Translate

HANGİMİZ? *

HANGİMİZ? *

Yıllar boyu dinlesek bıkmayız sanıyorduk,
Hangimizin çığlığı çoğalırdı gecede, hangimiz,
Çoğalırdık şarkıda, nakaratlar olmasa?

Neyi biliyorduk ki sandığımız şeyler olmasa,
Şarkılar hepimize onu anımsatmasa?
Bilmediğimizi biliyorduk elbette, o başka!

İnsan özgürlüğünü umursamaz mı yaşamda?
Yaşamak varken, kanatlanıp uçmak da varken,
Ölünür mü, kalbi sevdasıyla çarpıştığında?

Ya kuşlar, özgür mü sanıyoruz havada, yoksa,
Kendilerini besleyenlere vefalı mı acaba?
Kafese niye dönerler gökyüzüne salındığında?

Güvercin besleyen o adam öldü, beklemiyorduk,
Şarkılar söylerdi, her dizede ruhumuzu dağıtan sorular.
Hangimiz diyordu o, hangimiz yanıt bulduk sorularına?

İyi olmayan aşklar var madem, iyi gelmeyen yaşlar,
Yalnızlığın ürküttüğü insanlar kaçmayı seçtiyse çok uzaklara,
Yetimlerin salıverin havaya, veda uçuşuna eşlik etsinler!

Gebze, 7.3.2014. Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com. 9.3.2024

*Dinlemekten bıkmadığımız bir şarkıydı Hangimiz.
Söyleyeni güzel insandı, müzisyen Hasan Hüseyin Demirel.
Sevdası uğruna kendini 22.2.2014 tarihinde üzerine tiner dökerek kendini yaktı.
Kurtulamadı. Şiirin yazıldığı gündü, uçmağa vardı. Ruhu şad olsun.

SEN YOKKEN KARANLIKTIR

SEN YOKKEN KARANLIKTIR

Dünya deyip geçiyoruz olana olmayana,
Olmayanı oldurmayan dehrin kırık çarkına.
Bir kırlangıç hüznü taşan ömrün sayfalarına,
Konar göçerlik biçseler çığlığını sakınma!

Kuşlar geçe uçamaz diyenlere inanma,
Ayla yıldız yoldaş olur gece yol alanlara.
O nasıl dönüyorsa dünyanın yamacında,
Ebabiller de dönermiş, göğümüzde, boyuna!

Aşklarını masmavi yapmayı hiç unutma,
Karanlık gecemize dolunay ol Aykız'ım.
Ol ki çobanaldatan ya da keçisağanlar,
Dağ kırlangıcı olsun eleğimsağmalarda!

Haydi gel, umutlara ışığın kanat olsun,
Kelebekler ölmesin, ağlamasın gelincik.
Gel yürüsün can suyun can ol yuvalarına,
Sevgini almadıkça kuşlar bile ötmüyor!

Hem yıldızlar üzülüyor sensiz gecelerinde,
Gel de ışığını dök, göğümüz aydınlansın.
Sonsuzluğu umarken gök kubbenin altında,
Yorgun maviliğinle ellerimiz boyansın.

Beyaz hep kederlidir biliyorsun değil mi,
Biliyorsun elbette, doğmadığın her gece.
Gel boynunu bükmesin seni özleyen güller,
Yokluğunla kaybolmasın gece içinde renkler.

Sensizken zifirlerden daha karanlık dünya,
Hep gökkuşağı boya yağmurların ardına.
Ne çok şiirler yazdım ay aydın olsun diye,
Okundukça okunsun, sevgiyle, kaldığında.

Gel ki apaydın olsun, yaşanır olsun çağ da,
Çünkü kırlangıçlara yetmiyor artık dünya!

Gebze, 29.9.2007-2020 Ünsal Çankaya.
Eliz Edebiyat, Mart 2024, Sayı:183

BU ÖLÜME ŞİİR DEĞİL!

 Ali kardeşimin gidişinedir,
Yattığı yer uçmağ olsun diyedir.

BU ÖLÜME ŞİİR DEĞİL!

Bu gidişle sözüm tükendiğinden,
Ağlamaktan özüm tükendiğinden,
Yaşlanmanın kitabıdır yazdığım.

Yaslandığım dağlar yıkıldı hepten.
Yaslanmayıp ne'tsin şu deli gönlüm?
Yaşlanmayıp ne'tsin şu iki gözüm?

Çarpına çırpına yoruldu dizim,
Yetmiyor kendime yarım nefesim,
Kanat çırpmayaysa kalmadı özüm.

Göç mevsimindeymiş canım kardeşim.
Kalbimdeki kuşun kanadı kırık,
Köyümün toprağı yüzünde şimdi.

Gebze, 13.2.2024, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 28.2.2024

İSKENDERUN SÖYLESENE FIRAT VE JALE NEREDE?

İSKENDERUN SÖYLESENE
FIRAT VE JALE NEREDE?

Kış gecikti deyip durduk aralık, ocak boyunca,
Birden geldi, her yere geldi ve oturdu soğuk,
Olanca ayazı, uğul uğul fırtınasıyla.
Batı ve Trakya'da uçtu çatılar, yattı ağaçlar,
Ki gözümle gördüm, uzanıvermişti avlumuzdaki,
Kökü hepten dışarda, tahterevallinin yanı başına.

Karla birlikte ayaz da indi doğuya ve güneye,
İnsanlar erken yattılar, ısınmak için, sarınarak,
Battaniyeler altına, su torbası sıcağına,
Uyanacaklardı güya kardan adamlar yapmaya.
Bir kez daha anladık ki doğa kendini okuyor,
Bildiğini yaşıyor ve yaşatıyor insanlığa.

Fırat, Jale, arkadaşım, avukattı, İskenderun.
Neşeyle uyansalardı kahvaltı filan derdiyle,
Haftaya başlangıç için biraz telaş yaparlardı.
Dosyalar, telefonlar, dizüstüler sığışırken çantaya,
Çayları yarım kalırdı bardaklarında,
Doyan kedi mırlayarak dolaşır ayak altında.

Uyanmadılar. Ne Fırat, ne Jale, ne kedi.
Gece yarıyı geçmişti, çoktan ağarmalıydı tan,
Ağarmadı,  karanlıktı, yaz ve kış saati değil,
Nasıl sabaha sayarız 4.17 hançerini?

Ben uyumuyordum zaten fırtına çıldırtan ıslığıyla,
Kulaklarımda çınlıyor, camlarımı dövüyordu.
Saymaya çalışıyordum çarpışan tüm şimşekleri,
Göğe fırladıklarında, homurtusunu duyarak
Ürkmeyeyim, çocuk gibi.

On bir il birden, ilçeleri, köyleriyle,
99 depreminden büyük vuran darbelerle,
Sarsıldı, silkelendi, buruldu ve doğrulmaya çalıştılar,
Binlerce ev sahibiyle derin uykuya teslimdi.

Ne evler doğrulabildi ne de içindeki canlar,
Uyananların birazı çıkamadı sokaklara.
Maraş kahraman değil, Antep gazi, Urfa şanlı,
Malatya, Adana, Osmaniye, çöktüler deprem önünde.
Eşlik ettiler onlara, yolları, köprüleriyle, Diyarbakır,
Adıyaman, Hatay ile Kilis bile.
Sivas’ın adı listeye Gürün yüzünden eklendi.

Bildik tanıdıklar için, tüm yurttaşlar için aynı,
Yıkım olmasın dileği, ölüm olmasın dileği.
Sevinçli haberler almak umut verdi herkese de,
Fırat, Jale bir de kedi düne, güne uyanmadı.
Umutla dedik ki keşke onlar ölmüş olmasalar,
Kedileri kucaklayıp yine pozlar verseler ve
Duyunca da gülseydiler öldüler haberlerine.

Kime soralım ah Fırat, sen yoksun ya Jale de yok,
Eviniz enkaz, kara kedinizi arayan soran olmaz.
Kaçabilmiş midir dersin sizin öldüğünüz evden,
İskender’in küçük yurdu yaşatmış mı kuzunuzu,
Oğulcuğun geldiğinde sığınmış mı son canıyla?

Komşun Meclis’te konuştu, Fırat enkazda diyordu,
“Yok mu kurtaran!” çığlığın ikinci güne susmuştu.
Ölüm haberinden geçtim, sözcük kendisi yakıyor,
Ne sana yakıştı ölüm ne de sevgili Jale’ye,
Çocukluğunu bildiğim doktor ile ikizlere.

Hiçbir önlem alınmamış, deprem yine ölüm demek,
Kurtarmada her yetkili bizden sıfır aldı demek.
Oysa ilk gün yetişseler binlerce canla kurtulur,
“Lan Jale!” derdin elbette, “Yaşıyoruz, yanımdasın,
Yine kurarız her şeyi, yaşam mücadele demek!”

Enkaz altındaki her can haber olacak mı bir gün,
Sökülen ağaçlar bile girecek mi bir şiire?
Umudumuz sizsiz kaldı, ama sürüyor yine de,
Bu düzeni değiştirmek olası mı bir seçimde?
Olur belki, kazanırız, akar sevinç göz yaşımız,
Böyle yıkımlar olurken timsahlar ağlasa bile.

Gebze, 7 Şubat- 26 Mayıs 2023, 6 Şubat 2024

(Not: Şiirin ilk hali Üvercinka dergide yayımlandı. Bu hali Akatalpa, 284 içinde yarım yayımlandı, editöre iletiyle bilgi verildiği halde depremin yıldönümünden önce sitede yayımlanan Şubat 2024 sayısı dahil hiçbir sayıda ne tümü ne de özür yayınlanmadı ve dergi geleneğine aykırı olarak Akatalpa Aralık 2023 indeks sayısında da yarım da olsa ne şiirin ne şairin adı geçmedi. Birkaç sözcüklük farkla şimdi depremin yıldönümü için Gerçek Edebiyat sitesindedir.)

Gerçek Edebiyat com, 10.2.2024.


HORONDAN HALAYA

 HORONDAN HALAYA

Dağların doruğuna sensiz mi çıkacağım,
Alıp da yüreğimi güneşe kaçacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!

Bir bulutun üstünde seninle uçacağım,
Dolanıp kollarına, sarılıp yatacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!

Ege'de doğdum ama Karadeniz’i gördüm,
Gercüş’te buluşmaya tesadüf dedi ömrüm!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!

Güneydoğu sıcağı karıştı kalbimize,
Askerliğe giderken geri dönemem sandın!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!

Nasıl inandın buna nasıl aldandın bilmem,
Sensiz yaşamadım ki seni de alacağım!
Ah leyli leyli yar, ah leyli leyli yar!

Halaya baş olmaya, ömrüne düş olmaya,
Söz verdim kalanında ömrüne eş olmaya!
Kış bize uğramasın, sen de yavaşla ey yar!

Gebze, 21.1.2006, 2024, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 26.1.2024