FOTOĞRAF ALTI YAZILARI -13-
"İnsan nasıl da huzur istiyor bilseniz. Güvenerek yaşanacak yer sadece insanın
kendi evi, kendi ülkesi olması gerekirken yaşanılmaz hale gelen, herkesin
herkesten ürktüğü, herkesin bir başka dünyaya özlem duyar hale geldiği bir
şiddet dünyasına hapsedilmiş gibiyiz. Bitsin bu mahkûmiyet diyor insan...
Kaçıp gitmek istiyor bu karabasan ülkeden... Yeniden ve özgürce gülünebilecek
günlere özlemle."
Bir zamanlar İstanbul hâkimleri ile adım adım İstanbul geziyordum ben, bu
fotoğraf objektifimden, biz gezerken denk düştüğümüz bir yelken yarışının anlık
seyrinden. 13.2.2017.
*
15 Kasım 2015 günü sabaha yakın bir saatinde yine uyuyamamış ve aşağıdakileri
yazmış, 7 yıl önce bu fotoğraf altına taşımışım o yazımı, bu fotoğrafın sunduğu
huzur anlamını arıyorken dünyamda.
“Bu yılın gafı-lafı da "çoban" olduğu. Onca kez
aldanan biri, kuzuları kurda kaptıran biri. Kim emanet eder ‘sürü’yü sana? Kendini
sürüye dahil sayanların hepsi yine güdülmek istese de, sürü dışında olup birey
olduğunu unutmayanlar değil tabi.
*
"Yurtta barış dünyada barış.” Bu ütopya olamaz, olmamalı. Yeter artık
dökülen kan! Yeter artık “ama, fakat, lakin!” diye bahane üretmeler. Güçlü bir
devlet olalım eskisi gibi, etkin olsun gücümüz ve o gücü şiddetsiz, barış için,
her ülkede kabullenir kılalım.
Ülkemiz anayasamızda açıkça yazıyor, söyleyip durduğunuz gibi ‘Müslüman ülke’
değil, laik bir cumhuriyet, bunu kalbimizle duyalım. Sahip çıkacağımız değer
bu. Laiklik. Koruduğumuzda ülkedeki her yurttaş özgürce inancını,
inançsızlığını yaşayabilir. Kimse diğerini yargılama hakkı göremez laisizmde.
Yargılayan ise ülke yasalarının dur, karışamazsın diyen engeline çarpar.
O engelin biri lehine devlet korumasına alınması ile
gevşetilmesi, yani 'Müslüman ülke ' deyimiyle devlet adamlarının saptırması
yarattığı eşitsizlik ile diğer dinler, inançlar ve inançsızlarda yaralar
devlete güveni ve yol açar isyana. Mahalle baskısı budur. Devlet baskısı budur.
Budur barışı ülkede ulaşılmaz kılan. Budur dünyadaki cehenneme giden yolu
aymazca taş kaplayan.
Terör dini, imanı, değer atfedilen her kimliği kullanır, bu
gerçeği bilmeyen saflar, özünden saptırıp dini savunmaya, yetinmeyip kendinden
olmayana saldırmaya başlayan zavallıcıklar ne yaptıklarını düşünsünler isterim
en tepeden en sade yurttaşa kadar.
Çünkü bu yurdun temelini atan, dünü kuran, günü yaşatanı ilkeyi açıkladı; Yurtta
barış, dünyada barış!
İnsan bu ilkeye yaşamın her kavramında uymalı. Dinden imana,
inançsızlığa, ırkların eşitliğinin insanlığın temeli olacağına. 13.2.2018
Hukukçu, yazar Veysel Gültaş ağabey; ” "Pandora’nın kutusunu unutmayın… Bir
tek o kaldı. İçinde umut” demiş aynı yıl. Yanıtım; “Akatalpa Şubat 2017, Sayı
206 içinde yer alan bir umutlu türküm var zaten, çünkü Pandora ondan başka bir
şey bırakmamış bize kutu içinde. Umut üzerine türkülerimiz ve umudumuz hiç
bitmeyecek! “ demek olmuş ona.
*
Umut... Bitmiyor ki... 13.2.2020
Sadece iki sözcük. Daha fazlasını yazmaya gerek duymadığım günlerde ağabeyimin hızla
ilerleyen bir kanseri yenmesini umuyoruz, umut bile nasıl da çaresiz ama!
“Huzur umudu... Önceliği sağlığa kaptırdı iyi mi?
Doya doya alınacak bir nefesin huzuruna ise paha biçilmez. Özlemle.” deyip, Moğollar
grubundan “Yolum seninle” adlı şarkıyı paylaşmışım aynı yıl.
*
“Güzel bir şey iyi hissettiriyorsa bir kez daha izlenmeli o deniz, okunmalı o
şiir, dinlenmeli o şarkı.” deyişim ise 13.2.2021 yılından.
*
“'Eskiyen Gözyaşları' demiştim... O bir şiir... Avusturya'dan seslenen Tuna adlı bir
dergide. Bu ülkede her gün gözyaşı dökülüyor ve ama onlar eskimiyor... 13.11.2022
saat 16.20 de İstiklal Caddesindeki terör yaktı bu kez canımızı... Bugün o
sokakta karanfil yağmuru var... Terör kazanmayacak diyen yüzbinlerce insan var.”
Bu cümleyi huzur isteyen fotoğraf altına taşıyışımın tarihi 13.2.2023.
Geçen yıl yine terör yakmış canımızı...
Bu yıl bir haftadır naklen deprem acısı izliyoruz ekranda. İçinde olmadığımız
için sevinemiyoruz, ölenler, yaralananlar, sağ kurtulup o soğukta yakınının
cesedi çıkartılsın da yerini bildiğim bir mezara koyayım diye bekleyenler
var çünkü... Soğuktalar... Basiret denen sözcük yönetimden çıkmış gitmiş
yıllardır, iş yapacaklarda ise yok hiç liyakat... 13.2.2023
"İnsan nasıl da huzur istiyor bilseniz. Güvenerek
yaşanacak yer sadece insanın kendi evi, kendi ülkesi olması gerekirken
yaşanılmaz hale gelen, herkesin herkesten ürktüğü, herkesin bir başka dünyaya
özlem duyar hale geldiği bir şiddet dünyasına hapsedilmiş gibiyiz. Bitsin
bu mahkûmiyet diyor insan... Kaçıp gitmek istiyor bu karabasan ülkeden... Yeniden
ve özgürce gülünebilecek günlere özlemle..."
Başlayış cümlemi yinelemek gerekmiş 13 Mart 2023 günü fotoğrafın altında.
*
“Ülkede hukuk güvenliği olmadığı için ekonomi dipte aslında. Yargıyı maşa
yapanlarla birilerine maşa olanlar olmasa…” deyişimin nedeni Anayasa’mızın
açık, emredici hükmüne rağmen Anayasa Mahkemesi kararına uymamak gibi bir garabete
cüret eden bir yargı biriminin kararının da etki ettiği son üç yılda ekonominin
dipten dibe dolanıp duruşu olmuş 2023 Kasım ayında.
Ama yine bir umut cümlesi eklemişim altına, süremez bu gidiş, kararmaz gelecek
demek için: “Bu ülke "yurtta sulh, cihanda sulh" diyen ulu önderin
bıraktığı güvenlikte olacak.”
*
Bu huzurlu fotoğraf karesi hepimize aynı duyguyu yaşatsın ve ülkede ekonomi ve
demokrasi düzelsin umudumu ekliyorum bu yıl. Bir hafta önce en küçük kardeşimi
de üç yıldır sürdürdüğü yaşam mücadelesinde, ağır tablolu bir kovit zaferi
sonrasında, geçen yıl yakalayan kanseri dahi iki kez yenip hastane
enfeksiyonlarına kaptırdığımızı, onu özlemek yanında biz geride kalanlara
sağlık dileğimi ekliyorum bu yıl da. Gebze, 13.2.2024, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 26.10.2024