Translate

ünsal çankaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ünsal çankaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KALBUR SAMAN İÇİNDE

 KALBUR SAMAN İÇİNDE

Zaman saydam, insan kırılgan dünyasında,
Ama geçirgen de insan zamanının ortasında.
İnsanın geçirgenliğinin kanıtıdır ışıkları,
Asırlardır anlatılan masal sanılan aşkları.

Akan zaman içinde, duran zaman içinde,
Kalbur saman içindeyken salınmıyor mu mavallar?
Vurdukça dökülmüyor mu kapçıklı kavuzla taşlar,
Kalburun üstünde ise kalmıyor mu kahramanlar?

Zamana kalmanın yolu bir masala kapılanmak,
Aşıp gelmek asırlardan, resmedilmek kitaplara.
Bir çocuğun düş dünyası yıkılmasın diye zordan,
Kaçabilmek hep okunan, yaşatılan zamanlara.

Saydamlığı apaçıkken, her dilde, benzeşen tipler,
Yazılırken sayfalara, ne kaynar kara kazanda?
Cenneti bulan da olur, cehenneme yaraşan da,
Ezberleriz kaynağından, iyi kötü namlarıyla.

Kırmadan kül kedisini, kazları ve tavşanları,
Sallayıvermeli bir gün kalburu dünya diliyle.
Her çocuk mutlu olmalı düşerken kalbur altına,
Cadılar, kötü krallar, üveyden üvey anneler.

Anneler ağıt yerine mutlu ninniler ırlayıp,
Sarılmalı gülüşüne, çocuğunun her yaşında.
Yoksulluklar tükenmeli, eşitlik olmalı varda,
Süzgecinden geçilmeli, iyiliğin, tüm çağlarda.

Gebze, 16.5.2023, Ünsal Çankaya.
Patika Dergi, Nisan, Mayıs, Haziran 2024, Sayı:125


BENİ ARA YÜREĞİM DURSUN

BENİ ARA YÜREĞİM DURSUN

Beni ara!
Beni ara bir çalıntı zamanda,
Zaman dursun!
Yanılsam, yanılsa zaman, sonsuza varsam,
Yanılmasam, yanmasam, dursa yüreğim,
Durmam!
Sevgi uçmaktır her zaman, yanılsamayla!

Biliyorsun, söylenecek sözüm çok,
Seninle sevineceğim güzellikler çok.
Ara beni, ara, aradığın zamanda durmadan,
Uçmayı öğretiyorum kanatlarıma!

Beni ara!
Aydınlığımı gören güneş erken doğmasın.
O çalıntı zamanla mavileşsin geceler.
Güneşe küssün dünya, mavi aylarla dolsun,
Uzay yitiversin kara delikte,
Zaman kaybolsun!

Ara beni! Ara! Mutlu şiirler oku.
Şiire kesilelim dolunay dolanırken.
Kalbimin atışına uyak olsun sözlerin,
Dize dize kan olsun, aksın damarlarımda.
Yaşadığınca yaşat bu dünyada iyiyi,
Yaşat ki kaygılarım bitsin kısa zamanda. 

Ezberim sevgi benim, şiirimle beslerim,
Şiirimden kalplere sevgi taşır sözlerim.
Ara ki yüreğimde büyüyen umutlarım,
Aksın, aksın durmadan, çağlarken sular gibi,
Can versin şiirime, zaman kendini bulsun!

Ara ki gözlerimde büyümesin yokluğun,
Ellerin kanat çırpsın, şaşırtsın ayrılığı.
Bil ki kalbim göç sonu beklendiğin yuvadır,
Bir çöp olsun ekleyip, karışıp toprağıma,
Onarmazsan içimi zaman benle vurulsun!

Gebze, 21.10.2007-2023, Ünsal Çankaya.
Artemis Edebiyat, Nisan, Mayıs, Haziran 2024, Sayı:24




IHLAMUR KOKUSU

Yenilme dediğimde hep başaran kardeşim Ali Türkmen'e.
Bir kez daha sesleniştir, son çaba...

IHLAMUR KOKUSU

Bahçemizde bir ağaç var, pencereme çok da yakın,
Onca yılda ne kokladım ne de gördüm çiçeğini.
Kocaman yaprakları var, çiçeğini saklıyorlar,
Getirmedi hiç odama kokusunu çalan rüzgâr.

Dündü, parkın bir ucunda bir ağaçta bir adam var,
Elinde çok uzun çubuk, ucunda bağlı bıçaklar.
Dokundukça dallarıyla yere iniyor yapraklar.
İşte o an kokusuyla burdayım dedi ıhlamur,
Şehriniz çaldı kokumu, gelemedim sana kadar.

Birkaç dalı aldım yerden, üstünde çiçekleri var.
Tek tek ayırdım dalından, koydum serdiğim örtüye,
Sabaha dek kokusuyla mutlu etti ıhlamurlar.

Benim kazanç hanem zengin, evimde çiçekleriyle
Kokusuyla sarhoş eden taze ıhlamurlarım var,
Park kamuya ait elbet, ben bir kamu üyesiyim,
Her dal her çiçeği zaten helâl anam sütü kadar.
Hem de biraz budanınca küsmüyormuş ıhlamurlar.

İntizar söylüyor hâlâ, kalbe dokunuyor hâlâ,
Çok yıllar geçti albümden, 'nazar boncuğu' çatladı,
Eskisi gibi huzurla dinlenmiyor ki şarkılar.

Dizi dizi ağlıyordu, üzülüyordu insanlar,
Diziye özel şarkılar, dizilere dertli aşklar...
Çünkü yalnız dizilerin, filmlerin yönetmeni var,
Son yazmadan son sahneye mutluluğu onlar koyar,
Yönetmenin istediği mutlu sonda ödüller var.

Artık ayrılıklara değil sevince söyle İntizar!
"Kar tanesi gibi nazlı, kuş kanadı gibi kırık..."
Koptular ya ağacından, düşüp orda kalmadılar.
Her ayrılıkta hüzün yok, sevdiğine kavuşma var,
Sevincimizi artırsa evimize dolan bahar.

Gebze, 27.6.2023, Ünsal Çankaya.
Çağdaş Türk Dili Dergi, Mart 2024, Sayı:433

Not 1: Kardeşciğim bu kez de direndi çok... Ne çok umudu, hayali vardı gerçekleşecek. Ama Kansere değil hastane enfeksiyonlarına yenildi. Dergiye onun yoğun bakıma girdiği gün, erken saatte yollanmıştı bu şiir :"Kardeşciğim hastanede, kanser... Son demleri belki de...İçimden ona bir bahar sevinci yollamak geliyor... Dayansın diye... Dirensin diye... Bir kez daha kazansın diye..." notu eklenip.
S
onrasında haber geldi, aceleyle yola çıktık, yetiştik hastaneye, bizim gidişimizden az sonra girdi yoğun bakıma, veda için gittiğimi bilmiyordum o zaman, ama son dokunuşummuş meğer yanaklarına... Son öpüşümmüş elinden, uyu, dinlen, çok yoruldun deyişim... Huzurla uykuya dalışı da bu cümlemden sonraydı...

Not 2: İntizar, Nazar Boncuğu albümünden bir şarkı, aynı adla bir televizyon dizisi ve o dizide jenerik müziği.


ŞİİR NE İSTER

ŞİİR NE İSTER

Şiir yaşamak ister, yaşatmak mutluluğu
Ne varsa insan için hazırlamış olduğu.

Sevgi için yaratır sözcüklerde duyguyu,
Hüznü, belki acıyı, sevinci elbet, çokça.

Ama kan ve kin değil, öfke, intikam değil,
Barışı ister yalnız, çoktandır unuttuğu.

Kutsamaz ki ölümü, erken bulur her zaman,
Asla savaş haykırmaz, yıkımları çağırmaz.

Bebekler ölürken de sessiz çığlıklarıyla,
Yeter öldürmeyin der, yeter bitsin bu keder.

Unutmayın der şiir, insanın doğurduğu,
Şiir gibi yaşayıp bulmalı her doğruyu.

Gebze, 7.1.2023, Ünsal Çankaya
Edebiyat Nöbeti, Kasım-Aralık 2023, Sayı:49

SEN YOKKEN KARANLIKTIR

SEN YOKKEN KARANLIKTIR

Dünya deyip geçiyoruz olana olmayana,
Olmayanı oldurmayan dehrin kırık çarkına.
Bir kırlangıç hüznü taşan ömrün sayfalarına,
Konar göçerlik biçseler çığlığını sakınma!

Kuşlar geçe uçamaz diyenlere inanma,
Ayla yıldız yoldaş olur gece yol alanlara.
O nasıl dönüyorsa dünyanın yamacında,
Ebabiller de dönermiş, göğümüzde, boyuna!

Aşklarını masmavi yapmayı hiç unutma,
Karanlık gecemize dolunay ol Aykız'ım.
Ol ki çobanaldatan ya da keçisağanlar,
Dağ kırlangıcı olsun eleğimsağmalarda!

Haydi gel, umutlara ışığın kanat olsun,
Kelebekler ölmesin, ağlamasın gelincik.
Gel yürüsün can suyun can ol yuvalarına,
Sevgini almadıkça kuşlar bile ötmüyor!

Hem yıldızlar üzülüyor sensiz gecelerinde,
Gel de ışığını dök, göğümüz aydınlansın.
Sonsuzluğu umarken gök kubbenin altında,
Yorgun maviliğinle ellerimiz boyansın.

Beyaz hep kederlidir biliyorsun değil mi,
Biliyorsun elbette, doğmadığın her gece.
Gel boynunu bükmesin seni özleyen güller,
Yokluğunla kaybolmasın gece içinde renkler.

Sensizken zifirlerden daha karanlık dünya,
Hep gökkuşağı boya yağmurların ardına.
Ne çok şiirler yazdım ay aydın olsun diye,
Okundukça okunsun, sevgiyle, kaldığında.

Gel ki apaydın olsun, yaşanır olsun çağ da,
Çünkü kırlangıçlara yetmiyor artık dünya!

Gebze, 29.9.2007-2020 Ünsal Çankaya.
Eliz Edebiyat, Mart 2024, Sayı:183

BU ÖLÜME ŞİİR DEĞİL!

 Ali kardeşimin gidişinedir,
Yattığı yer uçmağ olsun diyedir.

BU ÖLÜME ŞİİR DEĞİL!

Bu gidişle sözüm tükendiğinden,
Ağlamaktan özüm tükendiğinden,
Yaşlanmanın kitabıdır yazdığım.

Yaslandığım dağlar yıkıldı hepten.
Yaslanmayıp ne'tsin şu deli gönlüm?
Yaşlanmayıp ne'tsin şu iki gözüm?

Çarpına çırpına yoruldu dizim,
Yetmiyor kendime yarım nefesim,
Kanat çırpmayaysa kalmadı özüm.

Göç mevsimindeymiş canım kardeşim.
Kalbimdeki kuşun kanadı kırık,
Köyümün toprağı yüzünde şimdi.

Gebze, 13.2.2024, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 28.2.2024

HORONDAN HALAYA

 HORONDAN HALAYA

Dağların doruğuna sensiz mi çıkacağım,
Alıp da yüreğimi güneşe kaçacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!

Bir bulutun üstünde seninle uçacağım,
Dolanıp kollarına, sarılıp yatacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!

Ege'de doğdum ama Karadeniz’i gördüm,
Gercüş’te buluşmaya tesadüf dedi ömrüm!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!

Güneydoğu sıcağı karıştı kalbimize,
Askerliğe giderken geri dönemem sandın!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!

Nasıl inandın buna nasıl aldandın bilmem,
Sensiz yaşamadım ki seni de alacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!

Halaya baş olmaya, ömrüne düş olmaya,
Söz verdim kalanında ömrüne eş olmaya!
Kış bize uğramasın, sen de yavaşla ey yar!

Gebze, 21.1.2006, 2024, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 26.1.2024


DELİCE- ACININ ŞİİRİ-

DELİCE -ACININ ŞİİRİ-

Yeteneği yaşamaya ait sınırlar içindeyse insanın, yaşaması zor olmaz.
Zor olan yeteneği sınırlayıp yaşamaktır, ardından mutsuzluk gelir,
Böyle anlar çoğaldıkça aylar, yıllar, bütün yollar acıya anlam ararlar.

Ayrık değilsen herkesten, çoğun anlamı sendeyken,
Delice uçmayı unut, kendi masalını dinle.
Anlamıyla koy kalbini, yeteneğinin içine,
Koymadığında olanlar geliyor sözün peşinde.

Susuz ırmağa dönersin, çoraklaşırken toprağın, kalakalırsın çöllerde vahan bile olmaksızın.
Yolların yola bağlanmaz, akar yıllar, akar yollar, kapanır tüm kapıların.
Kalakalırsın kapanda, kalakalırsın çıkmazda, kilitlerin olmaksızın.
Kapanın elinde kalmaz sende kalır yalnızlığın!

Bütünüyle çıkmaz olur umar umduğun sokaklar.
İçine oturur durur bu kapana kısılışın.
İçinde kalanlar derttir, derttir orda yaşattığın, 
Engellenen, es geçilen, unutuşa hapsedilen düşlerindir hep delice.
Belleğini tazele ve unutuşuna yenilme!

Delice sözcüğü rehber, her anlamı senin olsun,
Bu dünyada var olmanın süreci de süremi de gizli sözcüğün içinde. 

(Delice diye köylerde at arabası ardına, sadece harman zamanlarında, tarladaki biçilen sapları ve hayvanlar için kurutulacak yonca ve biçili otları yükleyip, sapların saman ve tahıl olacağı harman yerine, otları kışın kullanmak için dam üstlerine yığmak için taşımakta kullanılan özel yapım geniş ve parmaklık kıyılı yük aracına denirdi. Yaşayan, modern hali kamyon ya da römorklarda aynı amaçla kenarlarında yükselen tahtalardır.)

Bir tür sınır denilebilir deliceye, açıkça bir tür sınır!
Yeteneğin sınırlanması değil ama amacı.
Çünkü taşımak eylemi insanlar için kurallara bağlıdır da sap ve saman için de vardır aynı sınırlar.
Tüm dünyada en, boy, yükseklik gibi ortak istiab sözcüğüyle yasalarda tanımlıdır.
Güncel dilde biraz varken şiirde yer almayandır.
Ancak insan her sınırı zorlayan ve başarandır.
Deliceyi yedeğine alışı da sadağına koyuşu da bundandır.

Delice bazı ağaçların, aşılanmamış yabani hallerine de denir.
Bilirsiniz, melodisiyle eşlik edin hemen!
Boşuna mı "Delice, delice, delice zeytin!" der Ezginin Günlüğü ile sevdiğimiz türküler.
Ahlat da öyle! Delicedir ağacı, dirençli ve özgürce.

Delice aynı zamanda yararlı otlar içinde büyüyen dikene denir.
Delice biraz bu tanımından el alarak toplumsal yaşamın içindeki aykırılıkların her türüne ad olur.
Delice iş, delice hareket tanımında olduğu gibi normalin dışı, cüretli olana denir...

Normalin ne olduğu kadar delice olmasının ne olduğu da farklı farklıdır.
Muhteşem mi yoksa küçümsenen mi, inanılamayan mı olduğu zamana, zemine ve bakışa göre şekillenir.
Örneğin Hezarfen'in uçmayı denemesi delicedir.
Kimi inanılmaz bulduğundan der, kimi küçümsediği için, kimi muhteşem bulduğundan o delice uçuşu.
Ancak uçmasını ve rasathaneyi yasaklatmak da o dönemin kıskanç bağnazlarının en delice eseridir.
Acıdır bu. İnsanlıktan çağlarca geri kalışın nedenidir.
Matbaanın gecikmesi aynı acılıktan beslenmiş, kalbimizdeki kederle acısının yeri berkitilmiştir.

Kimi şiirler delice yazıldığından başa döne döne okunmalıdır.
Döne döne, sonu ile başı birbirine dönüşene dek.
Yüksek sesle ve vurguları güzel Türkçemiz ile.

Bu okuma böyle delice yapıldığında çoğu şiir acının şiiridir.
Normale isyanın şerh düşülmesi.
Çıkmazlara yol açmak, peynirini çaldığın kapandan kurtulmaktır.

Çünkü delice olan gereksiz değil, tam yerinde, tam zamanında gerekendir belki de.
İnsanı insan eden de şiirine vardıran da bu yol ve akan zamandır.
Akan zaman durana dek delice olan ne varsa yaşanmalıdır.

Öyleyse yaşanmayan hiçbir şey kalmasın, kapılar kapanmasın.
İçlerinde yalnızlıklar, yılgınlıklar, umutsuzluklar birikemesin,
Delice zeytinler, ahlatlar rant için aşılanıp dönüşmesin iyiye.

Armudun iyisini ayılar yerken küsmesin doğa.
Yenileyip dursun kendini düşlendiğince.
Kapanlara kısılıp tükenmeyelim diye!

Mutluluksa amaçlanan, huzursa ömür adanan,
Delice yükselsin umut, korusun kendini gerçekleşene dek,
Dikenleriyle!

Gebze, 12.11.2006- 2023, Ünsal Çankaya.
Çağdaş Türk Dili Dergi, Ocak 2024, Sayı:431






YARIM YAŞAMALAR ÜZERİNE

YARIM YAŞAMALAR ÜZERİNE

Umarsız zamanlara bağlıyken yollarımız,
Çıkmazında karanlığın beklediğimiz bir damla ışık.
Aydınlatsın yolumuzu, tükenmesin, arta arta kadiminden bol olsun,
Çünkü yaşamaktan ibaret dileğimiz, değmesin aşımızı yalan ve dolan.

İmarına uysun geleceğimiz, geleceğimize set olmasın geçmiş zamanlar,
Bağımızda bağ olsun, dilimizde çağ, vurulmasın ağzımıza gem, sırtımıza kolan,
Yük çekmeye koşumlanan hayvanların çaresizliğine yakalanmadan.

Tadilatı yarım kalan ev gibiyiz hepimiz, yaptıkça sökülen, çaktıkça dökülen,
Tozlarına bulanıyor ömrümüz, odalarda kıyılıp atılmayan nice eski biriken.
Ayıklayıp atmalıyız hepsini, anısıyla ağır yükler olmadan, yeğnileşip, tetikleşip,
Rüzgâr olup esmeliyiz, gönle sızı, kalbe acı dolmadan.

Üstümüze serptikleri karmakarışık toprak iyilikten mayasız ve marazlı,
Silkinelim öyleyse, çıkmak vakti değil midir düştüğümüz kuyudan.
Güneş olup çıkmak vakti, ay olup dolun olmak, soyunuyorken gerçeğe,
Savurmak vaktidir yıldızımızı, kaydığında dilekleri çoğaltan.

Yaşamak inatla sade, elbet içten, fazlasıyla sevinçli olmalı ki,
Her gününde örmeliyiz geleceği, düşlerimiz solmadan.
Yaşamak avcıya tuzak, hüzne yağmur, endişeye sağanak ve kahır mı,
'Ümitli şey' olmalı, vakur olmalı yaşamak şiirlere sığmayan.

Olmalı ki, yaşananlar insanı insandan utandırmasın,
Yormasın, incitmesin, menekşe açar gibi usulcacık yaşansın,
Mevsimler uçsa bile ömürler tüme varsın ölüm gelip almadan.

Gebze, 28.10.2006-2023- Ünsal Çankaya.
Şiiri Özlüyorum, Mart -Nisan 2024, Sayı:118

BAĞ BOZUMU

BAĞ BOZUMU

Canını alıp eline, yanını yöreni seyran.
Üşüyen toprak üstünde, börtü böceğin diline,
Düşmeden önce, cehennem bu diyecekler.
Korkma, sağlam tut yüreğini bu dünyada,
Elbet gidilmedi, gidilmeyecek.

Gülüm sevdadır dikene, diken özüne özüne.
Gül büyütür didesine, dökülür nazenin yaprak,
Can dökülür ellerine.
Nefes almak değil hayat, canı almaktır bedene,
Solar diyecekler, korkma, can suyudur sevildiği hem,
Daha solunmadı, solunmayacak!

Aynalar olsa içinde, bize sır kim, çözülen ne,
Sırrın en dibine bilim erecek.
Bakışlar zehir zemberek mıhlanıp keser diline,
Ölüm gelir diyecekler, korkma, doğa sırasını bilir,
Henüz ölünmedi, ölünmeyecek!

Kan çanağı olup gözler, dökülmeden toprak
Buharlaşmadan su, çarpılıp yüzümüze.
Tane tane sözcüklerle ezil diyecekler.
Korkma, şarabadır ezildiğin, kana değil,
Üzüm üzüm üzülmeye yeter denecek!

İremdir her billur tane, ölüm bize, cehennem ne,
Sır kime, ayna kime, özüm özüne, üzüm gözüne eştir.
Kana kana içelim ki demine, yasak diyecekler.
Korkma, doğum bir kez, bir kez ölüm,
Korkusuna boyun eğilmeyecek!

Ölüm dediğimiz zulüm özgülendiyse bedene,
Bir zamanı, biçimi var, gelemez o andan önce.
Korkular yazı bilmiyor, yazılarsa sır dilinde,
Vakt ve saat kara yazın, oku diyecekler bir gün,
Korkma, bir kez öğrenince dili, unut deseler gam değil,
Olur mu sır olup kalmak, bağ bozulsa yaşar gerçek!

Gebze, 22.10. 2011-2023,  Ünsal Çankaya

Artemis Dergi, Ocak Şubat Mart 2024, Sayı:23

TERZİ DEĞİLİZ AMA

TERZİ DEĞİLİZ AMA

Terzi değiliz ama dikiyoruz boyuna gökyüzümüzü,
Yırttığında şimşekler maviliğini.
Yamalar gibi teyellenmişken ömrümüz ömrümüze,
Ayrılık olmasın diye ellerimizde.
Dilimize dişimizle hapsedilen sözlerimizi,
Söküyoruz ağzımızdan iğne oyası işçiliğiyle.

Dağlar kavuşsun diye dikiyoruz vadi ve ırmakları,
Dünya hep yeşil kalsın diye dökülen yaprakları.
Sevgisizlik ölüm diye eşleyip insanları,
Sevelim ve koruyalım diye doğuruyoruz çocukları.

Bunca özen sonrası yine de deliniyorsa gök
Boşalıyorsa yağmurlar ömrümüzün üstüne,
Yaprakları çalıyorsa sonbahar,
Yamalar sırıtıyorsa aynı kumaşı bulmadık diye,
Çocuklarımızın geleceğini çalıyorsa siyaset,
Duracak mıyız?

Kan içinde bile kalsa dilimiz haykıracağız,
Yırtıp dudağımızı bir ıslık salacağız göğün yüzüne.
İşte o zaman işe yarayacak terzilik hevesimiz,
İnsanlığımız tam olacak, diktiğimiz eksiksiz!

Sonra oyun sayacağız gölge teyellemeyi.
Dağda taşta izi kalmayan sözümüzü,
Hiçbir kalpte izi kalmayan yüzümüzü,
Yüksüğümüze doldurup düğmelerken maviye
Ustalığımızı çekeceğiz insanlık gönderine,
Sonsuzluğa ulaşıp yenilmez kalsın diye!

Gebze, 24.10.2021, Ünsal Çankaya
Eliz Edebiyat, Ocak 2024, Sayı:181

 


CUMHURİYET VE EDEBİYATIMIZ

 Dil Nehri E- Dergi Cumhuriyet ve Edebiyatımız soruşturması için yanıtlarım.

Cumhuriyet ve Edebiyatımız Soruşturması.

Ben sadece artık bu soruşturmalarla oyalanmak, kendimizi ya da birilerini kuşak kuşak sınıflandırmak yerine ülkenin, dilin nereye gittiği konusu ile ilgileniyor mu insanlar, yurttaşı oldukları ülkenin dilini tüm kuralları ile biliyorlar mı ve bildiklerini doğru kullanıyorlar mı gibi kişisel hesaplaşmalarını yapmalarını isterdim. En basit yazım kurallarını bilmeyen ve kendini yazar olarak tanımlayan nice insanı gördükten sonra.
Cumhuriyet ile özdeş şair tektir. Nâzım Hikmet Ran. Onu ayrı bir soruda sıralamaya koymak içime sinmez. Salâh Birsel ve Melih Cevdet Anday, Tahsin Yücel'i en iyi denemeciler arasında sayıp sınırlamak da istemedim. Çünkü aynı zamanda edebiyatın diğer alanlarında da onlarca eserleri var beğendiğim. Örneğin Asım Bezirci de neredeyse tüm kitaplarını okuduğum için yalnızca eleştirmen mi sayılmalı seçemedim. 
Bu yüzden sorularını silmeden altına yanıt yazacağım sadece iki soru seçtim. 

7.Cumhuriyet edebiyatı, özellikle 80 sonrası müfredatta yeterince yer alıyor mu? Ders kitaplarına göz atıyor musunuz?

Eğitim sisteminin her gün biraz daha dinselleştirildiği günümüzde görseller ile minicik zihinlere "kadın ve kız evde yaşar, erkeklerse dışarda" diyen bir bilinçaltı eğitimin, ülkenin en tarafsız yayınlarını yapması ve Cumhuriyet değerlerine bağlılığı ise anayasa gereği olan TRT kurumunun her kanalında ve ama özellikle çocuk kanalında, tüm programlarında olduğu gibi özellikle yaptırılan çizgi dizilerinde ( Daha dini ağırlıklı kanalları bilerek es geçiyorum-onların amacı zaten toplumu o yolda dizayn etmek) yine aynı bilinçaltı eğitimin verildiği yerde bu soru hayattan çok uzak. Ne 80 sonrasına ne de 80 öncesine gereken önem verilmediği net.

8.Kendi kuşağınız dışında cumhuriyetin hangi kuşağı içinde yer almak isterdiniz.

Belki on kitaplık şiirim, üç dört kitaplık deneme ve anlatı türü yazım yayımlandı kâğıda basılı ve e-dergiler ile edebiyat sitelerinde.
Adım, derleyicisi Veysel Gültaş olan Kadı Burhaneddin'den Günümüze Hukukçu Şairler Antolojisi, 2012 yılı Türkiye Barolar Birliği yayını Hukukçu Şairler Seçkisi içinde, Şiirin Yüzleri-Ankara, İbrahim Demirel Objektifinden çıkan portrelerimiz ve şiirimizle Çankaya Belediyesi Kültür Yayını bir albümünde, Şair Ali Asker Barut'un Kalbim, Cümle Şair Dostlar Bahçesi ve Beş Şiir Dersi ve Şairler Sözlüğü içinde, Şair Gültekin Emre'nin Kardeş Günlükler kitabı içinde, Şükrü ve Özcan Türkmen tarafından yazılmış Çavuşlu Sülalesi ve Suvermez Köyü kitapları içinde şiirlerimle yer aldığım gibi, yazarlığım ve şairliğim de vurgulandı. Zaten bu vurgulamanın varlığı kendi dışımızdan olduğunda önemli, çünkü insan şair ve yazar sıfatını kendi kendisine vermemeli. 
Ben sadece içimden geldiğince yazmayı önemsedim. Yayıma değer bulunmasa yayımlanmazdı dediğim tüm şiir ve yazılarımı da yayımlandığı dergi, yıl ve sayısını belirterek bir web sayfasında, sırasıyla topladım. İleride bir gün birileri “Neler yazdı?” diye merak ederse dergi arşivlerini taramakla yorulmayacak, yirmi yıllık yayın birikimimi Ayışığında Gece adlı blogger bloğumda bulacak.

Kitap bastırmayı kolaylıkla halletmek mümkün ülkenin şu ekonomik çıkmazında, üste para vererek!
Bunu tercih etmedim hiç, etmeyeceğim! Herhangi bir yayınevinin de kendiliğinden sizin eserleri basalım diye talip olmayacağı besbelli. Oysa ben hâkimlik yaptığım dönemde Fikri ve Sınai Haklar Yasası uyarınca açılan özel tür davalara bakmakla da yetkiliydim. Ne telif yasası yeterince hüküm sürüyor edebiyat dünyasında ne de sistem 'çok tanınmış" isimler dışında birilerini de duyurma özeni ve çabası içinde. Ben de zaten herhangi bir yayınevine dosyalar yapsam da yollamadım göz atın diye. 

Benim kalbim okurlarda "bence iyi bir şairdi, ya da yazardı…" olarak kalmaktan öteye hayal kurmayı filan gereksiz buluyor ülkenin siyaseten gittiği karanlık yolu gördükçe.
Ama ülkemin değerlerine sahip çıkmanın, acılarını görmenin de sadece bir kuşağa mal edilmesini doğru bulmuyorum. Toplumcu şair bile bu anlamıyla sınırlayan bir tanımlama... 
Bu yüzden “Hissettiğimi olduğu gibi yazan biriyim, herkesçe de böyle bilinmeyi istemek hakkım.” diyebilirim. Kuşaksız, bağsız, bağlantısız, koruyucu, kollayıcısı olmadan var olan biri olarak diyorum ki sonuç olarak, “Ben herhangi bir kuşakta adı anılan biri değilim, herhangi bir kuşağa dahil sayılmak da istemedim hiç. Yine de edebiyat tarihi ilerde bir gün bir yere konumlandırırsa çoktan gittiğim bu dünyada adım bir şekilde anılmış işte, bir süreliğine de olsa ölümden önce bilinmesem de sonraya kalabilmişim" derim oralardan bunu görmek mümkünse.
İçten selâmlar yolluyorum her zorluğa karşın edebiyata gönül veren tüm insanlara.

Gebze, 9.11.2023, Ünsal Çankaya.

Dil Nehri E- Dergi, Kasım-Aralık 2023, Sayı:5

( Toplu yanıtımdan kısmi paragraflar 'Soruşturma düzenleyen' tarafından ilgili sorular altına kopyalanarak yayımlanmış, ancak eksiktir.
Ben tümünü paylaşmanın doğru olacağına inanıyorum tabi, o şekilde paylaşılmalı dileğimi de iletmiştim, olmamış:((. )


MÜKEMMEL DEĞİLİM

MÜKEMMEL DEĞİLİM

Üzgünüm, mükemmel değilim, hiç de olmadım.
Elimden gelen bu, dilersen azımsama, sana aşkla gelişimle,
Dönüşün senin bana buluşmalı diyorum yüreğin ortasında.

Üzülüp ağlasak da yarış değil ki sevmek sen geçince yenesin.
Gönlün benle sevinsin, sil eski yıllarını,
Ömrüm sevginle dolup sana yoldaşım desin.

Yorgun atlar gibiyim üzgün ve terli, çabalarla örselendi yüreğim,
Sık dişini, unut gitsin demek yetmedi bazen, bundandır üşümesi.

Kırılsak dökülsek de emek istiyor bu yol, çokça da umut, belli.
Hayat bağımız candır, canımızsa gayretli,
Ayırt edilemez artık en çok çaba kimindi.

İnan mükemmel değilim, olamazdım da gerçi, 
Sevdim işte, içten sevdim, bu dünyana değmez mi? 

Gebze, 29.1.2006- 2023, Ünsal Çankaya
Dil Nehri E- Dergi, Kasım-Aralık 2023, Sayı:5



ÇELİŞKİSİZ ÇELİŞKİ

ÇELİŞKİSİZ ÇELİŞKİ

"Oy benim özgürlüğüm, savaşım senin uğruna,
Bir ömür yalnız sana köleyim!" demişim yıllar önce,
Fakülte günlerimde. Ders kitabımda buldum.
Kölelikten söz ederken yalan mı söylemişim,
Tüm çevremiz bağlıyorken kurtuluş yollarını,
Özgürlükten söz edişim çelişki değil de ne?

Cila çeksem faydası yok iyi sıfatlarımla,
O bağları çözüp geçmek kılıç mı istiyordu,
İskender'in kördüğüme ettiğini etmek mi?
Mutluluktan payım yoksa akan gözyaşım niye?
Birey oldum yasalarda, bir eş oldum, bir anne,
Üstüne bir de yargıç, hepsi ayrı mahpusluk!

Başkasına suç yüklemek kolaylar kurtuluşu,
Yine de kabahatin hepsi bendedir gözüm!
Gardiyanıydım hepsinin hükümlü olan bendim.
Kararlarım hep kesindi, infaz yapanı kalbim!
Her durumda çarpıyorum hücre duvarlarıma,
Çığlığımsa kelepçeli, bakma sayhalarıma.

Oy benim özgürlüğüm devranın çepeçevre,
Ne semazen oldun güce, ne de oldun pervane.
Ömrümün son baharında salıverirsem kendimi,
Kırık umutlarım için kal yitik düşlerimde!

Gebze, 6.11.2006 - 2023, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 5.12.2023

HAYDİ İNSAN KALMAYA

HAYDİ İNSAN KALMAYA!

İnsan olarak doğduk ya insan kalmak emek ister, aşk ister.
Emek ise yürek ister insandan, yanılmayan, yenilmeyen hırslara.

Aşkla yaşanmalı elbet, aşk eksikse her şeyinden eksiktir insan dediğim,
Eksik kalan yanlarını iyilikle tümlemeden artırıyorsa tamahı çoktan yenilmiştir ama.

Gökyüzünde uçan kuştan, evcilleşen her canlıdan, ağaçlardaki meyveden,
Öğrenmiyorsa o insan yaşamak bölüşmek diye, topraktaki bereketten.

Hem yaşamak hem yaşatmak doğasını zorluyorsa,
Henüz tam değildir insan, yarımıysa fazlaca ham.

Umudun acı meyvesi düşlenenin iğnesidir,
Kanatır gerçekleşince, zehirler çok tüketince.

Unutulur şey değildir bir kez açıldıysa yara,
Dokunsan da kabuk tutar dokunamadan baksan da.

Her yarayı insan otar sevgisiyle, aşkıyla,
Haydi insan olmaya der ateşi yakan kavıyla.

Ürettiğimizde dünya, bölüştüğümüzde sevda,
Haydi davran, üşenme der, çabala insan kalmaya!

İnsan olmak arzu ister emek ister gürz değil,
Başarmaya zorlu çaba, çabası kârsız değil!

Gebze, 1.3.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat, 9.11.2023


AĞITLAR DA AĞLARDA

AĞITLAR DA AĞLARDA

Kimse bilmez denizlerin nice eskidiğini,
Nasıl yıkanacağını dalgaların.

Denizatlarına binip gitmez iyi balıklar,
Kötüleri yutsa da kendinden küçükleri
Hiçbir balığın gözyaşı parlamaz yakamozda.

Yıldızlar yandığında aydınlanıyor gece,
Ay düşünce denize, ağıyor gün ışığı terazi kefesiyle.
Sabahlar dökülünce maviliğin üstüne,
Gün ve gece dengesiyle buluşuyor denizde.

Fırtınalar çıkmayan aylarında yılların,
Sevinçle uğurluyor gidenleri kalanlar.
Dönsünler umuduyla sallanıyor mendiller,
Yol alıyor tekneler, ağlarını salıyor derinliğe avlakta.

Balığa çıkan sağ dönse sevindirir bekleyeni,
Ya da uzaklara çakar umuttan yorgun gözleri.
Azıcık bir esintide elleri boş gelinmez de,
Fazlasında hem açlık var hem de yokluğun kaygısı,
Büyük küçük diyemeden hepsi düşerler kedere.

Sorulur mu tekne batsa nerede yatar batığı,
Atılan ağlar dolduysa, toplanmazsa zamanında,
Balıklar da ölür mü ki unutulan ağlarında?
Ya da ağıtlar çıkar mı balıkların avazından,
Sessizliğini yırtar mı koyulaşan derinlerin?
Ağlar mı deniz anası ağları yırtıldığında,
Sarılır mı birbirine ağ içinde ahtapotlar?

Bu denizler niye eski, niye kirlendiler birden,
Sorular yanıtsız artık, bilen tüm balıklar ölmüş,
Belleğimizi çalmışlar, ben bile yaşlandım zaten.

Nice zaman geçmiş çünkü denizlerin denizliği üstünden,
Yamaları bile yama istiyor minicik derelerden!

Gebze, 5.2.2022, Ünsal Çankaya.



.......................

Yayıma giden hali aşağıda:

AĞITLAR DA AĞLARDA

Kimse bilmez denizlerin nice eskidiğini,
Nasıl yıkanacağını dalgaların.
Denizatlarına binip gitmez iyi balıklar,
Denizanaları ağlamaz yakamozda.

Yıldızlar yanınca sönüyor karanlığı gecenin,
Ay düşüyor denize, çıkarıyor güneşi teraziye.
Sabahı döküyor maviliğin üstüne,
Gün ve gece dengesiyle buluşuyor böylece.

Sessizliği parçalayan fırtınalar çıkmayan zamanlarda,
Sevinçle uğurluyor gidenleri kalanlar, dönsünler umuduyla.
Yol alıyor tekneler açıklara, ağlar salınıyor avlakta derinliğe.

Azıcık bir esinti habercisi değildir elleri boş gelmenin,
Fazlasıysa hem açlık hem de belki yokluktur,
Büyük küçük demeden düşerler kederlere.
Balığa çıkanlar döner, sevindirir bekleyeni,
Ya da uzaklara çakar umuttan yorgun gözleri.

Sorulur mu tekne batsa nerede yatar batığı,
Atılan ağlar dolduysa, toplanmazsa zamanında,
Balıklar da ölür mü ki unutulan ağlarında?
Ya da ağıtlar çıkar mı balıkların avazından,
Sessizliğini yırtar mı koyulaşan derinlerin?
Ağlar mı deniz anası ağları yırtıldığında,
Sarılır mı birbirine ağ içinde ahtapotlar?

Kimse bilmez eskiliği, ben de yaşlandım zaten,
Nice zaman geçti denizlerin denizliği üstünden,
Yamaları bile yama istiyor minicik derelerden!

Gebze, 5.2.2022, Ünsal Çankaya.
Eliz Edebiyat, Kasım 2023, Sayı:179

EL İZİM OKUNUR MU?

EL İZİM OKUNUR MU?

Alın yazısı mı varmış, yazılır da kalır mıymış, okunmuyor ki yine de okumayı öğrensek de.
Ve ayak izimiz nerde, sağlam mı basmıyoruz ki, kalmıyor izler geride?

Emekle yaşıyor insan, emeğimiz elimizde, büyüttüğümüz umutlar kırılır el kapısında.
Nice baksak  kör aynaya yansımızı almıyorsa kalır mı ki el izimiz aynamızın ayasında?
Kalsın dileğimi tutup basıyorum avucumu, minicik bir esinti var siliyor tüm buharını,
Aynalar bile almıyor el izimin taslağını.

Bahar olsun istiyordum, bademler çiçek açsın, elmalar, ayvalar da.
Ama yazlar gecikiyor kışlar çokça uzasa da buharlaşınca dileğim,
Üstüne yazdığım değil kederim kalmış aynada.

Ey dünya! Yetmedi mi yıkıldığın, yıktığın,
Yetmedi mi çektiğimiz acılar, doymadın mı ölüme?
Kiraz mevsimi geliyor, geçene dek dursana!

Gebze, 14.3.2023, Ünsal Çankaya

Eliz Edebiyat, Ekim 2023, Sayı:178

KAYNAK

KAYNAK

Geldim işte, sırasıyla yazacağım, olanı olmayanı, elbet sınırlamadan.
Perilerim söylüyordu, hemen değil, zamanı var, sırası var, acele etme diye.
Geldi sıram, yazdım, yazacağım, belki sıradan ama sırlamadan aynamı.

Yazmıştınız, okudum, anladım, anlatacağım, artık sıranın başındayım.
Yazacağım, beni de anlasın herkes, herkes gibi yazdığımı görsünler.
Ben de sıradan yazabilirim, belki sıradışı yazdıklarım da olur.
Unuttuklarım neydi, nasıl oluyordu diye anımsayabilir,
Sırasına dizebilirim sözcükleri, herkes kadar anlatabilir,
Anlaşılabilirim de, buradaysam sıramda kalmalıyım.

Ama siz, orada durun bayım, öne geçmeyin lütfen,
Aramız bozulmasın, sıradasınız, sırada, herkes gibi sıradan.
Burada her şey sırayla, adım atalım, ama çizgiyi aşmayalım.
Sıradayız, kayacaksa da kaysın bastığımız zemin, 
Yeter ki sıradan taşıp haksızlık yapmayalım.

Bu sıra ne kuyruğu mu, kuyruğun ne sırası mı,
Bunlar nasıl soru bayım, uzaydan mı geldiniz siz?
"Yaşamak sırası" işte, dünyamızda, hep birlikte,
Bunu da bilmiyorsanız beni boşuna yormayın.
Herkese yeten dünyada kapladığım yer şuncayken,
Niye cürmüm kadarıyla kalbimi avutmayayım?

Sizse satır arasında yazdınız kör dünyanızı,
Kendi payımı alırken gördüm satır yaranızı.
Madem acımasız dünya, madem onca vuruldunuz
Empati edineydiniz de bari siz vurmayaydınız.

Oysa hesapsız vurdunuz, öldü sandım gönül kuşum,
Sırf onu yaşatmak için, yarasını sarmak için,
Yara bandı niyetiyle, belki şiir olur diye,
Kalbimden geçeni yazdım, gönlümden akanı yazdım,
Susuzluğa derman değil, isterseniz okumayın.

Hem sıramdı, hem sıramda, yazdım bayım,
Yazacağım, göçüp kurusa kaynağım!

Gebze, 4.8.2008, 1-3.2023, Ünsal Çankaya
Üvercinka Eylül-Ekim 2023, Sayı:107-108

ŞİİRİN GÜCÜ

ŞİİRİN GÜCÜ

ERK ve ŞİİR olacak dosya başlığı denilmişti Artemis Dergi yeni sayısı için. Belirlenen konuda fikri olanların yazılarıyla o konuya değişik açılardan bakılmasını amaçlıyor bu tür dosyalar. Benim bu konudaki fikrim kişisel deneyimlerimden oluşamaz. Çünkü otuz yıldan fazla yargı içinde “kanun dairesinde” görev yaparken kendim kalmaya çalıştım. Kişisel alanımın sınırlarına taşırmadım işimi, kişisel alanımı işime yansıtmadım. Giyindiğim cübbeden güç almadım demekti bu. O cübbeye kişilik kattığımı söyleyenler emekliliğimin çok sonrasında bile “Sizi özlüyoruz” diyen personel, dosyaları tesadüfen görevli olduğum mahkemeye düşen ve adil kararıma muhatap olan sade yurttaşlar, “Sizin gibisi hâlâ gelmedi” diyen avukatlar. İnsana, işime ve kendime saygıydı bu övgülerin kaynağı.

Devletin üç erkten oluştuğunu bilirdik hep, yasama, yürütme ve yargı. Bağımsız yargı diğer iki erkin denetimi için zorunludur hukuk ülkelerinde. Ama ülkemizde bağımsız yargı ütopik gelir bize.
Son beş – altı yılımızda bu sıralama ortadaki sözcüğün üstünlüğü fiili durumunda, bağımsızlık sözcüğü görünürde olsa dahi korunmuyor artık. Yeni atanacak yargı mensupları yürütmenin başının olduğu sarayda kura çekiyor ve yürütme onlara nasıl görev yapacaklarının talimatını veriyor basın önünde. Yasama ve yürütme içinde çalışanlar göreve başlarken hâlâ anayasaya bağlılık ve hukukun üstünlüğünü sağlamak için ant içiyorlar oysa.

Çocuklukta ve fakülte yıllarında yazdıklarım yitti, bitirme yıllığımız ekindeki Ceride-i Kantar içinde çıkan birisi ve sürekli kullandığımız bir yasanın sayfa aralarına yazdıklarım dışında. Kürsüde, karar aralarında, dinlenme zamanlarında yazdıklarımdan yayım için ancak 2006 yıllarında gönderebildim dergilere. O yıldan bu yana en az on kitaplık yazı ve şiirim, öyküm çıktı. 2013 sonlarında emekli olduğum gözetilirse o dönemdeki adıyla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Adalet Bakanlığı müfettişleri tarafından yazdıklarım için açıkça uyarılmadım. Suya sabuna dokunmaz şeyler değildi o sıra yazdıklarım da. Çünkü ben ülke ve dünya sorunlarının her insanın duyarlı yanına dokunacağına inanırım, etkiye karşı tepkisini ya konuşarak ya yazarak vermesi gerektiğini de düşünürüm.

İşte bu yüzden erk – iktidar ve şiir dosyasında benim sözüm olacaksa ben kendimi sınırlamadım, devlet tarafından da sınırlanmış hissetmedim diyebilirim sadece. Bir şiirimdeki bir dizemin derginin sorun yaşamasına neden olacağını bildiren bir editörü haklı buluşum da o dergiye zarar vermeye hakkım olmadığını kabullenmem nedeniyleydi.
Yargı erki içinde uzunca kalmış biri olarak bu dosyaya katkım olur mu diye düşündüm. Şöyle bir baktım sanal ağ içine, artık yayımlanmayanlar dahil olmak üzere halen yayımlananlar içinde birkaç yılda bir “iktidar ve şiir, şiir ve iktidar” ya da benzeri başlıklarla dosyalar yayımlanmış dergilerde.
Hepsini bulmam, okumam olanağı yok elbette. Okuduğum kitaplardan ve kimi dergilerden yıllar içinde aklımda kalanlar kimi ünlü şairlerin yazıya dökülen düşünceleri ve şiirleri yüzünden yargılandıkları, ceza aldıkları ve hapis yattıkları. Nâzım’dan Sabahattin Ali’ye. En günceli yaşayan şairimiz Ahmet Telli. Bir de iktidara yakın olup, güç ve yetki kazanan kimi isimler… Hepsi için yazılar yazılmış neredeyse.
Bu konuda yazılmayan ne kalmış olabilir ki diye sorduğumda şiir tehlikeli bir şey dedim.
Çünkü yazanlar kadar okuyanlar da ceza alabiliyor. Aslında şiirle suç işlenmez, şiir okundu diye kimsenin bir yerine bir şey olmaz, kurşun değildir, delmez, bıçak değildir, kesmez, urgan değildir, bağlamaz ve asmaz kimseyi. Şiiri tehlikeli yapan ya da tehlikeli bulan şey o ülkedeki yönetim sistemindeki serbestlik ya da o serbestliğin kısılması, herkesin, her şeyin iktidar sahibince denetime tabi olduğu bir sisteme dönüşmesidir.
Öyleyse bu dosyada sözüm olacaksa ben erk =güç nedir, iktidar nedir ve içinden emeklilikle ayrıldığım yargı nerede, nasıl devreye girer ve şiiri özgürleştirir, sistemi özgürleştirir konusuna bakabilirim dedim.
Biri diğerini tamamlayacak yazılar yazabilmek için bu dosyada benim de sözüm var diyenlerle konuları paylaşma olanağımız yok tabi. Bu yazımla kimsenin yazısıyla benzer şeylerden söz etmemek, olabildiğince özgün olabilmeyi ummak yetecek bu nedenle. Birden çok kitaba dağılmadan, bir kitaptan yapacağım alıntılarla güç ve iktidar konusuna değinmek yetecek gibi geldi bana. Tırnak içi alıntılar o kitaptan. (Elias Canetti, Kitle ve İktidar, Çeviri: Gülşat Aygen, Ayrıntı Yayınları.)

“Güç” sözcüğü, etkisi bakımından doğrudan ve burada olan bir şeyi, iktidardan daha dolaysız bir biçimde zorlayıcı bir şeyi getirir akla. “Fiziksel güç” deyişi, gerçekte aynı fikrin yalnızca daha açık bir ifadesidir; çünkü daha aşağı ve kaba dışavurumların içindeki iktidar, her zaman güç olarak daha iyi betimlenmiştir; örneğin avın yakalanıp ağza götürülmesi güç aracılığıyla gerçekleştirilir. Güç kendisine zaman tanıdığında iktidar haline gelir, ama kriz anı, geri dönüşsüz karar anı gelince güç çıplak güç haline geri döner. İktidar daha geneldir ve güçten daha geniş bir uzam üzerinde işler; iktidar çok daha fazlasını içerir, ama daha az dinamiktir. İktidar daha törenseldir, hatta belirli bir sabır ölçüsü vardır.

Güç ve iktidar arasındaki ayrım kediyle fare arasındaki ilişkiyle çok basit bir biçimde örneklenebilir. Kedi, gücü, fareyi yakalamak, onu ele geçirmek, pençelerinin arasında tutmak ve nihai olarak da öldürmek için kullanır. Ama fareyle oynamasında bir başta etken daha vardır. Kedi farenin gitmesine izin verir, birazcık kaçmasına, hatta arkasını dönmesine fırsat tanır; bu süre boyunca fare artık güce maruz değildir. Ancak hâlâ kedinin iktidar-alan-ının içindedir ve her an tekrar yakalanabilir. Derhal uzaklaşırsa, kedinin iktidar alanından kaçar; ama, artık ulaşılamayacak olduğu noktaya varana kadar hâlâ kedinin iktidar alanının içindedir. Kedinin egemen olduğu uzam, fareye yaşattığı umut anları, bir yandan da bütün bu zaman zarfında onu yakından izlemeyi sürdürmesi ve onu yok etmeye gösterdiği ilgiyi ve yok etme niyetini asla elden bırakmaması; bunların hepsine, yani uzam, umut, dikkatle izleme ve yok etme niyetine iktidarın fiili bedeni, ya da daha basit bir biçimde, iktidarın ta kendisi denebilir. Bu yüzden, gücün aksine, iktidara içkin olarak uzamda ve zamanda belirli bir genişleme vardır. “

Bu tanımlamaya bakılırsa iktidar gücünü kendiliğinden sınırlandırırsa iktidarın devamı olasılığı kadar yurttaşlarının mutluluğu da artar, gücünü sınırsızca hükmetme, denetleme ve ceza için kullanırsa yurttaşlarım mutsuzluğu artacak demektir. Yargı iktidarın gücünün yurttaşlarının mutsuzluğunu artıracak şekilde kullanılmasını önleyecek bağımsızlıkta ise hukuk üstünlüğü vardır, gücünün etkinliğini artıracak şekilde bağımlıysa hukuk değil iktidar ve güç üstündür.
Peki yargı iktidara ve gücüne bağımlıysa şair ve dolayısıyla şiir ne yapmalı?
Kendisi kalabilmek için sorguya, dolayısıyla sonrasında gelecek cezaya karşı nasıl direnmeli?
Direnebilir mi?
Bu sorular öncelikle soru nedir, sorgu nedir, sorma hakkı kimindir ve nasıl sorulara nasıl yanıtlar aranır ve bulunur gibi otuz yıl boyunca gerçeğe ve doğruya ulaşmak için izlediğim yönteme ve iç sorularıma başkaları ne demiş ona da bakmalısın diyen bir düşünceye yöneltti beni.

Canetti “Soru sormak zora dayalı müdahaledir. Bir iktidar aracı olarak kullanıldığında, kurbanın etini kesen bir bıçak gibidir. Soran, bulunacak şeyin ne olduğunu bilir; ama ona fiilen dokunmak ve onu açığa çıkarmak ister... “diyor. … Devamında “Sorular cevaplanmak içindir; cevaplanmayanlar havaya atılan oklar gibidir. En zararsız sorular, yalıtılmış kalan ve başka sorulara yol açmayanlardır” … “Gerçek her sorunun arkasında her zaman kasıtlı bir amaç vardır; bir çocuğun ya da budalanınkiler gibi amaçsız sorular kolaylıkla saptırılabilir. Kısa ve öz cevaplar istendiğinde, sorgulanan insan için durum en tehlikeli halini alır; birkaç kelimeyle ikna edici bir biçimde ikiyüzlülük etmek, imkânsız değilse de zordur. Savunmanın en bariz biçimi sağırmış ya da anlamamış gibi yapmaktır; ama bu yalnızca eşitler arasında işe yarar. Kuvvette eşitsizlik olduğu zaman soru başka bir şekilde ifade edilebilir ya da yazıya dökülebilir; o zaman verilen her cevap çok daha bağlayıcı olacaktır, çünkü soruyu soran bu cevabı daha sonra kullanmak üzere elinde tutabilir…“

“Ancak her zaman, normal koşullarda bile, cevap, cevap vereni bağlar; cevabı veren ona itaat etmek zorundadır, cevap onu sabit bir tavır almaya ve orada kalmaya zorlar, oysa sorgucusu, kendi işine geldiği gibi yer değiştirerek, ona her yandan saldırabilir. Sorgucusu onun etrafında dönebilir, şaşırtabilir ve böylelikle onu karmaşaya itebilir. Zeminini değiştirebilir olması, ona diğerinden esirgenen bir özgürlük verir.”
“Çoğunlukla ne düşündüğümüzü bize bir soru sorulana kadar bilmeyiz. Soru kibar olduğu sürece bir şeyden yana ya da ona karşı karar vermekte bizi serbest bırakır, ama bizi taraflardan biri ya da diğerini savunmaya zorlar. Platon’un diyaloglarında Sokrat sorunun yüce ustası olarak görünür. Sokrat iktidarın bütün sıradan biçimlerini hakir görür ve onları andıran her şeyden ısrarla kaçınır. Üstünlüğünü yapılandıran bilgelik onu isteyen herkesin hizmetindeydi, ama Sokrat’ın bilgeliği paylaşma yöntemi özenli nutuklar atmak değil soru sormaktı. Sokrat dinleyicilerine soruları aracılığıyla egemendi. “

“Sorgu, geçmişle, gerçekliğinin bütünlüğü içinde onu yeniden yaratarak uğraşır ve sorgulayandan daha güçsüz olan birine yöneltilmiştir. Yargılamaların önemine geçmeden önce, bugün çoğu ülkede yerleşmiş bir işlem olan polis kayıtları hakkında bir şey söylemek istiyorum. Devlet, her insan hakkında, bu insan tehlikeli olursa diye ya da olduğunda onunla baş edebilmek için, mümkün olduğunca çok bilgi sahibi olmak ister." …. "Sorular ancak belirli amaçla yürütülen sorguda kuşkuyla yüklüdür. Her bir soru kendi başına savuşturulabilir, ama bir araya geldiklerinde cevapları denetleyen bir çerçeve oluşturur. “

“Yargılanan adam sorgucusuyla düşmanlık ilişkisi içinde durur; kendisi ondan çok daha güçsüz olduğundan, ancak onu kendisinin bir düşman olmadığına ikna etmede başarılı olursa kurtulabilir.

Hukuki sorgulamalarda, sorgulama, zaten daha muktedir olan sorgucuya geriye dönük bir her şeyi bilme hakkı verir. Sanığın gelip gittiği yerler, girdiği odalar, şu ya da bu saati nasıl geçirdiği, o zaman özgür ve izlenmiyormuş gibi görünen her şey birdenbire tetkike maruz kalır." ... " Yargıç bir yargıya varmadan önce sayılamayacak kadar çok olguyu bilmek ister; yargıcın iktidarının temelinde kesin olarak her şeyi bilmek yatar. Bu amaçla şu sorulan sorma hakkı vardır: “Neredeydin?” “Ne zaman oradaydın?” “Ne yapıyordun?” Sanık, elinden gelirse, bir yer adının karşısına başka bir yer adı, kimliğin karşısına başka bir kimlik koyarak suçun işlendiği tarihte başka yerde olduğunu kanıtlar."
Soru, sorgu konusunda bu alıntılarla ilerleyince soru sorma hakkının güçlüde, yargılama hakkının güçlüde olduğu görülüyor. Öyleyse sadece iktidar gücünü elinde tutanın istedikleri mi yazılıp çiziliyor?
Elbette hayır! Şiir de kendi sorusunu soruyor, yanıtını veriyor, basıldıkça, satıldıkça, okundukça yayılıyor ve güçleniyor. Peki şair de bu güce erişiyor mu? Buna da hayır! Çünkü şair üreten olarak eleştirdiği, direndiği iktidarın gücüne boyun eğiyor, sorulara, sorgulara muhatap olabiliyor. Yargının sorgusu ona ya özgürlük ya ceza olarak dönebiliyor.

İşte bu yüzden şiir tarihe tanıklığı ile katkı veren bir gerçekliktir demek istiyorum öncelikle.
Resmi tarihe bir darbe, bir tanıklık tarihe. Tanıklık ise güç demektir aynı zamanda. Doğru ve güvenli bir dünya için tarih ders kitabıdır, doğru tanıklıklarla yazılır tarih, her nasıl yaşandıysa, yeni hatalar yapılmaz tarih doğru yazılır ve okunursa.
Şiir bizi gerçeğe götüren bir yoldur demek istiyorum bir de. O yolu patika, toprak yol ya da asfalt yapmak bizlerin elinde. Genişletip kullanışlı hale dönüştürürken yolumuzun üstündeki hiçbir cana zarar vermemeye çabalamak bizim elimizde. O can insan da olabilir, hayvan da bitki de. Doğayı yaşanabilir kılmak insan olarak amacımız olmalı, şiirimiz buna katkı verirse, tanıklık olarak kalır ve gerçeğe ulaştırırsa ne iyi. Direnmiş ve kazanmış sayarız o zaman şiirimizi.

Erk devlet ile tanımlandığında kapsamında yer alan kadın ve erkeklerin, çocuk ve yaşlıların tabi tutuldukları ve çoğu eril bakışın gücüyle oluşturulmuş yargıya kadar özenle yürünmeli var olan yollar. Yenilmeyelim diye. Kazanmasak da. Erk, yetke, yetki, kötüye kullanım ve gücün iktidarı eril iktidara eşittir çoğu kez bu dünyada. Öyleyse direnmek için kötüye kullanımlara dur diyebilmeli. Kadınların erk karşısındaki çağlar boyu konumlandırıldığı yerden başlamalı haykırmaya. Duyulsun diye sesleri, eşitlenmeli cinsleri.

Son olarak 2005 yılından, kürsüdeyken, kürsünün karşısına gelenlere bakılarak yazılmış bir şiirle tamamlayayım yazımı. Çünkü erk – yetke- güç – birbirini yaşamın her alanında tamladığında iktidar ve onun kötüye kullanımını doğuruyor sonuçta. Kaçıncı kez “tecavüzcüsü ile evlendirip” cezadan kurtarılmaya çalışılıyor eril iktidarın iktidarı, bu şiir bunun tanığı.
Tanık eş de kaçırılmış, tecavüze uğramış ve o zaman yürürlükte olan, sonra yasadan çıkarılan bir maddesi uyarınca “evlenmek” zorunda kalmıştı sanık ile. O sanık ki adı hükümlü olacakken tecavüz ettiği kadına yapılan baskı sonrası evlenmeye ikna edilip adı koca, kendisi özgür olduğunda yeni suçlar işlemeye devamdan vazgeçmemişti üstelik.

KARARTILAN YÜREKLER

Bitti sandım, belki de bakmasam bitecekti, öylece bakıp kaldım, kitledi dişlerini.
Nasıl ısırdı nasıl o gül dudaklarını, yüreği daralmıştı, gözleri hepten kırgın.
Erimişti günlerdir, elleri rüzgâr olmuş, kalmamıştı gözyaşı, pınarları kurumuş…

Nasıl ayakta kaldı, son bir çabaydı sanki, bakmadı hiç geriye, iki adımdı oysa
Jandarma arasında, kelepçesiz elleri, koca diye alışıp, bir aydır görmediği...
Dik durmak çabasıydı en yorucu olan, yaralanan gururu “dayan” diyordu “biraz!”

“Yemin ederim!” dedi yerken dudaklarını, “Yeminsiz söyle!” dendi, rengi ak kâğıt gibi...
Uzun süre bekledi, yürekten nefes aldı, baktı mağdure kıza; son bir çaba sesinde:
“Şüpheliydim çoktandır, geç geliyordu eve, ne bana bakıyordu ne yaptığım yemeğe,
Elini uzatmadı, gülmedi hiç bebeğe...”
"Demek buymuş sebebi, yazık bu canım kıza, hem benden daha yazık, ne yapar bundan sonra?
Ona saldıran sapık, artık bakamadığım, beni de kaçırmıştı, nikahlamıştı zorda!" (11.8.2005)

Bitiriş cümlesi olarak, insanların kendi özgürlüklerinin iktidar ya da ona bağımlı bir yargı eliyle sınırlandırılmaması için de şiire gereksinim duymasını ummak, seçimlerinin sonuçlarına ceza alarak katlanmak yerine özgürleşmeyi seçtiklerini ve mutlu olduklarını bilmek isterdim diyorum.

Gebze, 15.8.2023, Ünsal Çankaya.
Artemis Edebiyat, Ekim-Kasım-Aralık 2023, Sayı:22

DİLBİLGİSİ DERSİ



DİLBİLGİSİ DERSİ

Ey şair, ey yazar, ey yurdumun okur yazar yurttaşı,
Dilini sev, dilini koru, ana dilin bu.
Sokma yadı yabancıyı, var onun da biz olanı,
Kırma gururunu sözcüklerinin.
Doğru yaz, hatasız söyle, çok şivelenme,
Utanmasınlar.

Gebze, 29.6.2023, Ünsal Çankaya.
Dil Nehri E-Dergi, Eylül-Ekim 2023, Sayı:4