Translate

HİÇ

HİÇ!

Hiç. Yine hiç diyorum, öyle denmeli çünkü. Hiç.
Ne düşünüyorsun diye soran bir sanal dünya; sana ne demiyorum ona.
Onca önemim var belki, belki niyeti başka ama işte düşüncemi merak ediyor ve soruyor hiç değilse, doğrudan.
Ama yanıtım yine hiç.
Bir kez daha hiç demiştim ona, yine aynısını söylüyorum, anımsamalı çünkü, biliyor anımsamayı, anımsatıyor üstelik bana, her gece, yeni güne geçişte.

Eeee, hiç tabi, hiç, ne düşüneceğim ki hiçten başka Eylül'de?
Yakınlığım tırnak içinde artık.
Adıma yazılan mektup adresime gelmiyor. 
Paranteze sığıyor tarihim sayılanlar.

Eylül'dü. 
Hep birlikte yaşadık. 
Bana sadece benimki kaldı.
İyi ve kötü herkesteki kadardı, ömrümden ömür çalındı, ömrüme ömür kattım. Sonra baktım ki Eylül diye yaşananlar kalmadı.
Yaşım bile Eylül'e ait değilmiş, yaş almam da, yaşlanmam da.

Madem bunca yanılsama var, yanılmadan yaşadıklarımdan öyküler çıkarmalıyım.
Günlük tutmadım, anılar için yanılma payım var, ölçüsü elbette kendi belleğimin izni, kalbin ikrarı kadar.
Öznellik elbet olacak, kurgu gereken kadar
.
Kaç Eylül daha geçer bilmiyorum... 
Çünkü artık sonbahar.
Kaç Eylül anımsarım yaşanan güzellikleri...
İçinde yargılar, sınırlar olan, olmayan öyküleri daha ne kadar yazarım hiç bilmiyorum... 
Çünkü ömrün de bir sınırı var, sabrın da, sevginin, özlemin de...
Sonra unutuveriyor insan... 
Her şey unutuncaya kadar var.

Oğlunu, kızını, karısını, kocasını, anasını, babasını, bacısını, kardeşini, beslediği hayvanlarını, suladığı çiçeklerini, kullandığı eşyalarını, hobilerini, fobilerini, onları sevdiğini, sevmediğini...
Neye kırılıp, neye alındığını, ne zaman sevinip, niçin gururlandığını...
Acısını, sevincini, korkularını, hastalığını, sağlığını...
Unutuveriyor bir gün.

Hepsi sadece yaşarken ve ancak anımsarken ve elbette paylaşılırken anlamlı, önemli, değerli.
Bellek varsa var paylaşılan, paylaşıldıkça can yakan, acıtan, sevindiren, ağlatan, mutlandıran... 
Hepsi belleğin gücüyle oranlı, iç ve dış sansürün sınırıyla bağlı, kimi anımsansa bile yazılması, paylaşılması olanaksız yüzlerce an, insan, eşya, bitki, hayvan...

İnsan işte! Bugün var, yarın yok. 
Bugünü gerçek, yarını yalan, dünü ise sadece anımsanan.
Bir nokta kadar hükmü insanın. Bir ünlem kadar.
Noktadan, ünlemden öncesidir ömür diye adlanan.

Anımsanan kadardır cümle diye kurulan, öznesi, yüklemi olan. İşi, eylemi olan, zarfı, tümleci olan.
Devrik de olabilir, düz de dik de olabilir, eğik de, bir çığlık gibidir kimi zaman, bir ıslıktır belki şarkılanan, uyandıran, uyaran.
Anımsadıkça tamamlanan.
.
Kimi kez yarım kalır cümle, kimi kez susturulur insan, susar ya da bilerek, ömürdür ıskalanan. 
İnsan her halini anımsar, anımsamalıdır da çünkü anımsanan kadardır yaşam, insan o zaman insan.
Çünkü insan anımsadığı kadar var, unuttuğu kadarı yaşama sayılmayan.

Gebze, 13.9.2015, Ünsal Çankaya. 
Hukab Hukuk, Kültür, Sanat, Edebiyat Dergisi, Temmuz-Eylül 2015. Sayı:14.
EKİN SANAT, Aylık Edebiyat Düşün Dergisi, Ekim 2017; Sayı:141