Translate

Akatalpa Dergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Akatalpa Dergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

AĞIR ÇEKİM

AĞIR ÇEKİM

Hiçbir şey geçmedi senin benden geçtiğin kadar,
Yaka yıka geçtin, hepsinde viran oldum.
Bakıp bakıp saydığımız yıldızlar kadar
Uzaklaşabildik mi birbirimizden sence,
Güneşin çevresinde dönerken dünya
Sevinçler mi yakaladık ki aydan?
Dünya dursa, ay şavkısa, dönsek dursak ne olur,
Hiç durmayan bir halayda elimiz tutuşmuş gibi!

Hiçbir şey kalmadı senin bende kaldığın kadar,
Kimselerde kalmadım sende kaldığım kadar.
Fidan fidan yeşertmeye çalıştığım sevdalar
Tutmazsa toprağında, kök salmazsa içine,
Ölürüm, biliyorsun, umutlarımdır beni yaşatan.
Öyleyse söyle artık, beklediğim tek yalan,
İnanırım, inanırım ömrümce duymuş gibi!

Hiçbir şeyden geçmedim senden geçtiğim kadar,
Kaçtım, kaçabildiğim en uzak mevsim çocukluğumdu,
Bahçelerde erik toplayan.
Düştüm her ağacın dalından, tut, tut beni,
Nazlanmak istiyorum yaramazlık saymadan.
Bir kez öp avucumdan, yaralara tuz basan
Yaşımız toprağa karışmış gibi!

Gebze, 25.9.2008, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Haziran 2023, Sayı:292


AY DOĞUNCA

AY DOĞUNCA

Gündüz geceye evrilir
Gece gündüzden el alır şafak vakti
Bulutlara yükler müjdeli haberleri.

Özlenen sevgiliyi getirmediyse eğer
Yas tutar kendince zifir giyinir.

Beklenen haberi doğurmayan gün
Kararır, üzgün geceye özenciyle.

Ah o karanlığı yırtan gülüş duyulsa
Yıldız yıldız parlayıp söner giyit.

Bir de ay ışığı soyunur hemen
Uzak denizlerin maviliğine
Üşüyen gece.

Gebze, 27.1.2013, Ünsal Çankaya.
Akatalpa Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Mayıs 2013, Sayı:161

CAN KULAĞIYLA

"dönersen ıslık çalarsın, yol uzun, su karanlık
otur bir çardak altına, bırak biraz yağmur yağsın."
Ergin Günçe.

CAN KULAĞIYLA

Dinlerim, denerim , iki parmak iki elden
dil altına sıkışacak ve sonra dil yarım rulo
üfle haydi, sal ıslığı, sal dağlara.

Herkes yapar, herkes gider, herkes döner
çalar bilinen çığlıkla geldim diyen o ıslığı
oturur yağmuru bekler.

Ben hiç öğrenemedim ıslık çalmayı
suların akışı gibi adımlarım, giderim,
dönsem kimseler duymaz.

Beklerim o çardakta, suyum o testide soğur
şimşekler deler gökyüzünü, dikemem,
bilmez kimse nasıl ağladığımı.

Oturur günlüğüme bu yalnızlığımı yazarım
yazdıkça yabancılaşır bana yaşadıklarım
benden başka birisi okur bunu.

Kimse kim okur yazarlığım!

Gebze, 16.1.2013, Ünsal Çankaya.


1=Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi,  Temmuz 2013, sayı:163

2=Afyon Denge Gazetesi, 2 Ağustos 2014 tarihli nüsha.

3=)Edebi Fikir com

http://www.edebifikir.com/medya/unsal-cankaya.jpg

Can Kulağıyla - EdebiFikir

BARBUNYA PİLAKİ

BARBUNYA PİLAKİ

Hafta haberleri olsaydı şu medyada
Şunları duyacaktık belki de aynı anda.

Leyla Erbil bırakıp gittiğinde kitaplarını
Ardında kıskandıran bir ömür kaldı.
Tuhaf erkekler
Ve tuhaf kadınları dünyanın.
Üç başlı ejderhalar.
Gecede cüce kalan zihin kuşları.
Pembe kurdeleli aşk mektupları.

On iki yıl dayandı lenfomaya Sert Osman
Yollara bıçkın şoför, Ersun'un ağabeyi.

Bir güzel yazar öldü, bir de taksi şoförü,
Kim bunlardan haberli, dünya yine dönüyor
Gamsız eskisi gibi.

Gelecekten endişeli geceye not olanlar
Daha dün yazarının pamuk kedisi öldü
Ölümü büyütüyor gözlerinde sahibi.
Oysa çizme alırdı, masal bulurdu ona
Masalı kalmayanın anlatanı olmaz ki!

Bir gûna ağlamasın istiyorken analar
Dökülmedik yaş kalmaz ülkenin her yerinde.
Onca insan mahpus olur ölü geçmezse ele
Bilmem hangi yasayla, kanlı terörist diye.
(Elbette ki yatsınlar, kan içenler, vampirce.)
Ah! Çelişkiler ülkesi! Yargıya siga çeker
Ona bağlar umudunu adalet olsun diye.

Ortadoğu haritası cetvellenir bir gece
Savaşlar artık günün olağan gailesi.

Yurttan sesler haşlıyor açıp pencereleri
Tencereye vuranı vuruyorlar muhbire.
Anlaşılmaz oluyor yaşananlar Gezi'de.

Tükeniyor anlamlar insanlık sözlüğünde.
Ölen öldüğüyle kalıyor yine kalan sabrın ecriyle.
Hepsi hafta gündemine nokta bile olmuyor.

Ben barbunya ayıklıyorum beneklisinden
Yaşamaya alışıyorum, emeklisinden.

Gebze, 23.07.2013, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Şiir ve Eleştiri Dergisi, Kasım 2013, sayı:167

UNUTURUZ UÇMAĞI

UNUTURUZ UÇMAĞI
Ölüm girer araya, unuturuz
Yaşadığını onun
Yaşattığını
Ona

Ne varsa gülüşünde
Saptanmıştır fotoğrafında
Unuturuz onda kalanı, bizi yakanı
Baktıkça içimize alev düşüren anı
Adı kalır bir ah olarak aramızda
Unuturuz yaşananları

Yaşamayı unuttuğumuz gibi
Unuturuz yaşanacak olanı
Ölüm girer araya, sormayız
Uçmak sıralı mı,
Sırası mı?

Gebze, 24.6.2014, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Kasım 2014, Sayı:179

VAR OLMAYA ROMANTİK BİR ÖLMEYE İKİ KİŞİYİZ

VAR OLMAYA ROMANTİK BİR ÖLMEYE İKİ KİŞİYİZ

Jean Paul Sartre ve Simone De Beauvoir
Bir ikiliydi benim'çin-ayrılamaz ama ayrı
Hem yaşarlardı her daim, hem de yaşayamazlardı
Bir çatı bir yastık bir bağımsızlık
Bir araya gelse bağdaşamazdı
Çünkü Simone bağımsız bir aşıktı.

Jean Paul Sartre varolmanın kitabını yaşamıştı.
Var olmaksa henüz o yıl dayanılmaz bulunmamıştı
Hafifsenmişti ama bu doğru da olamamıştı.

Biri varken diğeri olmazsa olmazdı ama
Yine yokken bir diğeri var olmuş da olamazdı.
Özeti bu ikiliğe ilişkin duygularımın ya;
Yaşasaydı bugün Simone yüz altı yaşa ulaşacaktı.
Olamadı çünkü tanrım onu yanına çağırdın

Ölmeseydi yine bugün Cemal Süreya şairim
'Üstü Kalsın!' demeseydi
Kırlangıç ömrün doğrusun
Bilse ve yaşayabilse
Ocak dokuz yıl doksanda uçmağa varmayacaktı,
Yirmi dört yıl fazladan beri şiirini yazacaktı.
Öldü ve üstünü sana bıraktı şiirin
Tanrım şimdi şiir dilin, şiir dilin.
Bu ölümlerde ne acelen,
Şiir kötülük bilmez ki.

Var olmaya romantik bir, ölmeye iki kişiyiz
Kaçınılmaz ve mutlakken sevmeye içten değiliz.
Yetinmeli değildenken gönülden geçilmeliye
Kurmaya sıcak yuvayı kuşların en dişisi de
Erini eşini kendisi bilip biliştirmeli tanrım;
Yarıştırma azraille, sırra yavaş ermeliyiz.
Kırlangıç bir mavi hızdır, onunla eşleşmeliyiz.

Ne yapsak olmuyor tanrım,
Yaşasalar kalmıyorlar, ölselerse gitmiyor hiç.
Dokunma kalacaklara, yol aç gits'olacaklara
Bu çelişik kırılmadır, benimse gücüm yetmiyor.
Pes edenler paslaşsınlar fazlası vardır ölümün
Darası alınmış ömür terazide tartılmasın
Kaybedenler ağlamasın, kazananlarsa alsınlar.

Ben demeyeceğim tanrım; üstü filan kalamasın.
Tam olsun yaşamak denen, tamamlansın sona kadar
Ve lütfen fişini de yaz;
KDV' si içindedir bu kahrolası hayatın.
Acelemiz de yok inan, defterim düzgün tutulsun.
Bakana ayan beyanım, ağyarım bile anlasın.
Aldısını ben alayım, vergisi kaçırılmasın.

Gebze, 09.01.2014, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Nisan 2014, Sayı:172


DURGUN GÖLÜN UYKUSUZLUĞU

DURGUN GÖLÜN UYKUSUZLUĞU

Uzak ve durgun
Bakıyorsun.

Sapanca
Durgun ve uzak bir göl gibi
Duruluyor ufukta.

Unutulmuş söz, sahipsiz bir saz,
Çöl olduğunu duyumsuyorsun
Bakılmayınca.

Yol, orman, bina.
Her binada insanlar, insanlar yapayalnız.
Şehir şehir çoğalıyor yalnızlık,
Yalnızlık koca dünya.
Dağlar yükseliyor umutlarına,
Umutlar hüzün kuyularına
Çekiyor.
Karadeniz elden çıkmış tabanca,
Yeşil hızla değiyor maviliğine,
Gölgesinde o dağların
Vuruluyor.

Göl durgun, yorgun, göl fazlasıyla umutsuz
Kavuşmayı unuttuğu denizi
Görmüyor rüyasında.

Bir çocuk gibi
Uyusun göl, uyusun, uyusun
Büyütsün nilüferleri.

Sapanca, Gebze, 6,8 Ekim 2011, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Temmuz 2014, sayı:175


AYIŞIĞINDAN NİNNİ

AYIŞIĞINDAN NİNNİ

Bir otel odasındasın.
Odanın yalnızlığından ürküyor şatafatı,
Şatafatından ben.

Sen gölü görmüyorsun, göl beni,
Ben seni özlüyorum,
Sen uykunu.

Yalnızlık gözlerini büyütüyor gölün derinliğine.
Sen uykunun derinine dalıyorsun yine de,
Rüyalar görüyorsun.
Gülümsüyorsun ürkmüşlüğüme,
Ben rüyanı izliyorum yüzünde.

O göl kadar umutsuz, karanfilim uykusuz,
Üç gün üç gecedir şehrazatım belki de.
Masal masal olalı dinlenemedi öyle,
Söylenmediği gece.

Gel dinle.
Hem sana yazmadan uyuyamam ben,
Seninle konuşmadan,
Biliyorsun iyice.

Dur diyorsun dur, o kadar ürkme,
Sabah seninle olsun, ısınsın gece,
Konuş benimle.

Nazla beni el yerine gümüşten ellerinle.
Ninniler söyle bana, ses olsun yad ellere.
Türkülensin yüreğim, el yansın simlerime;
Göl olsun gözyaşlarım, dolsun sakinliğine.

Uyusun göl, uyusun , uyusun.
Büyütsün nilüferleri
Gözlerinin yerine.

Sapanca- Gebze, 6,8 Ekim 2011, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Aylık Edebiyat Eleştiri Dergisi, Eylül 2014, Sayı:177

SÜRGÜN UÇURUMDUR

SÜRGÜN UÇURUMDUR

Uzaklarda bulutlar
Bir bir savruluyor karanlıklara
Ah bu fırtına, yakıyor yıldızları
Her şimşek çakımında
Mıhlayarak semaya

Yaksa da gemileri yakmasa da
Fark etmiyor yaşamdan sürgün için
Bozkır da, çöl de, denizin kıyısı da
Yapayalnızlığı oturur kutuplarda

Bozkır onu değil ıssızlığı ağırlar güneşin yamacında
Çakırdikenlerinin savruluşuyla
Deniz ayışığı sarar kollarına ufukta
Güneşi savmadan daha ardına

Çöl kumundan geçmez
Kutup buzundan
Dokunduğunda
Ama yine de akşam olur
Hem akşamın hüznü her yerde aynı
Evli evine, köylü köyüne, deve çölüne
Umarsız dönerler sevdiklerine

Sürgün uçurumdur, savurur umudunu
Tutup kendi asılır sesinin yankısına
Ne bozkırın uçsuzluğu tabacıklanır
Ne denizin bucaksızlığı bozulur
Haykırdığında

Gebze, 26.08.2013, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Şubat 2014, Sayı:170

GÖLGESİNDEN KAYBOLAN

GÖLGESİNDEN KAYBOLAN

Neredeyse çocuktum, masallara inanan
Her masalın sonuyla delice mutlu olan

O beyaz atlı prensti,
Atıyla gelmemişti.
Sevdim,
Seviyorum,
Seveceğim dedi
Gösterdi;
Gökyüzünü kaplıyordu elleri.

Masal aşıkların yeryüzü temsiliydi.
Prensestim, uykulardan uyandım,
Anlattığı her masala inandım.
Öğle vaktini kucaklıyordu zaman,
Arkasına koşuyordum durmadan.

Uzundu uzun; bir ömre bedel gibi,
Upuzun bir aşkın gölgesiydi,
Aşk için söyledikleri.

Hem sabah hem de akşam
Boyunu aşıyordu bu aşk.
Uzun uzun anlatsa da
Kısaydı masal.

Aşktı, mutlu başlardı.
Mutlu yaşanacaktı,
Hiç bitmeyecekti,
Öyle demişti.

Yine inandım.

Güneş battı,
Ay çıktı!

Gebze, 2.11.2014, Ünsal Çankaya.
Akatalpa Aylık Edebiyat Eleştiri Dergisi, Ocak 2015, Sayı:181

AYIŞIĞI ÖLÜNCE

AYIŞIĞI ÖLÜNCE

Deseler Aykız alıp da başını gitmiş yıldızsız gecelere
içinizde bir yerler kanar mı ince ince?
Duyar mısınız sesini yitirince?
Bulur musunuz dizelerini
şiiri tükenince,
öldüğünde,
bedeni
ölmese
de.

Bir küçücük sevdaydı büyüdükçe büyüyen,
dünyaya sunabilmek erekti yüreğinde,
şiirleri sevgiye, şiirleri sevgiyle.
İstedi ki kalabilsin
şiir yüreğinizde;
yalnızlığı,
acıları,
hüznüyle.
İstedi
kalabilsin
istedi işte
şiir yüreğinizde
sevdaları, sevinçleri
tükenmeyen ebruli düşleriyle.
Yaşanan, unutulan, anımsanan ne varsa
yazdı acemilikle, yazdı dizelerine, yazdı şiire.

Siz
nereye
gizlersiniz
ayışığı ölünce
akacak yaşlarınız
varsa gözlerinizde?
Aykız size doğmuştu;
çağladı, coştu sevginizle,
dönüştü aşka, döndü sevgiye.
Öyle zenginleşti ki şiirini verdikçe
saklıyor yedeğini yüreğinde, gizlice.
Tükenmeyecek sevgi birikti denizinde.

Gebze, 12.1.2007, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Şubat 2015, Sayı:182

BASAMAK

BASAMAK

İlk basamaktaymışçasına
Yeniden başlıyorum saymaya.
Çıkarken çakıl taşları boyadığım,
Yitirmemek adına izlerini.
Sevdalarımın.

Bir sen kalıyorsun.
Bütün bütüne,
Yitiyor yaşadıklarım.
Kimsenin
Ellerini unutmayacağım sanmıştım.
Adını...

Çıktığım kadar ineceksem, uzun,
Basamaklı bir yoldayım,
Ağır adımlarım.

Ağır!

Ağır geliyor yaşamak.
Yeri geliyor bulutlar bile ağır.

Ağdığında yüreğim ıslansa da,
Bakamıyorum maviliğine gökyüzünün.
Bakamıyorum aydınlığına yüzünün.
Duruluğuna.

Gölgelenmesine dayanmak zor geliyor.
Geliyor ve dayanıyor yüreğime elleri sevginin.
Ellerin geliyor aklıma ağır ağır, gözlerin.
Yüreğime ağır geliyor yokluğu ellerinin.

'Haydi gel, kollarımı açtım, bekliyorum'
Desen bir kez!
Desenlerinden renk uçurur,
İnerdim yelden hızlı, çıkışımdan hızlı.
İnişimle çıldırırdı ağır basamaklar.
Kahkahalar sinerdi.

Hiç ağır basmazdı sokaklar,
Yalnızlıklar, yabancılıklar!
Ağır basamazdı
Yüklerim,
Gündeliklerim.

Bırakıverirdim soluğumu özgür, çığlığımı sevinç.
Tutar
Ağırlığınca kucaklardım sevgilim sözlerini.

İlk kez sevileceğim için;
İlk basamaktaymışçasına!

Gebze,10.9.2007, Ünsal Çankaya
Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Nisan 2015, Sayı:184.

ÖLÜM VARKEN ÖLDÜRMEK NE?

ÖLÜM VARKEN ÖLDÜRMEK NE?

İyiler tez ölür, göğnür özümüz,
Göğ ekine yanan Yunus dilinde.
Anayı atayı yakar o ateş;
Adı zulümdür.

Ne erkek arıyordur ne de derdi dişidir,
Bilmeden gidilir hep, bir tuhaftır o ülke.
Sınırda parolaya zaman deyip geçilir.

Yine de iyilerden sona kalır kötüler.
Ata binmek bilmeyip atlarını vuranlar,
Türkü yakamayınca söyleyeni yakanlar,
Ayın şavkını görüp onu pula sayanlar,
Günü sayılıyorken ölümsüzlük umanlar.

Çünkü insan ölümlüdür alna yazılmıştır yasa,
Hükmü veren doğa ana kırar kalemi canlara.

Oysa kadınlarımız daha çok öldürülür,
Ruhları param parça edilir yaşıyorken,
Bedenlerle düşleri ellerinde değildir.

Giden de kalan da çoktan ölüdür,
Düşleri gülüşleri katledilmiştir.
Anladığımız çaresizlikte
Vuran kıran ise düşman yarımız.

Bu yüreğimizin unutmayan yanıdır.
Sımsıkı bağlanan gözler ağlasın.

Gebze, 21.2.2015, Ünsal Çankaya
Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Haziran 2015. Sayı: 186.
Gerçek Edebiyat com, 30.5. 2015.




DÜĞÜMLÜ

DÜĞÜMLÜ

Herkes kendine yaşıyor acılarını
Kendinde taşıyor, bilirim,
Çaresiz.

Bir araya gelişimiz
Tesadüflerin bilgisidir, okunur
Düğümlerimiz.

Kurşunlar seker
Özlediğimiz dünyaya, düş kurmaktan
Ürkeriz.

Uçmayı dilediğimiz özgürlüğü
Bile isteye yok ettiysek eğer kendimiz
Safi kederiz.

Çünkü yalnızız bu acımasız dünyada kederimizle.
Çünkü o kederi gören yüreklerimiz
Tertemiz.

Bu bir keder bilgisidir ki avutulmuyor kalbimiz.

Gebze, 18.5.2015, Ünsal Çankaya.
Akatalpa Aylık Edebiyat Eleştiri Dergisi, Ağustos 2015, Sayı:188.

SÜMBÜL ANILAR

SÜMBÜL ANILAR

Sümbülün içli bir ezgi olduğunu Aragon’dan öğrendim;
Geziyordu sümbül teber Granada yolunda.
Aklında Elsa’dan gözler, gözlerinde kor hülya.
Çokça an saklamıştı dokunduğu sümbülün morlarına.
Anımsadıkça büktü boynunu; kederle ve acıyla.

Toprağa gün vurunca soluverdi sümbüller,
Kökledi baltanın ucu, acımadı muhayyere, ezgiye.
Buzlanmıştı gökyüzünün mavisi, kısalmıştı gün,
Çözülmeden yaşamak mümkün olmaz aşk ile.
Toprak sardı sarmaladı soğanları kalbine.

Sonra birden göverdiler Şubat' a, karanlık çatlayınca.
Büyüdüler gün be gün, renk saldılar doğaya, anılar çağladıkça.
‘Elsa’nın gözleri’dedi Aragon, sonra; ‘Granada, sevgilim, Granada’
Ne zor şeymiş çocuk kralın kovulması saraydan tarlalara.
Hüzün yürüdü damarlarına, biraz daha, biraz daha.

Misk amberin kokusuydu ulaşan notalardan makama,
Makam makam olalı öyle muhayyer olmamıştır doğaya.
Anladım ki sümbüller artık hep içli şarkılar söyleyecekler bana.
Endülüs' te raks bitip, ‘zil, şal ve gül’ yanacak,
Boynu bükük sümbüllerin kokuları sinecek avuçlarıma.

Gebze, 2.2.2009, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Aylık Şiir Ve Eleştiri Dergisi, Şubat 2016, Sayı: 194.

AHDE VEFA ESKİ AHİT

AHDE VEFA ESKİ AHİT

İcaptı oğul yerine bir koç istemek,
Kabul oğul canını canla ödemek.
Eşitler arası değildi kavil;
Lütuftu, kabulle kuruldu akit.

Ah bu tanrıların kurban arzusu!
İnsanlığın metafizik korkusu!
Bilinmezle ürküp, varlıkla diyet;
Verdikçe isteyen en eski illet!

Diyorsa ki tanrı hem oğul, hem koç;
Bozulmuş sözleşme, bozulmuş ahit!

Gebze, 18. 9. 2015, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Aralık 2015, Sayı:192

ACININ TUZU

ACININ TUZU

Gebze - Üsküdar, Üsküdar - Gebze,
Bu yıl Salacak seferi eksilmek üzerine.
Başlarken bildiğimiz, hüzünlü bir hikâye
Bölüyor üçümüzü üç ayrı sessizliğe.

Oğul orada kalıyor karşıya geçmek için,
Arkaya bakmıyoruz hangi motorda diye.
Öylece çöküyoruz suskunun eşiğine.

Her Pazartesi böyle!

Son seferinde değişti, renk geldi o dönüşe.
Ayasofya yeni bir ay yakaladı minare âlemine,
Bütün katları boşalmış vapurların önünde.
Büyüdü gözlerimiz büyülü güzelliğe,
Durduk, çakıldık sahile!
Bulutlar karanlıktı, gölgeleri üşüyordu denizde.

Yıldızlar… Yıldızlar…
Birden bire!
Gözlerine ışık tutulmuş tavşan gibi durakladı dalgalar,
Serildiler peş peşe boğaz serinliğine.

Hayaller geldi dile, dilime bir hikâye.

Cinayet saatiydi, ustadan şiir gibi, önümüzde o kör balıkçı öldü!
Sandalı parçalandı, yırtıldı tüm ağları, yelkeni, feneriyle,
Battığından eminim Marmara’nın dibine.
Yakamozca işlendi balıkların puluna, ama okunmaz yine!
Çünkü balıklar dilsiz, anlatamaz kimseye,
Gecenin belleği yok, su verildi tarihe!

Kimse görmedi bu kez, biz de görmezden geldik.
Acımızın tuzunu döktük orda denize!

Gebze, 18.11.2015, Ünsal Çankaya.

Akatalpa, Aylık Şiir Ve Eleştiri Dergisi.
Nisan. 2016. Sayı: 196.

GELMEZ ARKAMIZDAN

GELMEZ ARKAMIZDAN

O şehir unutur bizi günü gelince,
Düşmez peşimize, gelmez arkamızdan, ağlamaz bize.
Yaşadığımızı, öldüğümüzü, ağladığımızı, güldüğümüzü
Konuşup sustuğumuzu, unutur düşündüğümüzü.
Sevdiğimiz caddeler, bulvarlar, meydanlar,
Kavşaklar unutur dönüp dönüp durduğumuzu.
Çıkmaz çıkmaz sokaklar yine çıkmaz bir yere
Unutur her yanılgıyı
Yanılıp yenildiğimiz gibi unutur kavgamızı.

Gün gelir, eskir o şehir.
Yama tutmaz boyunca boyalara saklanan duvarları
Eskir belleği, anımsamaz sevdiklerini
Çok sevenleri.
Yok sayar tüm fotoğrafları, albümleri yok sayar
Yok sayar hüzünle saydığımız tüm kederli yılları
Kaldırımlarında eskiyen ayakkabıları
Küçük adımlarla dolaşılan parkları
Büyüdükçe büyüyen sevdaları
Kavgaları, ayrılıkları
Anımsamaz olur birden çocuk kahkahaları.

Bahçeleri, yazlık sinemaları
Mevsimlik aşkları, vefalı arkadaşlıkları
Unutur mezarlığındaki o isimsiz taşları
İsimli anıtları, toprağa karışanları
Köşelerde çöp tenekelerini karıştıran evsizleri
Sokak kedilerini, köpeklerini
Dilencileri, zenginleri, memurları, amirleri
Kendini bir şey sananları, hiç olduğundan kuşkulanmayanları
Ölümü düşünenleri, yaşama tutunanları unutur.

Yaşlanır birden, yıkılır birden gönlümüzdeki yeri
Daralır içimiz, darlanır gökyüzümüz
Altında sevişilen yıldızlar yoktur, o eski şarkılar da
O şarkılardaki ağaçların altı da, ağaçlar da
Sığmayız küçülen bedenimizle kuytularına
Kaçma isteği dolar damarımıza
Bir öfke oluruz şehre; küs, kırgın, dargın
Safra oluruz unutulan her yerde.
Rantçılar yeniden yapılandırır şehri
Yapılar yükselir gökyüzüne, kanatlanır betonlar
İlk atılan oluruz o şehirden ağırlık niyetine
İlk ayrılan belki de, küsüp tüm çiçeklere.

Gebze, 31.3.2016, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Haziran 2016, Sayı: 198

RÜYASIZ UYKULARDA

RÜYASIZ UYKULARDA

Bütün leylekler duruyor ya da yürüyordu.
Yuvada olanları görmedim zaten,
Havada uçanı da,
Ağzını açanı da.
Hava deli sıcaktı, iki çift laf edemiyordu kuşlar,
Duyamadım aşk şarkılarını o bozkırda.

Leyleği havada görmek çok gezmeye delâlet.
Herkes mi böyle bilir, yoksa ben mi böyle anımsıyorum?
Onları ta köyümün kırlarında görmüyor muydum,
Yoksa gezmiyor da rüyada mıydım acaba, bilemedim ki.
Anlamaya çabalıyordum, benzetince seviniyor,
Tarlaya bir evlek leylek ekilmiş sanıyordum.

Bir aracın ön sağından boşluğa bakınıyordum,
Hayal meyal bir huzur doluyordu göğün maviliğine.
Issızlık çağırıyordu dinginliğine.
Bozkır gel, kaybol diyordu başakların içine.
Durma koş diyordum kalbime,
Aracı durduramıyordum.

Yuva kurmalarına yardım etmeliydim varıp da yanlarına,
Olmuyordu, çok yanıyordu içim.
Uzuyordu bacakları, çalı çırpı sanıyordum,
Alev alıp bir yangın oluyordum çırpı bacaklarında.
Bulutları gölgeliyordu isim, dumanım. “Külüm havaya savrulup”,
"Sonbahar oluyordum" birden, "Sonrası hiç!" oluyordum.

Hiçliğin ucu, bucağın fenerimle dolaşıyor,
Deli deli tepeliyken iplere un seriyordum.
Uç uç uçamayan böceklere kimse terlik almıyormuş,
Unumu, eleğimi pabuçlara saklıyordum.
Yolu yordamınca yürü, yoldaşını yorma diyen
Boşluğun tam ortasında eski aylar buluyordum.

Kırpıp kırpıp gökyüzüne yıldız diye savururken,
Leylekler kehanetlerini güze yazıp gidiyordu.

Gebze, 7.7.2016, Ünsal Çankaya.
Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Ağustos 2016, Sayı: 200

SAHİCİ

SAHİCİ

Yara kabuğu
Kaşıyınca kanarsa
Ölmez çocukluk

Hep dönülen tek mevsim
Olmasaydı olmazdık

Gamsızlık da o
Yılların içindedir
Kaygısızlık da

Ne sevdası tükenir
Ne kahra boğar günü

Fotoğrafların
Anımsattığı kadar
Sayar ömrünü

Baktıkça dökülen yaş
Sayılmaz yaşlanmaya.

Gebze, 26.4.2016, Ünsal Çankaya.
Akatalpa Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Ekim 2016, Sayı:202