Translate

ÖMRÜ SADELEŞTİRMEK ÜZERİNE 1-2-3

 ÖMRÜ SADELEŞTİRMEK ÜZERİNE


-1-

Saklamak ve-biriktirmekle geçti ömrümüz. 
Bunu bizden sonra kim ne yapar diye düşünüp, sadeleştirmeye başlamalıyız ömrü.
Yalın olalım zenginliğimizde bile.

Bunu çoktandır düşünüyorum...
Hani gençliğimden tanıdığım ilk arkadaş ölümleri ile düştüyse de yüreğime...
Ölüm ve sonrasını düşündüğümdense de... Yapılmalı... Bunu yapmalı deyip durdum yıllarca...

Nihayet bir zorunlulukla -emeklilik kararı vermekle- başladım işe; öncelikle iş yerindeki arşivimi en işe yarayacak olanlarından başlayarak son dönemde en başarılı olan ve insancıllığı ile bilgisini harmanlayıp hukukta insana dair üretimlerde bulunacak -ileride hakimlik sınavını da kazanırsa çok kaliteli bir yargılama yapacağına inandığım avukat adayına devrettim. (Kazandı, şimdi hâkim, umarım öngördüğümce yararı oluyordur adalet arayan ve eşit adalete inanan insanlara.)
İmhası gerekenleri kendim imha ettim.
Her şeye karşın bu şimdilik dursun dediğim birkaç kutu kitap, karar ve çalışma notu evde şimdi...
Ne işe yarayacağı meçhul. (Yeğenimin kız olanı bitirdiğinde ona vereyim onları da karşılaştırmalı bakması gereken sorular için yararı olur belki.)
Çünkü ben yeniden hukuk üzerine çalışmayacağım, oğul robot mühendisi olacak-ve koca da doktor, tamamen insanın içi değil dışındaki yaralarla uğraşmakta...

Giysiler her gün işe giden için yetmezken evde oturan için-kimine de artık sığmaz olmuşsa hele-tam bir dağ, gereksiz bir yığınak... Ayıklanmalı onlar. Çünkü sonra kimse neyi muhafaza gerekir bilemeyecek-bunalacak... Eza olmasın kimseye...
Ben el emeğimle sadece bende olan ve üretenin bile düşünemeyeceği ayrıntı ile kişiselleştirdiğim birkaç kıyafeti muhafaza edeceğim-ilerde gelinim-torunum olur da işine yarar diye... Diğerlerinden kısmen el emekli olanları yeğenlerime devrettim. Onlar bilir değerini, severek giyer, saklarlar hem.
Böylece sadeleştiriyorum dolapları...
Bundan sonraki yaşamın ilgi alanlarına yer açılabilsin diye…

Kap-kacak,-bardak -çanak ya da televizyon, sehpa örtüleri gibi şeylere yer olmadı otuz yıllık taşınma ve yaşam alanı dizaynımda... Bundan sonra da gerekmez kanımca...Temiz ve kullanışlı-yaşamı kolaylaştırıcı -insanı ve evi daraltmayan şeyler olmalı zaten-ona ulaşana dek sadeleştirmeye devam gerek inandığımca.

Fotoğraf albümlerini dijitale aktardım, bilgisayarda izlenir halde saklamak için-asılları da var ama. İzleyene kim kimdir anlasın diye birer not eklemek için zaman kollayacağım o dijital albüm için... Henüz herhangi bir not ekleyemedim. Ama yapılmalı ve niye bende kalmış bunlar dediğim kareler de silinmeli. Not yazmak kişileri, belki yerleri, zamanları isimlendirmek zorunlu ve doğru işlem arşivlemede. O fotoğraflara bakanın tanıdığı kişilerse elbette. Hiç tanımamış, tanışmamış ve tanışamayacaksa ve tarihi değeri de yoksa içindeki kişilerin kalana ne yararı ne anlamı olur o karelerin.
Bir gün izleyip-geçmişte kim kimdi diye anımsamak isteyeceğim günler için anlamı sadece bana. Hiç kimseyi anımsayamaz hale gelmemek için de yararı olduğu yazılıyor unutmak üzerine yazılı makalelerde. Tabi dileğim o ki unuttuğumu fark etmeyecek kadar yitmesin belleğim de…

Tek dokunmayacağım şey her gün üst üste yığılı raflarıyla her odadaki artan kitapları, dergileriyle kitaplıklar...
Şiirlerimin, yazılarımın çıktığı basılı dergilerden ikişer nüsha.
Bir gün ona bakar ve arasında okumadığı bir kitap bulursa mutlu olsun diye oğul.
Okurken benden bir nota da rastlar belki sunum sayfalarında...
O kitaba ilişkin neler duyumsamışım daha ilk aldığımda...
Ve bir duruş bırakmış olacağım yazılarımla, bir duygu, şiirlerimle.
Severek okumasını umacağım oğulun, eşi ve çocuklarının.

Çünkü eşyayı azaltsak da ömürde insanı çoğaltmalı.
Aile de bu demek zaten…
Özlenecek büyükler, sevilecek küçükler..

Gebze, 2.11. 2013.

-2-

Bir zamanlar...
Bir zamanlar ömürlerimiz ne kadar da sadeydi.
O zamanlar evlerin arka bahçeleri vardı, siyasetlerin değil!

Sadeydi her şey. Dostluklar, arkadaşlıklar, sevgiler...
Yalın ve temiz.
Böyle karamsarlık yoktu: iyi ve güzel günlere inanırdı insanlar.

Ne kadar yorucu oldu bu çağ, ne kadar hızlı.
Yetişemiyoruz.
Yetişmek için neleri göz ardı ediyoruz!

Çöp evlerimiz oluyor gerçek anlamda.
Yığın yığın kıyafetler, eşyalar, anısı var diye saklanan objeler, abartı mobilyalar!
Biriktiriyoruz, bir gün sığamayacağımızı düşünmeden biriktiriyoruz yaşadığımız evlere...
Biriktiriyoruz ıvır-zıvırları kendimize ayak bağı olacağını göre göre...

Kaç kez düşündüm ömrü sadeleştirmeyi...
Kaç kez düşündüm bu sadeleşme sürecini yazıya düşürmeyi...
O kadar biriktirmişim ki ne başlayabiliyorum yazmaya ne enerjim kalmış ayıklamaya...

Dünyada ve ülkemizde 1960’lı yıllar üzerine bir çalışma yapılmış. Buna ilişkin bir mini belgesel izledim.
Her karede içim giderek, burnumun direği sızlayarak izledim çalışmayı.
O yılları merak edenler araştırıp, izlesin.
Birebir yaşayanlar daha bir nostaljik bulacak, gözleri nemli, ucundan yetişen benim gibiler ise özleyecek yazlık, çiçekli basmadan dikili o japone kol ve tvist etek elbisesini...

Bir zamanlar böyleydi...
Herkesin evinde dikiş makinesi... Anneler dikerdi kıyafetleri... Ya da komşu anneler.
Yazlık-kışlık gündelik birkaç parça ve gezmeye bir takım...
Bayramlık o nedenle sevindirirdi... Gezmek için olan gündeliğe o zaman inebilirdi.
Çünkü bayramlar bayram gibi gelirdi ve bayram insanı gerçekten mutlu ederdi.

Gebze, 10.4.2014,

-3-

Tam altı yıl geçmiş ikinci yazımın üzerimden.
Ömrü sadeleştirmek üzerine bir daha yazamadım.
Ama o son yazımdan bu yana evde tek başına kalmış bir karınca gibi didinip durdum.

Birden çok karıncanın nasıl bir iş bölümü ile çalışıp, iş bitirdiğini biliyorsanız tek başına kalan karıncanın ne anlama geldiğini anlarsınız mutlaka.
Başladığım hiçbir iş istediğim sürede bitmiyor çünkü. İstediğim de üfür süpür değil tabi. Eskiden beri ne yaparsam en iyisini yapmaya çalışıyorum.

Astımım ilerliyor. Enerjimi çoğu kez düzgün nefes alabilmeye harcıyorum. Günün yemeği varsa üzerine bir fazla iş yapabilmekle mutlu oluyorum. Değilse yemek yapmakla yetiniyorum. İşten gelecek eşe bir tabak yemek çıkarmak değil amaç, yapamazsam o ikimize de yapıyor zaten, tamamen bu dünyadan kopmayayım diye güne tutunma çabası…

Emeklilik öyle barbunyanın beneklisini ayıklamakla alışılacak şey değil, o ilk emeklilik şiirimden sonra çok daha iyi anladım. Okuyorum bolca. Yazıyorum sile boza. Ama en kolay alıştığım evde pijama keyfi. Bunu fazlasıyla kanıksamış olarak en yakındaki markete eşofmanla gitmek de olağan hale geldi. Böylece evden dışarı çıkarken bir moda sayfasına konuk olacak gibi çıkmamayı hiç ama hiç umursamıyorum artık.

Şapkalarımı dağıttım. O küçük numara ayakkabılarım çok az kişiye uyuyor, topuklu olanların neredeyse hepsini dağıttım. Henüz kimselere vermediğim kıyafetlerden çantalar diktim, battaniyeler ve yepyeni pantolonlar, elbiseler… Hepsini de elimle, iğne ile kuyu kazar gibi…
Annemden kalan dikiş makinam var ama üzerinde kolilerle kitaplar yığılı. Zaten o makinede sadece düz dikişi öğrenmiştim küçükken, anımsar mıyım çalıştırmayı, ya bozulduysa…

Son on beş yılda yazdığım yazı, şiir, şiirimsileri ara ara gözden geçiriyor, dosyalar yapmaya çalışıyorum. Ne afili isimler buldum dosyalarıma… İçini neyle doldurmaya kalksam o öteki dosyada daha iyi duracak diye gelen his yüzünden bitmiyor o dosyalar.
Bir hâkim kardeşim on beş yıl önce düzenle ve kitap yap, adın “dergi şairi” olmasın demişti.
Oysa ben dergilerde basılmasını önemsiyorum yalnızca. Dosyalar bitse bile haydi gidin, kitap olun demek zor gelecek bana… Çünkü hep bir tamam değil duygum ağır basıyor daha…

Ömrü eşyalardan sadeleştirirken yazdıklarım, yayınlananlar artıyor.
Bir tek onların artması dokunmuyor, okumak için alıp durduğum kitapların yanında.

Anlamını yitiren ne çok şey oldu şu son beş altı yılda.
Ömrü sadeleştirirken insanı çoğaltmalı diye yazmıştım oysa…
İki teyze, bir dayı, bir hala ve bir kuzeni ölüme kaptırmak yetmemiş gibi ağabeyim de gitti bu yıl alelacele. Çöreklendi kaldı acılar yüreğime. Tutamadım, tutamadık hiçbirini burada.
Ölüm girdi yaşadıklarımızın arasına, sözcük olmaktan öteye geçti, kavurdu acısıyla…

Ömrü sadeleştirmek daha da gerekli hale geldi bu yüzden.
Üste bedel ödeyip kurtulmaktan söz eden bir şiirim vardı acılar ve ölüm hakkında.
Ölmeden yapılacaklar arasına kimse yazmaz genelde, benim listemde ilk sıralardaydı, ‘Atalardan miras kalan neyin varsa temizle, çocuğuna akrabalarınla sorun bırakma’ ilkemi yaşama geçirdim.
Üzerime yük tüm miras paylarımdan, tapu masraflarını da ödeyip kurtuldum.

Şimdi…
İşte böyle, pek sadeleşmiş hissediyorum artık şu ömrü. Kuş kadar hafiflememiş olsam da.
Çünkü yapılacak daha pek çok iş var şu yalnız karınca için. Çalışacağım.
Kışa onlarca kavanoz turşu kurdum bu yıl. Önce sağlık diyorum.
Sonra… Belki daha da sadeleşir ömrümüz.
Yalınlıkta doruğu yakalamış oluruz.
 
Ama insan çoğaltma arzum sürüyor hâlâ, belki oğul evlenir, gelin ve torun severim birkaç yıl.
Hazırım dersem yalan, hazır değilim henüz toprak olmaya.

Gebze, 4.10.2020, Ünsal Çankaya.
Üvercinka, Eylül 2021, Sayı:83

(Temmuz-Ağustos 2021, Sayı:81-82 içinde başlığı verildi-içerik başkasının-)