Translate

BİR UNLU MAYA YÜZÜNDEN ANIMSANANLAR

BİR UNLU MAYA YÜZÜNDEN ANIMSANANLAR

"Emirdağlarının karı erimez..." der türkü...
Fotoğrafında da var o karlar, çıplak gözle baksan da.
"Şu yüce dağların karı erimez…" der başka bir türkü.
Yüce ise başı dumanlı, dumanlıysa kar saklar tepesine.

Kışın deli gibi yağar zirvelere o karlar, Yağar birikir öncekinin üstüne.
Baharda birazı erir, iner aşağı. Taşar derelerden neşesi, gamı.

Tam tarla sulama zamanlarına denk düşer akış. Sel olur.
Sel olur ya hep yıkım değildir sel, umut olur, selin önünü çeviren tarlasını, bağını, bostanını sular.
Sel yıkım yapmasın, sular çok aksın diyedir hayır dualar.
Sular o yüzden tam mevsiminde gelir ve hasadın verimi artsın diye akar da akar.

Ama kalan karlar erimez. O dağın başına beyaz şapkadır.
Onlar var diye zaten Emirdağı sıra sıra dizilmiştir birbirine ulanıp.
Onlar var diye en tepe Emir Baba otağı, obasıdır.

Öyledir... Türküler doğru söylüyor. Erimiyor o karlar.
O yüzden kar yatağı denen yeri var zirvesinde.
O yüzden buz satanlar olurdu yaz günlerinde.

Çocuktum, kör duman içinde kuzu aradım. Yağmuruna yaşına yakalandım. Ebem kuşağını hep benim sandım. Yağmur sonrasına mantar topladım, közledim de ateşinde tuzumla, artanla da bulgur pilavı kaşıkladım. Çocuktum. Mutluydum. Hep öyle yaşanıp gidecek sandım. Yayla verimdir çünkü, yaşamdır, sonraya da hep umut.

Dağa, yaylaya bahar biterken tüm yaz için çıkılır o yüzden... Hayvanlar daha çok ot bulabilsin, daha çok beslensin insanlar diye. Baba köyümde topraklar kıraç.
Kervanlar ile çıkılırdı çok eskilerde. Yüklü develerin kervanı ile.
Göç gider ve kalınırdı üç beş ay, o ıssız gökyüzünün altında, dağın taşın üstünde ve özgürlük içimizde.
Kervanın başında en güzel kızlar, maya olan ise satılıp bitmeden en süslü devenin yükü üstünde. Daha sonraları at. Şimdilerde arazi araçları ile gezmeye çıkıyor gençler, köydeki yaşlılar nostalji diye.

Benim annem bir mayaydı. Hem bembeyaz teni ile çok güzel hem üretken hem doğurgan.
Bir kervanın başını en kademli, en uğurlu, en kıdemli aile çeker derler. Yaz bereketli olsun, sürüleri kurt kapmasın, yağmur yaş ve sel olmasın diye.
Her iki köyünde asildi annem. Her iki köyünde aslı bilinen.
Türkmen güzellerin güzellerinden.

Kendi köyünde yakılmış bir türküde şöyle geçiyor onun o Maya’lığı.

"Yeğin olur bizim köyün ovası
Kötü Hamit derler, köyün ağası
Sallana sallana suya gidiyor
Şu Kara Meleğin unlu mayası."

Hamit annemin öz amcası, uzun yıllar köy muhtarı.
Melek ise annemin yanındayken bile özlediği annesi, benim ebem.
Türküdeki üç kişi de gitti erkenden. Anne köyümün ovası hâlâ yeğin… Verimli yani.

Anneciğime on dört on beş yaşlarında sevdalanıp, dilden dile gelen bu türküyü yaktıran da gitmiş, çoktan toprağına karışmış, Sosyal medyada hısım akraba bulduk ya birbirimizi, onun oğlu paylaştı bu dörtlüğü. Unutulmasın dedi.

Bizim çocuklar da yaşar mı onlar ve bizler kadar umutlu ve güzel günler bilmiyorum.
Annem çok erken gitti… Erken biçilen ekine yandı özümüz.
“Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor” der başka bir yörede türkü…
Çok yaşasak bile çağ değişti işte, ne öyle yangın sevdalar ne ağıt ne türkü yakma kaldı.
Belki de kimse bizim döktüğümüz kadar bile dökmez arkamızdan yaşları.

Şimdi el aldığım o türkülerden
Aksa da dilime benzer heceler
O büyükler gitti, biz garip kaldık
Sözümüze türkü olmaz heceler.

Mayamız yatıyor köy toprağında,
Kervana devemiz kalmadı bizim.
Düzen kurulsa da göçün yoluna
Yükü indirmeye dermansız dizim.

Ah ederken sızı olmuş, olanlar
Yanıyor yakarken yüreğimizi
Bir yayla sefası özlerim şimdi
Bir gönül şenliği, tüm ailemle.

Ah o dağlar...
Buz gibi pınarlarından sular içtim de üstünde kurduğum düşlerin binde birini yaşadım ancak.
Ölüm olmasa. Ölüm olmasa artık. Ayrılığa dayanıyor yüreğim.

Gebze, 21.2.2020, Ünsal Çankaya.
Patika, Kültür, Sanat, Edebiyat Dergisi, Ekim, Kasım, Aralık 2020,  Sayı:111