Translate

O MÜLKİYELİ İLE KARŞILAŞMIŞ OLMAK

O MÜLKİYELİ İLE KARŞILAŞMIŞ OLMAK

1983 yılı, Mülkiye olarak anılan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerinin mezuniyet gecesi.
Selma ev arkadaşım, ben hâkim adaylığının ilk yılında, ilk aylarındayım. Arkadaşımın mezuniyetine sevinmek dışında bir de onun arkadaşları ile kutlama ve veda gecesine katılıyorum ki sevincim iki kat.
Bu sevincimizi daha da artıran geç kaldığı için dolan salonda ancak bizim masada yer bulabilen Cemal Süreya. Yanında Arslan Başer Kafaoğlu var. İkisi İstanbul'dan sırf bu gece için, trenle gelmişler...
Gece boyu sohbet, dans... Şarkılara eşlik etme… Oyunlara iştirak…
Selma’nın nişanlısı o yıl bitireceği Basın Yayın Yüksel Okulu öğrenciliği için aldığı fotoğraf makinası ve tüm objektif takımları dolu çantasıyla yanımızda. O geceden onun çektiği çok fotoğraf olmalı o yılın mezunlarında. Ben bizim masada olanlar ile Münir’in kendinin de dahil olduğu ve o an hangi arkadaşının çektiğini anımsayamadığım kareyi sakladım albümümde… Anılarımda.

Akay yokuşunu bilenler bilir, Ankara’da yaşayan ya da yolu geçenler de bilir ya da duymuştur mutlaka. Mekânımız yokuşun tam ortasında, çıkışta, sağda… Dedeman Otel, en popüler balo salonuna sahipti o yıllarda… Oraya bu gece nedeniyle gitmek kadar kaçırılmazdı arkadaşımın mutluluğu… İşte o geceyi belgeleyen tek fotoğraf aşağıda… Salon çıkışı sonrasında, ikinci kat, merdiven başı boşluğunda… Bu fotoğraftaki ve kareye girmemiş olan birkaç arkadaş daha masada başlayan sohbete bir açık gece kulübünde devam kararı aldık sokağa çıkıldığında…
Çankaya yokuşunun sonlarındaki Portakal Çiçeği sokağında bir gece kulübü idi gittiğimiz… (Münir anımsattı adını yıllar sonra.) Birkaç saat daha sohbet ile geçti, dansla, müzikle… Sabaha karşı çıktık oradan, yine konuşarak, beraber, Akay kavşağına dek yürüdük sonra. Bizim evimiz Esat yokuşunun tam ortasında, solda… Selma ve benim eve doğru ayrılıp yürümemiz sonrasında onlar başka yerlerde oturan diğer kız ve erkek arkadaşlarla beraber İstanbul’a dönüş treni için eşyalarını alacakları Kızılay’daki ( Yine Münir anımsadı adını-Mola imiş adı) otellerine doğru yürüyüşe devam ediyordu.

O gece “Anadolu’nun saf, temiz kızları olmanın hiç unutulmaması dileğiyle” verdiği bir İstanbul şehir hatları vapur jetonu anısı olarak kaldı bana. Bir de şu fotoğraf...
O gece ona bu yıl 7 Aralık’ta 65. yılını kutlayacak bir yayın olan Ankara Hukuk Ceride-i Kantar Dergisinde yayınlanan Vasiyet adlı minicik şiirimi okudum da…
“Ölümden, kederden uzak olun. Henüz yaşamın başındasınız siz!” dedi…
Sonra; “Daha çok şeyler var yaşanacak, bu dünyada!”

Unutmadım tabi, ölümünden hemen önce yayımlanan “Erken” başlıklı şiiri bir ok gibi vuruyordu insanı ve ocak dokuz, yıl doksanda öldüğünde içimizde bir sızı kaldı çok yakınlarımızdan biri yittiğinde kalana benzer…

Çok daha sonrasında bir şiir düşürdüm bu anıya... Tarih düşürür gibi. Unutulmasın diye değil, yaşadığımız o an yaşayanlarca anımsansın, okuyanlarca bilinsin diye.

Fotoğrafı paylaştığımda Münir ne çok ayrıntı anımsadı ve dedi ki altına:
“Konuştuğumuz fotoğrafı bulmuşsun… Ne iyi ettin... Ben herkesi tanıdım da kendimi bulamadım! Hayat bana ne çok şey katmış ya da ne çok şey almış meğer! O geceyi dün gibi anımsıyorum... Dedeman'da böyle biten kutlama, Tolon Bar'da sürmüş. Sonra da ta Çankaya'dan, Kızılay'daki Mola oteline yürümüştük. Sabah olmuştu…
Büyük şairle kol kola, Atatürk Bulvarını kapatıp, kâh şarkı söyleyerek, kâh şiir okuyarak, kâh da Salacak üzerine ve Papirüs Dergisini konuşarak yokuş aşağı inmiştik. Geleceğe de umutlarımızı, sevdalarımızı ve dahi duygularımızı bir güvercinin kanadına teyelleyip, yollamıştık… Bilemedik, bilemezdik büyük ustanın aramızdan erken ayrılacağını. Bilemedik, bilemezdik de her birimizin farklı acılar yaşayacağını... Ve yine bilemedik, bilemezdik her birimizin beyaz atlara binip farklı yönlere dörtnala gideceğini... Ama şu bir gerçek ki yaşadığımız her an, aldığımız her nefes, hissettiğimiz her duygu bizimdi. Sonuna kadar bizim... Hâlâ da bizim… İyi ki yaşamışız be güzel insan, iyi ki!”

Benim şiir dediğime bakmayın, yazdım işte, 2009 yılıydı, gün 22 Mayıs.
Olduysa da olmadıysa da. Ama diyorum ki sonunda;
"Bir kez daha yaşanmaz ki bu rüya…”

BİR ÜÇ BEŞ

Bir, üç, beş!
Bir, üç, beş neydi diyerek dolanıyorum
Yazılmıştı o şiir, ' masa'daydı diyorum.
Ah o masaya neler, neler, yığıldı da yığıldı
Benim için oturacak yer yoktu kıyıcığında.

Bir, üç, beş bakıyorum meyhane kapılarına
Tüm şairler toplanıyor o şiirde, o şiirli masada.
Toplanıyor ölenler, kalanlar, hepsi ve hepsi
Benim için bir yudum içki yok bardaklarında.

Bir, üç, beş dememiş olsaydı da Attila İlhan
Yine de saymadan koyardın yüreğini ortaya.
Şiirden us’tasın Edip Cansever, şiirde usta,
Düşlerini yazdığın sözcüklerin bile masanda.

Bir, üç, beş, saymadan dolanacağım artık
Bir mülkiye gecesiydi, dans etmiştim kollarında.
Bir kez daha yaşanmaz ki o rüya
Üstü kaldı işte, aklımdasın Cemal Süreya

Gebze, 24.11.2019, Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Aralık 2019, Sayı:210
Üvercinka, Eylül - Ekim 2020,  Sayı :71-72