Translate

EKİN SANAT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EKİN SANAT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KEDİLERİN GERÇEĞİ

‘hiçbir şey dindiremez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü kadar’ N.H.R.

KEDİLERİN GERÇEĞİ

Yanlış anılardayım; belleğim yanlışta kaldı,
Çağırdım, gelmem diyor!
Hem bir kara kedi hali var sanki,
Bugünüm dünümle, dahası her günümle,
Dünüm bu günümle konuşmam diyor!

El ele tutuşsa, barışsa oysa
Gücü güçten öte olur da inan
Yarına kurulur şenlik yolları!

Ah bir anımsasa bu günüm dünü,
Tutsa ellerinden bilge günümün.
Bir olup, güç olup, hiç dağılmasak;
Kim korkuturdu ki benim gözümü,
Kim tutabilirdi arzularımı,
Kim engel olurdu gülüşlerime,
Kim set çekerdi ki bu düşlerime?

Gerçeğin kendisi gelecek elbet,
Çarelerin yolu kesilmeyecek!

Bir olun dünümle tek olun günüm,
Birlik olun hemen, çok olun bugün;
Bu sıkıntı içimizden gidecek,
Gürül gürül gelecektir gelecek!

Gücümüzle belirecek bu gerçek,
Sevgimizle büyüyecektir elbet!

Gebze, 4.2.2006, Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Ağustos 2016, Sayı:127

AĞIRLIĞIYLA

AĞIRLIĞIYLA

Gelip oturuyor Ağustos, ağırlığıyla.
Atomlarımız bölünüyor.
Parçalarımız tarihte Japon.
Dünde Çernobil.
Günde…
Direnemezsen yenil.
Ezilsin cinsin.

Çünkü
Bağnaz kinci racon kesiyor:
"Kadınsan gülme!",
"Eksiksin, insan değil!"

Kahkahalarımıza göz dikince karanlık
Gel de insan olduğuna üzülme!

Kadın olduğuna üzülme ama;
Temeli insanlığın
Kadın varlığın.
Bunu iyi bil!

Yerin yüzü utansın.
Üreten ve üreyen eş değilse,
Eşit değilse.

Oysa
Doğuran yanımızla
Doyuran yanımızla
Yaşamakta tüm nesil;
Bilmeyene bildirmek gerek,
Bildirmek ve direnmek.

Yoksa…
İnsan yarımıza kırılıyoruz,
İnsan yanımızla kırılıyoruz.
Daralıp, daralıp soluyor yürek.

Kahreden günlerin
Sıcaklığıyla
Gamsızlığına el alan böcek
Durmadan çalıyor sazını, durmadan,
Neşeli türküler söyleyerek.

Kim dinleyecek?

Gebze, 30.7.2014, Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Ekim 2016, Sayı:129

BUGÜN DE

BUGÜN DE

Şükür günlerindeyiz
Karanlık, gri ya da aydınlık
Karlı, yağmurlu, puslu
Güneşli ya da fırtınalı olsa da
Gözümüzü açınca, bu dünyaya
Uyandığımız için.

Kalktığımız, giyindiğimiz
Yüzümüzü yıkayıp, baktığımız aynaya
Yine ben, eski ben, buradayım diyerek
Mutfağa gidebildiğimiz,
Demlediğimiz çayı, yaptığımız kahveyi
Kederle ya da keyifle içe de bildiğimiz
Yalnızlık günlerindeyiz
Yaşlılık demlerindeyiz.

Yıllarca önce doğup, bugünlere gelirken
Hep uzak, çok uzak , hep başkasına
Sandığımız o ölüm her yatışta
Aklımızdan çıkmazken
Şükür günlerindeyiz annem
Bugün de, bugün de, bu gün de
Ölmediğimiz için.

Gebze, 29.11.2016. Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Aralık 2016, Sayı:131

ZAMANSIZ DÖNÜŞ

ZAMANSIZ DÖNÜŞ

Böyle uzağa gideceğimi bilmiyordum
Bilmediğim gibi bir gün döneceğimi
Aşkın harmanına savrulunca düşlerim
Düşünce gülüşlerim samanlar arasına
Döndüm işte içime
Bulmayı düşünerek gövermiş ekinleri.

En uzak seferinde umarken yeni liman
Yelkenleri yırtılıp fırtınada, borada
Çarptığı kayalardan derin yaralar alan
Dümensiz gemilerin yorgun dönüşü gibi
Döndüm işte içime
Bulmayı düşünerek yolcu edenlerimi.

En büyük savaşını kazanmayı umarken
Kalleşçe oyunlarda ordusunu yitirmiş
Erler kadar utanmış, tedirgin ve şüpheli
Karşılanmaz sanarak sağlam bir kale gibi
Döndüm işte içime
Yitirmemiş sayarak hiç bir muharebeyi.

Oysa durulmuş değil denizimde dalgalar
Başaklarım her zaman tarlada kalmış gibi
Sanki vurulmuş gibi burcumun her kulesi
Bir kez daha sevmeyi, sevilmeyi unutup
Döndüm işte içime
Umutlar yenilince ömrün sonuymuş gibi.

Gebze, 1.2.2009. Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Ocak 2017, Sayı:132.

( Kapak sırtı yanlış basılı bir dergi olmuş, Aralık 2016, Sayı:131 mükerrer gibi oldu bu nedenle,
ama ayrım zor değil, Ocak Sayısı kapağında Nazım Hikmet şiiri var.)

Yanıtlar:

Dön baba dönelim derdik olmaz işlerde.
İçimize döne döne...
İçimizde döne döne...
Başı döndü içimizin
Düştü içine.
Dönsün demiştik zaten
Döndü. Dönebildiğince.
Düşsün düşerse.
Devran da dönüyor be...
Devran da.
Dünya gibi..

..............................................................üç yıl sonra.
"...
En büyük savaşını kazanmayı umarken
Kalleşçe oyunlarda ordusunu yitirmiş
Erler kadar utanmış, tedirgin ve şüpheli
Karşılanmaz sanarak sağlam bir kale gibi
Döndüm işte içime
Yitirmemiş sayarak hiç bir muharebeyi.
............................................................... dört yıl sonra...

YOĞUNLUK BİLGİSİ

YOĞUNLUK BİLGİSİ

Acının dozu arttıkça mı yanıyor insan
Yandıkça mı artıyor dozu acının
Bunu bilmiyoruz
Ama ölmüyor acısından, dayanıyor,
Alışıyor zamanla en derin yaralara.

Yoğunluk deryasına yayılıyor acısı
Yarasını bağlıyor yepyeni bir kabuğa
Arada bir depreşip kanasa da
Yana yakıla ağlasa da
Taş basıyor bağrına, tuz basıyor,
İnsan dayanıyor yoğun acıya
Bunu hep biliyoruz!

Tuz bastıkça kavrulan yarasında
Dokunduğu yer mi aynalaşıyor
Eski bir yaranın depreşmesi mi
Kanatıyor o yüreği boyuna
Ama dayanıyor yoğunluğuna
Davranıp kalkıyor her yıkılışta
Nasıl başarıyor bunu bilemiyoruz!

Denize benziyor insan acıya dayancıyla.
Onun tuzu azaldıkça azalır yoğunluğu
Yakmaz, kavurmaz, içilmese de
İçine dalanı ölüme çeker
Derinlik değildir nedeni onun,
Yüzme bilmeyeni boğar oyunda
Bunu da yaşayıp, öğreniyoruz.

Yoğunluk arttıkça tuzu artıyor
Yakıp kavuruşu biraz ondandır
Biraz kumdan, biraz güneşten.
Ama içindeysen kaldırır seni
Ferah feza bilinmese de yüzme
Kulaçlar korkmadan atılabilir
İnsan yaşamayı sürdürebilir
Bu da bildiğimiz konular arasında.

Acıdan ölürüz sanıp, yaşıyoruz ya
Tadımız, tuzumuz hiç olmasa da
Yüreğimiz kanayıp savrulsa da
İçimizde insanlık duruyorsa
(Farkımızdır onu unutanlardan)
Çürüyüp kokmuyor insanlığımız
Bunu da biliyoruz.

Çünkü
Ağladıkça insanız, güldükçe insan
Bunlar bizim suyumuz, ırmağımız
Batağımız olmaz insan kaldıkça
Kendimize akar, deniz oluruz
Mavileşir o zaman gökyüzümüz.

Çünkü
Mavi gözümüzdür, mavi gönlümüz
Mavi kanat kanat özgürlüğümüz
Enginimiz de biz, limanımız da
Fırtınamız olsa, dalgamız olsa
Dibe batmıyoruz, boğulmuyoruz
Kendi denizimiz koruyor bizi.

Hepsi gözyaşının tuzu yüzünden
Bu kesin bilgiyi unutmuyoruz!

Gebze, 11.12.2016. Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Şubat 2017, Sayı:133.

UNUTMAK DEĞİL

UNUTMAK DEĞİL

Geçip gittiğimiz yoldan dönmüyorsak bir daha
Yoktur dönülecek yerde bekleyen bir can
O zaman, silinir izimiz, geçer yazımız.

Geçeriz dünyamızdan, geçeriz mülk ve maldan
Ömür eklemeyen can, çalarsa canımızdan
Bu yüzden, tükenir ömrümüz, susar sazımız.

Vazgeçeriz kırandan, sözü aşk da olmasa
Unutup güzelliği yağmur yağdıranlardan
O zaman, çekilir gönlümüz, küser özümüz.

Vazgeçmek unutmak değil de yine
Geçen yaz, susan saz, küsen öz aynı can içindedir
Bu yüzden, barışır dilimiz, güler yüzümüz.

Nisyanla yoğrulmuş kalbimiz, sevgimizle döner çıkrık
Dolar boşalır kovamız, kuyumuzdur, kuytuda ağıdımız
Özümüzden yakılır, söylenir sözümüz, kalır türkümüz.

Gebze, 4.2.2017. Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Aylık Edebiyat ve Düşün Dergisi, Mart 2017, Sayı:134

BİR MAYIS İÇİN

BİR MAYIS İÇİN

"Mayıs ayların gülüdür"*

Goncaya durur dalımız
Dalda büyür yaprağımız
Damar damar olur bahar
Damardan suca akarız

Ya nicedir hallerimiz
Bilen var mı?
Soran var mı?

Dermanlığa talip değil
Dermanın yolun kesenler
Yolumuza yoldaş değil
Önümüze bent olurlar

Tutar kırarlar dalımızı
Kurur gülümüz.

Gebze, 1.5.2013. Ünsal Çankaya.
(*Sabahattin Ali)
Ekin Sanat, Mayıs 2017, Sayı:136

NERGİSLER TEZ BİTMESE BÖYLE

NERGİSLER TEZ BİTMESE BÖYLE

Buralara kar yağmadı. Kar! Ah ne yazık! Ne yazık!
Oysa benden fazla sever nergisler!
Yitiyor kokuları, dayanmıyor tomurcukları,
Ah nergisler ah, gelir gelmez biterler!

Solmayın derim onlara, solmayın lütfen!
Unutmayıp, bu yıl da geldiniz madem,
Buzlu su koyarım vazonuza,
Kar getiririm yücelerden. Hemen!

Ah nergisler ah! Siz geldiniz, yine,
Otobüs durakları gelir aklıma, Güven Park gelir.
Buz tekneleri içindeyken saçtığınız kokular gelir.
Cezbeden!

Harçlığımın sonudur elimdeki, acımadan alır, yürürüm,
Ellerim cebimde, karlar üzerinde, Ankara gecelerinde,
Mutluyum, sıcacık içim, mutluyum delice.

Nergislerimi koklarım her yıl, sızlayan burun direğimdir,
Bulut iner gözlerime.
Buz kesilir yüreğim, buz kesilir! Nergislere can diye.
Ölmesin nergislerim, ölmesin, yaşasın, hayal ile düş gelir
Nergislerimi taşıyan, gözlerinin içiyle gülen biri yine!

Nergisler tez bitmese böyle! Koklasam… Koklasam!
Özlemesem gençliğimi, ömrün geçtiğini bilmesem,
O hayal gitmese gözlerimden, çözülmesem,
Dökülmese yaşlarım inci gibi yerlere.

Gebze, 15.1.2007, Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Nisan 2017, Sayı:135

O YANGIN

O YANGIN

"Yaz günü...Temmuz'da…"
Türkü söyleyemedik.

Silinecek yaşımız
Sel olup aktı ama
Söndürmedi ateşi
Üşüdük o yangında!

Üşüdük
Sevgisizlikten.
Üşüdük
İnsafsızlıktan.

Salınmıştı kavaklar,
Salınmıştı rüzgârla.
Buza kesti yüreğimiz
Küstü kör insanlığa.

Elimiz tutmaz oldu,
Dizimizse dermansız
Yanıp duruşumuz ondan
Göynüyüşümüz hâlâ!

Savrulsa da külümüz,
Yine üşür ömrümüz;
Çünkü insanlık öldü,
Sivas'ta, Madımak'ta!

Gebze, 2.7.2012. Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Eylül 2017, Sayı:140

KİBRİN EYLÜLCESİ

KİBRİN EYLÜLCESİ

Ömür aldı başını gidiyor bilinmeze
Gölgemiz de ruhumuz da içinde
Bedenimiz de.
Eylül işte!
Yaklaştığında
Gecenin sessizliğinde
Usul şarkılar söylerdik sevdiğimize.

Güz dedikçe biz...
Döktü yapraklarını üzerimize
Esti, savurdu, yağdı delice.

Kalbimizde biriken iyilikleri verirken yele
Hiç kötülük uğramadı günüme diyor
Hiç kötü an rastlamadı kalbime.
Kötü bir ay değilim diyor üzerine.

Oysa daha dündü kalbimizi kırışı, paramparça edişi
Mevsimdendir dedik hep bağışlarken evvelce.
İnanmaya çalıştıkça zulmü arttı on ikili günlerde
Yakıp yıktı haneleri, özgürlükten çala çırpa beslendi.
Sanki kimseyi kırmamış, canından etmemiş sanki
Özür bile dilemeden gelip gidiyor yine.

Bin yılların hazanı bu, bin yıllardır kar değmezken gününe
Nasıl bilmez kendince sararmayı ilişmeden kimselerin keyfine?

Kimileri ona benzer, çoktur kibri, aymazlığı, sefilce
Ömrünü tüketse de bakmaz kırdığı kalbe.
Bencilliğin böylesine ne denir, ah ne denir son demlerin kibrine!

Gebze, 8.9.2018. Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Temmuz 2019, Sayı:156

BİR CÜMLE OLAN VAR MI?

BİR CÜMLE OLAN VAR MI?

Bir ses olur insan önce.
Haykırır. İlk nidadır.
Ah!
Çünkü canı yanmıştır.
Çok yanmıştır.

Sonra şaşırmayı öğrenir.
A!
Elbette, dilden öncedir ses.
Duygulardan sonra.
Seslenmeyi öğrenir.
Hey! Ha! Hu!
Dinlemeyi duymadan sonra. Duymayı sesten sonra.
Anlamayı görünce. Bilmeyi yaşayınca.

Harf, harfler, alfabe, alfabeler yoktur henüz.
Ne yazı vardır ne resim.
İnsan kısım kısım değil, hasım değil, sadece hısım.
Sesini bulmanın, duymanın, duyurmanın şaşkını.
Anlamanın, anlatmanın, anlaşmanın aşkını.

Dil işte o zaman gelir.
Sesten sonra.
Duymayı öğrenince. Dinlemeyi başarınca.
Görme, yaşama, anlama gelir yaşanan ana.

İnsanlar çoğalınca. Kavgalar başlayınca.
Sesler çoğaldığında, anlama ve anlaşma azaldığında...
Dil gelir, diller gelir, insanlar takım ve hasım olduğunda.
Seslere, şekiller düşürür takımlar bir olma, pir olma başlar.
Her takım kendi şekliyle imler sesini.

Harfler ve alfabeler başlar böylece.
Ne renk ne ırk ne de cinsiyettir biçimleyen harfleri.
Çıkarda birlik, takımda erlik öğretir aynı şekli çizmeyi.
Kadın, erkek ve çocuk aynı şekli aynı sesle öğrenir.
Aynı dili, ayna gibi yansıtırlar sesleri.
Anlam işte orada başlar, anlamayanı dışlar.

Cümle anlamla gelir. Duygu doludur içi.
Dil olmanın zirvesi.
İnsan olma gereği. İnsan kalma ereği.
Bu yüzden “Bir cümle olmaya geldim!” der Ferruh,
Melez Zamanlar ardından, Tunç Ayna’ya bakıp da.
Niye doğdum diyene yanıttır şiirleri.

(Henüz okunmayan bir kitap için beklenti değil, peşin değil, kesin yargı.
Elbette okundu, en az iki kez...Şiirden sonra.)

Gebze, 22.10. 2017, Ünsal Çankaya
1= Gerçek Edebiyat Com,14 Kasım 2017.
2= Ekin Sanat, Kasım 2017, Sayı:142.

KİMDİR İKİNCİ YA SIRADAKİ?

KİMDİR İKİNCİ YA SIRADAKİ?

Nedeni, nasılı, zamanı doğru gelmiyor kalbe,
Canımızı yakıyor kaybımız çok yakınsa,
Erken buluyoruz elbette, erken,
Beklesek bile o sonu, çok uzak olsundu bizden
İçimizdeki umu.
Olmuyor, gideceğimizi görüyoruz yanına
Yarım kalacak yaşamın berkittiği kaygıyla.

Çocukluğa dönüyoruz anımsanan her anla.
Kurduğumuz hülyalara, oyunlu sokaklara.
En güçlüden başlanırdı seçilmeye takıma
Ayıklanırdı zayıflar, beklemek nöbet kıyıda,
Çünkü oyun önemliydi, ama kazanır her çocuk,
Bugün, yarın, sonra, şaşırtan bir sırayla.

Oysa oyun değil ölüm, bitti deyince bitmiyor
Onu söylüyor kesinkes, içimizi ürpertiyor.
Her zaman sıra gütmüyor, ama atlayıp geçmiyor
Unutmuyor kimseciği, ne güçlü, ne de naifi.
Uzasa da tekerleme, buluşuyoruz sonunda
Ayıklamaya pirinci, kim birinci, kim birinci?

Arkadaş ölümü işte, yaşamaktaki ilk fire
Nasıl da kabuksuz yara, hüzünlü çığlık.
Bir oyuna toplamıyor son ıslık.
Katılmak zorunlu son yolculuğa
Gidenler arttıkça azalıyor gücümüz
Yeniliyoruz boyuna, sonsuzluğu umsak da.

Toplandıkça başlıyoruz saymaya
Üzüntünün ardına, üzüntünün önüne
Yanına, yamacına eklenen o soruyla.
Sıradaki kim, kimindir sıra, kimdir ikinci,
Kim ayıklayacak taşsız pirinci
Birincimiz gittiydi,
Şimdi kim alacak onun yerini?

Sayışma tamamlanınca
Bu dünyadan gidişi kazanıyor birimiz
Dostların omuz başında yükselen bir tabutla.
Yarım kalan işleri bitirme umudumuz
Biraz daha yaşama, mutluluk arzumuz da
Sığmıyor o tabuta.

Gebze, 13. 8. 2016, Ünsal Çankaya
Ekin Sanat, Haziran 2019, Sayı:155

BARIŞ OLUYOR DESEM

BARIŞ OLUYOR DESEM

Yüz yaşını süren bakışınızdan
Kaygılar, korkular gitse çocuklar
Bahar gelse, dağlara çıksanız çiçek dermeye.
Çiğdem istesem bir çitim
Sarı kahkahalarına eşlik etseniz bana verirken
Yaşlarınız dönse yerine
Gamzelerinize kök salsa gülümseme.

Ama olmuyor, ağlıyorsunuz!

Bombalardan oyun olmuyor, öğrendiniz,
Silahlar kovboyculuktan farklıymış, öğrendiniz,
Her patlayışında bir yakınınız gitti, gelmedi eve.
Bir daha göremediniz, ölümü öğrendiniz.
Yaralanmanın düşüp sıyrılmak, öpünce geçmek olmadığını
Kolsuz, bacaksız bıraktığını, gözden, kulaktan ettiğini
Kanın sadece bu anlama geldiğini öğrendiniz hepiniz.
Kan ki dizinizdeki sıyrıkta bile içinizi yakardı,
Kabuklanıncaya kadar nazlanırdınız.

Şimdi öyle değil, biliyorsunuz!

Kalbiniz fırlayacak gibi çarpıyor uçaklar geçtiğinde
El salladığınız iyi pilotlar yok birçoğunun içinde.
Dikkat et diyen anneyi en çok siz dinliyorsunuz,
Koru kendini diyen babayı dinleyen de sizsiniz ama,
Aniden gürleyen toptan, güdümlü füzelerden, kurşunlardan
Nasıl kaçınılabilir bilmiyorsunuz düşecek bir bombadan
Başınızı avuçlayıp, büzülüyorsunuz olduğunuz yerlere.
Kurşunlar sekebiliyor yine de oyun bahçelerine, evlerinize
Arkadaşınız, kardeşiniz, siz kanıyorsunuz birden bire.
Anneniz, babanız, başka bir akrabanız
Kapı komşunuz düşüyor yere.

Mezar neye denirmiş, kazarak öğrendiniz!

Bir kuru ekmek ile doyar insan, bir yudum su ile ferahlar
Uyur huzur ile yıkılmadıkça başını soktuğu dam
Aldığı nefese şükreder, verdiği nefese şükreder
Şükreder gülümseyerek geçen tüm günlerine
Memleket ister; " tek şikâyet ölümden olan!"
Ölüm ki doğarken yazılı zaman, sıralı ise
Kıyamaz gencecik ölümlere.

Çok görüyor bunları silah tacirleri kazanma hevesiyle
Hükmetme heveslileri çok görüyor insana doğal ölümü
Yaşamak, güvende olmak, vatan sahibi olmak doğal hak iken
Haklanıveriyor bu haklar haksızlığın elinde.
Başlarına yıkılıyor o eğreti dam,
Annesiz babasız kalıyor çocuklar
Anneler, babalar birden çocuksuz.

Siz bunların tanığı, muhatabı oldunuz!

Karatma geceleri yaşandı uzay çağında
Sokaklar ateş çemberinde, karantinada insanlar
Bilgiden, belgeden, sudan, ekmekten, kitaptan mahrum
Yaşadığı yere benzeyen bakışlarını alıyor da insanlar
Can kurtarma havliyle, göçüyor yabancı ülkelere
Yosun yerine ölü çocuklar vuruyor sahillere
Garipler Mezarlığı kuruluyor illerde
İsimsiz, kimliksiz binlerce ölü
Törensiz, duasız gömülüyor, öylece.
Sevenleri bulamıyor hangi ülkeye gitse.

Ah çocuklar ondan yaşlandınız siz!

Barış oluyor desem, barış oluyor desem,
Olsa birden, kendiliğinden, oyun gibi başlasa bile
Sonra hiç bitmese, hiç gitmese, kalsa bizimle
Çocuk olsanız yeniden, sevinç koysanız gözlerinize
Yüz yaşını süren bakışınızdan
Kaygılar, korkular silinebilse
Bahar gelse, dağlara çıksanız çiçek dermeye.
Çiğdem istesem bir çitim
Sarı kahkahalarına eşlik etseniz bana verirken
Yaşlarınız dönse yerine
Gamzelerinize kök salsa gülümseme.
Utansa savaş çığırtkanları gözlerinizdeki sevinçten
Utansa savaşa son vermeyen zalimler gülüşünüzden
Yıkılmasa evler, göçmeseniz yaşadığınız ülkelerden
Şehirden şehire, ülkeden ülkeye, canınız elinizde
Göçmeseniz böyle acıtan, yok eden gurbetlere.

Barış oluyor desem, olsa birden, hiç bitmese
Korkmasanız böyle uçan kuşun gölgesi üzerinize düştüğünde.

Gebze, 5.4.2016, Ünsal Çankaya.
Ekin Sanat, Eylül 2016, Sayı:128
Kadı Burhaneddin'den Günümüze Hukukçu Şairler Antolojisi, 4.Baskı

https://www.facebook.com/watch/?ref=external&v=10154707626309556



KUŞLAMA -1-

Kaygılar bitmese de...
Kuşlayın, dağılsın keder...

KUŞLAMA -1-

Hangi yaşta başlar insan ölümü düşünmeye?
Hep uzak, çok uzak sandığı çocuk çağlarında mı,
Delikanlı sevdası yankısız kalınca mı,
Yankı bulup çıldırtan o ilk kavuşmada mı?

Hangi yaşta korkar insan ölümü düşünürken?
Henüz daha erken denen gençlik çağlarında mı
Delikanlı sevdaya yankı aldığında mı,
Sevdasında yorulup yalnız kaldığında mı?

Hangi yaşta anlar insan ölmenin bir yaşı yok?
Arası yok, sırası yok, yok mihengi, tartısı,
Her yaşta ölümlü dünya, yok kaçacak kapısı,
Bil ki ölüm Deli Dumrul nefesten alır baçı.

Bilmez hasta sökelliği, göğ ekini de biçer,
Yarım kalır tüm işler, yarımdır tüm hayaller,
Çünkü zorunludur ölüm doğanın düzeninde,
Görür insan bu sancıyı ömrünün bir deminde.

Birden küser, çok darılır dünyanın mihnetine
Ne zaman gelirse gelsin gam mı çeker behrine?
Gitse hüzün, kalsa hüzün şarkılar aleminde
Kim söyler ki derdini, kim dinler derman diye?

İşte ben de bildim bunu, anladım ki kaçış yok
İçimdeki sancıyı kuşladım gökyüzüne!

Gebze, 19.9.2018, Ünsal Çankaya
15 Ekim 2018, Gerçek Edebiyat com.
Ekin Sanat, Ağustos 2019, Sayı:157

NE MEKTUP NE DE AŞK KALDI!

NE MEKTUP NE DE AŞK KALDI!

Bu nasıl hızlı bir çağ ki içinde çok yabancıyız,
Yanıldıkça usanıyor, usandıkça şaşıyoruz
Yaşanamayan aşklara, yazılmayan duygulara.

Ah mail olmak neydi evvel, mektup yazmak nasıl şeydi?
Eskidim tarih kadar, yaşlandım dünya gibi.
Yorgunum, senin kadar özlenen kalmadı başka biri.
İşte her şey yalan artık, kalbe sevgiyle eğim yok,
Gül kokulu mektuplara ömür verenler de kimdi?

Kalmadı okununca koklanarak saklananlar,
Mail olmuyor sevgili, nail olmuyor vuslatı.
Kalmadı yüz yüze aşklar, sevdalar göz ağlatmıyor,
Kurdeleyle bağlanmıyor, sararmıyor pembe zarflar.

Bir mektup yazacağım kâğıdın üzerine:
Bunaldım elektronikten, daraldım sanal ismiyle
Okunmuyor dosyasız yolladığın bu mektup,
Lütfen dosyala diyen yanıt iletilerden.

Hayır canım!  Ne doku var ne formatı,
Dosyalanmaz duygularım, sığmaz sanal biçimlere!
Doldurup hokkama gamı, özenerek, bir masada
Kalem kâğıt tüketerek, mürekkeplere bulanıp,
Ellerimle yazacağım, son düşüm yitmesin diye.

Belki şiir olur akar, sevdam belki roman olur,
Belki de ağlatır seni, içindeki acı yakar.
Kaç paraya pullanır zarf, kaç zamanda ulaşır ki,
Bilmiyorum yanıtını, olsa hızı gerçek kadar.

Islatıp zarfın ağzını yapıştırırken kederle,
Kesilecektir dudağım, ince ince kanayacak.
Tüm özlem sığmayan mektup yanıtını almasa da,
Yüreğim bin bir ümidi yükleyerek yollayacak!

Gebze, 13.9.2018, Ünsal Çankaya.

Ekin Sanat, Ekim-Kasım 2018, Sayı:153-154.

BİR DAL İĞDE

BİR DAL İĞDE

Bir dal iğde, uzanacağım yerde.
Birkaç da sarı çiçek, gün değmiş üstlerine.

Çiçek dalında güzel tabi.
Dursunlar dedim önce, sonra bir küçük hamle,
Koklamaktı niyetim, koklamak, annem diye.
Birden kırıldı işte, bir dal iğde elimde.

Bir dal iğde getirdim eve.
Ah annem! İğde kokusunu seninle sevdim.
Bir dal iğde taşırdın her bahar eve.
Derdin ki;
Bir dal iğde, işte bütün bahar bugün evimde!

Bir dal iğde getirdim bugün eve.
Birkaç sarı çiçeği, gün değmiş üstlerine.

Bir bardak su içine sakladım, hemen, ölmesin!
Evim mis! Evim iğde! Kokladım, annem diye.
Ah annem! Yine bahar oldun, geldin evime!

Gebze, 18.5.2018, Ünsal Çankaya
Ekin Sanat, Mayıs, Haziran 2018-Sayı:148-149.