Translate

GÜNE SIĞMAYAN!

 Acı taşımayan hiçbir cümleye sığmıyor artık.

Özlem içermeyen hiçbir cümleye.
Ah ünlemi ile kalbimizde kalıyor artık Munise! 28.2.2022

Acılar paylaşıldıkça azalır. Ben yazarak paylaşıyorum, yazdıklarım paylaşan yüreklere ulaşıyor ve ben yakın, uzak kayıpların hepsinin bana verdiği acıyı paylaşarak azaltan o yüreklerdeki içtenliği görüp iyi ki yapayalnız değiliz bu dünyada diyor, yüzlerce sese sevgi ve selam ile ve aşağıdaki içimden geçenlerin söze dökülüşü ile teşekkür ediyorum.

GÜNE SIĞMAYAN.

Bir güne neler sığıyor insan yaşayınca değil, sayınca şaşırıyor.

Bir ölüm haberi almak sığıyor örneğin. İnanma duygusunun bitmişliği sığıyor. Ölenle anılar, yarım kalanlar, içte kalanlar sığıyor... Özlemler... Keşkeler... İçten geçenler sığıyor. Gecenin ilk yarısı, sessizlik, belki yaşanmadı o an, belki yanlış duydum, kimse aramadı, kimse ölmedi beklentisi.

Yazdıkların, yazmadıkların sığıyor, içinde kimlik ve biraz para bulunan bir el çantasına acil ilaçlar, diş fırçası, macun sığıyor. Bir şişe su, mendil, gözlük sığıyor. Telefon, şarj, yedeği ve ara kabloları sığıyor.

Yola çıkma tedirginliği, mideye giren kramp, uykusuzluk ve ona yenilmediği iddiasındaki göz kapakları... Alınan haberin yaktığı göz, kaynayıp, buharlaşıp o kapaklara çarpınca yoğunlaşıp akan yaşlar sığıyor.

Yol sığıyor, ki içinde nice saygısız kuralsız sürücünün tehlikesi, üstünde sis, sisi aşmaya çabalayan araçlar, araçları yakalamaya çalışan sis lambaları, köprüler, viyadükler, inişler, çıkışlar, virajlarda ürküler, ürküleri aşma umudu sığıyor.

Güneş doğacak umudu besliyor yengisini, yenginin kararsızlığı güneş sisi deldiğinde ortalıkta kalıyor.

Yolun süresi, molası, çay ve mola anonsları sığıyor tam zamanlı. Gidiş, gidişin geri dönüşü taşıyan içine dönmesek diyen ayak sürüyüşü, ağıtlar, ağıdı bilmeyen diller, bileni dinleyen kulaklar sığıyor.

Canına değsin ölmüşün helvası, ekmeği, tuzu sığıyor. Yanan içimize dökülen bir bardak su, suyun bile içilmeyi ayıp sayışı, ölenle ölünse isteği, ölümün kalan sevdiklerimizden uzak dursun isteği sığıyor.

Morg sığıyor, bu kez morga gidemeyiş, gidemeyişin pişmanlıkla dönmemesi dileği, ölü evi tamlamasına şaşırış, altıncı kata çıkan üç kişilik asansör, asansör aynasına yapışan yazıdaki mevat etmiştir yazısındaki mefta, vefat karmasının sahibi el, o elin bu karmasını umursamayış, kalan sözcüklerin 'Ziya Paşa Camisi' ve 'ikindi namazı sonrası' ibarelerindeki imlediği haber, habere konu ismin hangi dairede oturuyor olduğu sığıyor.

Oysa onun dün geceden beri artık orada oturmuyor olduğu sığmalı ve bu da herkesin umuruna sığmalı düşüncesi sığıyor.

Evden çıkış, caminin içi, dışı, musalla taşı, taşın üzerindeki en sevdiği tülbent örtülsün isteğinin yerine gelmişliği sığıyor.

Yine ağıtlar, dualar, hakkımız varmış gibi bu gidişe dur diyemeyiş, işte onun utancı ve koro halinde "helâl olsun!" deyiş üç kere birden sığıyor.

Son kalan teyzenin tam da o sırada uzaklardan gelişi, “neredeysen gel, beni ağıtsız bırakma demişti” deyişi, “hastaneden çıkıp geldim, bacımın vasiyeti yerde kalmasın!” ağlayışı, eşlik edişimiz sığıyor.

Mezarlık yolu, “yol hep bu kadar uzun muydu?” ile sığıyor, o yeni bölge, yeni pafta, 150 ada sözleri toprağın üzerine dikilecek bir binanın adresi değil duygusu, bulunan o temelin yakınlarında onlarca kazılı yeni mezar, kimi boş, kimi dolunun görüntüsü sığıyor.

"İşte bu bizimki!” nin içine önce oğul, yeğen, damat sığıyor.

Sonra bembeyaz sarılı bir beden sığıyor. Sonra oraya bir yarım çadır olacak tahtalar sığıyor. Sonra "teyzeniz bıraktı gitti!" diyen İlyas Enişte sığıyor ve "bu iş böyle olur !" diyen elinin marangozluğa yatkın mahareti sığıyor o yaşında.

Sandukanın önce dolu, sonra birden içini o mezara boşaltıvermişliği sığıyor, onun yeşili sığıyor, üzerindeki hangi belediye dedirtmeyen Odunpazarı imli sahiplik belgesi yazı sığıyor, mezar içine düzgünce yerleşen tahtalar, o tahtaların korumasına koyulan bir beden, onun da o düzgünlükte sanki nefes alacağı bir boşluk bırakıldı duygusunun huzuru, üzerine atılan toprak, kürek, eller, dualar, "rahmeti çok olsun!", "başınız sağ olsun!" ve "kendinize iyi bakın!"dilekleri, iki kızı, oğlu, kızlarından torunları, oğul torunu, dünürler, damat, gelin ile tüm hısım akraba sığıyor.

"İşte bitti! "sığıyor. "İşte bitti!", "İnsanoğlu zaten ölümle sözleşmeli!", "Süresi dolan sözleşme böyle biter!" sığıyor.

Güneş sığıyor güne, havanın birden tertemizliği, sonra mezarın tepeleme dolmuşluğu, taze topraktaki kesekler, taş olmasın, yumuşacık toprak olsun da örtsün, içinde uykuya yatan üşümesin duygusu, o toprağın başına dikili isim yazılı tahta, tahtaya Aysun' un o sevilen tülbenti sımsıkı bağlayışı, üzerine oluşan o kanala suyun dökülüşü, toprağın suya açlığı, Mehtap, Dilek, Ayça, Çağla ile Kayra ve Deniz' in yan yana o toprağa dalıp kalışı...

Eve dönüş sığıyor yine elbette, mesafe aynı olsa da yine sisli yolun şehirlerarası uzayışı, gecenin çöküşü, dönüş yoluna Çiğdem kızın can yoldaşı oluşu... Onca yola kardeşin direksiyon başı sakinliği, tırlar, uzun uzun farlar, otoyolun kimi yerde yama yama bozulmuşluğu... O bozuk yollara yine de otomatik geçiş bedeli ödendiğinin sesi sığıyor.

Eve giriş sığıyor, "geldik!" diye gidilen yere bir alo ferahlaması ile sesleniş, sıcak çayın hazır oluşunun mutluluğu...

"Haydi dinlenin önce!"nin verdiği güven. Kanepeye uzanış, "gittik geldik işte!" ile "ah bu ölüm, ah!" sitemi aynı anda sığıyor...

Gün bitiyor.

Dönüp bakıyorum da bir tek Munise sığmıyor güne, bir tek o kalmıyor yarına, bahar ve güze.
Adı sığıyor her cümleye, gülüşü anı oluyor seven yüreğimize ama kendi sığmıyor!
Soruyorum, "niye sığmaz Munise' nin gülüşü, geldiniz mi deyişi, ne çabuk gidiyorsunuz deyişi? " diye koca güne.

Diyor ki koca gün, "hükmüm güne, geceye, suya, toprağa, gökyüzüne, kalbinize yetse de geçmiyor toprağın derinliğine."

"Siz bunu biliyorsunuz zaten, hep böyle oluyor bu, her defasında hepiniz toplanıp, bırakıp gidiyorsunuz sevdiklerinizi ve sonra dönüp bana soruyorsunuz suçlu benmişim gibi. Oysa bir suçum yok benim, çünkü bugün de siz hepiniz bırakıp gittiniz Munise 'yi bu toprağın kalbine.”
Hem de; “ Akşam inmesin, acele edin!” diyen bir büyük telaşeyle!

Gebze, 1.3.2017. Ünsal Çankaya.
Üvercinka, Mart 2022, Sayı:89