Translate

HİÇ İYİDİR ASLINDA

HİÇ İYİDİR ASLINDA.

Bir hiç güncesi olur mu insanın?
Olur. Var benim. Ara ara hiç yaptım, hiç yazdım, hiçliğin de tarihi okunsun diye.
Sonra üşenmedim, bir araya getirdim hiçlerimi.
İlkini emeklilik sonrası yazmıştım, onu başa alarak başladım derlemeye.

Hiç.
'Hiç!' dedim 'Ne yapıyorsun abla?' diyen genç meslektaşıma.
'Hiç olur mu hep!' dedi, 'Artık biraz başka şeyler yap, ciddi bir iş düşün, olmazsa otur dilekçe yaz!'
'Yoksa altın günlerine mi katılmaya başladın, komşularla börek-çörek, çay, muhabbet filan?'
Yahu kardeşim, emekliyim ben, hiçten daha güzel yapılacak ne var ki?
Çalışacak olsam emekli olmazdım ki zaten...

Arada sokağa çıkıyorum; sokakta tesadüfen karşılaştığım dostlarla merhabalaşıyorum.
(Dün banka sokağında Hüseyin Alemdar ve eşi ile karşılaştım örneğin, ilk kez yüz yüze denk düştük üstelik onun deyimi ile bu 'yok şehir' de ve sanki hep aynı sokakta karşılaşıyormuş gibi ' merhaba' sonrasında 'görüşürüz' diye ayrıldık.)

Arada siparişim kitapları almaya kitapçıma gidiyorum. Genel dağıtımdaki birkaç aylık ya da iki aylık süreli dergilerimi alıyorum. Dün dört dergi aldım örneğin. Bir de benim kitaplığıma uygun düşüp, yerini bulacak diye benim için ayrılmış bir kitap aldım. Berkant Çolak' a ait MÜBADELE isimli, şiirlerle mübadil fotoğrafları alt başlıklı bu kitap ve benim bu kitapla mutlu olacağımı düşünen bir kitapçımın varlığı inanılmaz mutlu etti beni.
2005 baskı kitaptaki fotoğraflar ayrı güzel, şiirler ayrı güzel, şairler hepsi özeldi. Kimi doğrudan fotoğraf için yazılmıştı şiirlerin, kimi o fotoğrafa uygun düşen şiirlerdi. Hele bir şiirle karşılaştım ki burnumun direği sızladı, içim cız etti. Seyhan Erözçelik Bartın ağzı ile yazmıştı bir fotoğrafa şiirini. Benim iki yılımı mesleğin başında, tek başına ve çok yoğun çalışmama karşın çok da güzel dostluklar edinerek geçirdiğim, o zaman ilçe olan Bartın'ın birçok yeri kadar o doğal şivesini de özlediğimi anladım ve Bartın üzerine yıllar sonra bir kez bile sohbet edemeden Seyhan Erözçelik'i kaybetmiş olmanın üzüntüsünü duydum.

Bir öğle yemeği saati, mesailerine zarar vermeden sevdiğim meslektaşlarımla beraber oldum. (Bu da dün oldu.) İşte bunlar iyi, iyi hissediyorum bunlarla, bırak, sürsün iyilik. Hayır! Şeytan diyor ki 'başka bir iş yap deyin, mutsuz olsun sizlerle bir araya geldiği ve biraz mutlu olduğu için!' Uymasana kardeşim şu şeytana, bak ablan ' böyle iyiyim!' diyor her defasında sana. Niye iyi olmayabileceğimi düşünüp kuruyorsun kafanda?

Hayır anlayamıyorum, niye illa ki bir şey- yani bir başka ücretli iş- yapmam gerekiyor, kitap okumam, bir şeyler yazmam ve kendim için dinlenmem niye uğraş görünmüyor kimseye?
Durup durduğum yerde hiçbir şey yapmamam bile sanki göze mi görünüyor ki?
Böyle iyiyim. İyi. Bunda bir kötülük görmüyorum ben.
İyi olmanın neresi kötü olabilir ki?
Hiç işte!
Hiç.
Gebze, 3.12.2013.

HİÇ yapalı ya da hiçbir şey yapmayalı iki yılı geçti.
İyiyim böyle.
Artık huzurum da biraz daha çok.
Kendim oluyorum her geçen gün yeniden, kendime bile yenilmeden.
Çünkü hiç olmazsa hiçbir şey yapmama özgürlüğü var insanın.
Yazıyor, okuyor ve düşünüyorum. Yemek yiyor, kendim yapıyorum yine. Ev işlerini de yine ben... Canım istediğinde yine. Sağlıklı kalmaya çabalamak yoruyor sadece. Gebze, 3.12.2015

HİÇ yapmaya devam...

Üstelik artık haftada bir ya da iki tiyatro ya da konserler için gece bile çıkıyorum dışarı.
Okuduğum kitapları saymıyorum... Yazdıklarımı da. Artık yayınlananlar için bile sayım yapmayı bıraktım... Dergilerini biriktiriyorum sadece, ileride bir gün kitaba dönüşmek isterlerse...yayımlanmış halleri derli toplu olsun diye elimde...

Arada dikiş yapmaya devam...Çünkü elime iğne saplandıkça unutmuyorum ata sözünü ve umuyorum saf saf, çuvaldız da sahibine saplanmalı artık diye...
Oysa umurlarında bile değil bizi güne getirenlerin her şey...
Oy alırken de onu kullanıyorlar, sorumluluktan kurtulurken de...

Ülkede ölene kalana ağlamaktan yoruldum... Artık her işin sorumlusu olan -ben değilim sorumlu tutan- kader deyip, fıtrat deyip işin içinden sıyrılan iktidarın yetkilileri- Tanrı'ya madem ki her işi sana havale ediyorlar bari garibanlara acı diye sitemle bekliyorum.
Sonrası…
Hiç...
Ama hiç değil!
O kadar iç acıtıyor yine de... Gebze, 3.12.2016

İşte bu ilk "HİÇ" sonrası yazılan "HİÇ"  bir dergide yayımlandı... Gebze, 3.12.2017

"HİÇ!

Hiç.
Yine hiç diyorum, öyle denmeli çünkü. Hiç.

Ne düşünüyorsun diye soran bir sanal dünya; sana ne demiyorum ona.
Onca önemim var belki, belki niyeti başka ama işte düşüncemi merak ediyor ve soruyor hiç değilse, doğrudan.
Ama yanıtım yine hiç.

Bir kez daha hiç demiştim ona, yine aynısını söylüyorum, anımsamalı çünkü, biliyor anımsamayı, anımsatıyor üstelik bana, her gece, yeni güne geçişte.
E, hiç tabi, hiç, ne düşüneceğim ki hiçten başka Eylül'de?

Yakınlığım tırnak içinde artık.
Adıma yazılan mektup adresime gelmiyor.
Paranteze sığıyor tarihim sayılanlar.

Eylül'dü.
Hep birlikte yaşadık.
Bana sadece benimki kaldı.

İyi ve kötü herkesteki kadardı, ömrümden ömür çalındı, ömrüme ömür kattım.
Sonra baktım ki Eylül diye yaşananlar kalmadı.
Yaşım bile Eylül'e ait değilmiş, yaş almam da, yaşlanmam da.

Madem bunca yanılsama var, yanılmadan yaşadıklarımdan öyküler çıkarmalıyım.
Günlük tutmadım, anılar için yanılma payım var, ölçüsü elbette kendi belleğimin izni, kalbin ikrarı kadar.
Öznellik elbet olacak, kurgu gereken kadar
.
Kaç Eylül daha geçer bilmiyorum...
Çünkü artık sonbahar.
Kaç Eylül anımsarım yaşanan güzellikleri...
İçinde yargılar, sınırlar olan, olmayan öyküleri daha ne kadar yazarım hiç bilmiyorum...
Çünkü ömrün de bir sınırı var, sabrın da, sevginin, özlemin de...

Sonra unutuveriyor insan...
Her şey unutuncaya kadar var.
Oğlunu, kızını, karısını, kocasını, anasını, babasını, bacısını, kardeşini, beslediği hayvanlarını, suladığı çiçeklerini, kullandığı eşyalarını, hobilerini, fobilerini, onları sevdiğini, sevmediğini...
Neye kırılıp, neye alındığını, ne zaman sevinip, niçin gururlandığını...
Acısını, sevincini, korkularını, hastalığını, sağlığını...
Unutuveriyor bir gün.

Hepsi sadece yaşarken ve ancak anımsarken ve elbette paylaşılırken anlamlı, önemli, değerli.
Bellek varsa var paylaşılan, paylaşıldıkça can yakan, acıtan, sevindiren, ağlatan, mutlandıran...
Hepsi belleğin gücüyle oranlı, iç ve dış sansürün sınırıyla bağlı, kimi anımsansa bile yazılması, paylaşılması olanaksız yüzlerce an, insan, eşya, bitki, hayvan...

İnsan işte! Bugün var, yarın yok.
Bugünü gerçek, yarını yalan, dünü ise sadece anımsanan.
Bir nokta kadar hükmü insanın. Bir ünlem kadar.
Noktadan, ünlemden öncesidir ömür diye adlanan.

Anımsanan kadardır cümle diye kurulan, öznesi, yüklemi olan. İşi, eylemi olan, zarfı, tümleci olan.
Devrik de olabilir, düz de, dik de olabilir, eğik de, bir çığlık gibidir kimi zaman, bir ıslıktır belki şarkılanan, uyandıran, uyaran. Anımsadıkça tamamlanan.
.
Kimi kez yarım kalır cümle, kimi kez susturulur insan, susar ya da bilerek, ömürdür ıskalanan.
İnsan her halini anımsar, anımsamalıdır da; çünkü anımsanan kadardır yaşam, insan o zaman insan.
Çünkü insan anımsadığı kadar var, unuttuğu kadarı yaşama sayılmayan. Gebze, 13.9.2015 (HUKAB Dergi, Temmuz-Eylül 2015. Sayı:14.)"

Sonrası da hiç!
Bana destek için değil kendi meraklarını doyurmak için soranlar beni çoktan unuttu.
Ben kendimce hiç yapmaya devam ediyorum.
Peki onlar?
Gittikleri, yaşadıkları, çalıştıkları yerlerde hiç yapmayı öğrendiler mi?
Hayır...
Çünkü hiç yapabilmek büyük bir fedâkarlık ister dünya hırsından.
Ben olmak kolay değil, bencil olmak dururken. Gebze, 3.12.2022

Yıl 2023. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı. Eylül bile bitmek üzere. 
Bir kışa daha gireceğiz.
Azıcık güneş aldım tarlalardan elimle domates biber toplarken.
Yıkayıp, doğrayıp kaynatırken düşündüm.
Ne yapıyorum ben? 
Hiç! 
Kavanozlar dolusu hiç!
Bu kış da bahara dek dayanmak için. Doyunmak için.

Turşu yapmayı zaten biliyordum, konserve yapmayı da öğrendim yani, birkaç yıldır artıyor çeşitleri.
Kavanozlar bu sonbahar da doldu soslar ve turşularla, bölüşülecek oğulla, kardeşle.
Boş kavanozlar gelecek onlardan, birikecek evimde... 
Bu döngü kısır belki ama sürecek, biliyorum.
Ömür oldukça!
Ya... Artık yaş kemale erdi. Yaşıtım kuzenlerden ölenler de var, okul arkadaşlarımdan da.
Artık sadece sağlık olsun diyorum... Gidince bir tek o gelmiyor geri. Sonrası... Hiç!

Gebze, 26.9.2023, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 27.9.2023