Translate

YAĞMA DÜNYASI

 YAĞMA DÜNYASI


Dört kardeş. İstanbul, Fatih ilçesinde, siyanürle, dördü bir arada intihar etmiş.

Nasıl acı bir haber! Nasıl ürkütücü bir haber bu! İnsan inanamadan okuyor üzerine yazılan her şeyi.
"Ekonomi tıkırında, enflasyon tek haneye indi!" diyen muktedirleri yalanlamak için, siyasi bir itiraz, direniş ve onları alkışlayanlara da “Yalancısınız siz!” diyen, “Yalakasınız!” diyen bir tokat sanki ölümleri.
Borç bini aşmış... Çok bini aşmış... O kadar borçlanmışlar ki bakkala, çakkala, elektrik, belki su, doğal gaz, belki telefon, internet... Borç ödememek, borçlu yaşamak ve çaresiz kalmak zorlarına gitmiş, gururları incinmiş, çaresizlik boyunlarını bükmüş, belli!

Evde ne var ne yok diye odalar gösterilmedi görsel medyada... Mutfakta, buzdolabında, kuru diri dolabında ya da ekmek kutusunda ne var diye de görmedik. Buna da şükür... Onları da talan ederlerdi haber uğruna o olayı naklen anlatır gibi bağıran heyecanlı muhabirler. İzledim, onca ölüm sonrası sanki tek sorun oymuş gibi, elektrik kesen işçiye “Niye kesiyorsun!” diye sordu birileri.

Borç bini çoktan aşmış!
Enflasyon? O indi çok şükür! İnanan varsa tabi!
Ölmeyip, öğrenselerdi ki enflasyon yüzde sekiz... Yönetenlerimiz cebimize değil istatistiğe göre enflasyon icat etmiş! O dört kardeş de hemen borçlarını öder değerli paramızla, kesinlikle ölüme böyle çaresiz yürümezdi!

Ama öldüler!
Bile isteye ölüm benim hiçbir koşulda onayladığım bir yol, bu dünyadan ayrılma yöntemi değil. Seçenek değil. Kimse için değil. Öldürmek hiç değil. Hiçbir nedenle. Hiçbir kimseyi.
 
Ama o ölümler ile utanacak muktedirlerin bu haber sonrası yüzü bile kızarmış değil! Hiçbir sorumlu yönetici halktan özür de dilemiş değil. Ayrıca “Size, biz, hep yalan söylüyor, sizi hep kandırıyoruz!” demiş de değil bir teki bile.
“Bizi kandırmışlar!” diyorlar her yalanları yakalandığında... “Biz o kadar safız ki, hep aldanıyoruz!” dedikleri de ayan beyan ortada... O yalana rağmen seçilmeleri de.

“Bu kadar kanıyorlar, kandırılıyorlar, ama bunların cebi hep niçin dolu?” demiyor oy verenler... 
“Belki de bizim cebimiz de dolar!” diye yaltaklanıyorlar sürekli... Sürekli oy uğruna ‘besleme’ olmayı kabul ediyorlar belki de...

Ama o dört kardeş etmemiş işte!
Hiçbir yardım kuruluşuna gitmemiş, kul, köle olmamış... Boyun bükmemiş... Bunlar olsa “bir elleri yağda, diğeri balda, yardımlarla yaşıyorlar gül gibi!” derdi yönetenler. Diyemediler!

Belki tüm bunları o yaştan sonra öğrenmek zorlarına gitmiş... 
Ele güne muhtaç olmadan yaşamak gerektiğini öğrenerek yaşlanan o insanlar için muhtaç olmak ve el açmak nasıl içe siner ki?
“Aç ölürüz... Onurumuzla ölürüz!” demişler, belli… Ya da belki...

Belki içlerindeki o tek çalışan, eve ekmek getiren bunalmış... Kendi ölüme tek gitse kalacak üçü muhtaçlıktan değil, gerçekten açlıktan ölecek diye onları da beraberinde götürmek ve giderken “Bensiz ne yer ne içerler?” diye düşünmek istememiş...

Ama o dört kardeş öldü.
Sonra...
O dört ölüm, aynı anda dört kardeşin- ölmeyi keyiften değil kederden, bile-isteye seçmesi hali- haberdi tamam da... O dört ölü, o dört ölüm, acımasız dünyanın çarkında un ufak olmanın ölümü haber olarak yağmalandı... 

Suçlu elektrik idaresiymiş gibi, aynı gün evden cenazeler çıkarken elektrik kesilmesi haberi ile dört kardeşin yaşamak dururken ‘borç batağında ölüm’ haberi gölgelendi...
 
Suçlu bu ülkede istatistik bilimine yalan söyletenler, halkını açlığa mahkûm edip, devletin kasasından sosyal adalet sağlamak yerine kendi sülalelerini ihya ile kendilerine saraylar, kaşaneler yapanlar değilmiş gibi...

Son zamanlarda haber neydi, nasıl verilecekti, manşet ne olmalı diye düşünen de azaldı tabi...

Çünkü hem aldatıp hem yanılanlar, ama hep yönetme arzusunda olanlar aynı zamanda haberlerin nasıl olacağı konusunda yandaş, kul medyayı da çoktan terbiye etmiş gibi...

Gebze, 8.11.2019, Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Aylık Edebiyat ve Düşün Dergisi, Ağustos 2020, Sayı:154