Translate

DEPREM, ÇIĞ, HEYELAN FELAKETLERİ İÇİN DİLİMDEN GELDİĞİNCE

DEPREM, ÇIĞ, HEYELAN FELAKETLERİ İÇİN DİLİMDEN GELDİĞİNCE

Elazığ ve yöresinde "depremi yaşayan", Van ve çevresinde çığ felaketine maruz kalan herkese dileğim o ki can yakmadan geçmiş olsun. Can almadan...
Bu ülke deprem kuşağında.
Aynı zamanda heyelan bölgesi çoğu yer. 
Var işte tümünün ayrıntılı bilgisi iklim ve doğa ve onlardan doğacak zararlara önlem alalım diye yerleri işaretli hepsinin haritalarda.

Çığ dediğin en can alıcı kış olaylarından. Her kış olur, hayret edilecek azlıkta değil ki önlemsiz kalınsın bu olaylara. Çığ yaşanan bölgelerin çocukları bile bilir çığ zamanı-ki bahara yakın zamandır, buzların üzerine oturmayan kar kütlesi kayar iner aşağıya en ufak gürültüde.  Sessizce dolaşır o küçük adımlar kar üzerinde.

Bunu bilen ve ama asla unutmaması gerekirken 'unutan' yöneticilerin depreme dayanıksız yapılar yapılmasına izin verme, heyelan bölgesine imar açma ve çığ bölgelerinde kural dışılıklara göz yumma hakkı yoktur.
Yapanları unutma halkım...

24 Ocak Uğur Mumcu'nun katledildiği gündü, şimdi Elazığ depremi de eklendi aynı tarihe kara bir leke olarak... Acıları katlayan bir an olarak. Uyan artık. Ondan aldığım sözle haykırıyorum ben de… Uyutanları, kandıranları sakın unutma!

Peki bu ülkeyi 1999 depremi sonrasında idare eden 'basiretli yöneticiler' tüm önlemleri aldı mı? Hepimizden toplanan, yurt dışından gelen yardımlar ve zorunlu deprem kesinti ve sigorta paraları yerine harcandı mı? Almadılar. Biliyorsunuz... Alsalar geçen zaman içinde depremler sonrası enkaz altında kalmazdı canlar… Önlem almayanları sakın unutma!

Yazık oluyor ülkeme. 
Ülkemi yönetirken sistemi kendi şeriat özlemlerine taşımak için tüm kuralları hiçe sayanlarca çok ama çok yazık ediliyor ülkeme... Elazığ ve yakın çevresi etkilendi bu 6.8 büyüklükteki depremden... Daha önce de biraz azı Manisa'da oldu... Kaç aydır ege bölgemiz bilinen küçük değerli depremleriyle bölgenin kaderi olan beşiğinde küçük ve zarif salınımlar değil hoyrat bir elin sarsmasını yaşıyor...
Yazık oluyor insanımıza, yazık. Geçmiş olsun ile geçmeyen depremler ve sonrasında acılar ve onları kader sanıp yaşamaya çok çabuk alıştırıldık!

Alışmayın!
Hesap sorun insanımızın canını hiçe sayan kuralsızlıklarda hem yapandan hem denetleyecek olandan! Hem göz yumandan hem de siyaseten oyunlarla deprem gerçeğini unutup, deprem paralarını siyasal hedefleri için harcayanlardan!

Geçmiş olsun Elazığ! Geçmiş olsun Van!
Çok can kaybı yaşanmasın dileğim ne kadar karşılanır bu kar bu kışta bilmiyorum... Geçerse... Ders alınabildiyse öncekilerden... 
Can ve mal kaybı için önlemler tam, deprem sonrası herkes ne yapacağını biliyor ve onlar da saati şaşmadan yapılabildiyse... Geçmiş olsun... Can almadan... Can yakmadan bitsin artık doğadan gelen yıkım.
Öyle olduğunu düşünmek güzel. Olmadığı gerçeğiyse peş peşe gelen can ve mal kayıplarında... Bunlardan sorumlu olanları bu kez olsun unutma!

Gebze,7 Şubat 2020.

Aşağıda bu son depreme, çığa kadar yaşadığımız her büyük felaketin ardından yazdıklarım var. İnsan olduğumu unutmamak için dilim döndüğünce uyarmaya çalışıyorum insanları. Uyanın ve unutmayın diye. Okuyan olursa… Anlayan olursa… Gereğini yapan çoğalırsa bir gün diye. Tarihe kalsın hepsi bir arada. Başkaları için yazmayacak olma umudum ve içten dileğimle. 

DEPREMDE ÖLÜM KADER DEĞİL KEDERDİR AYMAZLIĞA!

İlk kez uzunca 2013 yılı on altı ağustos gecesi başladım deprem hakkında yazmaya.
Ondan öncesi de var tabi. Şiire sığmaz hiçbir acı, yaşananlara tanıklığım ve kahrım sığdığı kadar.
Depremde ölüm kader değil kederdir aymazlığa dedim ilk uzun yazının başlığına. Kader deyip geçenlere sitem dolu bir cümleydi… Anlayan olursa tabi, okuyup buralarda.

O yıl Malezya'da da peş peşe iki deprem oldu. 6.5 ve 5.6. büyüklüklerde… Mal ve can kaybı yok.
Japonya’dakileri ise ne büyüklükte olursa olsun afet saymıyorum bile!
Yirmi yıl önce uyuyan ve sabaha, saat 03.02 de, 7. 2 şiddetinde depremle uyanarak yıkılan Marmara'da, sonrasında Düzce'de, sonrasında Kütahya'da, sonrasında Van'da.
En son bu yaz Denizli’de defalarca yıkıldı insanlar ve her defasında ölçüsüz mal kaybı dışında insan ve havyan olarak binleri bile otuzlar- kırklarla ifade edilecek can kayıpları yaşandı.

O yıl sadece birkaç gün önce başka bir yerdeydim -iki gün sonra göreve çağrılmıştı tüm hakimler- döndük tatil için dağıldığımız yerlerden ve orada bile o saatte uyanıp -delice sallantıyı- hissettiğimiz depremde ölenlerin kimlik saptamalarını, maddi hasarların mahkeme eliyle saptanması işlemlerini yaptık günlerce.

Geçtiğimiz kentlerde, kasabalarda, köylerde yıkılmadık yer kalmamıştı -enkazın tozu dumanı yetmiyordu, kokmuştu enkazdan henüz çıkarılamayan cesetler de.
Hiç burnumdan gitmiyor o koku... Yanıyor genzim düşünsem bile. Bu nedenle her yıl hiç uyumadan bekliyorum sabahı. Hiçbir şey değişmedi çünkü.

Yine sahte zemin etütleri düzenleyebiliyor teknisyenler, yine günü kurtarmaya bakıyor denetmenler. Kâğıt üzerinde görüntüyse mükemmel. Yeni yönetmelikler çıktı depreme karşı. İnsanlar uysun diye değil, depremler duysun diye sanki.

Budalalık diz boyu. Doğa affetmiyor kendisine yapılanı. Doğallığından kuralsız çalınanı. Bedelini çalıp çırpanlar ödemiyor. Bizler ödüyoruz. Bizim yakından tanıdıklarımız. Günü kurtaran, sahteciliklere prim veren, nemalanan yurttaşlarla kamu çalışanları da yine bizim tanıdıklarımız. Utanmak gerek. Diğerinin yüzüne nasıl bakacağını değil; kendi çocuğunun yüzüne nasıl bakacağını düşünmek gerek.

Ama inanın utanmıyorlar bugün üç kuruş ödeyip -denetlenmiş ve düzgün iş yaptırması gerekirken yerine "beleş” aldığı ruhsata sevinen yurttaşlar. İnanın utanmıyorlar o aymaz bürokratlar, bedeli namusluca ödense bile bir saatlik emekle doğrusu düzenlenecek ruhsatı masa başında imzalarken, ödenen o bedeli cebine indirmese de. Hepten al gülüm ver gülüm sahtelikleri ise kim göre -kim duya?

Ancak bir deprem ayırıyor işte o zaman yapılan doğru işi. Ama ölenler arasında ayrım yapma gücü yok ki doğanın... DASK parasını kim bilir nereye harcadılar, toplanan deprem yardımlarını kim bilir hangi yandaşa hortumlayıp abat ettiler... Tüm ülkeyi on kez abat edebileceklerken.

Oysa ülkemde yine her yıl bu gece saat 03.02’yi bekleyen kaygılı insanlar var. Çok daha ağırlarının da yaşanacağını bilen ve hiçbir önlemin de ciddiyetle alınmadığını, takip edilmediğini bildiği için yüreğinde hep endişe olan milyonlar var.

Kimisi de uyutuluyor; "Her şey Allahtan -kaderimizde varsa olur!" safsatasıyla.
Uyanın! Tanrı size aklı başkasına teslim edin-biat edin diye vermedi. Uyanın!

Sağlam bina kurmak için insanlığını yitirmeyen sorumlular, bize bir şey olmaz demeyen ve hiçbir şeyi göstermelik yapmayan kuralına uyan yurttaşlar gerek artık. Öyle olmak da zor değil, biliyorum, inanın!

Unutmayın; fay hatları şehir imar planlarında iki metre öteye çizilince kendiliklerinden öteye gitmez orda oluşacak depremler... Konutları siyasi rant uğruna haritada kaydırsan da yerinde duran faylar üzerine diktirenler girmiyor toprak yarıldığında.
Oylarının üzerinden günü kurtaran aynı yurttaşlar seçiyor o aymazları, ama yarını kurtarmayı bilmedikleri için toprak onları yutuyor masumlarla beraber.
Uyanın! Uyanık kalın!

Deprem çantalarınız henüz gereksiz değil!
Bitmedi ki bu ülkede aymazlık, uyumayın!
Yeter artık uyanın!

Tabi ki ben söyledim, haykırdım diye çözülmedi, hemen de çözülmüyor sorunlar. Öyleyse her yıl unutmadan... Uyumadan... Uyutmadan... Usanmadan... Uyan diyeceğiz, uyan! Uyan ki depremden değil bilgisizlikten kork!

Bu gece de saat 03.02 olduğunda, yirmi yıl önce, aynı saatte dehşetle ne olduğunu anlamaya çalışanlara, hiçbir şey anlayamadan toprağa -denize gömülenlere rahmet dileyeceğiz içten.
Arkasından içi yananlara, yapayalnız kalanlara biz buradayız diyeceğiz, yalnız değilsiniz! Ama siz de artık uyanın, hepiniz, ama hepiniz!

Deprem değil ki öldüren; bilgisizlik, cahillik, önlem nedir bilmezlik, gamsızlık, açgözlülüktür. Tüm sevdiklerimizi öldüren talancılık, yalancılık, hırsızlık; arsızlık; plansızlık.
Uyanın! Geçit vermeyin artık!

Yine uyumadan hazırlanıyorum gecenin karanlığını yırtacak ışıkları beklemeye. Acılarını hiç unutmayanlara bir gönül desteğine... Yine!
Çünkü değişen bir şey yok... 

Kentsel dönüşüm furyasında rant kazanımları yaşayan ve yaşatan siyasilerle yürüyor işler. Biliyoruz ki aynı siyasiler aynı kazanım için de geçmişte imarı -yapılaşmak gereken şehir alanını- faydan uzağa açmak yerine fayın yerini harita üzerinde kaydırmak için görevini kötüye kullanmıştı çünkü yerel bir meclis kararı ile. Hukuk ülkesi olsak istifa yetmez, ceza ve tazmin sorumlulukları olurdu ve hemen yakalarına yapışılırdı ya... Değişen bir şey yok işte...

Çünkü o yerdeki o büyük yıkımda sorumluların bu görevi kötüye kullanımı yüzünden göçen binalar, o göçüklerde ölenlerin can ve mallarının bir nebze bile hesabı sorulmadı geçmişte.
Hep kurtulacaklarını bilen bu hukuk tanımazlara kendi canını oy ile emanet eden aymazlara da diyeceğim yok artık, çünkü şair söylemişti onu da yıllar önce...
"Kabahatin çoğu sende! Uyan artık! Bir gün uyuma ve düşün bu kez. Seni dinini, milli hislerini sömürerek uyutan ve hep kandıranları tanı ve kanma bir kere.

Bu aralar ülkenin her gününde boğazımızda yumru.
Dün hukuk katledilirken de önceki gün ülke kan gölüyken de bugün yine ve aniden kan göllenmeye devam ederken de... Ülkenin dört bir yanında ormanlar kasten yakılırken de… Dere yataklarına imar izni verilip, sellerde canlar yiterken de…Timsahlar gibi gözyaşı döken birileri var, insanımızın kanı üzerinden, kazanımları ile geviş getirirken.

Onları görüp, bu kez yakalamak gerek, hiç olmazsa bir kez kazanmak gerek. Çünkü kana ve cana doymuyor o soysuz yarasalar. Bizimse boğazımızda hep yumru! Tıkanıp kalıyoruz. Öyle. O kadar öyle ki... Öyle işte!

Sel, yangın niçin aynı yerde değil, yoksa sel söndürürdü yangını diye tuhaf düşünceler geçiyor içimden. Oysa bunlar göz göre göre gelen felaketler. Önlemsiz yaşamayı kader sayan zihniyetlerin idaresinde... Deprem de öyle... Her yerde... 
Hangi çağdayız ki halen kerpiç evlerde yaşıyor bu insanlar? Yazdım şiirini, yayınlanmıştı, bu yaz, o şiirden bile kaç yıl sonra yıkılan her yapı kerpiçti Denizli Çardak ilçesinde. Önlem niyetine bir teki dahi yıkılmamıştı deprem öncesinde. 

Ama kader değil ölüm! Neden olanları bilimi, eğitimi çok gören eller. Yine onlar hükmediyor kader denen illete! Depremlerin her zaman en kuralsız toplumlarda zararı mal ve can açısından yıkımdır. Kuralları esnetmeyen, yok saymayan, bir kez olsun delmeyi düşünmeyen ve hep daha güvenlikli olacak şekilde güncelleyen ülkelerde ise depremlerle -doğa ile- uyumlu yaşayabilir insanlar...

Ne zaman öyle olacağız biz? Uyanın! Kederimiz silinip gitsin diye!

Eskişehir, 16.8.2019, Ünsal Çankaya.

DAYANIKLI
Uyumam on yedisinde
Bir kez uyumuştum
Ağustos kırılmıştı gizlice!

Üstü başı yırtılmıştı
Gözleri dolmuştu tozumdan
Ağlamıştı durmadan
Sessiz çığlıklara durmuştu
Kulaklar kesilip
Evler baş başa verip yıkılmıştı.

Yine yıkılır gökyüzü
Yıldızlar kayar çatılardan
Bulutlar saklar ayı

Ah ne olsa değişmez artık
Gerildikçe gerildi deniz
Asıldıkça asıldık karadan
Ha koptu ha kopacak yine!

Kızılca değil sessizce değil
Beklendiğince gelecek
Göz göre göre kopacak
Kırılacak fay bana
Ah kopacak bana kıyamet!

Siz uyur musunuz yoksa
Bin dokuz yüz doksan dokuzda
Uyuduğunuz gibi sakince
Uyuyabilir misiniz yine
Bin dokuz yüz doksan dokuzda
Uyuduğunuz gibi güvenle

Gebze, 16.8.2009

AH

Kerpiçten evler
Depremi beklemiyor
Öze dönerken

Karlar altına
Saklanacak ölümler
Mevsim biterken

Veren ve alan
Tanrı diyecek yine
Oyda seçerken

Ah benim halkım
Bilim nedir bilmeden
Ömrü geçerken


Gebze, 28.10.2011

Ekin Sanat, Aylık Edebiyat ve Düşün Dergisi, Şubat 2020, Sayı:153