Translate

SABIR İNSANLIK VE BAŞKA ŞEYLER ÜZERİNE

SABIR, İNSANLIK ve BAŞKA ŞEYLER ÜZERİNE

Üzüm bir meyvedir. Herkesin bildiği. Tadıyla, renkleriyle.
Olgunlaşmanın simgesidir kanımca...
Kahrın, ezmenin, ezilmenin, üzülmenin ama aynı zamanda sevincin ve neşenin.

Yaşamın simgesidir bir anlamda.
Doğada uyanışın, canlı olarak evrimin, dönüşümün.

Koruk olarak da işe yarar, henüz meyveye dönmeden de.
Dalıyla, yaprağıyla, gölgesiyle, çubuğuyla, seyre değer varlığıyla.
Meyveye döndüğünde doyulmayan bir taamdır doyulmaz lezzetiyle.
Yaş iken ve kuru iken de.
Hatta natürmort bir tablodaki ölümsüzlüğüyle.

Ama üzüm asıl bir sabır simgesidir.
Beklemeyi bilene.
Aceleye getirene ders diye.

Sabır bir üzüm tanesinin asmasında çiçekten koruğa, koruktan meyveye dönüşünü gözlerken beklemek değildir.
Sabır o tane ezildiğinde bile bekleyebilmektir.
Çünkü ilk önce olduğu şey o eşsiz tadıyla şarap değil sirkedir.

Ezilmeyi de bilmeli mi insan? Kendini ezdirmeli mi bilerek, bu nedenle?
Elbette ki hayır!
Çünkü insan onuru insan kalmayı öğütler.
Ne ez ne ezil der bu nedenle insanlık öyküleri.
Yaşamın gerçeği de.
Eğer yaşayacaksan insan gibi yaşamalısın der hep.

Oradaki insan sözcüğüyle imlenen o kötü, karanlık olan değildir.
İnsan dünyadaki tüm kötülüklerinden arınmak için kendi içine dönen, kendini bilen, olgun olandır sıyrılıp hamlığından.

Aynı kabuk içinde olgunlaşır her meyve.
İnsan da öyle elbette.
O kabuğu kabullenip erişmeli benliğe.
O kabuk ile birey olmalı.
Sahiplenmeli kökünü ki insan her canlı gibi güzelce serpilip, gelişebile.

Çıktığı kabuğu beğenmeyene boşuna denmiyor "o insan değil!" diye.
Ya da en kötü anlamı düşkünlük olan sıfat atfedilmiyor ona, 'üftade' diye!

Elbette içinde çaresizlik var, fakirlik var, aşık ve tutkunluk bile var tanımlarının.
Ama hiçbir özelliği insanlıktan çıktığında varılan düşkünlük kadar yaraşmaz üftade sözcüğüne.

Rilke diyor ki:
” Nedir senin en acı veren deneyimin/Şarap ol, içmenin tadı acı geliyorsa”.
Ezileceksen bile öyle ezil ki, adın iyi bir şarap gibi kalsın tarihe, aktarılsın dilden dile direncin.

Nasıl ki kaldı insana dair paylaşımcılığıyla ünlü o Promete.
Çünkü ateşi tanrılardan çalıp kendini yarı tanrı yapmamıştı o.
Hiç kimseyi minnet borcuna sokmadan insanlığa bölmüştü yaktığı her ateşi.
Aydınlık ve iyilik dağılsın diye tüm dünyaya.

Nasıl ki kaldı adıyla direnci örnek olan Sisifos.
Kim ne yaparsa yapsın vazgeçme umudundan diyerek bize…
O kayayı bin kez geri yuvarlansa da taşıyacaktı bir gün o dağın yamacına.

Hem hemşerim şair Muammer Can da yıllar sonra diyor ki şiiriyle;
“ kendime bile minnetim yoktur görklü dünyada
üzüm ve buğdaydan öğrendim bilgeliği;
şarap olmak üzümün ezilmeye isyanıdır
ekmek olmak buğdayın direnci...”

Sabırla koruk helva olur der ya atalar…
İnsan insanlığını bulur sabrını arttırdıkça.
Yendikçe bencilliğini.
Yenilmedikçe aceleci hırslara.

Başka şeyler de ne mi dediniz başlığı düşününce?
Gerek kalmadı ki sabır ve kendini bilmekten, dirençten, umuttan söz edilince.
Ancak o zaman insan olmanın ve insanı kazanmanın gerçekleşeceğinden söz edilince.

Gebze, 28.11.2019, Ünsal Çankaya.
Üvercinka, Temmuz 2020, Sayı:69