OYUN GİBİ
Yaşamlarımızı yutar tozlu sahne gerisi.
Seviyorum dediğinde inanmıyorsa erkek,
Aşktan ölüyorum dese asla inanmaz kadın,
Bir ömür sürer böylece karşılıklı bu oyun!
İnceden bölerim kalbimi, her köşesi sevgidir,
Tüm parçalar sahibinin sevmesine özgedir.
Tüm parçalar sahibinin almasına özgedir.
Vazgeçemem hiçbirinden ne yardan ne serimden,
Her birine yetişecek sevgim var yüreğimden!
Çünkü benim tüm gerçeğim değerli sevgilerim,
Her birinin yeri ayrı yaşarım tüm gönlümle.
Çiçeklerimi severim, severim dostlarımı,
Yaşam oyun desem bile gerçektir sevgilerim!
Gebze, 27.3.2006-2025, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 22.5.2025
EL EMEĞİ GÖZ NURU
İğne ile kazdığımız kuyuysa ömür denen,
Kanaviçe işler gibi gül koymalı her gününe,
Danteline bir motif, çemberine gül oya,
Tersi yüzü bir şiir olsun rengarenk heceleriyle.
Söküvermek kolay olmaz öylesi büyüdükçe.
Öğrencelik deniyordu işlediğim ilk mendile,
Dürüp de saklamış annem, bohçadaydı benimkisi.
Çağla yeşili bir ipi bin yaprağa döndürmüşüm,
Bulduğumda göz yaşımı kuruttuydu gündüz gece.
Ustalığıma ördüğüm örtü oldu bir yatağa,
Metrelerce beyaz motif eklendiydi diğerine.
Suyuna gitti çarşafın, bembeyaz ketenliğine,
Zincirlenip dantel olan 'Ören Bayan'ın ipleri,
Göz nurumla yetişmişti ablamın çeyizliğine.
Öyle uzak ki o yıllar, hayli zor anımsıyorum,
Ayrıntılar uçup gitmiş ve belleğim sis altında.
El emeği renklerimiz çoktan sarardı sandıkta,
Kimse beğenmiyor artık, fabrikasyonu revaçta,
Hayatımız roman değil, olamayacak zamanla.
Ama bizlerdik yaşayan, hepsi de bizde kalacak,
Çünkü hepimizin vardır ezberinde bir şiiri,
Gül kokulu kâğıtlara inci harflerle yazılan.
Kalbinin ta köşesinden, belki çocukça, acemi,
İmge, simge, ironi ve metafor nedir bilmeyen.
Elbet içtenlikle dolu ve sevdamızla büyüyen,
Cümlecikler dizmedik mi, devrik, düzgün, az ezgili,
Bu yaşamda izi kalan, birkaç dostta anı olan.
Her dizesi yaşanmışsa kime ne ki biçiminden,
Muhteşem olamayışı pek göreceli değil mi?
Gebze, 27.8.2023, Ünsal Çankaya
Gerçek edebiyat com, 26. 3. 2025
HEMEN ÖNCE BİRAZ SONRA
Yıldızların yalnızlığında, ufkun ıssızlığında,
Dinleyip anıları özgün fısıltısında,
Anımsar mısın, düşlerimi, anlattığımı sana?
Ne çok konuşmuştuk, ölüm öncesi ölümden,
Aşk öncesi aşklardan, ayrılıklardan.
Ne el ele tutuştuk, ne söylendi sevgimiz,
Bir ukde kalmış mıydı o günden aklımızda,
Sormadım, sormadın, yüz yüze bakışınca.
Yağmurdan önce yağmuru konuşmuştuk,
Kavuşmalardan önce buluşmaları.
Yitirdiklerimizi konuşmuştuk acıyla,
Dökülen gözyaşımız kururken pınarında.
Sonra sonbaharları, yaprakların kızıllığını,
Bilinmezliği konuşmuştuk bilinçle, bilimle,
Dostluğun saran sıcaklığında.
Ölümle yaşam arasına sıkışan ruhlarımızla,
Sevişmeler bundandı, koşarcasına.
Yağmurdan sonra çıkan gökkuşağında,
Islanan topraktan yükselen o kokuyla.
Aklığında kartopunun, kışın uzunluğunda,
Sobanın alevinde, demli çay buğusunda,
Tutunmak yaşamın o titreten hazzına.
Yıldızların yalnızlığında, ufkun ıssızlığında,
Dinleyip anıları özgün fısıltısında...
Yaprakların damarlarına yürüyen özsularda,
Yorulmuş gibi yaşamanın hızıyla,
Vurulduk nedensiz, karıştık durgunlara.
Anımsar mısın, sevgili bile olmadan daha,
Birden bire ayrılmıştık, uzaklaşıp, dostlukla?
Ölümden az önceydi, kalımdan biraz sonra.
Gebze, 4.7.2009- 2025, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 8.3.2025
KALIR MI?
Onca sevdiğim türküyü niye sevdim bilen yok,
Hangi duygumu taşırdı daha ilk nağmesinde,
Olmayacak hangisine hangi sesle eşliğimin belgesi.
Nice kitaplar okudum, şiir, öykü, deneme,
Bilime giriş diliyle, kurguyu, bile bile,
Yaşanmış olmalı dedim, çok benzerse gerçeğe.
Nicesini bitirmedim, sevmedim akışını, bırakırken bir yana,
Nicesinde olsa dedim mümkün olsa hiç bitmese bu kitap.
Nicesinde okuru say, sandığınca ahmak değil dedim onu yazana,
Kızdım parsa toplayışa, yayınevinin hırsına kasten ortak olana.
Bunları bir tek ben bilsem kalmayacak ki yarına,
İnsan ölür, adı kalır ardında, belki yazdıkları da,
Ben duyguları da kalsa ne iyi olur derim.
Turabi dost ‘bir gülüş kalır mı’ yı soruyordu gitmeden,
"Kalır elbet!" demiştim, çok da inanmayarak, dalıp fotoğraflara.
Erkenden çekip gitti, sessizce ve dervişçe, ölüme hoş bakarak,
Şiiri kaldı bize, sesiyle sazı kaldı, gülüşü fotoğrafta neredeyse kahkaha,
Kendisinin yokluğuysa anımsadıkça sızı.
Bir yıl sonra aynı dertle kardeşim de yıkılacakmış meğer,
Meğer ondan da bize son gülüş kalacakmış.
Anımsadıkça yüzünü canımız yanacakmış,
Bilmiyorduk o zaman, umutluyduk her zaman,
Öğretti yine devran.
Gülüşünü aldı gitti fotoğrafları duruyor,
Canımın içi kardeşim yerini hiç tutmuyor.
Ama insan tuhaf bir şey, artık yaşamam sansa,
Günler, aylar, yıllar geçse aynı ateşle yansa,
Kalpte kalana tutunup, sürünüyor, ölmüyor...
Gebze, 22.1.2025, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 24.1.2025.
SAVAŞIN ADI OLMASIN!
Kurşunlar, obüsler, füzeler uçuşuyorken havada,
Karışıyor birbirine kopan kollar ve bacaklar,
Acımıyor ki hiç kimse gerçekten gerçek olana.
Paralı askercikler savaşta gönüllü adıyla.
Dünyada savaş hukuku, hukukun kuralları var,
Oysa ne asker namusu ne de kural kaldı çağda,
Keskin nişanla vurulu sivilleri, okulları, çocukları.
Tanklar, toplar parçalarken ayırmıyor ki kimseyi,
Sonrası virane kentler, babasız çocuk gözleri.
Ölüm aynı dinden diye, dilden diye ayırmıyor, kollamıyor,
Irk diye söze başlayıp başkasını kul saymıyor.
Ekonomiler hep dipte, insanlar yaşam derdinde,
Ama semirenler de var, her bir savaştan beslenip,
Kan dökmeyi azmettirip, kenarda seyre dururlar,
Onca savaş silahını boşuna mı yapıyorlar, satmaları da gerekli,
Savaşlar ve savaşanlar ihaleyle seçiliyor, tek günlüğü üç otuza.
Savaşlar başladığında, kuralsızlık taçsa başa,
Herkes top çevirse bile kimse kaleye geçmiyor,
Bu yüzden işlenen suça insanlık suçu demiyor,
Soy kırmanın dehşetini duyurmuyor insanlığa,
Yaşananlara bir anlam, ad vermek çok olanaksız.
Adı olursa savaşın kanıksanıyor ölümler,
Bu yüzden adı olmasın, giremesin kitaplara.
Ülkesini bırakarak terke kalkmasın insanlar,
Yurtsuz yuvasız kalmayı göze almasın hiçbiri,
Ele muhtaç olmasınlar, olmasınlar sığınmacı!
Savaşı oyun sanmasın o ülkenin çocukları,
Oyuncak hiç sanmasınlar, silahları, ölümleri,
Kapat oyun konsolunu, biter sanmasınlar artık!
Yayınlanmasın haberi, izlenmesin evimizden,
Kapandığında o ekran savaşlar sürmüyor gibi.
Kıyıma karşı çıkmalı, savaşta neden sormalı.
Nedende gerekçe ve hak...
Nedensiz savaş olursa eğer ne hak kalır ne de hesap,
Zaman aşamaz üstünden, gün olur bulunur Bağdat!
Adı belli yaşananın, acının adresi insan, pasaporta işlenmiyor,
Vizesiz geziyor ölüm, flu değil net karede insanın gördüğü zulüm!
Gebze, 24.3.2022, 8.11. 2024, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 8.12.2024
SERAP
Buzullar içinde canın eştir yalnızlığına.
Ne serap gör ne çölde gez, mümkünse bir vadide dur,
Yeşilliği, sularıyla cennet bura desin kalbin,
Zor gelmesin yalnızlığın ıssızlığın ortasında.
Dağlar yükseldiyse vadiler derin, yükseklik ki dağın dermanı değil,
Başındaki duman sis olur iner, sisler bulutlanır göğe varınca.
Suların özlemi büyük denizler, yokuşları aşar dere olunca.
Kavuşmayı diler bahar dalıyla, uzanıp toprağa sızmadan önce.
Derler ki ilkbaharlarda güneş aldatmasa kimi ağacı,
Daha mevsimi olmadan çiçeğe durdurmasa,
Günü gününde tomurcuk her dalda bin patlasa,
Çekirdeği, ballarıyla meyve meyve donansa,
Dünya açlık mı çekerdi Afrika'da, Asya'da?
Heyhat! Tüm çiçekler ilkbaharda çok cahil,
Ağaçların gördüğünü bilmiyorlar gülerken,
Çiçeğe duruşlarını bekletmiyor Nisan'a.
Bilmiyorlar ilk baharla kış geriye dönüyor,
Dökülüyor tomurcuktan meyve özü çiçekler.
Mart kapıdan baktırır diyor bizden eskiler,
Kazma kürek yakmayı öneriyor deyimler.
Bir serabın ettiğini bilseydi tüm erenler,
Ne susuz bırakırlardı çölleşirdi yürekler,
Ne buzları eritmeyi düşlerdi kor ateşler.
Doğa dengeyi kurardı her zamanki döngüyle,
Doğal seleksiyon derdi kalpleri yaksa bile.
Gebze, 17.3.2013-2024, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 7.11.2024
AVUNTU
Serçeler, kargalar, kumrular, martılar, kırlangıçlar,
Çığlık çığlık haykırsalar, sokaklarda, çatılarda,
Duymuyoruz seslerini, şehirler çok gürültülü.
İnsan diğerini değil kendini bile duymuyor,
Kuş cıvıltısı duymayan kulaklarsa esrimiyor.
Güneşe çıkmalı dedim... Uzanmalıyız köylere.
Vitaminim dolsun diye, hem de bayram öncesinde.
Gölgesine o ağacın, taşınır sandalyemizle,
Oturup sere serpile, kapayarak gözümüzü,
Neşeli sığırcıkların ötüşünü dinlemeye.
Özlediğimiz aslında doğduğumuz köy elbette.
Gidemiyoruz onlara, uzak diye, ama ne gam!
Evimiz barkımız yok ya buralardaki köylerde,
Hısım, akrabamız da yok, çıkmaz birkaç tanışımız.
Fazlası olur yine de, yaşanır zaman diliyle.
Yılda iki ürün alıyorlar buralardaki insanlar,
Elbet ehven oluyorsa havalar ve de yağmurlar.
Büyük şehre bağlanmışlar, bunun artı - eksisi var,
Sağlık için bol kuyruklu kuruluşların yanında
Pazar pahası aratır market sayılan bakkallar.
Tazecik diyor tezgâhlar, dalından diyorlar hemen,
Halden gelmedi inanın, hepsi organik diyorlar.
Organik sevdiğim dünya, yine yalan bu masallar,
Yazanlar öyle yazıyor, inananı kalmasa da.
Tarlayı dolanan çitler gözlerimizin önünde,
İçlerinde ne arıyor gübre yazılı çuvallar?
Yine de koşturuyoruz toprağına basmak için,
Yeşiline doymak için, kuşlarını duymak için.
Vitaminde D bulmaya, taze sağım süt almaya.
Köyümüzde sanmak için.
Kendimizi kandırmaya.
Güneşe çıkmalı dedim, çıktık işte, gün güzeldi!
Gönlüm bugün güneş ile hemdert oldu a dostlarım.
Dinleniyorken altında meyve vermeyen ağacın,
Yuvalarındaydı, gördüm, yavrulu eş sığırcıklar.
Mutluluğumsa katlandı, sevinçle cıvıldıyorlar!
Gebze, 26.6.2023, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 14.10.2024
İÇİMDE BİTEN
İÇİMDE BİTEN
Soldum ilk maviyi yitirdiğinde, soldum gül gibi.
Sanki ekmek, gaz, tuz bitti gibi içim de bitti,
Sen de gelme öyleyse çabucak unut beni.
Ellerim çok üşüdü, sensiz, yüreğimse buz gibi,
Dağlar denizlerine kavuşmuyor yıllardır,
Daldığım bu derinlikte aradığım sevgiydi.
Artık tüm sahillerde yalnız beklesem olur,
Ufuk sonsuzluğunda kaybolan gemileri.
Beklesem ölümü de ölen soy filler gibi.
Kalbim fil mezarlığıdır sanacaksın şimdi de,
Oysa bin bir duygumu aynı yürek taşıyor,
Yüküm ağır değil bana yorulsam da uzak dur.
Çıkmaz sokakta değilim, sesim uçurumlarda,
Sensizliğe yol alırken yankım dinliyor beni.
Unut dedim ya unut, içimdeki sen bitti.
Gebze, 3.1.2009, 2024, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 7.9.2024
KARANLIK GECE
Bir kez kavradı ya kökü toprağı,
Bu ülke,
Bu gençlerle durur ayakta,
Yıkılmaz artık.
Bağnazsın, yeşeren umudu biçen.
Aymazsın, Gezi`de Park`ı görmeyen.
Bir karabasansın, geçici ömrün,
Uyanınca artık hiç görülmeyen.
Karanlığıyla çöken gece;
Kork artık!
Aydınlık yakın.
Aydınlık ekmek ve su,
Aydınlık kitap ve gülüş,
Aydınlık umut ve düş,
Yüreklerinde.
Suyuna direnirken,
Gazına direnirken,
Tozuna direnirken,
Bu gençler ülkesini sevmekte,
Ülkeyi sahiplenip,
Kurtuluş derlemekte
Biçtiğin her çiçekte!
Karanlık gece
Kork artık!
Umut var her yürekte!
Umut ki karanlığa direnen tek ışıktır,
Süt olarak emdiler anaların göğsünde.
Kork artık ey karanlık
Aydınlığı kurmakta bu gençler o ak sütle!
Gebze, 16.06.2013, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 4.8.2024
TAB TAB TABACIK
Düşlerim uzun yıllardır karlı dağların ardında,
Azıksız azıttım diye bir masalın ormanında,
Son trenin vagonunu ayırıp sonsuz durakta,
Sağ kalıp da bir yerlerde çıksalardı karşınıza,
Beni değil onları mı anımsar ve yanarsınız?
Ellerinizle dokunur, sımsıkı sarılıp belki,
Sevinirsiniz bir dostu yıllar sonra görmüş gibi.
Gönenen kalbiniz o an beni de anımsıyorken,
Görür görmez yiterlerse sonsuzluğun yamacında,
Tez yitirme acısıyla belki çok sarsılırsınız!
Ah, neydi o günler konamadan dil ucuna,
Neler de paylaştık akar sözcüklerin damarında.
Yitseler de bulunmuştu duygusu ağır basınca
Uçsuz bucaksız sonsuzda aramalı der misiniz,
Bulmalı tüm kaçakları düşler sahipsiz kalsa da?
Bir kedi bile buluyor kaç şehir öteye atsan,
Yuva saydığı son evi, sahibi olan insanı,
Düşlerim geri dönmedi, aramaya kalkışmadı!
Onların terk edişiyle belki inancım kalmadı,
Belki de kalbim onlara dönüş kanadı takmadı.
Unuttuğunuz sesimle, küskün gözlerimi çalıp,
Çığlığımı çıldırtarak kaçtılar belki de benden.
Ormancı üvey anneden aldığı sert son emirle,
Tutup iki çocuğunu azıttı orman içinde.
Tab tab tabacık der o masalın nakaratı,
Ne çocuklar ne de düşler terk edilmez, yapma demez...
Çocukları cadılar yer kayboldukları ormanda,
Düşleriyse seller alır kurulamaz bir insanda.
Her masalda mutlu son yok, elmalar artık çürüdü,
Terk ediş istasyonlarına gelemeyen boş trenler,
Rayların tıkırtısını eklemez kederinize!
Gebze, 15.9.2008, 2024- Ünsal Çankaya
9 Temmuz 2024, Gerçek Edebiyat com.
UNUTAN DENİZ
Bir yalancı bahardı beklediğim yıllarca,
Tuzunu yitirmenin korkutan kışlarında,
Saklamıştım düşlerimi mercan kayalarına.
Geleceksiz gözlerinden kayan kum taneleri,
Bir dizi siyah inciye dönüşünce koynunda,
Kanatlanıp varmıştın yıldızlar arasına.
Rengarenk dalgalarla aktın uçan yıllarda,
Kan kırmızıya döndü şavkın yakamozlarda,
Sevincini paylaştın çoğaltan martılarla.
Ondan yazdıydım şiire “sular unutmaz” diye,
Ondan haykırdıydım göle “sen de unutma!” diye,
Sırları ben mi unuttum, emanetlerim nerde?
Neden anlayamadın yitince mavilerim,
Ne zaman tükendiğimi zorlu ayrılıklarla,
Ay ışığımla dolarken dondun anımsayınca.
Artık çözülemezsin, düğümlerin köreldi,
Dalgaların tsunami aklımın kıyısında,
Buz dağısın, görünenle avutamazsın beni.
Aldığını ver yeterli, fazla şey isteyemem,
Bütün pınarların ölüp çöle mi döndün sanki,
Özümü unutan deniz neden unuttun söyle!
Gebze, 23.11. 2008, 28.2.2024, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 3.6.2024
BU ÖLÜME ŞİİR DEĞİL!
Ali kardeşimin gidişinedir,
Yattığı yer uçmağ olsun diyedir.
BU ÖLÜME ŞİİR DEĞİL!
Bu gidişle sözüm tükendiğinden,
Ağlamaktan özüm tükendiğinden,
Yaşlanmanın kitabıdır yazdığım.
Yaslandığım dağlar yıkıldı hepten.
Yaslanmayıp ne'tsin şu deli gönlüm?
Yaşlanmayıp ne'tsin şu iki gözüm?
Çarpına çırpına yoruldu dizim,
Yetmiyor kendime yarım nefesim,
Kanat çırpmayaysa kalmadı özüm.
Göç mevsimindeymiş canım kardeşim.
Kalbimdeki kuşun kanadı kırık,
Köyümün toprağı yüzünde şimdi.
Gebze, 13.2.2024, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 28.2.2024
HORONDAN HALAYA
Dağların doruğuna sensiz mi çıkacağım,
Alıp da yüreğimi güneşe kaçacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!
Bir bulutun üstünde seninle uçacağım,
Dolanıp kollarına, sarılıp yatacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!
Ege'de doğdum ama Karadeniz’i gördüm,
Gercüş’te buluşmaya tesadüf dedi ömrüm!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!
Güneydoğu sıcağı karıştı kalbimize,
Askerliğe giderken geri dönemem sandın!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!
Nasıl inandın buna nasıl aldandın bilmem,
Sensiz yaşamadım ki seni de alacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!
Halaya baş olmaya, ömrüne düş olmaya,
Söz verdim kalanında ömrüne eş olmaya!
Kış bize uğramasın, sen de yavaşla ey yar!
Gebze, 21.1.2006, 2024, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 26.1.2024
ÇELİŞKİSİZ ÇELİŞKİ
Bir ömür yalnız sana köleyim!" demişim yıllar önce,
Fakülte günlerimde. Ders kitabımda buldum.
Kölelikten söz ederken yalan mı söylemişim,
Tüm çevremiz bağlıyorken kurtuluş yollarını,
Özgürlükten söz edişim çelişki değil de ne?
Cila çeksem faydası yok iyi sıfatlarımla,
O bağları çözüp geçmek kılıç mı istiyordu,
İskender'in kördüğüme ettiğini etmek mi?
Mutluluktan payım yoksa akan gözyaşım niye?
Birey oldum yasalarda, bir eş oldum, bir anne,
Üstüne bir de yargıç, hepsi ayrı mahpusluk!
Başkasına suç yüklemek kolaylar kurtuluşu,
Yine de kabahatin hepsi bendedir gözüm!
Gardiyanıydım hepsinin hükümlü olan bendim.
Kararlarım hep kesindi, infaz yapanı kalbim!
Her durumda çarpıyorum hücre duvarlarıma,
Çığlığımsa kelepçeli, bakma sayhalarıma.
Oy benim özgürlüğüm devranın çepeçevre,
Ne semazen oldun güce, ne de oldun pervane.
Ömrümün son baharında salıverirsem kendimi,
Kırık umutlarım için kal yitik düşlerimde!
Gebze, 6.11.2006 - 2023, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 5.12.2023
HAYDİ İNSAN KALMAYA
Emek ise yürek ister insandan, yanılmayan, yenilmeyen hırslara.
Aşkla yaşanmalı elbet, aşk eksikse her şeyinden eksiktir insan dediğim,
Eksik kalan yanlarını iyilikle tümlemeden artırıyorsa tamahı çoktan yenilmiştir ama.
Gökyüzünde uçan kuştan, evcilleşen her canlıdan, ağaçlardaki meyveden,
Öğrenmiyorsa o insan yaşamak bölüşmek diye, topraktaki bereketten.
Hem yaşamak hem yaşatmak doğasını zorluyorsa,
Henüz tam değildir insan, yarımıysa fazlaca ham.
Umudun acı meyvesi düşlenenin iğnesidir,
Kanatır gerçekleşince, zehirler çok tüketince.
Unutulur şey değildir bir kez açıldıysa yara,
Dokunsan da kabuk tutar dokunamadan baksan da.
Her yarayı insan otar sevgisiyle, aşkıyla,
Haydi insan olmaya der ateşi yakan kavıyla.
Ürettiğimizde dünya, bölüştüğümüzde sevda,
Haydi davran, üşenme der, çabala insan kalmaya!
İnsan olmak arzu ister emek ister gürz değil,
Başarmaya zorlu çaba, çabası kârsız değil!
Gebze, 1.3.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat, 9.11.2023
YAŞARKEN ÖLÜNMESİN
Sararır, gazele döner, yanarsın, hazanda dökülen yaprak misali.
Dağını kaybetmiş kar gibisindir, çağını kaybetmiş bir ömür gibi,
Yetmez teselliye dünya dilleri, bağları bozulan güle dönersin.
Bazen yaşıyorken ölür büyükler, yiter bellekleri, görmez sevgiyi.
İncinir yüreğin, gidişine mi, seni mutsuzluğa terk edişe mi?
Acısı ölümle eşit değil ki, unutulmaz bu nedenle kederi,
Ah babam, ölmeden unutuverdi, anıları yitti, öldürdü beni!
Gebze, 19.1.2006, Ünsal Çankaya.
17.10.2023, Gerçek Edebiyat.com
UNUTTUM MU?
Unutmak yalnızca sana mı özgü,
Önce belleğindi giden, sonra sen gittin,
Bir hoşça kal kızım bile demeden!
Ne çok şey unutuyorum bilsen ne çok şey,
Sözcükler çıkmıyor koyduğum yerden,
Belki de aklımdır peşinden yiten.
Baba sana hoşça kal demiş miydim ben?
Ağıt mı? Bir kez yaptım, üstelik yoktun evde,
Sensizlik gecesinde uykusuzluk yapışıp kaldıydı gözlerime.
Çok ağladım sonra çok, ağıtsız ve sessizce!
Biliyor musun unutuyorum bu aralar, günleri bile.
Daha dündü diyorum, eminim, babamla görüştüydük,
Anılar boyu dolaşıp, avuçlar dolusu güldüydük kendimize.
Ağlamak gelip giderken kalbimize, ağrıdı karnımız gülmekten, yeter,
Yeter kandırdığımız kendimizi, bak, çürüdü dizlerimiz dövünmekten,
Kırıldı düşlerimiz, sensiz kaldıklarını öğrenemeden.
Baba sana hoşça kal demiş miydim ben ?
Gebze, 1.9.2007, 2023, Ünsal Çankaya
23.8.2023, Gerçek Edebiyat com.
BİR KENTİ ÖZLEMEK
Bir kent düşer aklına insanın. Gençliğimdi diyerek.
Aşı boyalı evler. Komşu eve ara kapı açılı evler.
Her pişenden bir tabak diğer komşuya o kapılardan geçer.
Parke taşı döşeli dar sokaklar. Kediler, köpekler ve çocuklar.
O sokaklarda hepsi kaygısız yaşar, sevgiyle taşar.
O sokakta duyulur eve dönen babanın ayak sesleri.
O sokakta unutulur annenin eve çağıran sesi.
Sokakları insan kokan, yaşamak kokan, sokağında anılarım yoğrulan kent.
Öyle bir kent ki; insanca yaşanır, insanca ölünür faytonların şıkırtısında.
İlle de kalesi... İlle de...
Kalesinde insana dilek tut diye çağıran kulesi, kulede hıdrellezi.
Kalenin eteğinde çiçeğe duran ağaçları.
Ağaçların Mayıs'a zor yetişen çağla bademi...
Özlenmez mi?
Özlüyorum kentimi, gençliğimi, sevdiklerimi.
Kentimin ezgilerini, çocuk sesimizdeki sevinci, türkülerini.
‘Karahisar kalesi yıkılır gelir’ der demez ilkinin ilk dizesi...
‘Ver elini karlı dağlar aşalım, bayramlaşalım!’ derken nakaratı,
(Anlamlıydı eskiden, bayramlaşmaya değecek insanlarım hep sağdı)
Yüreğimde ılgıt ılgıt dağ seli...
Sonra girerim evlere bir başka türkü ile, efelerim hüzünlerle çakılır!
'Hezin hezin gir kapıdan!' der demez söyleyeni,
Efelenen yüreğimle ırgalanır, dalgalanır, davranıp duruşları.
‘Emirdağı birbirine ulalı’ dediğinde çağıldayan son türkü…
Yaylalara çıkan çocukluğum şaşar kalır ezgiyle.
Tanırdı türkü yakanı, gardiyan Kâmil'di adı ve babamın dayısıydı.
Ah çocukluğum ah şaşma!
Dönülmüyor gerçeğine sen anılarından kaçma!
Dönülebilseydi bir kez, buluşsaydım o yaşımla,
Avunur muydu gönlüm atalarım yok olsa da...
Olmaz mı? Olurdu belki, bak türküye, nakarata...
Çağırıyor sevdalıyı, umutsuzluk yasak diye.
'Yayladan gel mühür gözlüm, yayladan' der demez,
Kesme diyor umudunu, kesme sakın sevdadan,
Kavuşturur elbet bir gün,
'Kesme umudunu kadir mevlâdan!'.
Gebze, 2.1.2014, Ünsal Çankaya.
18.7.2023, Gerçek Edebiyat com.
MAZDAYASNA
Pervanelikten
Usanmayan böcekler
Dönüp dursa da
Ateş altında.
Yanmasın diye
Buzdan hırkalar örsek
Derviş olana.
Buz dağlarının
Volkan olup alevi
Çabalayıp aksa da
Yaksa bakanı.
İnsan yakanı yaksa,
Seyre duranı yaksa,
Dokunmasa ateşin
İçine atılana.
Yetinmese akmakla,
Emri vereni yaksa.
İyilere kan zulüm
Olmasın diyen dua
Kazandığında.
Cehennem köprüsünde
Kanat takmasa
Kötü olana
Ahuramazda.
Korurdu tanrı
İnsanını insandan
İnsanın şiddetinden
Mazlum olanı.
Gebze, 8.3.2012, 2023, Ünsal Çankaya
(İnsanlık ateşi bulduğunda medeniyete doğru yol almaya başladı.
Yazı ile yaklaştı ve sözünün, şiirinin, resim ve müziğinin en bilinen örnekleriyle insan insanlaştı.
Ama tarihte bir gün, rantın, egonun ve gücün bencilliği ve saldırganlığı buluştu ve Amerika'da direnen 117 kadınla başlayan insan yakma dünyanın çok yerinde devam etti, ediyor.
Bizdeki en acı örnek Madımak, otuzuncu yılında ve hâlâ yanıyor içinde semah dönen gencecik canlarıyla.
İnsanlar artık yanmasın, yakılamasın diye... Ateş eskisi gibi insanı medeniyete ulaştırsa yeniden.
Ve insan insanlığından -artık- utanmasın diyedir dua.)
Gerçek Edebiyat com, 1.7.2023
HAZİRAN SICAK DEĞİL
15-16 Haziran direniş demekti,
Sıcaktı, emeğin teri akıyordu asfalta.
Emek ekmeğini yiyormuş gibi mi yapalım şimdi,
Başını dik tutana iniyorken sopalar.
Yaz gelmeden gelmiş gibi mi yapalım yani,
Henüz bahar bile olmadı bu yıl,
Yağmurlar, seller yüzünden ürün mü var tarlada?
Haziran babam demekti, gülen yüzü, bakışlarıyla.
Babamız sağmış gibi mi yapalım yani,
Babalar gününü kutluyorken babası sağ olanlar,
Ama üç gün sonraya en uzun gün diyeceğiz elbette.
Doğduğum için değil, doğa öyle kurdu diye çarkını.
Günler kısalmaya başlayacak ve her gece,
Kavuşmak istiyor mu diyelim gündüzle eşitliğe,
Uzayıp gidiyorken bir aralık gecesi yenilmeye.
Gebze, 18.6.2023, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 18.6.2023