Translate

BUĞDAY KONUŞMANIN ZAMANI ŞİMDİ

 BUĞDAY KONUŞMANIN ZAMANI ŞİMDİ

Önce bir şiir okuyalım. Sanal dünyadan kopyaladım. Yazım hatası yoktur diye biliyorum anımsadığımca.
Sonrasında niye okuduğumuzu ve niye hep okunması gerektiğini anlayacağız.
Hani ülkemiz bir tarım ülkesi diye biliyorduk ya biz… İşte bu şiirler o bilginin fotoğrafı.
Doğruydu bilgisi ülkemiz için.
Ne zaman ki bu bilgi artık ülkemizi tanımlamaz oldu ve buğday ithal eder hale düştüysek işte bizi o hale düşürenler de Ahmed Arif şiirinde belgeli…
Şiir tarih yazanların korktuğunu-yazamadığını- da yazar derlerdi. İşte kanıtları.
Bir Attilâ İlhan şiiri.
İlk kez Ben Sana Mecburum' da ve Memleket Havası başlığı altında yayımlanmıştır:
“MUSTAFA KEMAL'İN SOFRASI
yarın akşam gelin dedim ya
yırtık pırtık gelin zarar yok
üç işimin biri barış
biri dünya
biri de sizsiniz dedim ya
yarın akşam gelin
ama mutlaka gelin
buğday konuşacağız
siz yukarı çiğli'den misiniz
o nasıl şey
demek gözleriniz ışık tutmuyor
ellerinizi bir sattınız bulamıyorsunuz
bu evleri böyle tutan siz misiniz
o nasıl şey
insan gözlerine inanamıyor
sofraya buyurun sofraya
belli yorgunsunuz
peynir kestim sucuk doğradım
günbalı erittim bakın ya
içinizi ısıtırsınız
su içersiniz
sofraya buyurun sofraya
buğday konuşacağız
benim sizi bir görmüşlüğüm var
dur dur nereden bileceğim
ayvansaray'da dokumacı osman mı
hani geceleyin şarabını içtiğimiz
osman değil mi yanlışım mı var
öyleyse dur sebat matbaasından ibrahim
gözü daima tok karnı daima aç
gördün mü nasıl bildim
ibrahim gel ellerini silmeden gel
bu cıgara senin bu minder senin
ibrahim gel buyur sofraya
gel dedim ya
buğday konuşacağız
ragıp saatin kaç saatin
unutma dokuzda ajans dinleyeceğiz
demek yine kitapların ellerinden tutuyorsun
şiir deyip daldığın oluyor roman deyip daldığın
yine çocuk bahçesinde mor salkımlar uyanıyor
üniversite kitaplığında büyük kitapların
bu sabah haydi hegel'i okuyorsun
st-simon'u yarın
ragıp saatin kaç saatin
beyazıt meydanı'nda fıskıyeler davrandı mı
haydi gel sahaflar çarşısı'na uğra da gel
unutma bir tutam ışık getir sofraya
bir avuç fikret getir bir yürek dolusu mustafa kemal
kalpakları tozlu paşaların çığlıklı gözlerinden
bir tutam kuva-yı milliye mavisi
bir avuç umut getir dedim ya
en iyisi
sofraya buyur sofraya
buğday konuşacağız
akşama yarın akşama gelin
işte gelin hepinizi bekliyorum
siz de gelin pamuk halkı tütün milleti
hemen öylece gelin yabancı mıyız
ağrı çobanları sizi de beklerim
raman sen de gel çocuklarını da getir
soframda şenlik olsun içim açılsın
siz olmadınız mı yalnızım yadsıyım yabancıyım
siz yok musunuz varlığım ne kelime
yarın akşama gelin
ama mutlaka gelin
buğday konuşacağız"
Yine sanal dünyada bu şiir üzerine bir yazıdan alıntılar yapayım da anlayalım niye önemli bu şiir.
“ Kaptan'ın Erzincan'daki askerliğinde yazdığı şiirlerdendir bu şiir. Bakın kendisi ne diyor şiir hakkında:
"Memleket havası şiirlerinin bileşimi, belki de Mustafa Kemal'in Sofrası şiirinde verilmek istenmiştir. Dikkatli bir göz, hemen görür ki, ozan, köylüleri, işçileri, aydınları, 'Mustafa Kemal'in Sofrası'na, yani yeni bir 'Kuva-yı Milliye'ye çağırmaktadır."
Hiç şüphesiz, Kaptan'ın köylüleri, işçileri ve aydınları "Mustafa Kemal'in Sofrası"na "buğday" konuşmaya çağırması boşuna değil; zira, o biliyor ki, Türkiye'deki yapıcı güç, soyut olarak değil, somut olarak bu halktır, Kuva-yı Milliye işte bu halkı harekete geçirmiştir; onu harekete geçirebilmekse, ancak "üretimde ve kültürde" onunla bir ve beraber olmakla mümkündür...
"yarın akşama gelin
ama mutlaka gelin
buğday konuşacağız" diyor alıntı, şiirdeki en önemli vurguyu sona koyup, tekrar okuyun da aklınızda kalsın diyor ısrarla.
Doğduğum şehirde, 1976 yılında, lise sondayım. Halk Eğitim Merkezi tiyatro salonundayız. Tüm sınıflar orada. Jüri diğer liselerin Türkçe ve edebiyat öğretmenlerinden oluşuyordu galiba.
Okulumuzun 'Şiir Okuma Yarışması' var. Bu şiiri okuyor ve birinci oluyorum. Kürsüye bir kez daha çıkıyorum okumaya. Ayni alkışlar hâlâ kulaklarımda.
1960 yılında ilk basımı yapılan kitabın bende kaçıncı baskısı vardı bilmiyorum, ancak kapak Dost kitabevinin o mavi desen çizili kapağı değildi, eminim.
Bu şiiri kendim seçtim. Aslında daha başka bir şiir okuyacaktım ama öğretmenim "bu denetimden geçmez" dediydi. Demek ki düşüncelerimiz için 'tek yön' seçici kurul o zaman da özgürlüğe karşıymış... (O şiiri şimdi anımsamıyorum, Nazım'dandı, ama hangisiydi?)
Neyse... Okuduğum şiirin teması o kadar güzeldi ki onu seçtiğim için de hiç pişman olmadım.
Şimdi de tam zamanı değil mi buğday konuşmanın...
Kıtlık dünyayı tehdit ederken, savaş halindeki bir ülkedeki buğday uluslararası uzlaşma ile ihtiyaç olan yerlere ulaşabilsin diye bir gemi ile yola çıktı ve bugün İstanbul'da demirleyecek gemide denetlenecek o buğday...
Sonra... Açlık belki ötelenecek... Ancak insanların yaşama hakkı için sağlıklı ve ucuz beslenme dışında barınma ve ısınma ihtiyacı var... Onlar için de sıkıntılı dünya, özelinde ülkemiz...
"Fırsatçıya, fesatçıya, hayına" meydan vermemek için de Ahmed Arif şiirlemiş zaten olanı, olması gerekeni;
Anadolu
Beşikler vermişim Nuha
Salıncaklar hamaklar
Havva anan dünkü çocuk sayılır
Anadoluyum ben
Tanıyor musun
Utanırım
Utanırım fıkaralıktan
Ele güne karşı çıplak
Üşür fidelerim
Harmanım kesat
Kardeşliğin çalışmanın
Beraberliğin
Atom güllerinin katmer açtığı
Şairlerin bilginlerin dünyalarında
Kalmışım bir başıma
Bir başıma ve uzak
Biliyor musun
Binlerce yıl sağılmışım
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı seher sabah uykularımı
Hükümdarlar saldırganlar haydutlar
Haraç salmışlar üstüme
Ne İskender takmışım
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler gölgesiz
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım
Görüyor musun
Nasıl severim bir bilsen
Köroğlunu
Karayılanı
Meçhul Askeri
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini
Sonra kalem yazmaz
Bir nice sevda
Bir bilsen
Onlar beni nasıl severdi
Bir bilsen Urfa da kurşun atanı
Minareden barikattan
Selvi dalından
Ölüme nasıl gülerdi
Bilmeni mutlak isterim
Duyuyor musun
Öyle yıkma kendini
Öyle mahzun öyle garip
Nerede olursan ol
İçerde dışarda derste sırada
Yürü üstüne üstüne
Tükür yüzüne celladın
Fırsatçının fesatçının hayının
Dayan kitap ile
Dayan iş ile
Tırnak ile diş ile
Umut ile sevda ile düş ile
Dayan rüsva etme beni
Gör nasıl yeniden yaratılırım
Namuslu genç ellerinle
Kızlarım
Oğullarım var gelecekte
Her biri vazgeçilmez cihan parçası
Kaç bin yıllık hasretimin koncası
Gözlerinden
Gözlerinden öperim
Bir umudum sende
Anlıyor musun"
İşte bu dünyadan göçüp giden ustalardan el aldıysak günde, üretmenin, bölüşmenin şimdi yine zamanı.
Buğday konuşmanın da tam zamanı.
Aç kalmamak, yurtsuz yuvasız kalmamak, güvenli, barış içinde, adalet içinde, eşitlik içinde üşümeden yaşamayı başarmak için...
Harman zamanı.
Hasatı ambara eksiksiz almak, geleceğe borçlu kalmamak için...
Bu ülke bizim dediğimiz günlerle avunmak değil, bu ülke hep bizim demek, ekonomik, sosyal, kültürel baskılar, dönüşümler, demografik sorunlar yaşamadan...
Yaşamak için!
Gebze, 2.8.2022, Ünsal Çankaya. Geçek Edebiyat com, 2.8.2023