Translate

GÖZ İZİ

GÖZ İZİ 

Şarkıya dönen bir türkü. Karacaoğlan’dan. Muhlis Sabahattin Ezgi bestelemiş.
Curcuna usulü ile kürdili hicazkâr makamından.

"Ey benim bahtı yârim, gönlümün tahtı yârim
Yüzünde göz izi var, sana kim baktı yârim
Kalbinde aşk izi var, seni kim yaktı yârim
Yüzünde göz izi var, sana kim baktı yârim" der...

Yüzümde Nâzım İzi adlı kitaba başladığımda birden fark ettim ki kitap Nâzım hakkında değil, Nâzım'ın gözlerinin değdiği yüzler hakkında. Onlarda yaşayan Nâzım hakkında. Onlardan bize kalan Nâzım ise bambaşka... Ama şiiri kadar bizden bir parça, yanımızda, yakınımızda ve onların baktığı yere biz de bakıyoruz, işte bu nedenle Nâzım bizim de karşımızda. Güney Özkılınç yazmış kitabı. Evrensel Basım Yayın’dan. 2012 basımı. Anı ve fotoğraflarla katkı verenler saymakla bitmiyor. Yazarın teşekkür ettiği insanlara biz de okurken teşekkür borçlanıyoruz galiba ve bu yüzden hemen teşekkür edenler arasına ilk sıraya yazıyorum adımı. 

Nâzım Bursa'da. "Yatar Bursa Kalesinde" diyordu ya başka bir kitap. Hapistedir Nâzım, hem de iki ayrı kez, toplam 11 yıl yatar Bursa mahpushanesinde. “Memleketimden İnsan Manzaraları, Piraye İçin Yazılmış: Saat 21- 22 Şiirleri başta olmak üzere en beğenilen eserlerini Uludağ’ın yanı başındaki bu kentte kaleme almıştır. Bursa’da yüzlerce mekânda yüzlerce tanıkla görüşülerek yapılan bu çalışmada görüldü ki Nâzım Hikmet, İkinci Dünya Savaşı’nın hüküm sürdüğü yıllarda, ülkemizde tek parti yönetiminin iktidar olduğu dönemde, cezaevine değişik nedenlerden girmiş insanların düşünce dünyasını değiştirmiştir. O, Bursa Cezaevini bir enstitüye çevirmiş, insanlara yaşama bir başka pencereden bakmayı öğretmiştir. Bursa’nın kaplıcalarında, hanlarında, sokaklarında, evlerinde, Nâzım Hikmet’in ve onu ziyarete gelenlerin ayak izlerini görmeniz mümkündür. Bursa’da daha kaç evde Nâzım’ın izleri var bilinmez ama onun izlerini koruma ve kayıp eserlerini, dünyamıza kazandırmada yetkililere büyük görev düşmektedir...” diyor yazarı.

Ziyaretçilere izin çıkar, kolaylık sağlayan dostları olur çoğu zaman. Onu ziyarete gidenler ise bütçelerine göre bir yerlerde kalır. Peride Celal, Ayşe Mocan ve birçok Nâzım dostunun Bursa’ya geldiklerinde Çelik Palas Otelinde kaldığı yazısı öncesindeki sayfada fotoğrafını gördüm otelin.
O yıllardaki Çekirge semti ne kadar tenha... Ama bina aynı, hemen tanıdım onu, ilk baktığımda. 

2013 yılında biz hâkim ve Cumhuriyet Savcıları ve avukatlar, ‘adalet org’ dostları olarak aynı tarihi binasında buluştuk otelin. O yıl sadece o oteldeki amcamın düğününü anımsamıştım, onun üzerinden bile kırk yılı aşkın zaman geçti şimdi. O yıl da sadece düğün için gittiğimiz o birkaç günde amcamın Fomora Caddesi üzerindeki evinde kalıp, düğün saatinde yürüyerek gittiğimiz otelden düğünden sonra ayrıldığımızda yapılışı, kalan ünlüler ve benzeri bilgiler içeren tarihini öğrenmek gelmemişti aklıma.

Oysa yapılış kararı bile tarih imiş otelin...  "Çelik Palas Bursa’nın ilk termal otelidir. Mustafa Kemal’in isteği üzerine onun gösterdiği yere 1935 yılında inşa edilmiştir. Çelik Palas Otelinin projesini, Beyoğlu’ndaki St. Antuan Kilisesi’nin ve Karaköy’deki Yapı Kredi Bankası’nın da mimarı olan İtalyan asıllı Giulip Mongeri ile yardımcısı Hüsnü Tümer çizmiştir. Otel, 26 Temmuz 1935’te işletmeye açılmıştır." diyor kitap. O oteldeki kaldığım oda kartımı ise anı olarak saklıyorum hâlâ. 
Ve "Piraye'ye Mektuplar-2-" kitabında gördüğümüz gibi Nâzım Piraye'den gönderdiği paraları alınca Bursa'ya gelmesini ve orada kalmasını ister, "Başka yerlerde kalıp sefalet çekme!" diye. 

Cezaevi ranzaları da, duvarları da… Haftada bir gitmesine izin verilen kaplıca hamamlar da ip ve başka malzemeler aldığı sokaklar da anımsar mı Nâzım'ı bilinmez, ama cezaevinden sorumlu Cumhuriyet Savcısı, müdürü, doktoru, gardiyanı ve değişen koğuş arkadaşları, onların eşleri, çocukları da görmüştür Nâzım'ı ve her biri o yılların fotoğrafları ile "İşte, Nâzım bizi bu halimizle, yaşımızla, yüzümüzle, işte tam şurada gördü" derler ve pekiştirirler anılarındaki Nazım'ı anlatışlarıyla.

O yüzlerde bir kez daha yaşar Nâzım ve yıllar sonra, o fotoğraflardan, onların gözünden bakar bize bir anlamda...  Buna bir ad verilmiş kitapta zaten, Yüzümde Nâzım İzi Var diyor kitap ama, biz o kitabı okur, o fotoğraflara bakarken bizim tanımlamamız gerektiğinde yaşadığımız şeyi şöyle bir şey geliyor aklıma ve hâlimizi anlatır kanımca, "Biz de şimdi göz gözeyiz Nâzım'la."
 
Madem ki Nazım'ın gözü var o fotoğraftaki insanlarda, biz bakarken o oradan bize bakmıyor mu diyeceğiz, aksine biz de "Yıllar sonra Nâzım'la göz göze geldik!" diyebiliriz yaşadığımız ana. 

Sonrası... Şiir olur. O yazar biz okuruz. O okurken dalarız mavi gözlerinde şavkıyan aya. 

Gebze, 8.4.2023, Ünsal Çankaya
Patika Dergi, Temmuz, Ağustos, Eylül 2023, Sayı:122