Translate

ANNESİZLİĞİN GÜNÜ

ANNESİZLİĞİN GÜNÜ.

Annesizliğin günü mü olur ? Oluyormuş!
Çok acı bir sonuçla öğrendik bunu. Yirmi iki yıl öncesindendi...
O gün bugündü işte...

Şu saatlerdeydi.
Parmaklarım ağrımıştı o numaraları çevirmekten...
Ve sesine ulaşmaya çalışmıştım delicesine...

Bir üniversite hastanesi santrali...
Bu saatte olmaz... Bu saatte olmaz diyordu...

Anne sesi...
Duymak için saat mi beklenir hiç!
Öldü mü, yaşıyor mu onu öğreneceğim, bağlayın lütfen dediğimde bu açık yakarıya itirazı kalmayan santral servise bağlamıştı... 
Servis hemşiresi daha anlayışlıydı-çağırmaya gitmişti...

Duyamadım...
Çünkü telefona gelecek mecalin kalmamıştı artık...

Sabahı dar etmek var ya annem... İşte o sabah dar oldu...
Kaç araç değiştirmek gerekti sayamadım...
Ve kaç kent geçerek geldim...

Yirmi dört saat; uyumadan, yemeden, içmeden...
Başımı dayadığım her camdan sızan buğulanma dereciklerine karışıyordu gözlerimden akanlar...
Ben hep sessiz mi ağlamıştım, içime ağlamayı o gün mü öğrendim bilmiyorum...
O gece ben bir uçurumdum, sana özlemlerimle yankılandım durdum...

Saatler geçmek bilmedi sana ulaşabilmek için çabaladığımda...
Yollar tükenmek bilmedi... Kırlangıç olmak istedim...
Onların hızına sahip olmak istedim...

Yetişmek ve gözlerine bakarak seni sevdiğimi söylemek istedim...
Hep bildiğin sevgimizi gözlerine bakarak bir daha, bir daha söylemek istedim...

Gitme dedim... Durmadan... Bekle, ne olur!
Bekle annem, yaşa annem, ölme annem, ölme lütfen!

Bir minicik kadındın annem... Dünyalar güzeli bir peri.
Yol uzundu, gece karanlık...
Soğuk...
Benim üşüdüğüm kadar sen de üşüyordun, hissediyordum.
Kanın çekiliyordu damarlarından.
Ciğerlerine giren hava buz kesiyordu yetmezliğinden.

Sen bir sıcak ülke arıyordun, dinlenecek diz, yaslanacak omuz...
Annenin dizi, babanın omzu hemen orda bir yerdeydi demek.
Uzanıvermişsin...

Yetişemedim....
Kanatlanıp uçmayı sen başarmıştın, ben değil...
Hangi ülkeye göç ettiysen...

Kırlangıçlar hep geliyor annem...
Hep...
Ne olur... Ne olur olabilse...
Bir mevsim de olsa sen geri dönsen...
Boş bıraktığın yuvada beş küçücük yavruyuz biz hâlâ...
Uçmayı beceremeyen...

Gebze, 24.5.2012.

Bugün o günün otuz birinci yıl dönümü. Özlem hiç bitmedi.
O özlemi, acısıyla yazdığım bu yazı bile eskidi gitti.
Ağabeyimin sizinle buluşmasının yılı da geçeli iki ay oldu.
Onun gidişi o kadar erkendi ki, vurulduk, o vurgun bizi darmadağın etti.
Hiç bilmediğimiz bir acıydı. Yıkıldık ve doğrulmadı içimiz.
Geçer diyorlar hep, geçmiyor, geçmedi.

Tüm dünyayı saran bir virüs çıktı, kimini yatırdı uzunca yere, kimini götürdü bilinmezlere.
Küçük kuzun çok yoruldu ah annem! Tam iki ay oldu, yarı uyur yarı uyanık yatıyor hastanede.
Nasıl da bir mücadele gerekiyor, dingin gönül istiyor kalkıp dikilmek için.
Bizde azalmıştı hepsi, zayıf yanımızdan girdi bu yüzden.

Oralardan bizi gözettiğini biliyorum kalbimle.
Kara gözlüm yenilmedi elbette, bizimle kalmayı başardı ama, annem, güç ver ona o beyaz ellerinle.
Bir serinlik senin otacı elin, bitsin ciğerini kavuran ateş, kalkıversin artık , dönsün evine. 

Gebze, 24.5.2021, Ünsal Çankaya.
Afyon Kültür Sanat com, 24.5.2021