KALBUR SAMAN İÇİNDE
Zaman saydam, insan kırılgan dünyasında,
Ama geçirgen de insan zamanının ortasında.
İnsanın geçirgenliğinin kanıtıdır ışıkları,
Asırlardır anlatılan masal sanılan aşkları.
Akan zaman içinde, duran zaman içinde,
Kalbur saman içindeyken salınmıyor mu mavallar?
Vurdukça dökülmüyor mu kapçıklı kavuzla taşlar,
Kalburun üstünde ise kalmıyor mu kahramanlar?
Zamana kalmanın yolu bir masala kapılanmak,
Aşıp gelmek asırlardan, resmedilmek kitaplara.
Bir çocuğun düş dünyası yıkılmasın diye zordan,
Kaçabilmek hep okunan, yaşatılan zamanlara.
Saydamlığı apaçıkken, her dilde, benzeşen tipler,
Yazılırken sayfalara, ne kaynar kara kazanda?
Cenneti bulan da olur, cehenneme yaraşan da,
Ezberleriz kaynağından, iyi kötü namlarıyla.
Kırmadan kül kedisini, kazları ve tavşanları,
Sallayıvermeli bir gün kalburu dünya diliyle.
Her çocuk mutlu olmalı düşerken kalbur altına,
Cadılar, kötü krallar, üveyden üvey anneler.
Anneler ağıt yerine mutlu ninniler ırlayıp,
Sarılmalı gülüşüne, çocuğunun her yaşında.
Yoksulluklar tükenmeli, eşitlik olmalı varda,
Süzgecinden geçilmeli, iyiliğin, tüm çağlarda.
Gebze, 16.5.2023, Ünsal Çankaya.
Patika Dergi, Nisan, Mayıs, Haziran 2024, Sayı:125
Translate
KALBUR SAMAN İÇİNDE
BENİ ARA YÜREĞİM DURSUN
BENİ ARA YÜREĞİM DURSUN
Beni ara!
Beni ara bir çalıntı zamanda,
Zaman dursun!
Yanılsam, yanılsa zaman, sonsuza varsam,
Yanılmasam, yanmasam, dursa yüreğim,
Durmam!
Sevgi uçmaktır her zaman, yanılsamayla!
Biliyorsun, söylenecek sözüm çok,
Seninle sevineceğim güzellikler çok.
Ara beni, ara, aradığın zamanda durmadan,
Uçmayı öğretiyorum kanatlarıma!
Beni ara!
Aydınlığımı gören güneş erken doğmasın.
O çalıntı zamanla mavileşsin geceler.
Güneşe küssün dünya, mavi aylarla dolsun,
Uzay yitiversin kara delikte,
Zaman kaybolsun!
Ara beni! Ara! Mutlu şiirler oku.
Şiire kesilelim dolunay dolanırken.
Kalbimin atışına uyak olsun sözlerin,
Dize dize kan olsun, aksın damarlarımda.
Yaşadığınca yaşat bu dünyada iyiyi,
Yaşat ki kaygılarım bitsin kısa zamanda.
Ezberim sevgi benim, şiirimle beslerim,
Şiirimden kalplere sevgi taşır sözlerim.
Ara ki yüreğimde büyüyen umutlarım,
Aksın, aksın durmadan, çağlarken sular gibi,
Can versin şiirime, zaman kendini bulsun!
Ara ki gözlerimde büyümesin yokluğun,
Ellerin kanat çırpsın, şaşırtsın ayrılığı.
Bil ki kalbim göç sonu beklendiğin yuvadır,
Bir çöp olsun ekleyip, karışıp toprağıma,
Onarmazsan içimi zaman benle vurulsun!
Gebze, 21.10.2007-2023, Ünsal Çankaya.
Artemis Edebiyat, Nisan, Mayıs, Haziran 2024, Sayı:24
IHLAMUR KOKUSU
Yenilme dediğimde hep başaran kardeşim Ali Türkmen'e.
Bir kez daha sesleniştir, son çaba...
IHLAMUR KOKUSU
Bahçemizde bir ağaç var, pencereme çok da yakın,
Onca yılda ne kokladım ne de gördüm çiçeğini.
Kocaman yaprakları var, çiçeğini saklıyorlar,
Getirmedi hiç odama kokusunu çalan rüzgâr.
Dündü, parkın bir ucunda bir ağaçta bir adam var,
Elinde çok uzun çubuk, ucunda bağlı bıçaklar.
Dokundukça dallarıyla yere iniyor yapraklar.
İşte o an kokusuyla burdayım dedi ıhlamur,
Şehriniz çaldı kokumu, gelemedim sana kadar.
Birkaç dalı aldım yerden, üstünde çiçekleri var.
Tek tek ayırdım dalından, koydum serdiğim örtüye,
Sabaha dek kokusuyla mutlu etti ıhlamurlar.
Benim kazanç hanem zengin, evimde çiçekleriyle
Kokusuyla sarhoş eden taze ıhlamurlarım var,
Park kamuya ait elbet, ben bir kamu üyesiyim,
Her dal her çiçeği zaten helâl anam sütü kadar.
Hem de biraz budanınca küsmüyormuş ıhlamurlar.
İntizar söylüyor hâlâ, kalbe dokunuyor hâlâ,
Çok yıllar geçti albümden, 'nazar boncuğu' çatladı,
Eskisi gibi huzurla dinlenmiyor ki şarkılar.
Dizi dizi ağlıyordu, üzülüyordu insanlar,
Diziye özel şarkılar, dizilere dertli aşklar...
Çünkü yalnız dizilerin, filmlerin yönetmeni var,
Son yazmadan son sahneye mutluluğu onlar koyar,
Yönetmenin istediği mutlu sonda ödüller var.
Artık ayrılıklara değil sevince söyle İntizar!
"Kar tanesi gibi nazlı, kuş kanadı gibi kırık..."
Koptular ya ağacından, düşüp orda kalmadılar.
Her ayrılıkta hüzün yok, sevdiğine kavuşma var,
Sevincimizi artırsa evimize dolan bahar.
Gebze, 27.6.2023, Ünsal Çankaya.
Çağdaş Türk Dili Dergi, Mart 2024, Sayı:433
Not 1:
Kardeşciğim bu kez de direndi çok... Ne çok umudu, hayali vardı gerçekleşecek.
Ama Kansere değil hastane enfeksiyonlarına yenildi.
Dergiye onun yoğun bakıma girdiği gün, erken saatte yollanmıştı bu şiir :"Kardeşciğim hastanede, kanser... Son demleri belki de...İçimden ona bir bahar sevinci yollamak geliyor... Dayansın diye... Dirensin diye... Bir kez daha kazansın diye..." notu eklenip.
Sonrasında haber geldi, aceleyle yola çıktık, yetiştik hastaneye, bizim gidişimizden az sonra girdi yoğun bakıma, veda için gittiğimi bilmiyordum o zaman, ama son dokunuşummuş meğer yanaklarına... Son öpüşümmüş elinden, uyu, dinlen, çok yoruldun deyişim... Huzurla uykuya dalışı da bu cümlemden sonraydı...
Not 2: İntizar, Nazar Boncuğu albümünden bir şarkı, aynı adla bir televizyon dizisi ve o dizide jenerik müziği.
ŞİİR NE İSTER
Şiir yaşamak ister, yaşatmak mutluluğu
Ne varsa insan için hazırlamış olduğu.
Sevgi için yaratır sözcüklerde duyguyu,
Hüznü, belki acıyı, sevinci elbet, çokça.
Ama kan ve kin değil, öfke, intikam değil,
Barışı ister yalnız, çoktandır unuttuğu.
Kutsamaz ki ölümü, erken bulur her zaman,
Asla savaş haykırmaz, yıkımları çağırmaz.
Bebekler ölürken de sessiz çığlıklarıyla,
Yeter öldürmeyin der, yeter bitsin bu keder.
Unutmayın der şiir, insanın doğurduğu,
Şiir gibi yaşayıp bulmalı her doğruyu.
Gebze, 7.1.2023, Ünsal Çankaya
Edebiyat Nöbeti, Kasım-Aralık 2023, Sayı:49
SEN YOKKEN KARANLIKTIR
SEN YOKKEN KARANLIKTIR
Dünya deyip geçiyoruz olana olmayana,Olmayanı oldurmayan dehrin kırık çarkına.
Bir kırlangıç hüznü taşan ömrün sayfalarına,
Konar göçerlik biçseler çığlığını sakınma!
Kuşlar geçe uçamaz diyenlere inanma,
Ayla yıldız yoldaş olur gece yol alanlara.
O nasıl dönüyorsa dünyanın yamacında,
Ebabiller de dönermiş, göğümüzde, boyuna!
Aşklarını masmavi yapmayı hiç unutma,
Karanlık gecemize dolunay ol Aykız'ım.
Ol ki çobanaldatan ya da keçisağanlar,
Dağ kırlangıcı olsun eleğimsağmalarda!
Haydi gel, umutlara ışığın kanat olsun,
Kelebekler ölmesin, ağlamasın gelincik.
Gel yürüsün can suyun can ol yuvalarına,
Sevgini almadıkça kuşlar bile ötmüyor!
Hem yıldızlar üzülüyor sensiz gecelerinde,
Gel de ışığını dök, göğümüz aydınlansın.
Sonsuzluğu umarken gök kubbenin altında,
Yorgun maviliğinle ellerimiz boyansın.
Beyaz hep kederlidir biliyorsun değil mi,
Biliyorsun elbette, doğmadığın her gece.
Gel boynunu bükmesin seni özleyen güller,
Yokluğunla kaybolmasın gece içinde renkler.
Sensizken zifirlerden daha karanlık dünya,
Hep gökkuşağı boya yağmurların ardına.
Ne çok şiirler yazdım ay aydın olsun diye,
Okundukça okunsun, sevgiyle, kaldığında.
Gel ki apaydın olsun, yaşanır olsun çağ da,
Çünkü kırlangıçlara yetmiyor artık dünya!
Gebze, 29.9.2007-2020 Ünsal Çankaya.
Eliz Edebiyat, Mart 2024, Sayı:183
BU ÖLÜME ŞİİR DEĞİL!
Ali kardeşimin gidişinedir,
Yattığı yer uçmağ olsun diyedir.
BU ÖLÜME ŞİİR DEĞİL!
Bu gidişle sözüm tükendiğinden,
Ağlamaktan özüm tükendiğinden,
Yaşlanmanın kitabıdır yazdığım.
Yaslandığım dağlar yıkıldı hepten.
Yaslanmayıp ne'tsin şu deli gönlüm?
Yaşlanmayıp ne'tsin şu iki gözüm?
Çarpına çırpına yoruldu dizim,
Yetmiyor kendime yarım nefesim,
Kanat çırpmayaysa kalmadı özüm.
Göç mevsimindeymiş canım kardeşim.
Kalbimdeki kuşun kanadı kırık,
Köyümün toprağı yüzünde şimdi.
Gebze, 13.2.2024, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 28.2.2024
HORONDAN HALAYA
HORONDAN HALAYA
Dağların doruğuna sensiz mi çıkacağım,
Alıp da yüreğimi güneşe kaçacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!
Bir bulutun üstünde seninle uçacağım,
Dolanıp kollarına, sarılıp yatacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!
Ege'de doğdum ama Karadeniz’i gördüm,
Gercüş’te buluşmaya tesadüf dedi ömrüm!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!
Güneydoğu sıcağı karıştı kalbimize,
Askerliğe giderken geri dönemem sandın!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!
Nasıl inandın buna nasıl aldandın bilmem,
Sensiz yaşamadım ki seni de alacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!
Halaya baş olmaya, ömrüne düş olmaya,
Söz verdim kalanında ömrüne eş olmaya!
Kış bize uğramasın, sen de yavaşla ey yar!
Gebze, 21.1.2006, 2024, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 26.1.2024
DELİCE- ACININ ŞİİRİ-
DELİCE -ACININ ŞİİRİ-
Yeteneği yaşamaya ait sınırlar içindeyse insanın, yaşaması zor olmaz.
Zor olan yeteneği sınırlayıp yaşamaktır, ardından mutsuzluk gelir,
Böyle anlar çoğaldıkça aylar, yıllar, bütün yollar acıya anlam ararlar.
Ayrık değilsen herkesten, çoğun anlamı sendeyken,
Delice uçmayı unut, kendi masalını dinle.
Anlamıyla koy kalbini, yeteneğinin içine,
Koymadığında olanlar geliyor sözün peşinde.
Susuz ırmağa dönersin, çoraklaşırken toprağın, kalakalırsın çöllerde vahan bile
olmaksızın.
Yolların yola bağlanmaz, akar yıllar, akar yollar, kapanır tüm kapıların.
Kalakalırsın kapanda, kalakalırsın çıkmazda, kilitlerin olmaksızın.
Kapanın elinde kalmaz sende kalır yalnızlığın!
Bütünüyle çıkmaz olur umar umduğun sokaklar.
İçine oturur durur bu kapana kısılışın.
İçinde kalanlar derttir, derttir orda yaşattığın,
Engellenen, es geçilen, unutuşa hapsedilen düşlerindir hep delice.
Belleğini tazele ve unutuşuna yenilme!
Delice sözcüğü rehber, her anlamı senin olsun,
Bu dünyada var olmanın süreci de süremi de gizli sözcüğün içinde.
(Delice diye köylerde at arabası ardına, sadece harman zamanlarında, tarladaki
biçilen sapları ve hayvanlar için kurutulacak yonca ve biçili otları yükleyip,
sapların saman ve tahıl olacağı harman yerine, otları kışın kullanmak için dam
üstlerine yığmak için taşımakta kullanılan özel yapım geniş ve parmaklık kıyılı
yük aracına denirdi. Yaşayan, modern hali kamyon ya da römorklarda aynı
amaçla kenarlarında yükselen tahtalardır.)
Bir tür sınır denilebilir deliceye, açıkça bir tür sınır!
Yeteneğin sınırlanması değil ama amacı.
Çünkü taşımak eylemi insanlar için kurallara bağlıdır da sap ve saman için de
vardır aynı sınırlar.
Tüm dünyada en, boy, yükseklik gibi ortak istiab sözcüğüyle
yasalarda tanımlıdır.
Güncel dilde biraz varken şiirde yer almayandır.
Ancak insan her sınırı zorlayan ve başarandır.
Deliceyi yedeğine alışı da sadağına koyuşu da bundandır.
Delice bazı ağaçların, aşılanmamış yabani hallerine de denir.
Bilirsiniz, melodisiyle eşlik edin hemen!
Boşuna mı "Delice, delice, delice zeytin!" der Ezginin Günlüğü ile
sevdiğimiz türküler.
Ahlat da öyle! Delicedir ağacı, dirençli ve özgürce.
Delice aynı zamanda yararlı otlar içinde büyüyen dikene denir.
Delice biraz bu tanımından el alarak toplumsal yaşamın içindeki aykırılıkların
her türüne ad olur.
Delice iş, delice hareket tanımında olduğu gibi normalin dışı, cüretli olana
denir...
Normalin ne olduğu kadar delice olmasının ne olduğu da farklı farklıdır.
Muhteşem mi yoksa küçümsenen mi, inanılamayan mı olduğu zamana, zemine ve
bakışa göre şekillenir.
Örneğin Hezarfen'in uçmayı denemesi delicedir.
Kimi inanılmaz bulduğundan der, kimi küçümsediği için, kimi muhteşem
bulduğundan o delice uçuşu.
Ancak uçmasını ve rasathaneyi yasaklatmak da o dönemin kıskanç bağnazlarının en
delice eseridir.
Acıdır bu. İnsanlıktan çağlarca geri kalışın nedenidir.
Matbaanın gecikmesi aynı acılıktan beslenmiş, kalbimizdeki kederle acısının
yeri berkitilmiştir.
Kimi şiirler delice yazıldığından başa döne döne okunmalıdır.
Döne döne, sonu ile başı birbirine dönüşene dek.
Yüksek sesle ve vurguları güzel Türkçemiz ile.
Bu okuma böyle delice yapıldığında çoğu şiir acının şiiridir.
Normale isyanın şerh düşülmesi.
Çıkmazlara yol açmak, peynirini çaldığın kapandan kurtulmaktır.
Çünkü delice olan gereksiz değil, tam yerinde, tam zamanında gerekendir belki
de.
İnsanı insan eden de şiirine vardıran da bu yol ve akan zamandır.
Akan zaman durana dek delice olan ne varsa yaşanmalıdır.
Öyleyse yaşanmayan hiçbir şey kalmasın, kapılar kapanmasın.
İçlerinde yalnızlıklar, yılgınlıklar, umutsuzluklar birikemesin,
Delice zeytinler, ahlatlar rant için aşılanıp dönüşmesin iyiye.
Armudun iyisini ayılar yerken küsmesin doğa.
Yenileyip dursun kendini düşlendiğince.
Kapanlara kısılıp tükenmeyelim diye!
Mutluluksa amaçlanan, huzursa ömür adanan,
Delice yükselsin umut, korusun kendini gerçekleşene dek,
Dikenleriyle!
Gebze, 12.11.2006- 2023, Ünsal Çankaya.
Çağdaş Türk Dili Dergi, Ocak 2024, Sayı:431
YARIM YAŞAMALAR ÜZERİNE
Umarsız zamanlara bağlıyken yollarımız,
Çıkmazında karanlığın beklediğimiz bir damla ışık.
Aydınlatsın yolumuzu, tükenmesin, arta arta kadiminden bol olsun,
Çünkü yaşamaktan ibaret dileğimiz, değmesin aşımızı yalan ve dolan.
İmarına uysun geleceğimiz, geleceğimize set olmasın geçmiş zamanlar,
Bağımızda bağ olsun, dilimizde çağ, vurulmasın ağzımıza gem, sırtımıza kolan,
Yük çekmeye koşumlanan hayvanların çaresizliğine yakalanmadan.
Tadilatı yarım kalan ev gibiyiz hepimiz, yaptıkça sökülen, çaktıkça dökülen,
Tozlarına bulanıyor ömrümüz, odalarda kıyılıp atılmayan nice eski biriken.
Ayıklayıp atmalıyız hepsini, anısıyla ağır yükler olmadan, yeğnileşip, tetikleşip,
Rüzgâr olup esmeliyiz, gönle sızı, kalbe acı dolmadan.
Üstümüze serptikleri karmakarışık toprak iyilikten mayasız ve marazlı,
Silkinelim öyleyse, çıkmak vakti değil midir düştüğümüz kuyudan.
Güneş olup çıkmak vakti, ay olup dolun olmak, soyunuyorken gerçeğe,
Savurmak vaktidir yıldızımızı, kaydığında dilekleri çoğaltan.
Yaşamak inatla sade, elbet içten, fazlasıyla sevinçli olmalı ki,
Her gününde örmeliyiz geleceği, düşlerimiz solmadan.
Yaşamak avcıya tuzak, hüzne yağmur, endişeye sağanak ve kahır mı,
'Ümitli şey' olmalı, vakur olmalı yaşamak şiirlere sığmayan.
Olmalı ki, yaşananlar insanı insandan utandırmasın,
Yormasın, incitmesin, menekşe açar gibi usulcacık yaşansın,
Mevsimler uçsa bile ömürler tüme varsın ölüm gelip almadan.
Gebze, 28.10.2006-2023- Ünsal Çankaya.
Şiiri Özlüyorum, Mart -Nisan 2024, Sayı:118
BAĞ BOZUMU
BAĞ BOZUMU
Canını alıp eline, yanını yöreni seyran.
Üşüyen toprak üstünde, börtü böceğin diline,
Düşmeden önce, cehennem bu diyecekler.
Korkma, sağlam tut yüreğini bu dünyada,
Elbet gidilmedi, gidilmeyecek.
Gülüm sevdadır dikene, diken özüne özüne.
Gül büyütür didesine, dökülür nazenin yaprak,
Can dökülür ellerine.
Nefes almak değil hayat, canı almaktır bedene,
Solar diyecekler, korkma, can suyudur sevildiği hem,
Daha solunmadı, solunmayacak!
Aynalar olsa içinde, bize sır kim, çözülen ne,
Sırrın en dibine bilim erecek.
Bakışlar zehir zemberek mıhlanıp keser diline,
Ölüm gelir diyecekler, korkma, doğa sırasını bilir,
Henüz ölünmedi, ölünmeyecek!
Kan çanağı olup gözler, dökülmeden toprak
Buharlaşmadan su, çarpılıp yüzümüze.
Tane tane sözcüklerle ezil diyecekler.
Korkma, şarabadır ezildiğin, kana değil,
Üzüm üzüm üzülmeye yeter denecek!
İremdir her billur tane, ölüm bize, cehennem ne,
Sır kime, ayna kime, özüm özüne, üzüm gözüne eştir.
Kana kana içelim ki demine, yasak diyecekler.
Korkma, doğum bir kez, bir kez ölüm,
Korkusuna boyun eğilmeyecek!
Ölüm dediğimiz zulüm özgülendiyse bedene,
Bir zamanı, biçimi var, gelemez o andan önce.
Korkular yazı bilmiyor, yazılarsa sır dilinde,
Vakt ve saat kara yazın, oku diyecekler bir gün,
Korkma, bir kez öğrenince dili, unut deseler gam değil,
Olur mu sır olup kalmak, bağ bozulsa yaşar gerçek!
Gebze, 22.10. 2011-2023, Ünsal Çankaya
TERZİ DEĞİLİZ AMA
Terzi değiliz ama dikiyoruz boyuna gökyüzümüzü,
Yırttığında şimşekler maviliğini.
Yamalar gibi teyellenmişken ömrümüz ömrümüze,
Ayrılık olmasın diye ellerimizde.
Dilimize dişimizle hapsedilen sözlerimizi,
Söküyoruz ağzımızdan iğne oyası işçiliğiyle.
Dağlar kavuşsun diye dikiyoruz vadi ve ırmakları,
Dünya hep yeşil kalsın diye dökülen yaprakları.
Sevgisizlik ölüm diye eşleyip insanları,
Sevelim ve koruyalım diye doğuruyoruz çocukları.
Bunca özen sonrası yine de deliniyorsa gök
Boşalıyorsa yağmurlar ömrümüzün üstüne,
Yaprakları çalıyorsa sonbahar,
Yamalar sırıtıyorsa aynı kumaşı bulmadık diye,
Çocuklarımızın geleceğini çalıyorsa siyaset,
Duracak mıyız?
Kan içinde bile kalsa dilimiz haykıracağız,
Yırtıp dudağımızı bir ıslık salacağız göğün yüzüne.
İşte o zaman işe yarayacak terzilik hevesimiz,
İnsanlığımız tam olacak, diktiğimiz eksiksiz!
Sonra oyun sayacağız gölge teyellemeyi.
Dağda taşta izi kalmayan sözümüzü,
Hiçbir kalpte izi kalmayan yüzümüzü,
Yüksüğümüze doldurup düğmelerken maviye
Ustalığımızı çekeceğiz insanlık gönderine,
Sonsuzluğa ulaşıp yenilmez kalsın diye!
Gebze, 24.10.2021, Ünsal Çankaya
Eliz Edebiyat, Ocak 2024, Sayı:181
CUMHURİYET VE EDEBİYATIMIZ
Dil Nehri E- Dergi Cumhuriyet ve Edebiyatımız
soruşturması için yanıtlarım.
Cumhuriyet ve Edebiyatımız Soruşturması.
Ben sadece artık bu soruşturmalarla oyalanmak, kendimizi ya da birilerini kuşak
kuşak sınıflandırmak yerine ülkenin, dilin nereye gittiği konusu ile
ilgileniyor mu insanlar, yurttaşı oldukları ülkenin dilini tüm kuralları ile
biliyorlar mı ve bildiklerini doğru kullanıyorlar mı gibi kişisel
hesaplaşmalarını yapmalarını isterdim. En basit yazım kurallarını bilmeyen ve
kendini yazar olarak tanımlayan nice insanı gördükten sonra.
Cumhuriyet ile özdeş şair tektir. Nâzım Hikmet Ran. Onu ayrı bir soruda
sıralamaya koymak içime sinmez. Salâh Birsel ve Melih Cevdet Anday, Tahsin
Yücel'i en iyi denemeciler arasında sayıp sınırlamak da istemedim. Çünkü
aynı zamanda edebiyatın diğer alanlarında da onlarca eserleri var beğendiğim. Örneğin
Asım Bezirci de neredeyse tüm kitaplarını okuduğum için yalnızca eleştirmen mi
sayılmalı seçemedim.
Bu yüzden sorularını silmeden altına yanıt yazacağım sadece iki soru
seçtim.
7.Cumhuriyet edebiyatı,
özellikle 80 sonrası müfredatta yeterince yer alıyor mu? Ders kitaplarına göz
atıyor musunuz?
Eğitim sisteminin her gün biraz daha dinselleştirildiği
günümüzde görseller ile minicik zihinlere "kadın ve kız evde yaşar,
erkeklerse dışarda" diyen bir bilinçaltı eğitimin, ülkenin en tarafsız
yayınlarını yapması ve Cumhuriyet değerlerine bağlılığı ise anayasa gereği olan
TRT kurumunun her kanalında ve ama özellikle çocuk kanalında, tüm
programlarında olduğu gibi özellikle yaptırılan çizgi dizilerinde ( Daha dini
ağırlıklı kanalları bilerek es geçiyorum-onların amacı zaten toplumu o yolda dizayn
etmek) yine aynı bilinçaltı eğitimin verildiği yerde bu soru hayattan çok
uzak. Ne 80 sonrasına ne de 80 öncesine gereken önem verilmediği net.
8.Kendi kuşağınız
dışında cumhuriyetin hangi kuşağı içinde yer almak isterdiniz.
Belki on kitaplık şiirim, üç dört kitaplık deneme ve anlatı türü yazım
yayımlandı kâğıda basılı ve e-dergiler ile edebiyat sitelerinde.
Adım, derleyicisi Veysel Gültaş olan Kadı Burhaneddin'den Günümüze Hukukçu
Şairler Antolojisi, 2012 yılı Türkiye Barolar Birliği yayını Hukukçu Şairler
Seçkisi içinde, Şiirin Yüzleri-Ankara, İbrahim Demirel Objektifinden çıkan
portrelerimiz ve şiirimizle Çankaya Belediyesi Kültür Yayını bir albümünde,
Şair Ali Asker Barut'un Kalbim, Cümle Şair Dostlar Bahçesi ve Beş Şiir Dersi ve
Şairler Sözlüğü içinde, Şair Gültekin Emre'nin Kardeş Günlükler kitabı içinde, Şükrü
ve Özcan Türkmen tarafından yazılmış Çavuşlu Sülalesi ve Suvermez Köyü
kitapları içinde şiirlerimle yer aldığım gibi, yazarlığım ve şairliğim de
vurgulandı. Zaten bu vurgulamanın varlığı kendi dışımızdan olduğunda önemli,
çünkü insan şair ve yazar sıfatını kendi kendisine vermemeli.
Ben sadece içimden geldiğince yazmayı önemsedim. Yayıma değer bulunmasa
yayımlanmazdı dediğim tüm şiir ve yazılarımı da yayımlandığı dergi, yıl ve
sayısını belirterek bir web sayfasında, sırasıyla topladım. İleride bir gün
birileri “Neler yazdı?” diye merak ederse dergi arşivlerini taramakla
yorulmayacak, yirmi yıllık yayın birikimimi Ayışığında Gece adlı blogger bloğumda
bulacak.
Kitap bastırmayı kolaylıkla halletmek mümkün ülkenin şu ekonomik çıkmazında,
üste para vererek!
Bunu tercih etmedim hiç, etmeyeceğim! Herhangi bir yayınevinin de kendiliğinden
sizin eserleri basalım diye talip olmayacağı besbelli. Oysa ben hâkimlik
yaptığım dönemde Fikri ve Sınai Haklar Yasası uyarınca açılan özel tür davalara
bakmakla da yetkiliydim. Ne telif yasası yeterince hüküm sürüyor edebiyat
dünyasında ne de sistem 'çok tanınmış" isimler dışında birilerini de
duyurma özeni ve çabası içinde. Ben de zaten herhangi bir yayınevine
dosyalar yapsam da yollamadım göz atın diye.
Benim kalbim okurlarda "bence iyi bir şairdi, ya da yazardı…" olarak
kalmaktan öteye hayal kurmayı filan gereksiz buluyor ülkenin siyaseten gittiği
karanlık yolu gördükçe.
Ama ülkemin değerlerine sahip çıkmanın, acılarını görmenin de sadece bir
kuşağa mal edilmesini doğru bulmuyorum. Toplumcu şair bile bu
anlamıyla sınırlayan bir tanımlama...
Bu yüzden “Hissettiğimi olduğu gibi yazan biriyim, herkesçe de böyle bilinmeyi
istemek hakkım.” diyebilirim. Kuşaksız, bağsız, bağlantısız, koruyucu,
kollayıcısı olmadan var olan biri olarak diyorum ki sonuç olarak, “Ben herhangi
bir kuşakta adı anılan biri değilim, herhangi bir kuşağa dahil sayılmak da
istemedim hiç. Yine de edebiyat tarihi ilerde bir gün bir yere
konumlandırırsa çoktan gittiğim bu dünyada adım bir şekilde anılmış işte,
bir süreliğine de olsa ölümden önce bilinmesem de sonraya kalabilmişim"
derim oralardan bunu görmek mümkünse.
İçten selâmlar yolluyorum her zorluğa karşın edebiyata gönül veren tüm
insanlara.
Gebze, 9.11.2023, Ünsal Çankaya.
Dil Nehri E- Dergi, Kasım-Aralık 2023, Sayı:5
( Toplu yanıtımdan kısmi paragraflar 'Soruşturma düzenleyen' tarafından ilgili sorular altına kopyalanarak yayımlanmış, ancak eksiktir.
Ben tümünü paylaşmanın doğru olacağına inanıyorum tabi, o şekilde paylaşılmalı dileğimi de iletmiştim, olmamış:((. )
MÜKEMMEL DEĞİLİM
MÜKEMMEL DEĞİLİM
Üzgünüm, mükemmel değilim, hiç de olmadım.
Elimden gelen bu, dilersen azımsama, sana aşkla gelişimle,
Dönüşün senin bana buluşmalı diyorum yüreğin ortasında.
Üzülüp ağlasak da yarış değil ki sevmek sen geçince yenesin.
Gönlün benle sevinsin, sil eski yıllarını,
Ömrüm sevginle dolup sana yoldaşım desin.
Yorgun atlar gibiyim üzgün ve terli, çabalarla örselendi yüreğim,
Sık dişini, unut gitsin demek yetmedi bazen, bundandır üşümesi.
Kırılsak dökülsek de emek istiyor bu yol, çokça da umut, belli.
Hayat bağımız candır, canımızsa gayretli,
Ayırt edilemez artık en çok çaba kimindi.
İnan mükemmel değilim, olamazdım da gerçi,
Sevdim işte, içten sevdim, bu dünyana değmez mi?
Gebze, 29.1.2006- 2023, Ünsal Çankaya
Dil Nehri E- Dergi, Kasım-Aralık 2023, Sayı:5
ÇELİŞKİSİZ ÇELİŞKİ
"Oy benim özgürlüğüm, savaşım senin uğruna,
Bir ömür yalnız sana köleyim!" demişim yıllar önce,
Fakülte günlerimde. Ders kitabımda buldum.
Kölelikten söz ederken yalan mı söylemişim,
Tüm çevremiz bağlıyorken kurtuluş yollarını,
Özgürlükten söz edişim çelişki değil de ne?
Cila çeksem faydası yok iyi sıfatlarımla,
O bağları çözüp geçmek kılıç mı istiyordu,
İskender'in kördüğüme ettiğini etmek mi?
Mutluluktan payım yoksa akan gözyaşım niye?
Birey oldum yasalarda, bir eş oldum, bir anne,
Üstüne bir de yargıç, hepsi ayrı mahpusluk!
Başkasına suç yüklemek kolaylar kurtuluşu,
Yine de kabahatin hepsi bendedir gözüm!
Gardiyanıydım hepsinin hükümlü olan bendim.
Kararlarım hep kesindi, infaz yapanı kalbim!
Her durumda çarpıyorum hücre duvarlarıma,
Çığlığımsa kelepçeli, bakma sayhalarıma.
Oy benim özgürlüğüm devranın çepeçevre,
Ne semazen oldun güce, ne de oldun pervane.
Ömrümün son baharında salıverirsem kendimi,
Kırık umutlarım için kal yitik düşlerimde!
Gebze, 6.11.2006 - 2023, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 5.12.2023
HAYDİ İNSAN KALMAYA
İnsan olarak doğduk ya insan kalmak emek ister, aşk ister.
Emek ise yürek ister insandan, yanılmayan, yenilmeyen hırslara.
Aşkla yaşanmalı elbet, aşk eksikse her şeyinden eksiktir insan dediğim,
Eksik kalan yanlarını iyilikle tümlemeden artırıyorsa tamahı çoktan yenilmiştir ama.
Gökyüzünde uçan kuştan, evcilleşen her canlıdan, ağaçlardaki meyveden,
Öğrenmiyorsa o insan yaşamak bölüşmek diye, topraktaki bereketten.
Hem yaşamak hem yaşatmak doğasını zorluyorsa,
Henüz tam değildir insan, yarımıysa fazlaca ham.
Umudun acı meyvesi düşlenenin iğnesidir,
Kanatır gerçekleşince, zehirler çok tüketince.
Unutulur şey değildir bir kez açıldıysa yara,
Dokunsan da kabuk tutar dokunamadan baksan da.
Her yarayı insan otar sevgisiyle, aşkıyla,
Haydi insan olmaya der ateşi yakan kavıyla.
Ürettiğimizde dünya, bölüştüğümüzde sevda,
Haydi davran, üşenme der, çabala insan kalmaya!
İnsan olmak arzu ister emek ister gürz değil,
Başarmaya zorlu çaba, çabası kârsız değil!
Gebze, 1.3.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat, 9.11.2023
AĞITLAR DA AĞLARDA
AĞITLAR DA AĞLARDA
Kimse bilmez denizlerin nice eskidiğini,
Nasıl yıkanacağını dalgaların.
Denizatlarına binip gitmez iyi balıklar,
Kötüleri yutsa da kendinden küçükleri
Hiçbir balığın gözyaşı parlamaz yakamozda.
Yıldızlar yandığında aydınlanıyor gece,
Ay düşünce denize, ağıyor gün ışığı terazi kefesiyle.
Sabahlar dökülünce maviliğin üstüne,
Gün ve gece dengesiyle buluşuyor denizde.
Fırtınalar çıkmayan aylarında yılların,
Sevinçle uğurluyor gidenleri kalanlar.
Dönsünler umuduyla sallanıyor mendiller,
Yol alıyor tekneler, ağlarını salıyor derinliğe avlakta.
Balığa çıkan sağ dönse sevindirir bekleyeni,
Ya da uzaklara çakar umuttan yorgun gözleri.
Azıcık bir esintide elleri boş gelinmez de,
Fazlasında hem açlık var hem de yokluğun kaygısı,
Büyük küçük diyemeden hepsi düşerler kedere.
Sorulur mu tekne batsa nerede yatar batığı,
Atılan ağlar dolduysa, toplanmazsa zamanında,
Balıklar da ölür mü ki unutulan ağlarında?
Ya da ağıtlar çıkar mı balıkların avazından,
Sessizliğini yırtar mı koyulaşan derinlerin?
Ağlar mı deniz anası ağları yırtıldığında,
Sarılır mı birbirine ağ içinde ahtapotlar?
Bu denizler niye eski, niye kirlendiler birden,
Sorular yanıtsız artık, bilen tüm balıklar ölmüş,
Belleğimizi çalmışlar, ben bile yaşlandım
zaten.
Nice zaman geçmiş çünkü denizlerin denizliği üstünden,
Yamaları bile yama istiyor minicik derelerden!
Gebze, 5.2.2022, Ünsal Çankaya.
.......................
Yayıma giden hali aşağıda:
EL İZİM OKUNUR MU?
EL İZİM OKUNUR MU?
Alın yazısı mı varmış, yazılır da kalır mıymış, okunmuyor ki
yine de okumayı öğrensek de.
Ve ayak izimiz nerde, sağlam mı basmıyoruz ki, kalmıyor izler geride?
Emekle yaşıyor insan, emeğimiz elimizde, büyüttüğümüz umutlar kırılır el
kapısında.
Nice baksak kör aynaya yansımızı
almıyorsa kalır mı ki el izimiz aynamızın ayasında?
Kalsın dileğimi tutup basıyorum avucumu, minicik bir esinti var siliyor tüm
buharını,
Aynalar bile almıyor el izimin taslağını.
Bahar olsun istiyordum, bademler çiçek açsın, elmalar, ayvalar da.
Ama yazlar gecikiyor kışlar çokça uzasa da buharlaşınca dileğim,
Üstüne yazdığım değil kederim kalmış aynada.
Ey dünya! Yetmedi mi yıkıldığın, yıktığın,
Yetmedi mi çektiğimiz acılar, doymadın mı ölüme?
Kiraz mevsimi geliyor, geçene dek dursana!
Gebze, 14.3.2023, Ünsal Çankaya
Eliz Edebiyat, Ekim 2023, Sayı:178
KAYNAK
KAYNAK
Geldim işte, sırasıyla yazacağım, olanı olmayanı, elbet sınırlamadan.
Perilerim söylüyordu, hemen değil, zamanı var, sırası var, acele etme diye.
Geldi sıram, yazdım, yazacağım, belki sıradan ama sırlamadan aynamı.
Yazmıştınız, okudum, anladım, anlatacağım, artık sıranın başındayım.
Yazacağım, beni de anlasın herkes, herkes gibi yazdığımı görsünler.
Ben de sıradan yazabilirim, belki sıradışı yazdıklarım da olur.
Unuttuklarım neydi, nasıl oluyordu diye anımsayabilir,
Sırasına dizebilirim sözcükleri, herkes kadar anlatabilir,
Anlaşılabilirim de, buradaysam sıramda kalmalıyım.
Ama siz, orada durun bayım, öne geçmeyin lütfen,
Aramız bozulmasın, sıradasınız, sırada, herkes gibi sıradan.
Burada her şey sırayla, adım atalım, ama çizgiyi aşmayalım.
Sıradayız, kayacaksa da kaysın bastığımız zemin,
Yeter ki sıradan taşıp haksızlık yapmayalım.
Bu sıra ne kuyruğu mu, kuyruğun ne sırası mı,
Bunlar nasıl soru bayım, uzaydan mı geldiniz siz?
"Yaşamak sırası" işte, dünyamızda, hep birlikte,
Bunu da bilmiyorsanız beni boşuna yormayın.
Herkese yeten dünyada kapladığım yer şuncayken,
Niye cürmüm kadarıyla kalbimi avutmayayım?
Sizse satır arasında yazdınız kör dünyanızı,
Kendi payımı alırken gördüm satır yaranızı.
Madem acımasız dünya, madem onca vuruldunuz
Empati edineydiniz de bari siz vurmayaydınız.
Oysa hesapsız vurdunuz, öldü sandım gönül kuşum,
Sırf onu yaşatmak için, yarasını sarmak için,
Yara bandı niyetiyle, belki şiir olur diye,
Kalbimden geçeni yazdım, gönlümden akanı yazdım,
Susuzluğa derman değil, isterseniz okumayın.
Hem sıramdı, hem sıramda, yazdım bayım,
Yazacağım, göçüp kurusa kaynağım!
Üvercinka Eylül-Ekim 2023, Sayı:107-108
ŞİİRİN GÜCÜ
ŞİİRİN
GÜCÜ
ERK ve ŞİİR olacak dosya başlığı denilmişti Artemis Dergi yeni sayısı için.
Belirlenen konuda fikri olanların yazılarıyla o konuya değişik açılardan
bakılmasını amaçlıyor bu tür dosyalar. Benim bu konudaki fikrim kişisel
deneyimlerimden oluşamaz. Çünkü otuz yıldan fazla yargı içinde “kanun
dairesinde” görev yaparken kendim kalmaya çalıştım. Kişisel alanımın
sınırlarına taşırmadım işimi, kişisel alanımı işime yansıtmadım. Giyindiğim
cübbeden güç almadım demekti bu. O cübbeye kişilik kattığımı söyleyenler emekliliğimin
çok sonrasında bile “Sizi özlüyoruz” diyen personel, dosyaları tesadüfen
görevli olduğum mahkemeye düşen ve adil kararıma muhatap olan sade yurttaşlar,
“Sizin gibisi hâlâ gelmedi” diyen avukatlar. İnsana, işime ve kendime saygıydı
bu övgülerin kaynağı.
Devletin üç erkten oluştuğunu bilirdik hep, yasama, yürütme ve yargı. Bağımsız
yargı diğer iki erkin denetimi için zorunludur hukuk ülkelerinde. Ama ülkemizde
bağımsız yargı ütopik gelir bize.
Son beş – altı yılımızda bu sıralama ortadaki sözcüğün üstünlüğü fiili
durumunda, bağımsızlık sözcüğü görünürde olsa dahi korunmuyor artık. Yeni
atanacak yargı mensupları yürütmenin başının olduğu sarayda kura çekiyor ve
yürütme onlara nasıl görev yapacaklarının talimatını veriyor basın önünde.
Yasama ve yürütme içinde çalışanlar göreve başlarken hâlâ anayasaya bağlılık ve
hukukun üstünlüğünü sağlamak için ant içiyorlar oysa.
Çocuklukta ve fakülte yıllarında yazdıklarım yitti, bitirme yıllığımız ekindeki
Ceride-i Kantar içinde çıkan birisi ve sürekli kullandığımız bir yasanın sayfa
aralarına yazdıklarım dışında. Kürsüde, karar aralarında, dinlenme zamanlarında
yazdıklarımdan yayım için ancak 2006 yıllarında gönderebildim dergilere. O
yıldan bu yana en az on kitaplık yazı ve şiirim, öyküm çıktı. 2013 sonlarında
emekli olduğum gözetilirse o dönemdeki adıyla Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu ve Adalet Bakanlığı müfettişleri tarafından yazdıklarım için açıkça
uyarılmadım. Suya sabuna dokunmaz şeyler değildi o sıra yazdıklarım da. Çünkü
ben ülke ve dünya sorunlarının her insanın duyarlı yanına dokunacağına
inanırım, etkiye karşı tepkisini ya konuşarak ya yazarak vermesi gerektiğini de
düşünürüm.
İşte bu yüzden erk – iktidar ve şiir dosyasında benim sözüm olacaksa ben
kendimi sınırlamadım, devlet tarafından da sınırlanmış hissetmedim diyebilirim
sadece. Bir şiirimdeki bir dizemin derginin sorun yaşamasına neden olacağını
bildiren bir editörü haklı buluşum da o dergiye zarar vermeye hakkım olmadığını
kabullenmem nedeniyleydi.
Yargı erki içinde uzunca kalmış biri olarak bu dosyaya katkım olur mu diye
düşündüm. Şöyle bir baktım sanal ağ içine, artık yayımlanmayanlar dahil olmak
üzere halen yayımlananlar içinde birkaç yılda bir “iktidar ve şiir, şiir ve
iktidar” ya da benzeri başlıklarla dosyalar yayımlanmış dergilerde.
Hepsini bulmam, okumam olanağı yok elbette. Okuduğum kitaplardan ve kimi
dergilerden yıllar içinde aklımda kalanlar kimi ünlü şairlerin yazıya dökülen
düşünceleri ve şiirleri yüzünden yargılandıkları, ceza aldıkları ve hapis
yattıkları. Nâzım’dan Sabahattin Ali’ye. En günceli yaşayan şairimiz Ahmet
Telli. Bir de iktidara yakın olup, güç ve yetki kazanan kimi isimler… Hepsi için
yazılar yazılmış neredeyse.
Bu konuda yazılmayan ne kalmış olabilir ki diye sorduğumda şiir tehlikeli bir
şey dedim.
Çünkü yazanlar kadar okuyanlar da ceza alabiliyor. Aslında şiirle suç işlenmez,
şiir okundu diye kimsenin bir yerine bir şey olmaz, kurşun değildir, delmez,
bıçak değildir, kesmez, urgan değildir, bağlamaz ve asmaz kimseyi. Şiiri tehlikeli
yapan ya da tehlikeli bulan şey o ülkedeki yönetim sistemindeki serbestlik ya
da o serbestliğin kısılması, herkesin, her şeyin iktidar sahibince denetime
tabi olduğu bir sisteme dönüşmesidir.
Öyleyse bu dosyada sözüm olacaksa ben erk =güç nedir, iktidar nedir ve içinden
emeklilikle ayrıldığım yargı nerede, nasıl devreye girer ve şiiri
özgürleştirir, sistemi özgürleştirir konusuna bakabilirim dedim.
Biri diğerini tamamlayacak yazılar yazabilmek için bu dosyada benim de sözüm
var diyenlerle konuları paylaşma olanağımız yok tabi. Bu yazımla kimsenin
yazısıyla benzer şeylerden söz etmemek, olabildiğince özgün olabilmeyi ummak
yetecek bu nedenle. Birden çok kitaba dağılmadan, bir kitaptan yapacağım
alıntılarla güç ve iktidar konusuna değinmek yetecek gibi geldi bana. Tırnak
içi alıntılar o kitaptan. (Elias Canetti, Kitle ve İktidar, Çeviri: Gülşat
Aygen, Ayrıntı Yayınları.)
“Güç” sözcüğü, etkisi bakımından doğrudan ve burada olan bir şeyi, iktidardan
daha dolaysız bir biçimde zorlayıcı bir şeyi getirir akla. “Fiziksel güç”
deyişi, gerçekte aynı fikrin yalnızca daha açık bir ifadesidir; çünkü daha
aşağı ve kaba dışavurumların içindeki iktidar, her zaman güç olarak daha iyi
betimlenmiştir; örneğin avın yakalanıp ağza götürülmesi güç aracılığıyla
gerçekleştirilir. Güç kendisine zaman tanıdığında iktidar haline gelir, ama
kriz anı, geri dönüşsüz karar anı gelince güç çıplak güç haline geri döner.
İktidar daha geneldir ve güçten daha geniş bir uzam üzerinde işler; iktidar çok
daha fazlasını içerir, ama daha az dinamiktir. İktidar daha törenseldir, hatta
belirli bir sabır ölçüsü vardır.
Güç ve iktidar arasındaki ayrım kediyle fare arasındaki ilişkiyle çok basit bir
biçimde örneklenebilir. Kedi, gücü, fareyi yakalamak, onu ele geçirmek,
pençelerinin arasında tutmak ve nihai olarak da öldürmek için kullanır. Ama
fareyle oynamasında bir başta etken daha vardır. Kedi farenin gitmesine izin
verir, birazcık kaçmasına, hatta arkasını dönmesine fırsat tanır; bu süre
boyunca fare artık güce maruz değildir. Ancak hâlâ kedinin iktidar-alan-ının
içindedir ve her an tekrar yakalanabilir. Derhal uzaklaşırsa, kedinin iktidar
alanından kaçar; ama, artık ulaşılamayacak olduğu noktaya varana kadar hâlâ
kedinin iktidar alanının içindedir. Kedinin egemen olduğu uzam, fareye
yaşattığı umut anları, bir yandan da bütün bu zaman zarfında onu yakından
izlemeyi sürdürmesi ve onu yok etmeye gösterdiği ilgiyi ve yok etme niyetini
asla elden bırakmaması; bunların hepsine, yani uzam, umut, dikkatle izleme ve
yok etme niyetine iktidarın fiili bedeni, ya da daha basit bir biçimde,
iktidarın ta kendisi denebilir. Bu yüzden, gücün aksine, iktidara içkin olarak
uzamda ve zamanda belirli bir genişleme vardır. “
Bu tanımlamaya bakılırsa iktidar gücünü kendiliğinden sınırlandırırsa iktidarın
devamı olasılığı kadar yurttaşlarının mutluluğu da artar, gücünü sınırsızca
hükmetme, denetleme ve ceza için kullanırsa yurttaşlarım mutsuzluğu artacak
demektir. Yargı iktidarın gücünün yurttaşlarının mutsuzluğunu artıracak şekilde
kullanılmasını önleyecek bağımsızlıkta ise hukuk üstünlüğü vardır, gücünün
etkinliğini artıracak şekilde bağımlıysa hukuk değil iktidar ve güç üstündür.
Peki yargı iktidara ve gücüne bağımlıysa şair ve dolayısıyla şiir ne yapmalı?
Kendisi kalabilmek için sorguya, dolayısıyla sonrasında gelecek cezaya karşı
nasıl direnmeli?
Direnebilir mi?
Bu sorular öncelikle soru nedir, sorgu nedir, sorma hakkı kimindir ve nasıl
sorulara nasıl yanıtlar aranır ve bulunur gibi otuz yıl boyunca gerçeğe ve
doğruya ulaşmak için izlediğim yönteme ve iç sorularıma başkaları ne demiş ona
da bakmalısın diyen bir düşünceye yöneltti beni.
Canetti “Soru sormak zora dayalı müdahaledir. Bir iktidar aracı olarak
kullanıldığında, kurbanın etini kesen bir bıçak gibidir. Soran, bulunacak şeyin
ne olduğunu bilir; ama ona fiilen dokunmak ve onu açığa çıkarmak ister...
“diyor. … Devamında “Sorular cevaplanmak içindir; cevaplanmayanlar havaya
atılan oklar gibidir. En zararsız sorular, yalıtılmış kalan ve başka sorulara
yol açmayanlardır” … “Gerçek her sorunun arkasında her zaman kasıtlı bir amaç
vardır; bir çocuğun ya da budalanınkiler gibi amaçsız sorular kolaylıkla
saptırılabilir. Kısa ve öz cevaplar istendiğinde, sorgulanan insan için durum
en tehlikeli halini alır; birkaç kelimeyle ikna edici bir biçimde ikiyüzlülük
etmek, imkânsız değilse de zordur. Savunmanın en bariz biçimi sağırmış ya da
anlamamış gibi yapmaktır; ama bu yalnızca eşitler arasında işe yarar. Kuvvette
eşitsizlik olduğu zaman soru başka bir şekilde ifade edilebilir ya da yazıya
dökülebilir; o zaman verilen her cevap çok daha bağlayıcı olacaktır, çünkü
soruyu soran bu cevabı daha sonra kullanmak üzere elinde tutabilir…“
“Ancak her zaman, normal koşullarda bile, cevap, cevap vereni bağlar; cevabı
veren ona itaat etmek zorundadır, cevap onu sabit bir tavır almaya ve orada
kalmaya zorlar, oysa sorgucusu, kendi işine geldiği gibi yer değiştirerek, ona
her yandan saldırabilir. Sorgucusu onun etrafında dönebilir, şaşırtabilir ve
böylelikle onu karmaşaya itebilir. Zeminini değiştirebilir olması, ona
diğerinden esirgenen bir özgürlük verir.”
“Çoğunlukla ne düşündüğümüzü bize bir soru sorulana kadar bilmeyiz. Soru kibar
olduğu sürece bir şeyden yana ya da ona karşı karar vermekte bizi serbest
bırakır, ama bizi taraflardan biri ya da diğerini savunmaya zorlar. Platon’un
diyaloglarında Sokrat sorunun yüce ustası olarak görünür. Sokrat iktidarın
bütün sıradan biçimlerini hakir görür ve onları andıran her şeyden ısrarla
kaçınır. Üstünlüğünü yapılandıran bilgelik onu isteyen herkesin hizmetindeydi,
ama Sokrat’ın bilgeliği paylaşma yöntemi özenli nutuklar atmak değil soru
sormaktı. Sokrat dinleyicilerine soruları aracılığıyla egemendi. “
“Sorgu, geçmişle, gerçekliğinin bütünlüğü içinde onu yeniden yaratarak uğraşır
ve sorgulayandan daha güçsüz olan birine yöneltilmiştir. Yargılamaların önemine
geçmeden önce, bugün çoğu ülkede yerleşmiş bir işlem olan polis kayıtları
hakkında bir şey söylemek istiyorum. Devlet, her insan hakkında, bu insan
tehlikeli olursa diye ya da olduğunda onunla baş edebilmek için, mümkün
olduğunca çok bilgi sahibi olmak ister." …. "Sorular ancak belirli
amaçla yürütülen sorguda kuşkuyla yüklüdür. Her bir soru kendi başına
savuşturulabilir, ama bir araya geldiklerinde cevapları denetleyen bir çerçeve
oluşturur. “
“Yargılanan adam sorgucusuyla düşmanlık ilişkisi içinde durur; kendisi ondan
çok daha güçsüz olduğundan, ancak onu kendisinin bir düşman olmadığına ikna
etmede başarılı olursa kurtulabilir.
Hukuki sorgulamalarda, sorgulama, zaten daha muktedir olan sorgucuya geriye
dönük bir her şeyi bilme hakkı verir. Sanığın gelip gittiği yerler, girdiği
odalar, şu ya da bu saati nasıl geçirdiği, o zaman özgür ve izlenmiyormuş gibi
görünen her şey birdenbire tetkike maruz kalır." ... " Yargıç bir
yargıya varmadan önce sayılamayacak kadar çok olguyu bilmek ister; yargıcın iktidarının
temelinde kesin olarak her şeyi bilmek yatar. Bu amaçla şu sorulan sorma hakkı
vardır: “Neredeydin?” “Ne zaman oradaydın?” “Ne yapıyordun?” Sanık, elinden
gelirse, bir yer adının karşısına başka bir yer adı, kimliğin karşısına başka
bir kimlik koyarak suçun işlendiği tarihte başka yerde olduğunu kanıtlar."
Soru, sorgu konusunda bu alıntılarla ilerleyince soru sorma hakkının güçlüde,
yargılama hakkının güçlüde olduğu görülüyor. Öyleyse sadece iktidar gücünü
elinde tutanın istedikleri mi yazılıp çiziliyor?
Elbette hayır! Şiir de kendi sorusunu soruyor, yanıtını veriyor, basıldıkça,
satıldıkça, okundukça yayılıyor ve güçleniyor. Peki şair de bu güce erişiyor
mu? Buna da hayır! Çünkü şair üreten olarak eleştirdiği, direndiği iktidarın
gücüne boyun eğiyor, sorulara, sorgulara muhatap olabiliyor. Yargının sorgusu
ona ya özgürlük ya ceza olarak dönebiliyor.
İşte bu yüzden şiir tarihe tanıklığı ile katkı veren bir gerçekliktir demek
istiyorum öncelikle.
Resmi tarihe bir darbe, bir tanıklık tarihe. Tanıklık ise güç demektir aynı
zamanda. Doğru ve güvenli bir dünya için tarih ders kitabıdır, doğru
tanıklıklarla yazılır tarih, her nasıl yaşandıysa, yeni hatalar yapılmaz tarih
doğru yazılır ve okunursa.
Şiir bizi gerçeğe götüren bir yoldur demek istiyorum bir de. O yolu patika,
toprak yol ya da asfalt yapmak bizlerin elinde. Genişletip kullanışlı hale
dönüştürürken yolumuzun üstündeki hiçbir cana zarar vermemeye çabalamak bizim
elimizde. O can insan da olabilir, hayvan da bitki de. Doğayı yaşanabilir
kılmak insan olarak amacımız olmalı, şiirimiz buna katkı verirse, tanıklık
olarak kalır ve gerçeğe ulaştırırsa ne iyi. Direnmiş ve kazanmış sayarız o
zaman şiirimizi.
Erk devlet ile tanımlandığında kapsamında yer alan kadın ve erkeklerin, çocuk
ve yaşlıların tabi tutuldukları ve çoğu eril bakışın gücüyle oluşturulmuş
yargıya kadar özenle yürünmeli var olan yollar. Yenilmeyelim diye. Kazanmasak
da. Erk, yetke, yetki, kötüye kullanım ve gücün iktidarı eril iktidara eşittir
çoğu kez bu dünyada. Öyleyse direnmek için kötüye kullanımlara dur diyebilmeli.
Kadınların erk karşısındaki çağlar boyu konumlandırıldığı yerden başlamalı
haykırmaya. Duyulsun diye sesleri, eşitlenmeli cinsleri.
Son olarak 2005 yılından, kürsüdeyken, kürsünün karşısına gelenlere bakılarak
yazılmış bir şiirle tamamlayayım yazımı. Çünkü erk – yetke- güç – birbirini
yaşamın her alanında tamladığında iktidar ve onun kötüye kullanımını doğuruyor
sonuçta. Kaçıncı kez “tecavüzcüsü ile evlendirip” cezadan kurtarılmaya
çalışılıyor eril iktidarın iktidarı, bu şiir bunun tanığı.
Tanık eş de kaçırılmış, tecavüze uğramış ve o zaman yürürlükte olan, sonra
yasadan çıkarılan bir maddesi uyarınca “evlenmek” zorunda kalmıştı sanık ile. O
sanık ki adı hükümlü olacakken tecavüz ettiği kadına yapılan baskı sonrası
evlenmeye ikna edilip adı koca, kendisi özgür olduğunda yeni suçlar işlemeye
devamdan vazgeçmemişti üstelik.
KARARTILAN YÜREKLER
Bitti sandım, belki de bakmasam bitecekti, öylece bakıp kaldım, kitledi
dişlerini.
Nasıl ısırdı nasıl o gül dudaklarını, yüreği daralmıştı, gözleri hepten kırgın.
Erimişti günlerdir, elleri rüzgâr olmuş, kalmamıştı gözyaşı, pınarları kurumuş…
Nasıl ayakta kaldı, son bir çabaydı sanki, bakmadı hiç geriye, iki adımdı oysa
Jandarma arasında, kelepçesiz elleri, koca diye alışıp, bir aydır görmediği...
Dik durmak çabasıydı en yorucu olan, yaralanan gururu “dayan” diyordu “biraz!”
“Yemin ederim!” dedi yerken dudaklarını, “Yeminsiz söyle!” dendi, rengi ak
kâğıt gibi...
Uzun süre bekledi, yürekten nefes aldı, baktı mağdure kıza; son bir çaba
sesinde:
“Şüpheliydim çoktandır, geç geliyordu eve, ne bana bakıyordu ne yaptığım
yemeğe,
Elini uzatmadı, gülmedi hiç bebeğe...”
"Demek buymuş sebebi, yazık bu canım
kıza, hem benden daha yazık, ne yapar bundan sonra?
Ona saldıran sapık, artık bakamadığım, beni de kaçırmıştı, nikahlamıştı zorda!" (11.8.2005)
Bitiriş cümlesi olarak, insanların kendi özgürlüklerinin iktidar ya da ona bağımlı
bir yargı eliyle sınırlandırılmaması için de şiire gereksinim duymasını ummak,
seçimlerinin sonuçlarına ceza alarak katlanmak yerine özgürleşmeyi seçtiklerini
ve mutlu olduklarını bilmek isterdim diyorum.
Gebze, 15.8.2023, Ünsal Çankaya.
Artemis Edebiyat, Ekim-Kasım-Aralık 2023, Sayı:22
DİLBİLGİSİ DERSİ
DİLBİLGİSİ DERSİ
Ey şair, ey yazar, ey yurdumun okur yazar yurttaşı,
Dilini sev, dilini koru, ana dilin bu.
Sokma yadı yabancıyı, var onun da biz olanı,
Kırma gururunu sözcüklerinin.
Doğru yaz, hatasız söyle, çok şivelenme,
Utanmasınlar.
Gebze, 29.6.2023, Ünsal Çankaya.
Dil Nehri E-Dergi, Eylül-Ekim 2023, Sayı:4