FOTOĞRAF ALTI YAZILARI-12-
Çiçekler güzeldir, dalında. Ve artık dalında değilse onları ağırlamaktan
mutlu olanın yanında. Bu fotoğraf henüz emekli olmadığım 2013 yılı 8 Mart
Gününden bir kare. Laleler müdürüm Hale Durgut’ un Duraklı köyüne yaptığı taş
evin minik avlusundan. Gülümsüyorum, mutlulukla. 13.2.2018
Her şey güzel olsa... Sadece çiçekleri düşünsek dalında daha güzel diye. İnsanların canı yanmasa. Hastalıklar olmasa. Güzelleşse şu dünya...Ada olsak yine, huzura, sevgiye, dosta, kardeşe. "Dünyayı güzellik kurtaracak... Bir insanı sevmekle başlayacak her
şey" 13.2.2020. (Bu notu böyle yazışımın bir nedeni vardı, canımın içi ağabeyim kanserle savaşı
yitirdi mart yirmide.)
*
Uyumuyordum zaten, çok sallandık diye yazan arkadaşlarım Trabzon'dan Gaziantep'e
biri diğerine bin km. mesafede yerlerdeydi… Neresi yıkılmış olabilir dediğimde
04.17 ve devamındaki sallantıları yazıyordu o bölge ve komşu illerdeki
sınıf arkadaşlarım, dostlarım, akrabalarım... 6 Şubat 2023.
*
İşte yedi gündür deprem-yıkım-ölüm ve mucize kurtarışlar izliyoruz ekranlardan
ve o görüntülere kenetlediğimiz kalbimiz ve gözlerimiz umudunu yitirmek
üzere... Olmasaydı... En iyisiydi.
Oldu, hazır olabilsek ve ilk gününde sağ olan o binleri kurtarabilseydik...
Olmadı. Ben yine uyuyamıyorum… 17 Ağustos sendromu var hepimizde ve
çaresizliğimiz arttıkça artıyor aymaz yönetimin birbiri üstüne yaptığı yanlış
işlerle...
Üniversiteleri kapatıp- yurtlara depremzede yerleştirecekler şimdi. İlk
vazgeçilen eğitim. Oysa zaten bu olan biten eğitimi terk ettiğiniz için
efendiler! Üniversiteler kapanıyor ama yatılı kuran kursları değil, ‘Tekbir
timleri’ ise görev yerinde, depremzedeleri dini haykırış, dini söylemlerle
tehdit etmekte... Oysa oralarda insanların İslamiyet dışında da dinleri var...
Hem insanların hepsinin kendi dininden duaya bile değil orada, yedi gün toprak
altında kaldıktan sonra kurtulurken sevgiye, ilgiye, şefkate ihtiyacı var, koro
halinde Allah adı haykırılarak korkutulmaya değil...
Unutmayalım bu geceyi de... Bir saat sonra sekizinci güne geçeceğiz... Sonrası… Elbette bu enkazın altında kalanların
çoğunu gizleyecekler yine... Ölenleri de kalanları da TÜİK istatistiğine
benzetecekler ve ailesindeki kayıpları bulamayanlara “sus!” diyecekler, “sesini
kes!” diyecekler… Çünkü O hal geldi oradaki on bir ilin hepsine... Olmasaydı en
iyisiydi... Oldu, şeffaflık ve beceriklilik olsaydı da ölümler artmasaydı...
Olmadı... Olmasa da gözlerimiz ekrana kilitlenmek yerine lalelere baksaydık
tarihte baktığımız gibi, rengarenk lalelere... 13.2.2023
*
Bu saptamama yine emekli hâkim bir kadın meslektaşım: ”Yazdıklarınıza ben de
katılıyor, sizin gibi düşünüyorum. Biraz hazırlığımız olsa belki bu kadar maddi
ve manevi yıkılmazdık. Ölmedik ama yaşıyor gibi de değiliz, özellikle 17
Ağustos 1999 depremini yaşamış birisi olarak çok üzgünüm. O gün
yaşadığımız acılardan küçücük bir ders almadık, doğa bize gereken hatırlatmayı
yaptı. Bütün ülke fay hattı üzerinde iken hala kentsel dönüşüm adı altında 4-5
katlı binaları yıkarak 14 katlı estetikten yoksun, sefertası görünümlü evler
inşa ettiler. Halen ülkenin tüm şehirlerinde uygulanan imar planlarının depreme
uygun olmadığını anlamak için binlerce insanı kaybetmek mi gerek?” diyen
değerlendirme ve sorusuyla katıldı.
Ona “Umurlarında değiliz. Onların çoğu o sefertası evleri bizlere satıp tek
katlı, yüzme havuzlu villalarda yaşıyor artık!” diye yanıt verdim.
*
Bu yıl depremin yıldönümünden birkaç saat önce, bir önceki gün sayılacak
saatte, gece yarısına yakın da küçük kardeşimi kaybettim. İkinci kez yendiği
kanserin ardından zayıf düşen bedenine hastane enfeksiyonları saldırdığından. Dünyanın
sayılı sağlık kuruluşu arasında güya hastane, kanser tedavisi ve sonrası
bakımında. Ama acıbadem yemiş gibi oluyor insan ölüm haberinin ardındaki sebebi
öğrendiğinde. Çünkü görülüyor ki yaşatmak değilmiş önemli olan, o süreçte
devletin karşıladığı bedelin dışında özel sigortanın ödemelerini de alıp,
üstüne geride kalanlara yüklü hesaplar çıkartma derdindeymiş o sağlık
kuruluşlarının sahip ve yönetenleri…
Kardeşimin cenaze töreni ve ayrıntılarıyla geçen günlerde koptuk gündemden…
Acıya yenilmemek için uyuduk biraz, alarm veren sağlığımıza özenmek istedik
gözyaşları dökerken.
Depremin yıldönümü nedeniyle yapılan anma ve törenlerden uzak kaldık bir süre.
*
Sonra öğrendim ki bir yılda yapmaya, teslime söz verdikleri evleri
tamamlamamışlar, ama bir avuç depremzedeye ev teslim etmişler de o yurttaşlar “İyi
ki deprem oldu da evlerimiz yıkıldı da siz bize villa gibi ev yapıp verdiniz!”
diye teşekkürler etmişler güya, özü de eki de has olmayan adı belli bir bakana
minnetle. İnsan inanamıyor aymazlığın bu kadarına. Ama o kadar normalmiş, zaten
oluru buymuş gibi yapıyorlar ki bu yaptıklarını… Aklı tutuluyor insanın, dili
yanında.
Öyleyse bu yıl da tekrar etmeli bir sözcük ekle son değerlendirmeyi.
Aynısını yazmak, yinelemek hiç de fazla olmayacak çünkü:
“Umurlarında değiliz. Onların çoğu o sefertası evleri bizlere villa saydırıp, tek
katlı, yüzme havuzlu villalarda yaşıyor artık!”
O yüzden yaşamdan çok koptular ve ne enflasyon ne açlık konusunda ayakları yere
basmadığından hâlâ hayal üretip oy karşılığı satıyorlar gezici alkışçı ekipleriyle.
Gebze, 13.2.2024, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 24.9.2024