Translate

gerçek edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gerçek edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

GÜLÜN GÖLGESİ

"Dostun bahçesine bir hoyrat girmiş..." Karacaoğlan*

GÜLÜN GÖLGESİ

Budayıp kırdılar bildiğin gibi, dalımı gülümü kırıp geçtiler,
Yakıp küllediler derdi içime, kervanıma gam yükleyip geçtiler,
Dökülmedik yaşım kalmadığında hesabını düne yazıp geçtiler.

Yüreğim hep yanar, dermansız yanar, yıllar ile artar sana özlemim.
Dost sesin ulaşmaz, selâmın gelmez, beni yangınından çıkartmaz elin,
Gülün gölgesine dökülsem gülce ömrümü versem de batar dikenin.

Sana bir ulaşsa haykırışlarım, olmazlarla yorulmazdım yokuşta,
Çıkmaz yollarıma ışık gözlerin gülümsese gül olurdum bakışta,
Yabanlığın bitse, yansan benimle, yediveren açılırdım son kışta.

Gül olmayı bile denemiyorsun bülbül olduğuna kanar mıyım hiç!

Gebze, 14.10.2007, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 17.1.2023

*=
Nedendir de suna boylum nedendir,
 Bu geceki benim uyumadığım uyumadığım
Yaman derler ayrılığın derdine
Ayrılık derdine doyamadığım doyamadığım.

Dostun bahçasına bir hoyrat girmiş
Gülünü dererken dalını kırmış
Şurda bir kötünün koluna girmiş
Şu benim öpmeye kıyamadığım

Kömür gözlüm der ki sevdim sakındım
İndim has bahçeye güller sokundum
Bilmiyorum nerelerine dokundum
Belli bir haberin alamadığım

Karacaoğlan der ki yandım ben öldüm
Her deliliği ben kendimde buldum
Dolanıp da kavil yerine geldim
Kavil yerlerinde bulamadığım https://youtu.be/T6Jeyl0s0Oo

KOZASI KELEBEĞİN ACILI ŞİMDİ!

KOZASI KELEBEĞİN ACILI ŞİMDİ!

Şimdilerde koza deyince koza, ipek deyince ipek,
Geliyor da insanların aklına.
Kelebek ve tırtıllara çağrışım yok Bergama'da,
Adı her an değişiyor, eskidendi Normandiya,
Çıkar şimdi, çıkartma ne, akıl yiter, dolar USA.
Altın ara, altın ara, çevre bitmiş ne umruna,
Gülen leşker aç iştahla, dolar-akar Kanada'ya!

Aşk denince dağlara da çıkardı ya sevdalılar,
Haykırdığı tek sevdayı dere tepe yankılardı.
Şimdilerde sevda deyince sevda, tepe deyince tepe,
Geliyor da insanların aklına.
Ama artık aşıklarla anılmıyor Boğaziçi'm,
Aç imara, aç imara, çevre yitmiş ne umruna,
Altın Boynuz peşkeş olsun riyal ya da dolarlara!

Tarih deyince tarih, kültür deyince kültür,
Geliyor gelmesine insanların aklına.
Ama gelmiyor belki de HES dedikçe olacaklar,
Pes demenin bin türünün sergilendiği yıllarda,
Hasankeyf'in keyfi kaçtı, Allianoi tuzaklarda.
Yap barajı, yap barajı, kültür batsın çamurlara,
Tarih ne ki ders alınsın, bırak gömülsün batağa!

Dut yemiş bülbüle dönmez susmayanlar sus deyince,
Ağla ülkem kaderine, kuranlar ölüp gidince,
Mirasyedilere kaldı bir bir yaptıkları her şey.
Sat de satsın, ye de yesin, doyar sanarak aldanma,
Bir kez yeter demediysen durmayacak savuranlar.
Ne sanına güven artık ne umdukça yanılmana,
Durma ağla, durma ağla, kalp çatlatan nobranlığa.

Kelebekler kozasında acı örüyor yurduma!

Gebze, 12.8.2006, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 1.1.2023

YORGUN

 YORGUN

Bu aralar hücrelerim Oblomov'luk derdinde,
Çaresiz katlanıyorum hastalık hallerine,
İstekle susuyorum naz ve cilvelerine.
Genlerime işlemişler tembelliğin kodunu,
Üşeniyorum çıkış butonuna dokunmaya,
Çıkarsam belki de dönmek gerekir diye.
Giriş şifresini unuttuğum ayrı hikâye,
Bayılıyorum bu yeni halime!

Uzun bir tatildeyim, gözlerim bulutlu gökyüzünde.
Uçmak istemiyorum, yağmalı, derelere, denizlere,
Karışmalıyım hemen damlalarıyla yağmurların.
Boğulmadan yosunların kavrayan yeşilinde,
Denizimden incileriyle çıkmalıyım istiridyelerin.
Hoyrat açan bıçaklar arasından dökülüp,
Saçılmalıyım orta yere, ama üşeniyorum,
Gitmeye üşendiğim sahilleri düşleyişim hikâye.

Kıpırtısız izliyorum halimi, kendimi anlıyorum,
Gitmeyiş bahanemle barıştığım da kesin,
Yine de hayalime yetişmiyor tembelliğimin gücü.
Düşüncelerim gemlerken düşlerim şahlanıyor,
Gitmediğim denizlerden, uçmadığım gökyüzünden,
Yıldızlar düşürüyorlar yorulan yüreğime!

Gebze, 11.8.2006, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 16.12.2022

YENİLMESİN BELLEĞİMİZ

 YENİLMESİN BELLEĞİMİZ

Zamanın fermanı güneşe etkin değil,
Her sabaha doğması, yükselerek gitmesi,
Onun emri sanılıp gece bekletilmesin.

Gecenin karanlığı koyulurken dünyaya,
Yıldızların peşinde koşturup gitmiyorsa,
Aykız'ın ay ışığı dolmuştur dolunaya.

Gün yirmi dört saatten fazlası olduğunda,
Sanki direnmiyoruz doğrumuz aksın diye,
Zamanın kursağına ömrümüz yem olunca.

Yine de yenilmeyelim, yenemesin zamane,
Karartıp günümüzü hükmetmesin geceye,
Belleğimiz ayırt etsin kurgu ve gerçeği de.

Gökyüzünü tutan biziz ilk dördün sevinciyle,
Ay biziz, güneş biziz, biziz aydınlık olan,
Bu dünyayı insanca yaşanır bir yer kılan.

Yağmur olduğumuzda arınmıyor mu insan?

Gebze, 30.11.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 1.12.2022.




GİDERAYAK

GİDERAYAK

Birkaç gökyüzümüz daha kaldıysa görülecek,
Masmavi olsun dilerim en son kalanı için,
Yüzümü gülümseten.

Üç beş pamuk bulut uçsun, gölgeleri gerekmez,
Bakıp da benzeteyim giden sevdiklerime,
Hayali gerçek eden.

Ürperten fırtınalar kalmasın sonbahardan,
Azıcık essin meltem vereyim saçlarımı,
Dalgasıyla dökerken.

Bu huzur duygusunu sonsuza taşımanın
Gülümsemesi kalsın renkli fotoğraflarda,
Çerçevesi gümüşten.

Gebze, 9.10.2017. Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 17.11.2022

SÖZCÜKLER

SÖZCÜKLER

Sözcükler peş peşine çıkıyorlar ağzımdan,
Ay ışığı yüzlerine çarpıyor süzülüp üzülerek.
Mahcubiyet yerlerde, mahrumiyet her yerde kol geziyor.
Ay aldanıyor, gün aldanıyor büyüyen gölgelere
Çarpıyor hüznüm.

Sözcükler kıkır da kıkır gülüşüyor bir yandan,
Bir cilve, bir naz, her biri dilbaz, her biri işvebaz,
Sevişiyor kendince diğeriyle, buluşuyor en işveli dizede.
Geziniyor ay, saklanıyor gün, aldanarak öpüşen gölgelere
Dalıyor gözüm.

Bir mutluluk anlatımı, inceliği sayıklayan sözcükler,
Kapılıyor çılgınlığın peşine, koşmaktan yorulmuyor,
Bir o sevgiye, bir şu gülüşe, bir bu neşeye.
Yakışıyor her harfi bulutlar üzerinde uçuşan yüreklere,
Kayboluyor ay, yükselirken gün üşüyen gölgelere
Benziyor yüzüm.

Zamanla sözcükler çıkmaz oluyor sözlüklerinden,
Aşk yanıyor, tutuşuyor kendince, küle dönüyor.
Küsüyor sevgililer, yetmiyor ki dilleri sevgiyi bölüşsünler,
Kahrediyor ay, kahrediyor gün, ayrılığı buluyorlar öylece.
Umutları kurtarmayı denerken kapılıp gölgelere
Yetmiyor gücüm!

Gebze, 6.10.2006, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 1.11.2022

YAN NARINA İNSAN

YAN NARINA İNSAN

(Üç gün sonra doğum gününü kutlayacaktım canımın içi ağabeyimin, aylar, yıllar şaşmayacaktı böyle, kalbim bu kadar sızlamayacaktı. O öldü, sonra ölen kuzenler oldu uzaktan yakından…
Biz yaşamaya devam ediyoruz ve tanıdık tanımadık nice başka insan ise ölmeye, kimisi hastalıktan kimisi kaza kimi cinayet… Doğduk, yol aldığımız son ölüm… Ancak doğalı da var bu dünyada…
İnsanın eceli kaza ile bela ile değil yaşlanınca gelmeli, sayılı nefesi yaşlanıncaya dek kazasız belasız alınabilmeli.
Oysa madencilerimiz topluca ölmeye devam ediyor ve ne hastalık ne de kader açıklıyor ölümlerini.
Çünkü yalnız bizim ülkemiz lider iş kazalarında, maden kazalarında… Çünkü önlemler yalnız kâğıt üzerinde kalmak üzere giriyor yasalara yönetmeliklere… Teftişler haberlidir, göstermeliktir.
Gerçek iş ortamında önlem almak insan canından pahalıdır çünkü, hem de kazanılacak kâr düşer birazı insan canını korumak için harcandığında…
Allaha emanet yaşanır bu ülkede. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir der çünkü rant kapılarına kapılananlar. İnsan yerine konması için paran kadar konuş denir emeğini koyana.

Ne zaman gerçekleşir diye soruyoruz emeğin insanı yok etmeden değerini bulması?
Ne zaman yönetenlerle, paradan para kazananlarla eşit can ve insan sayılacak her kademede çalışan?
Ne zaman üç kuruş para ile ödenir ve kapanır sayılacak bu ‘Kader plânı” kapsamında öldükleri için artlarında yana yana kalanların acısı?
Sorularımız çok, ama bilmiyoruz yanıtlarını…
Uyan dedikçe kan uykusuna yatıyor o insanların çoğu…
O zaman diyorum ki yan narına insan… Yan!)

Bu kaçıncı mevsim diğerini öteleyip yer bulan?
Narlar yine çatladı sonbahar dallarında,
Toprağına yine sızdı kan.

Sunağına döktüğümüz gözyaşları
Göl oluyor, ırmak olup çağlıyor denizlere,
Damlayı taşırmadan.

Sandığımızca eğleşmiyor doğa dengesi ile,
Yaratılan kaosun zindanında çözümleri aranan,
Kaçışlar büyütüyor, çıkışları olmayan.

Varsayılanlar gerçekleşiyor, sırasını şaşmadan,
İçimizde, dışımızda bizim için bilinçle kurgulanan,
Kapanlara kısılıyoruz, peynirini tatmadan.

Bildiğimiz unuttuğumuzu da kapsar elbette,
Unutmayız demek yalan tabi, belleğe alınanı,
Unutuşla eşliyor durmadan akan zaman!

Zaman dediğim de boş, çoktan yarılandı, azaldı narı,
Yaraların dağlandığı dünyanın çemberiyle çevrilmiyorsan,
Kalmadıysa ateşin, yan narına insan, yan, yanılmış dünyan!

Gebze, 17.10.2021-2022, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 17.10.2022


İNSAN DOYMUYOR

İNSAN DOYMUYOR!

Bir kusura sığınıyor arzusu tırmandığında,
Yok ediyor avlağını kökünü kazıyan hırsla,
Bölüşen değildir çünkü özgürlüğün duygusunu.

Yavrulu ceylanlar, suya inen geyikler, üveyikler,
Uçarak, kaçarak kurtulmayı umamıyorlar ondan,
Saldığı ölüm korkusu akıyor damarlarında.

Silah icat eden insan öldürdü doyumluk üstü,
Giyindi hayvancıkların kürkünü ve derisini,
Boynuzuyla boru çalıp saldırdı çağlar boyunca.

Gireceği bir avuç yer yetmedi göz doyurmaya,
Mülkiyeti icat ile kapattı kara toprağı,
Üstünde var olanlara.

Oysa ölüm var dünyada, ne güç ne de hırs dinliyor,
Doymuyorum diyenlere zerrece torpil geçmezken,
Kazılan çukuru örten toprak yorganındır diyor.

Gebze, 8.6.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 1.10.2022



ÇIKMAZ






ÇIKMAZ

Sokakların çıkmazlığı tek soruysa imarında,
Doğa parmağını sallar aşılmayan dağlarıyla.

Dertli insan gece üşür gün uzasa yaz ortası,
Er uyanan güneş toplar şafakla kuşluk arası.

Ama şiire durmazlar yorulmuştur sözcükleri,
Kaldırımsız sokaklarda aramaktan şairini.

Kısacık cümleler akar ahlayan nidalarıyla,
Muhtaçlık ve yaşlılıktan kırıldıysa umutları.

Çıkmaz deme çıkar elbet huy da canın arkasına,
Biliriz ki can değildir huydur aç gözün yongası.

Ama dertten ölmez insan kalıma inanıyorsa,
Üstüne toprak örtülse tohumlanır sıcağına!

Gebze, 16.11.2021, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 11.9.2022

BÖYLE KALSIN!

BÖYLE KALSIN!

Beyoğlu'nda bir sergi var, gidemem,
Her yer, her şey uzağımda nicedir.
Yayınevi sahip çıkıyor olmalı yazarına,
Okurları, sanatçılar, mekan bile uzakta,
Yazarıysa habersiz bu sergiden.

Tanıyor muydun derseniz yalnız adı aklımda,
Bir sepya fotoğraftır anılarımda yüzü,
Ölümünün üstünden elli yıl geçmiş bile...
'Gaste'lerin romanları tefrika zamanlarıydı,
Yaşım yeterdi yetmeye ama tanışmadım zaten,
Kitap kapağında addı, komşu kızı değil ki?

Yazdığının yarısıdır okuduğum kitapları,
'Fosforlu Cevriye'sinin hep kalbimizdeydi yeri.
Hem okudum hem izledim hem dinledim,
Filmdi, tiyatroydu, plaktı, yerimize çivilerdi.
Hepsi ayrı güzeldi, hepsinden iz var saklımda,
"Moriye de fosforlum..." der durur sesimdeki.

Beyoğlu'nda bir sergide Suat Derviş anacaklar,
Eylül boyunca der çağrı, çok da sınırlı saati.
Ama gidip görmek değil içimde esip savrulan,
Gidebilsem de gitmem ki orda değil benim olan.

Hiçbir anı benden değil, ne yazım var ne görselim,
Olsaydı heyecan mı duyar, yerimde mi duramazdım,
Hiçbir şey bilmiyorum ki, davet bana değil sanki.
Her şey uzağımda ama sesim henüz tükenmedi,
Buradan uçarsa türküm duyar sergiyi gezenler.

Dönüp dururken Cevriye yanar pervasız pervane,
Güzel görsün istediğim aynalarsa çok eskidi,
Karakollar o türküye aşina bile değil ki.

​Anılar yetiyor artık başa sarıp izleyince,
Hepsi güzel, hepsi benim, böyle kalsın!

Gebze, 31.8.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 1.9.2022

ÜÇÜNCÜ HAMUR

ÜÇÜNCÜ HAMUR

Rica ederim kuşe kâğıtlara basmayın şiirleri.
İçerim dağlanıp da gözyaşım aktığında,
Saklamıyorlar emip eskisi gibi!

Hem çok keskin o türleri, bilenmiş bıçaklar gibi,
Kanatıyor gözlerimi, yaralıyor sözlerimi,
Daha dokunmadan ona kendini savunur gibi!

İstediğim doğallık, başka nasıl söylenebilir?
Saman kâğıt, sarı defter, not için teksir destesi,
Yırtılıp atılan eskizle dolmalı kâğıt sepeti.

İş görürdü hepsi evvel, karalamaya uygundu,
Her sözcüğü sarmalayıp taşırken şiir olmaya,
Kaydırmazlardı harfleri buz kesmiş kuşeler gibi.

Hem de mutlak yaprak gibi kokmalı kâğıt dediğin,
Aşkı anımsatan bahar, çiçekli ağaç dalları,
Kanaviçe bohçalara sarılan mektuplar gibi.

Uzanıp dokunduğumuzda onlar yaksın içimizi!

Gebze, 19.8.2006, Ünsal Çankaya
21.8.2022, Gerçek Edebiyat com.

MERCAN KIRMIZI

MERCAN KIRMIZI

Yitiklerimin acısını yüklesem bulutlara,
Götürse, uzaklara ağsa, ağlamasam bir daha,
Benzemesem yağmura.

Oysa gözlerim buğusunda camın, eşlikçi karanlığa,
Yıldızlar ışıksız dağılmış, gökyüzüm paramparça,
Aysa suskun gecelerdir dünyamızdan uzakta.

Yağmur bile yağmur değil, şimşekler bebeğinde,
Çaktıkça sağanağım, çavlan savım ırmakta,
Dökülüp çarpıyorum kayalara, taşlara.

Çanağında kan, aç-kapa yaptığım kapaklarıyla,
Kuşatıldı retinam, kirpiklerim son çırpınışta.
Gözlerimi alıştırdım kırmızı mercanlığa.

Acı bir azalıp bir artıp kaplarken ömrümüzü,
Abat olmayın deyip mülk edindiği kalbe,
Gidip gelişi bundan, kalıp yakışı bundan.

Kuşatmasında daraldıkça daraldı içim,
Acının baskısına isyan yoksa ucumda,
Ağlasam ne faydadır, ölsem ne fayda!

Gebze, 3.10.2006, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 5.8.2022

ÇİÇEKLER ANIMSAMAZ!

ÇİÇEKLER ANIMSAMAZ!

Çiçekler unutkan diyorum bayım, nedensiz sulamayın,
Bakın olana, hemen unutuyorlar gülerek yaşamayı.
Kadınlarsa kaldırmıyor kahkahasız kalmayı.

Unutuyorlar hâl hatır sorarak bakan tüm insanları.
Onların çiçekli şiirlerde ölümsüzlük sunarken,
Çiçekler gibi solup kaldığını, kalacağını.

Çiçekler çok unutkan inanın, her sabah tanışmak gerekiyor,
Her akşam bizi sulayan, besleyen oydu diye olmuyor rüyaları,
Severken uzandıkça uzanan kulakları duymuyor olanları.

Didem gideli kaç yıl oldu diye sorsam hazırdır yanıtları,
Yaşasa öğretirdi belki nereden bilelim biz sayıları,
Hem yıl nedir, nedir ömrümüzde yılın anlamı?

Kaç kök saldık bilmiyoruz, onsuz da yaşadık çünkü,
Saksımızda dallanırken aşk ikonuydu papatya,
Anımsamıyoruz ama sevginizde nedir payı.

Oysa adımız gibiymiş Didem'in fotoğrafları.

Gebze, 24.7.2022, Ünsal Çankaya.
Gerçek Edebiyat com, 25.7.2022



 



ÇARPAN ETKİSİ -2-

 ÇARPAN ETKİSİ -2-

Dört işlemden ibaret bildiğim aritmetik
Yetmiyor hesaplara ondan kalbim aritmik.
Ölmesin sevdiklerim diye dilerim arştan
Tam olsun sağlıkları, yeter gelmesin kemlik.

Bir tek sağlamasını yaparım her sonucun
Konumuz eğer sevmek, değginse sevilmeye.
Bu yüzden işlemleri bin kez yineliyorum
Belki yenilmem deyip yenmeyi umuyorum.

Bende artan oranla büyüyor sevgi denen
Yeter ki sevilmeye değer görmüş olayım.
Çıkartmayı unutsam her kusurunu böler
Gözyaşımı toplarım çarpan kalbim içine.

Çok anılar birikir böylece çemberimde 
Gün olur gülümserim acılardan geçsem de.
Güzeldir anımsamak yaşandıysa evvelde,
Sınırsız çarpanıyla az gelir ömrümüze.

Gebze, 15.1.2009. Ünsal Çankaya
19.6.2022, Gerçek Edebiyat com

BEN YARGI

BEN YARGI

Kaç kez vuruldum ben biliyor musun,
Kaç kez öldüm öncesinde ölümün,
Hiçlendikçe siyasetin dilinde,
Keyfiliğe teslim olan kürsümle!

Soylarınca soysuzluğu biriktirirken güne,
Sevmeleri hastalık, her durumda vazife ihdas edip,
Zavallılık ekseninde destan uman divane,
Meczupları saldılar üzerime!

Kaç kez sözleştin ey halkım, kaç kez oyladın o Anayasayı,
Birlik olsun, dirlik olsun, gönensin ülkem diye?
Kaç kez delindi kuralı en yeminli en yetkili eller ile dillerde,
Kaç kez sustun ey halkım, yılan değmesin diye?

17 Mayıs kurşunu vursa da aydınlık yüreğimi,
Kine yer yok içinde, savaşım karanlık cehaletle.
Aslım bağımsızlık derim, halkım için, her güne,
Adalet terazimiz eksik tartmasın diye,
Yılmadım hiç tekinsiz karanlıktan, yılmayacağım yine!

Gebze, 23.5.2006, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat, 12.7.2022



TEMMUZ AŞAR


TEMMUZ AŞAR

Acıların üzerinde an, çabuk aşıyor,
Alışamadan. Hız formülü sorunlu.

Yasalar ölüme zaman biçmese,
Öldüren zamanı bağışlatıyor.

Alışkanlık denen zalimdir zaten,
Tüketir enerjimizi ölüm gelmeden.

Bitmiyor ki ağıtlara konu zulümler,
Ağıtlarla çürüyor kimi ezgin gönüller.

Çağ bu! Karanlığın koyusu,
İnsanları yakmışlardı, ötünce,
Yobazlığın, alçaklığın borusu.

Müzik kutumuzun yayı kırıldı,
Sazımızın teli, yazımızın kalemi.
Türkülerse yakmıyor yakanları!

Ne sazın teline ne halayın güzellerine,
Acımadı Madımak otuz yedi can aldı.

Zaman aştı dediler, ölen öldüğüyle,
Yananlar savrulan külüyle kaldı.

İnsanları öldürmeyen yer bulup,
Davranıp çıkmalı Temmuz aşınca!

Gebze, 26.6.2022, Ünsal Çankaya
28.6.2022, Gerçek Edebiyat com

DENGE

DENGE

Adam küstü gölgesine.
Yaşamı kolaylamak yerine,
Yüküne yük ekleyen,
Herkese.

Adam bu dünyaya geldiğine,
Gelişine vesile o bireye.
Küsmüştü çünkü evvelce,
Silsile halinde taşıdığı,
Öfkenin genlerine,
Köklerine,
Dününe
Güne.

Yetinmedi.
Küstüğüme küs dedi sevdiğine.
Bozuşurum yoksa gün indiğinde
Seninle bile!

Dünyayı seviyordu sevdiği.
Seviyordu onu, o da yaşamla
Barışır bir gün diye bekledi
Gülümseyince.

Öyle bir an oldu ki tıp oynar gibi,
Nefesini tuttu birden, ölüm oldu nerdeyse.
Bilmiyordu yaşamı zehrettiğini,
Kendine, çevresine.
Bitti yaşamak isteği.
Küstü yarattığı inceliklere
Değer verilmeyince.

Konuşmaz oldu kimse kimseyle.
Bakışa kalan gezegenler bile
Küstü güneşe.

Ah Aykız'ım bayılırdı geceye,
Yıldızlarla yarışıp dans etmeye.
Şiirini dağıtırdı şavkıyla,
Sözler şifadır diye.

Alışamadı sesini yitirmeye,
Gölgesinden edilişine.
Güldü güneşe!

Gebze, 21.5.2022, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 25.5.2022

SU DEĞİRMENİ

“döküldük yaprak olduk/ geldik bugüne” H.Hüseyin

SU DEĞİRMENİ

Rüzgârgülü öncesi telâş arkadaşımdı.
Geçtim ebemkuşağından bir koşu,
Ömrümü sabrımla kardeş eyledim.

Ah demeyen vah demeyen başımdı.
Önümde, yanımda, ardımdaydı su,
Sabrımı döngümle kardeş eyledim.

Ezilerek un ettiğim yine kendi taşımdı.
Kırılmadan çarkım söylerken türkü,
Döngümü suyumla yoldaş eyledim.

Koştuğum çocukluk, coştuğum gençlik,
Yetmedi ömrümü bahar saymaya,
Suyumu denizle tuzladım sonra.

Geldim bugüne!
    
Gebze, 2.12.2005, Ünsal Çankaya   
1.5.2022, Gerçek Edebiyat com      

DEVRİ DAİM

DEVRİ DAİM

Yamacın kışı
Ağır geçer kimi yıl
Uyur otları.

Ölüm uykusu
Değil elbet yatılan
Gerekmez korku.

Kurusa otlar
Yamaçtaki köklerden
Uyanır bahar.

Çayır çimene
Rengarenk çiçekleri
Nakışlayarak!

Gebze, 16.10.2018, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 14.4.2022

KAPALI

KAPALI

Kapımızı sel aldı
Odamızı yel, ormanımızı el.
Çatımızda gül, bacamızda kül,
Pencerelerimizde tül yok.

Var yılından yok yılına uzandık,
Kendimizden bıktık diye içimize kapandık,
Kimseler habersiz gelmesin artık!

Gökyüzünün altında olmayan şeyler oldu,
İnsan doğduğuna pişman, doyana düşman oldu.
Elimizde ısırılmış bir çürük elma, karnımızda açlık,
Kalbimizde öldürmeyi öğrenmenin şaşkını,
Cennet kaçkını zehirlenmiş bir yılan.

Yok mevsimden her bahara yaprağını şeytan almış,
Götürmüş de satamadan getirmiş bir incir ağacıyla,
Gölgemizle sevişen o toprakta Ademle Havva kaldık!

Kimseler habersiz gelmesin artık,
Soyunalım insanlığımızı, soyunalım,
Giyinince kendimizden utandık!

Gebze, 19.8.2010, Ünsal Çankaya
Gerçek Edebiyat com, 30.3.2022