Translate

EMEĞİM İÇİN

EMEĞİM İÇİN



Kadın olarak bu ülkede eşit yurttaşlık ölçeğinde yerimiz nerededir ve emeğimizin yeri emek skalasının neresindedir acaba?

İçim acıyor yanıtlarını düşündükçe.

O yanıtlara içtenlik girse ve siyasi yalanlar dışlanabilse biliyorum ki yerimiz Nazım Hikmet’in “ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen...“ şiiri gibidir hâlâ.

Emeğimizin değeri bilinse ve yaşam hakkımıza saygı duyulsa yeter.

Bunlar bile kalmadı ki son yıllar.

Hala da yetmez ama evet diyen zalimler var, kavgaları, iktidar hırsları bitmediği, doymadıkları için kana...

Analar sokağa, okula, askere, gezmeye, dağa, bayıra saldığı çocuğu eve dönmeden uyuyamıyor rahat.
Özgürce, güven içinde yaşamak istiyor hepsi. Kendi ve ailesi.

Baş tacı filan olmak istemiyor kadınlar.

Bu dünyada görülmeyen günler ile dolmuşken ömürleri ayaklarının altında cennet olacak diye oyalanıyor saf olanlar. Olmayanlara bu dünyayı dar ediyor softalar.

Evlatları, kocaları, sevdaları, akrabaları sağ dönsün eve. Evlerinde güven içinde yaşasın istiyorlar sadece.

Bundan daha insanca anlatılabilir mi istekleri. Yaşamak istiyorlar. Yaşamak.

Bu istekleri ise ütopya.

Çünkü hukuk devletinde, hukuk insanları bile yaptıkları işe, özüne, önem vermiyor ve saygı duymuyor, göz göre göre yaptıkları haksızlık için pişmanlık duymuyorlar. Bu nedenle hukuk dünyası dışındaki aç kurtlara diyeceğim kalmıyor. Baştan hukuksuzluğa cevaz veren, kendi dalını kesen “ne yazık, sapı benden!” diyeceğimiz şekilde ‘hukuk dünyası içindeki baltalar’. Çünkü kendi niteliğine saygı duymayan hukukçular siyaset ve tarikatlar emrine adalet, hak ve nefasetten ayrılıyorlar.

Üç yıla döndü yargı içindeki kişisel emeğim hiç edileli. Ahım da vebalim de üzerlerinde. O zaman susanlar şimdi de konuşmasın. “O zamanı geç!” diyenlerse önce işinden, sonra yüzüne bakacağı çocuklarından utansın.

Otuz yıllık emeğimi yalan ile harcayanlara bir tek dur diyen çıkmadı aralarından. Çünkü yetmez ama evet diye diye gelen 2010 Anayasası ile HSYK kararları için yargı yolu kapalı.

Hukuk dünyası içinde ve onun dışındaki dünya içinde kadınlarımız hep ayrımcılıkla vuruluyor, her zaman.

Oysa canından, kanından, eşinden, çocuğundan, ailesinden çaldığı zamanı, tüm gücüyle emeğini harcıyor iş yaşamına.

Kadınlar ayrıcalık filan istemiyor, eş ve eşit olmak istiyor, hepsi bu.

Çağdaş dünya kadınları ile eşit kalmak istiyorlar elbette.

Özü bu 8 Mart'ın.

O yüzden, “emeğim!” diyorum tam bu sırada. 

En sakınmasız harcadığım yetim, seni, değerine paraya hiç tahvil etmedim. 

Parayla ölçülemezdi adaletim. 

Maktu bir maaştı karşılığın, karnımı doyurmaya, üstümü giyinmeye. 

O maaşla yetindim, ’helâl’ olan için canımla çalıştım da , ‘haram” girmedi kursağımıza.

İşimi özgürce yapabilmekti tüm isteğim. Bunun içindi “mücadele etmeliyiz!” deyişim. Baktığımız dosya başına para olsun mücadelesi değildi yaptığım; ‘mürit yavrular’ gibi. Şeyh emrine parça başı taşeronluk değildi. 

Vicdanımdı her karara imza olan tek izim. 

Üç yıl oldun hiç edileli devlet katında. Hiç edildin!

Emek, deneyim, adalet değildi dertleri, muhaliftin, susmanı istediler, işleyen demirin parlayan aydınlığını değil.

Üzüldüğüm halen de budur elbet. Gönül koyduğum, çokça.

Dünya Emekçi Kadınlar için o mücadelenin öncülerini anıyor yıllardır, bizde ise kadın ve emeği evine, örtülerin, perdelerin, duvarların ardına kapansın diye cin fikirler çıkıyor elma şekeri gibi.

Üzerindeki şeker bitecek bir gün, bilmiyorlar, içindeki elma çürüyecek bilmiyorlar, ellerinde bir kazıkla kalakalacak hepsi, bilmiyorlar alkışlayan kadınlar.

Emek mücadelesinde kadınların değil, emekçi ve demokrat erkeklerin bile sesine tahammülü olmayan iktidarlar bitmeli. 

Emeğin değerini bilmeyenler yönetim yerine gelmemeli. 

Kadın emeğini eşit bilmeyense yaşam alanlarına hiç değmemeli.

Gebze, 8.3.2016- 8.3.2017. Ünsal Çankaya
Gercek Edebiyat.com