımda ter buz kesiyordu utandığımdan, insan kendi evini nasıl bulamazdı. Düşünüyordum, geldiğimiz ana cadde doğru, ama sokak yok. Kuş uçumu tarifle , aklımda kalan mevki ile tam da şurada olmalıydı dedikçe kayboluyorduk.
Çünkü yükselen dalgalar gibi yükselmişti evimizin çevresinde siteler...Ne tanıdık köşe, cadde , sokak kalmıştı , ne nirengi bellediğimiz boş alanlar, binalar, ağaçlar.
Otuz sekiz yıl önce üniversite okumak üzere çıkıp gittiğim o kente bir on yıl kadar da ara ara tatillerde, bayramlarda gidebilmiştim.
Son gidişim annemi kaybım sonrası evde yalnız yaşamayı sürdüren canım babam için olmuştu.
Eşyaların üzerini çarşaflarla kapatıp, kapıyı kilitleyip, babamı benimle yaşayacaksın diye yanıma almaya gittiğimde bin dokuz yüz doksan yılı solmuştu bile.
Sonraki yıllar bir daha gidemedim ben.
Babam gidip-geldi yılda bir kaç kere, elektrik ve su, telefon parası, emlâk vergisi ödemeye. Ev bir müze gibi korunuyordu beş kardeşin yüreğinde; babamızı kaybettiğimiz iki bin yedi yılında bile...Kaldı ki halen de ayrı biçimde muhafaza edilmekte evimiz, baba, ana yadigarıdır diye.
Ağabeyim dönem dönem bakımını yaptırdı, sevgili karısı temizliğini, havalandırmasını...
Öğretmen Evleri. İkişer katlı, dört daireden oluşan, bahçeli, şirin ve herkesin diğerini tanıdığı bir kooperatif yapılanmasıydı.Bitene dek hem taksitleri ödendi babamın memur maaşıyla hem de bizden üniversitede üç kardeş birden okudu.
Sokakta yürüdüğümüzde selam verdiğimiz, bizi ailemizle tanıyan bakkal-tuhafiyeci, züccaciyeci amcalar, teyzeler kalamazdı zaman içinde tabi. Ama bu kadarını da beklemiyordum kendi kentimden; her yer ama her yer yüksek katlı binalarla dolmuştu.
Anımsadığım oysa konu-komşu ile aynı avluya bakan evlerinde can cana, cam cama yaşamayı bilen candan insanlardı.
Şimdi bir fotoğrafa bakıyorum kentin üzerine düşüyor kale gölgesi. Karartmak için belki...Gördüğü ıssızlığı,yeşilsizliği göremeyelim diye kapatmak için belki. Saklamak için belki hepimizden; gördüğü çorak binalar denizini.
Son gidişimden sonra da beş yılı aşkın süre geçti...O ev halen yerinde. Bahçesindeki zerdali ağacımız kurumuş bu yıl, ağabeyim haber verdi üzüntü ile. Yerine yenisini diktim, umarım tutar dedi.
Ben beş yıl öncesinde o evi bulduğumda yanımda anahtar yoktu tabi...Dışarıdan balkonuna baktım, arka bahçesinde henüz ölmemişti zerdali, ayva...Bir fotoğrafa sakladım o anı arkadaşlarımla, karısı ve çocuğuyla, bize bir kahve ikram eden karşı kapıdaki komşumuzun oğluyla.
Yılları geri çevirmek olanağımız yok elbette.
Şimdi kalenin gölgesindeki kentin fotoğrafına bakıyorum da; Yeşil Yol bile yeşil kalmamış diyorum kentimde.
Kale bu utancı gölgeliyor kanımca; anılarımızı yaşatamadığı o güzel, o şirin, o hep insancıl insanların yaşadığı yıllardaki sadeliğine sahip çıkamadığı için o koca cüssesiyle.
Ben içimde bir sızı; annemi özlüyorum o evin balkonunda bizi bekleyişiyle...
Dilime geliyor o yıl yazdığım dizeler...Ah diyorum ah...! Anne...!

BEN DÜŞLERİME GİTTİM

Evet Anne , o fotoğraftaki sensin yine
yüreğin hep yanmıştı ayrılıklara 
ağladın...biliyorum ...
ilk ayrılığımızdan bu son kavuşmaya dek
hem de ne çok ağladın ...

aramız uzadıkça , ara uzaklaştıkça
şimdi dinlerken bile içerimi dağlayan
yüzlerce ağıt yaktın yüreğini kanatan 
biliyor musun o balkonda oturan hâlâ sensin 
gözlerin yolda kalırdı her zaman 
gördüm yine oradaydılar ..
bu fotoğraf solgun değil 
solgun değil elbet
öyle canlı , öyle canlı ki
sonsuzluk gibi
yeni çekildi.

sanki fincanındaki kahve kokusu
kahveyi çektiğin değirmen 
kavurduğun ateş gibi
gözle görülür 
elle tutulur
gibi...

ellerin 
ah anneciğim 
ellerin var ya.. 
becerikli , işçimen
bir yudum kahve arası örgülerde gezinen 
saçlarıma hemen dokunmuş gibi 
sımsıcak , canlı , sevecen...

ne mektup ulaşırdı , ne telefon var evde
bilmezdik özlemeyi çocuk yüreğimizle
analar niye yanar , nedir özledikleri
niye ağlar günlerce kavuşma olsa bile
dizi dibindeyken de gözü gözündeyken de

aynı yerde , evimiz aynı yerde
dört bir yanı sarılmış yüksek duvarlar ile
o küçücük bahçesinde kayısı ağacımız
dökmüş çiçeklerini , çağlası üzerinde...
eşyalar içeride , balkonunda çiçekler...
karşısında , ineceğim otobüsün durağı...

geliyorum , geliyorum bekle yine sevinçle
şimdi geldiğim gibi geleceğim , özlemle
her gelişimde , her gelişimde
düşlediğim gibi , sevgiyle...

gördün beni , gördüm ; 
güzel kahveleri gölgeliydi ya 
güle benzeyişin aynı 
her dem tazeliğin yüzünde yine

gördün beni , gördüm ;
daha adımımı atmadan eve
kederin siliniverdi yüreğinden 
terk etti endişe gözbebeğini
gördüm…

ah anneciğim ah...
yine bekle ne olur ben yine geleceğim
aynı özlem içimde , sevinçler yüreğimde
bekle beni o köşede oturup...
elinde örgün olsun , mis gibi koksun kahve
gözlerin ; o güzelim gözlerin kalmasın yaş içinde !

22.3.2008-23.4.2008.GEBZE. ÜNSAL ÇANKAYA

Afyonkarahisar'da yayımlanan AFYON DENGE Gazetesi 8 Ekim 2014 tarihli nüshasında yayımlanmıştır.

Emirdağ Vakfı -EMİRDAĞ DERGİSİ, TEMMUZ 2015. Yıl 17. Sayı:30. Sahife: 60 - 61.

Ünsal Çankaya Türkmen'in yazısı "Kale Gölgesinde Saklı Anılar" ve "Ben Düşlerime Gittim" şiiri 32.sayı içinde de yer almış.
Görüntünün olası içeriği: dağ, gökyüzü, doğa ve açık hava