Translate

KADINA ŞİDDET BÖYLE DURUR MU? İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NİYE ÖNEMLİ

KADINA ŞİDDET BÖYLE DURUR MU?
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NİYE ÖNEMLİ?

Birkaç gündür kadınlar ve kadınların bu eylemine destek veren erkekler sanal medyadaki sayfalarında siyah beyaz bir fotoğraflarını ekleyip, uygulanınca kadınları yaşatacağını söyledikleri bir sözleşmeye atıfla kadına şiddet dursun diye haykırıyorlar. Gün gelip, hiç tanımadığınız insanların sanal sayfasında kadına şiddet mağduru ya da maktulü olarak siyah beyaz bir fotoğrafının yayınlanmasını istemiyorsan şimdi ses ver, görüntü ver ve haykır ki duysun sesimizi iktidardaki su başını tutanlar deniyor. Eylem epey başarıyla yürüyor. Sayfalar siyah beyaza çevrilmiş fotoğraflar ve Kadına Şiddet Dursun, İstanbul Sözleşmesi Yaşatır kısa vurucu sloganları ile doldu.

Ülkemizde aile içi şiddetin önlenmesine yönelik ilk kanun 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkındaki Kanun’dur. Ancak kanundaki bazı yetersizlikler sebebiyle, kimi sivil toplum kuruluşlarının da çabasıyla, 6284 sayılı kanun 8 Mart 2012 tarihinde oy birliğiyle TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiş ve 20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, şiddete uğrayan veya uğrama riski bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takibe, tacize maruz kalan kişilerin korunması ve şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirleri içermektedir. Kanun fiziksel şiddetin yanı sıra, ekonomik, psikolojik, cinsel şiddet gibi farklı şiddet türlerini de kapsamaktadır. Kanunun yasalaşma süreci özellikle Türkiye’deki kadın hareketinin mücadelesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhine verdiği kararların sonucunda hızlanmıştır. Kanunun 2. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, kanundaki esaslar büyük ölçüde İstanbul Sözleşmesi’ne göre oluşturulmuştur.

Kanun, yürürlüğe girdiği andan itibaren tartışmalara yol açmıştır; özellikle adında bulunan ‘ailenin korunması’ ibaresi, feminist çevrelerden kadını birey olarak değil aile kurumu üzerinden tanımlaması nedeniyle, cinsel tercihlerin kanunla korunma altına alınması yüzünden de kimi cinsel muhafazakar çevrelerden eleştiri almıştır. Bu kanun ile yapılan başlıca iyileştirmeler şunlardır:
4284 sayılı kanunun evli olmayan bireyleri kapsayıp kapsamadığı halen tartışmalı bir konudur, bu yüzden yargıtay kararlarına konu olmuştur 6284 sayılı kanun, bu kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişileri şiddet uygulayan kişiler olarak tanımlar. 4320 sayılı kanunda şiddetin tanımı beli değildi. 6284 sayılı kanunda ise şiddet, “Kişiye, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar veren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış” olarak tanımlanmıştır. Bu yasa ile delil ve belge aranmadan gerekli önlemlerin derhal alınabilmesi mümkün olmuş, mülki amir ve hakim tarafından koruyucu tedbirlerin verilebilmesi sağlanmıştır. Tedbir kararına aykırılık durumları için zorlama hapsi getirilmiştir. Şiddetle mücadelede kurumsal yaklaşım kapsamında şiddet önleme ve izleme merkezleri (ŞÖNİM) kurulması ve takibi hedeflenmiştir.

Peki bu "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır" sloganı niye önemli?
Gerçekten bir yasa tek başına insanları yaşatmaya yeter mi?

Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konularında mücadele temel standartlarını ve imzacı devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen bir Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesidir. Anayasamız Uluslararası Sözleşmelerin iç hukukla çatışması durumunda Uluslararası Sözleşmeye üstünlük tanımıştır. Bu üstünlükle iç hukuktaki aleyhe yasal durum gözardı edilip, olaya yargı aşamasında şiddet mağdurunun kimliğine, cinsiyetine, dil, din, ırk gibi belirleyici hiçbir kısıta bakılmadan uluslararası sözleşme olan İSTANBUL SÖZLEŞMESİ uygulanacak demektir. Ülkemizde kabul edilmiş, bu nedenle adı İstanbul Sözleşmesi olarak anılmakta ve sözleşmeyi ülkemiz çekincesiz imzalamıştır. O imza orada imzalamakta öncü olma, yaşama geçirme için kararlılığı da içererek durmalıdır. Oysa yükselen gericilik o imzayı geri çektirmeye, altı yaşında kızların evlenmesine, babanın kızından tahrik olup, onunla halvete, kuran kurslarında, yatılı okullarda küçücük erkek çocukları ‘bademleme’ye, kadını eve kapatıp, eşya saymaya ilişkin fetvalar, görüşler ile kadınları, çocukları aile içinde yok saydırmaya çalışmakta.

Aslında insanları şiddetten korumak için bir sözleşmeye ihtiyaç duymayacak zihniyet devrimi yapılmıştı ülkemizde, cumhuriyet ilanı ile. Ancak gemi azıya alan bir gericilik var, o gericiler, o sapkınlar şimdilerde hilafet çığlıkları bile atar oldu. Öncelikle bu gericiliğe, bu ülkenin kurucusuna lanetler yağdıran cürete izin veren siyasi iktidara dur denilerek başlanmalı şiddetin gündelik yaşamdan çıkarılmasına.

Ülkemiz bu sözleşmeyi imzalamıştır. İmzalandığında, ki sadece sekiz yıl önce, bu iktidar zamanında imzalandığı için şaşırmış, gurur duymuştum Atatürk’ün kadın erkek eşitliği sağlayan devrimine eklenen bir önemli adım diye. O kadar çabuk pişman oldular ki insan inanamıyor bu hızlı çark edişe. Bu imzayı geri çekmeye zorlayan, o yükselen gericiliğe kesinlikle dur demek gerek. Yurtlarda, kuran kurslarında küçücük çocukları bademlemeyi hak gören kirli zihniyetin utanmadan bu sözleşme LGBT özendiriyor diye yırtınıyor olması ikiyüzlülüğünü de mutlaka görmek ve tabi ki mahkum etmek gerek.

Peki kadına şiddet böyle durur mu? Tek yürek, tek ses olup, dursun bu kan diye haykırmanın ötesinde İstanbul Sözleşmesi ile güçlenmiş kendi yasamız istisnasız uygulandığında, suçlar yapanın siyasetine, ekonomik gücüne , oy potansiyeline filan bakılıp görmezden gelinmediğinde, şikayetlere asla kayıtsız kalınmaz, kadın kendisine yasal tanımdaki şiddetlerden herhangi birini uygulayan erkeğe muhtaç halde yaşamak zorunda bırakılmazsa… Yani devlet gücünü insanı yaşatmaya harcarsa şiddet durur… O devlet ki kuruluş ilkelerinden sapmaz, onları yıkmaya uğraşmaz ve insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen geleneğe içten bağlı kalırsa.

Gebze, 28.07.2020, Ünsal Çankaya.

Afyon Kültür Sanat.com
Gerçek Edebiyat com